text
stringlengths
7
4.73k
C5b sonunda membran atak kompleksi' ni oluşturmak için C6, C7, C8 ve C9 ile bağlanır Bu kaskat, Faktör I ve onun ve kofaktörü Membran Kofaktör Protein gibi çeşitli proteinler tarafından düzenlenir11.trombomodulin faktör H, aHÜS sırasında alternatif yolun kontrolden çıkması ve membran atak kompleksi oluşumu ve endotel hasarından sorumludur.
MAK, endotel hücre ölümüne, intimada ödem olur.çoğalmaya hücresel ve Protrombotik artışı, koagülan sistemi aktive eder ve fibrin birikimi görülür.aktivasyonu, Anafilatoksinler, inflamatuar reaksiyon, trombüs oluşumu , trombositopeni, anemi ve böbrek yetmezliğine yol açar12.faktörlerin trombosit neden 493
Alternatif kompleman yolu aHÜS'te faktör H Kompleman , kompleman yolağının en önemli düzenleyicisidir.
CFH mutasyonları, görülen mutasyonlardır.
Olguların %25'i sporadik, %40'ı aileseldir.
CFH ta yer alan mutasyonların çoğu heterozigot mutasyonlardır814.
En sık görülen mutasyon olmakla birlikte en kötü gidişi olan mutasyon CFH mutasyonlarıdır.sık en Ölüm ve son dönem böbrek yetmezliği oranı %5070 oranındadır.
Böbrek nakli sonrası tekrarlama oranı %7590' dır15.
CFH ile ilişkili plazma proteinlerinin yokluğu veya CFH 'a karşı gelişen antikor varlığında gelişen aHÜS başka bit grubu oluşturur.
CFHilişkili protein1 ve 3 te oluşan homozigot 494
Protein C ve karboksipeptidaz B2'nin, aracılı aktivasyonunu kolaylaştırır.
Karboksipeptidaz B2 fibrinolizisi inhibe etmekle kalmaz, aynı zamanda C3a ve C5a 'yı inaktive eder.aHÜS hastalarının %35' inde THBD mutasyonu saptanır9.
Son zamanlarda, özellikle hayatın ilk yılı içinde ortaya çıkan otozomal resesif geçiş gösteren DGKE mutasyonları tanımlanmıştır.
DKGE'nin fonksiyon kaybı sonucu protein kinaz C'nin aktivasyonuna trombosit aktivasyonu ve faktörlerin artışına yol açar.protrombotik aHÜS'ünbu formunda kompleman aktivasyonu indirekt olarak aktive olur vakaların az bir kısmında C3 düzeyi düşüklüğü görülür9.
Atipik HÜS hastalarının %36 oranında birden fazla mutasyon saptanabilmektedir9.
CFH, THBD ve DKGE mutasyonları daha erken dönemde bulgu verir ve daha yüksek mortalite oranlarına sahiptir.
En iyi prognoz gösteren MCP mutasyonu olan hastalardır19.
2: aHÜS mutasyonları ve görülme sıklıkları Gen Mutasyon sıklığı CFH 2030 MCP 515 C3 konvertaz 210 CFI 410 CFB 14 THBD 35 Antifaktör H 610 'ın delesyona bağlı gelişen mutant CFH bağlanmasında azalma veya yokluk konak hücre yüzey ve membranlarında korunmada azalma ve buna bağlı klinik tablounun ortaya çıkmasına yol açar16.
Olguların yaklaşık yarısında C3 düzeyi düşük tür.
Sıklıkla 513 yaş arası çocuklarda görülür ve son dönem böbrek yetmezliği riski %3040'tır.
Böbrek nakli sonrası tekrar görülür16.protein Membrankofaktör mutasyonları çocuklarda erişkinlere göre daha sık görülür ve olguların ¼ ünde homozigot mutasyon saptanır.
C3b'ye bağlanmada ve kofaktör ile karakterizedir.
MCP mutasyonu olan hastalarda C3 düzeyi normal saptanabilir14.
Son dönem böbrek yetmezliğine gidiş riski ve böbrek nakli sonrası tekrar riski en az olan gruptur15.aktivitesinde azalma Kompleman faktör B mutasyonları aHÜS hastalarının %4'ünden azında görülür.
C3 konvertazın artmış sürekliliği ve aktivasyonuna neden olur.
Nakil sonrası tekrar oranı çok yüksektir.
Hem asemptomatik taşıyıcılar hem de hastalarda düşük C3 düzeyleri ile birliktedir17.
Çoğunlukla C3 mutasyonları aHÜS hastalarının %28' inde görülür.ye bağlanmasında sorun ortaya çıkar.
Olguların nerdeyse tümünde C3 düzeyi düşüktür 17.
Son dönem böbrek yetmezliği olguların %70'inde görülür9.
C3'ün MCP konvertaz oluşumunu Kompleman faktör I , C3b ve C4b nin proteolitik yıkımı aracılı inaktivasyonu, C3 ve C5 koruyarak komplemanın klasik ve alternatif yollarının baskılanmasına sebep olur, olguların %2030 unda C3 düzeyi düşüktür18.
Son dönem böbrek yetmezliğine gidiş %5060'tır ve böbrek nakli sonrası tekrar oranı yüksektir19.
Trombomodulin , klasik olarak bir birlikte koagülasyon kompleman bilinmeye başladığından beri aHÜS patogenezine ve proteini düzenleyici olmakla rolü 495
Kara M. A., Kılıç B. D. KLİNİK VE TANI solunum olguların sayısının Atipik hemolitik üremik sendromun klinik başlangıcı genellikle anidir, ancak çocukların %20'sinde yavaş progresyonla ortaya çıkar20.
Olguların %42'sinde üst yolu enfeksiyonu veya diyare sonrası klinik bulgular ortaya çıkmaktadır.
Klinik bulgular tablo 3'de özetlenmiştir.
Hemolitik anemi solukluk ve halsizliğe neden olur, trombositopeni genelde ciddi bir kanama ortaya çıkarmaz.
Bir sadece %14'ünde çalışmada trombosit olduğu saptanmıştır21.başlangıcından Hastalığın itibaren hematüri, proteinüri, hipertansiyon, seviyesinde artma ve azalmış kreatinin glomerüler konusudur.söz Hastaların %20'sinde hematüri ve proteinüri fonksiyonları olmasına korunmuştur.
Ekstrarenal bulgular, olguların %20'sinde görülmekte olup bu gurup içinde en sık nörolojik tutulum görülmektedir.
Akut dönemde mortalite ve morbidite, kronik dönemde kalıcı böbrek yetmezliğine yol açabilmektedir19,20.filtrasyon rağmen normal böbrek Ükemizde yapılan ve 2 yaş altında atipik hemolitik üremik sendrom tanısı alıp çalışmaya dahil edilen 53 hastanın 29 'unun 1 yaş altında olduğu ve bunlardan 21'inde nörolojik saptanmıştır.%60 olguda tetikleyici olayın ishal olduğu bildirilmiştir.
Ailesel olgu saptanmamakla birlikte, olguların büyük kısmında tutulum görülmüştür22.tutulum olduğu ekstrarenal 3: Atipik hemolitik üremik sendromlu çocuklarda klinik bulgular  Kız =erkek  Olguların %40'ı 18 yaş altı  %20 olgu ailesel  %40 olgu 2 yaşın bunların %25'i 6 ayın altında  %70 olguda enfeksiyon veya inflamasyon komplemanı aktive  Üst solunum yolu enfeksiyonu ve diyare en sık en sık tetikleyici eder faktörlerdir  Ani başlayan solukluk, halsizlik, kusma, beslenememe, ödem ve solunum sıkıntısı  Hipertansiyon, oligüri ve böbrek yetmezliği %20 olguda ekstrarenal bulgular Kalp yetmezliği Pankreatit Nöroloji tutulum Miyokardiyal infarktüs Pulmoner hemoraji veya ödem El veya ayak parmaklarında gangren Abdominal tutulum Tanıda yardımcı laboratuar bulguları hemolitik anemi, Coombs testi negatifliği, artmış laktik dehidrogenaz yüksekliği, parçalanmış kırmızı küre hücreleri , azalmış haptoglobulin, kan üre azotu ve kreatinin yüksekliği, hematüri ve proteinüridir.
Atipik hemolitik üremik sendrom genel olarak klinik bir tanıdır, tanıyı kesin koyacak bir klinik test olmadığı gibi, yapılan testler tanıyı ekarte ettirmemektedir.
Ayırıcı tanıda önce shigatoksin için ayrıntılı mikrobiyolojik tanı ve TTP tanısının dışlanması için ADAMTS13 aktivitesi bakılmalıdır.
Düşük aHÜS hastalarının yaklaşık %3040' ında saptanır9.
Dolayısı ile C3 düzeyinin normal olması tanıyı dışlamaz.düzeyi C3 İkinci aşamada kompleman düzeyleri, AntiCFH inceleme yapılmalıdır.antikoru ve genetik Düşük CFH ve CFI mutasyonu olan hastaların %30'unda saptanır18.
CFH ve CFI düzeylerinin 496
normal olması mutasyonu pozitif olan hastalarda bile tanıyı dışlamaz.
Yakın zamanda yapılan bir çalışmada TTP ve HÜS ayırıcı tanısında akut fazda C5a ve C5b9 düzeyine bakılmasını önermektedir.
Akut faz ve hatta remisyonda bile aHÜS hastalarının yaklaşık yarısında C5ave C5b9 düzeyinin yüksek olduğu saptanmıştır23.
4'te verilen nedenleri olan tüm hastalara ayrıntılı genetik inceleme yapılmalıdır16.
4: Atipik HÜS hastalarında genetik çalışma  İlk aHÜS atağı Ne zaman  aHÜS hastasına böbrek nakli öncesi  Hiç gecikmeden genetik araştırma HÜS relapsı Aile öyküsü Posttransplant HÜS Genetik tanımlama önemlidir çünkü  Hastalığın kompleman kökenli olduğunu göstermek için  Prognoz, relaps riski ve son dönem böbrek yetmezliği riskinin saptanması için  Aileye genetik danışma verilmesi için  Böbrek nakline karar vermek için  Genetik alt yapıya göre kompleman blokajının sağlanabilmesi için yapılacak çalışmalara yol gösterici olarak TEDAVİ Destek Tedavi Atipik hemolitik üremik sendrom düşünülen hastalarda öncelikli tedavi destek tedavidir.
Uygun sıvı, elektrolit desteği, kan basıncı kontrolü, ağır anemi varlığında eritrosit süspansiyonu desteği ve replasman uygun desteği sağlanmalıdır5.endikasyonlarda renal Plazma Tedavisi Plazma infüzyonu veya plazma değişimi aHÜS hastalarında, sık kullanılan bir tedavi şeklidir.
Klinik gidişe olumlu bir etkisinin olduğu tam olarak kanıtlanmamıştır.
Fakat halen ilk tedavi olarak birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde yanısıra plazma kullanılmaktadır.
Bunun değişimi kateter veya ile bulaşabilecek gereksinimi, kan ürünü enfeksiyonlar ilişkili kateter ve komplikasyonlar göz ardı edilmemelidir.infuzyonu için Neden 497
eden, tedavi hematolojik başlanmalıdır9.
Atipik HÜS düşünülen hem çocuk hem de erişkin hastalarda renal fonksiyonların hızla düzelmesi için TTP ve diğer HÜS nedenleri dışlandıktan sonra mümkün olan en kısa zamanda Plazma değişimine yanıtı olmayan , ekstrarenal organ tutulumu olan, renal TMA remisyon devam sağlanamayan olgularda ekuluzimab tedavisine geçilmelidir.etkinliğinin Tedavinin değerlendirilmesi için 2. dozdan hemen önce kompleman blokajının sağlanıp sağlanmadığını kontrol etmek gereklidir.
Bunun için CH50 İkinci doz öncesinde düzeyi bakılmalıdır.sağlanamayan yeterli kompleman blokajı hastalarda tedavi etkin değildir9.
Bu durumda ilaç dozunun doğru olup olmadığı , C5 polimorfizmi olup olmadığı kontrol edilmelidir.
Ekuluzimab tedavisi ile CH50 düzeyi < %10' un altına inmelidir.
CH50 düzeyinin doğru bakılamayacağı hasta grubu CFH homozigot mutasyonu olan hastalardır26.
Özellikle ekstrarenal organ tutulumu olan hastalarda plazma değişimi ve/veya plazma infuzyonuna bazı çalışmalarla kanıtlanmıştır.
Ülkemizde yapılan içeren bir çalışmada nörolojik 70 hastayı tutulumu olan 46 hastada ekuluzimab tedavisinin plazma değişimi ve/veya plazma infüzyonuna ve hematolojik remisyon açısından daha başarılı olduğu vurgulanmıştır27.sağkalım olduğu üstün renal göre göre Kara M. A., Kılıç B. D.270 aHÜS hastasının olduğu uluslar arası bir çalışmada çocuk hastaların %78 epizodunda, erişkin hastaların %53 epizodunda hematolojik remisyon sağlandığı bildirilmiştir.
Fakat 3 yıllık izlemde çocuk hastaların %48'inde, erişkin hastaların %67'sinde son dönem böbrek yetmezliği veya ölüm ortaya çıkmıştır19.
Fransa'da yapılan 200 çocuk ve erişkin hastayı içeren bir çalışmada benzer şekilde 1 yıllık takip süresinde çocuk hastaların %29'unda son dönem ölüm veya tedavisi hematolojik görülmüştür8.
Plazma remisyon sağlasa da,altta yatan sorun olan kompleman aktivasyonu devam ettiğinden inflamasyon, renal hasarlanma ve endotel hasarı maalesef devam etmekte mortalite ve morbidite sürmektedir20.yetmezliği böbrek Kompleman blokajı: Ekuluzimab ve kullanılmış etkilerini bloke ekuluzimabtır.
Eculizumab Atipik HÜS tedavisinde etkinliği kanıtlanmış tek ilaç bir C5 oluşumunu engelleyen monoklonal antiC5 antikorudur.
Başlangıçta kompleman aracılı bir hastalık olan paroksismal noktürnal hemoglobinüri tedavisi için onay almıştır, daha sonra plazma tedavisine yanıtı olmayan aHÜS' lu bir infantta etkinliği ekulizumab bildirilmiştir24.
Hematolojik remisyon sağlama, renal hatta başlangıçta diyaliz ihtiyacının takipte ortadan kalkması, çok daha iyi hayat kalitesi sunması açısından etkin bir tedavi olduğu birçok çalışma ile tedavisi verilecek olan hastalara Neisseria meningitis, Streptococcus pnemoniae, Haemophilus influza Tip B aşıları yapılmalı, aşı yapılamayacak küçük korunma infantlarda sağlanmalıdır5.
Etkinliği mutasyonu olan ve olmayan hastalarda gösterilmiş olup takipte hiçbir enfeksiyonu bildirilmemiştir25.hastada meningokok kanıtlanmıştır.fonksiyonların Ekuluzimab korunması penisilin ile 498
Ekulizumab kesildikten sonra atipik HÜS'ün tekrarlama riskinin % 2030 olduğu bildirilmiştir.
Relaps riski kompleman yolağında mutasyonu olan hastalarda, olmayan hastalara göre daha yüksektir.Şu ana dek hangi hastada tedavinin kesilmesi gerektiği ile ilgili hiçbir kılavuz mevcut değildir.
CH 50 düzeyinin < %10' un altında olduğu hastalarda doz dozun aralığının azaltılabileceği ile ilgili bir çalışma mevcuttur28.
TMA komplikasyonlarının yanı sıra ilerleyici organ hasarı belirtileri ve semptomlarının yakın takibi ile hastaların genetik mutasyonları da göz önünde bulundurularak tedavi kesilebilir.açılabileceği veya AntiCFH mutasyonu olan hastalarda plazma değişimi, kortikosteroid tedavisi, siklofosfamid, rituksimab ve ekuluzimab tedavileri kombine olarak kullanılmaktadır.
İlk çalışmalarda immun supresif tedavi almayan hastalarda son dönem , kronik böbrek böbrek yetmezliği hastalığı , relaps bildirilmiştir16.
Yakın bir zamanda yapılan çalışmalarda tedavi, plazma değişimi ve kortikosteroid kullanımı ile çok daha başarılı sonuçlar elde edilmiştir8.immunsupresif , ölüm BÖBREK NAKLİ Atipik HÜS hastalarında özellikle posttransplant rekürrens en önemli sorundur.
AntiCFH antikoru olan nakil öncesi tüm hastalarda mutlaka bakılmalıdır.
Canlı vericisi olan hastalarda genetik değerlendirme vericide mutlaka bakılmalıdır.
Posttransplant rekürrens riski yüksek olan hastalara nakil öncesi Posttransplant ekuluzimab başlanmalıdır.499
Kara M. A., Kılıç B. D.ekuluzimab tedavisine ne kadar süre devam edilmesi gerektiği konusunda bir fikir birliği mevcut değildir9.
KARACİĞERBÖBREK NAKLİ Karaciğer nakli veya karaciğerböbrek nakli ciddi aHÜS hastalarında tek küratif tedavidir.
Karaciğerde sentezlenen CFH, CFB ve C3 kompleman proteinlerinin mutasyonu ile ilişkili olgularda yapılabilir29.
SONUÇ immün Atipik hemolitik üremik sendrom, olmayan hemolitik anemi, trombositopeni ve böbrek yetmezliği ile ilişkili, akut dönemde mortalite ve morbiditeye ve uzun dönemde son dönem böbrek yetmezliğine neden olabilen bir hastalıktır.
Hemolitik üremik sendromun nadir bir formudur.
Atipik hemolitik üremik sendrom tanısı konan hastalarda genetik tarama testleri yapılmalı, ilk aşamada plazmaferez tedavisi acil olarak başlanmalı, tedavisine geçilmelidir.
Genetik gerekli durumlarda mutasyon saptanan ve son dönem böbrek yetmezliği olan hastalarda böbrekkaraciğer nakli tedavi seçeneğidir.ekuluzimab ekuluzimab tek kalıcı ile Çıkar Çatışması Beyanı: Yazarlar çatışması olmadığını bildirmişlerdir.çıkar Finansal Destek: Bu çalışma her hangi bir fon tarafından desteklenmemiştir.
Diyarbakir, Turkey ORCID: 000000018168136X 2 Dept.
Diyarbakir, Turkey ORCID: 0000000202555830 5 Dept.
Komek H., Akdeniz N., Urakci Z., Can C., Altindag S. Akciğer Adenokarsinom ve Skuamöz Hücreli Karsinomda FDG PETBT 'de Lenf Nodu ve Dalak Aktivitesinin Prognostik Önemi Öz Amaç: Akciğer adenokanser ve skuamöz hücreli kanser tanısı alan hastalarda FDG PETBT' de primer kitle, dalak ve lenf nodunun metabolik aktivitesinin prognostik değerininin yanısıra nötrofil lenfosit oranının ve trombosit lenfosit oranının prognostik değerlerini araştırmayı amaçladık.
Yöntemler: Patolojik verilerine, tam kan sayımına ve FDG PETBT görüntülerine ulaşılabilen 74 hasta retrospektif olarak değerlendirildi.
Hastalar adenokarsinom veya skuamöz hücreli karsinom olarak gruplandırıldı.
FDG PETBT çekimi ile ölüme kadar geçen süre hesaplandı.
Pimer lezyondan standardized uptake value hesaplandı.
Dalağın SUVmax değeri, retiküloendotelyal sistem aktivitesinin bir göstergesi olarak kullanıldı.
Lenf nodunun metabolik aktivitesi, lokalizasyondan bağımsız en yüksek aktiviteye sahip lenf nodundan hesaplandı.
Bulgular: Skuamöz hücreli karsinom tanısı olup ölmüş olan grupta dalak/karaciğer SUVmax oranı ve lenf nodu/ karaciğer SUVmax oranları anlamlı derecede yüksekti .
Skuamöz hücreli karsinomda lenf nodu/karaciğer SUVmax oranının sağ kalım için belirleyici olduğu saptandı .
Dalak / karaciğer SUVmax ve lenf nodu / karaciğer SUVmax oranları adenokanserin alt grupları arasında benzerdi.
Sonuç: Çalışmamızda dalaktaki SUV oranları her iki grupta da sağ kalım için bir belirteç değildi.
Skuamöz hücreli karsinomda lenf nodu / karaciğer SUDmax oranının sağkalım için belirleyici bir faktör olduğu ancak NLO ve PLO' nun ise prognostik faktörler olmadığı görüldü.