text
stringlengths
7
4.73k
Lezyonların 17’si periferik, 7’si santral lokalizasyonluydu.
Bütün olgulara wedge rezeksiyonu yapıldı.
İşlem 17 olguya torakoskopik olarak yapılırken, 7 olguya torakotomi ile gerçekleştirildi.
Makroskopik incelemede ortalama tümör çapı 2.9 cm olarak tespit edildi.
Sonuç: Pulmoner hamartomlar sıklıkla periferik soliter pulmoner nodüller olarak ortaya çıkarlar.
Kesin tanı ve tedavisinde düşük mortalite ve morbidite oranları olan cerrahi rezeksiyon önerilmektedir.
Cerrahide amaç akciğer parankimini koruyarak lezyonun total eksize edilmesidir.
Anahtar kelime: cerrahi rezeksiyon, hamartom, pulmoner nodül.
Oral mikronize progesteronun ilk trimester tarama belirteçlerine ve yeni doğan sonuçlarına etkisi Öz Amaç: ilk trimester gebeliklerde kullanılan oral mikronize progesteronun , ilk trimester tarama belirteçleri olan; ense saydamlığı kalınlığı, anne serum betainsan koryonik gonadotropin ve gebelikle ilişkili plazma proteinA düzeylerine etki edip etmediğinin araştırılması amaçlandı.
Ayrıca, OMP kullanan gebe kadınlarda yenidoğan sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık.
Yöntemler: Bu çalışma Ocak 2015Ağustos 2017 tarihleri arasında 1192 gebe kadın dahil olmak üzere retrospektif olarak yapıldı.
Vücut kitle indeksi , maternal ve gestasyonel yaş, anne serum PAPPA ve serbest βhCG düzeyleri, ense saydamlığı ve ölçümü başpopo uzunluğu ölçümü, fetal cinsiyet, fetal doğum ağırlığı, Apgar skoru 5.dakika<7 ve yenidoğan yoğun bakım ünitesine kabul edilme sayısı araştırıldı.
İstatistiksel olarak analiz edildi.
Bulgular: Maternal özellikler, ultrason ve biyokimyasal parametreler, fetal özellikler ve neonatal sonuçlar değerlendirildi.
Maternal yaş, VKİ, gestasyonel yaş, PAPPA, βhCG, CRL, ense kalınlığı, fetal cinsiyet, fetal doğum ağırlığı, Apgar skoru 5. dakika <7 ve ilk 28 gün boyunca yenidoğan yoğun bakıma kabul sayıları açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu.
Sonuç: Elde ettiğimiz sonuçlar klinik pratikte, 1) OMP'nin ense kalınlığı, CRL ve doğum ağırlığını etkilemediği 2) OMP, in vivo PAPPA ve βhCG'nin üretimini olumsuz yönde etkilemediği 3) Birinci trimester tarama testinin belirteçleri olan ense kalınlığı, serum PAPPA ve βhCG seviyeleri ve MoM değerleri OMP kullanıldığında değişmedi.
Bu nedenle düşük tehdidi olan gebelerde OMP'nin kullanılması, gebelikte ilk trimester tarama testinin güvenilirliğini etkilemediğini düşünmekteyiz.4) OMP, kötü neonatal sonuçları olumsuz yönde etkilemiyor gibi görünmektedir.
Anahtar Kelimeler: Ense kalınlığı ölçümü, prenatal tanı, progesteron, düşük tehdidi, PAPPA.code: 27310 e mail:
Kimyon S., Mete A. Anne Sütü ve Perinatal Faktörlerin Prematüre Retinopatisi Gelişimi Üzerindeki Etkileri Öz Amaç: Anne sütü, bir bebeğin büyüme ve gelişiminde çok önemli bir yere sahiptir.
Yardımcı üreme yöntemleri, doğum şekli ve çoğul gebelik de bebeğin sağlığını etkileyebilen perinatal faktörlerdendir.
Bu çalışmadaki amacımız anne sütü, konsepsiyon yöntemi, doğum şekli ve çoğul gebeliğin prematüre retinopatisi gelişimi üzerindeki etkilerini araştırmaktır.
Yöntemler: Prematüre doğum nedeniyle 2015 ve 2018 yılları arasında PR taraması yapılan bebeklerin kayıtları incelendi.
Doğum haftası , doğum ağırlığı , yenidoğan yoğun bakım ünitesinde yatış süresi, yardımcı üreme tekniği, doğum şekli, anne sütü alımı ve çoğul gebelik not edildi.
Prematüre retinopatisi varlığı, hastalığın zonu ve evresi, tedavi gereksinimi ve gelişen sekeller kayıt edildi.
Bulgular: Prematüre retinopatisi saptanan hastalarda DA ve DH diğer hastalara göre anlamlı olarak düşük, YDYBÜ yatış süresi anlamlı olarak daha uzundu .
Sadece anne sütü alan bebeklerde PR görülme oranı diğerlerine göre daha düşüktü fakat sadece anne sütü alan bebeklerin DH ve DA diğerlerine göre daha yüksek, YDYBÜ yatış süresi daha düşüktü.
Yardımcı üreme teknikleri PR insidansını anlamlı olarak düşürdü .
Doğum şekli ve çoğul gebelik varlığı PR gelişimini etkilemedi.
Sonuç: Düşük DA, düşük DH ve YDYBÜ geçen süre PR gelişiminde en önemli risk faktörleridir.
Anne sütü ile PR arasında tespit edilen anlamlı ilişki iki grup arasında DA, DH ve YDYB’da yatış süreleri anlamlı olarak farklı olduğundan güvenilir değildir.
Çoğul gebelik ve doğum şeklinin PR gelişimi üzerinde etkisi saptanmamıştır.
Yardımcı üreme tekniklerinin PR insidansını azalttığı görülmüş olup bu durum yardımcı üreme tekniklerindeki gelişmelere bağlanabilir.
Anahtar kelimeler: Prematüre retinopatisi, anne sütü, yardımcı üreme teknikleri, doğum şekli, çoğul gebelik.
Sk No: 67 Sur Diyarbakir, Türkiye 21280 email: 179
Ekmen B. U. Bipolar Bozukluk Manik Hecme Sırasında Düzelen Bir Kekemelik Olgusu Öz Bipolar bozukluk; yineleyen mani, hipomani ve depresyon dönemleri ile karakterize süreğen bir hastalıktır.
Hastalık, atak dönemleri ve atakların arasında remisyon dönemleri ile seyreder.
Bipolar bozukluk, kişiyi fiziksel ve ruhsal olarak olumsuz etkileyerek kişinin sosyal adaptasyonuna zarar vermektedir.
Kekemelik, bireyin konuşmasının akıcılık ve zamanlamasının yaşına uygun olmayan şekilde bozulmasıdır.
Kekemeliğin etyolojisi tam olarak açıklanamamaktadır.
Ancak konuşma esnasında, kişinin dinleyicilerden kaynaklanabileceğini düşündüğü olumsuz tepkilerin konuşmasının başlamasını ve akıcılığını engellediği düşünülmektedir.
Bipolar bozuklukta kekemelik araştırmaları kısıtlı sayıdadır.
Bu yazıda çocukluktan beri kekemeliği olan ve bipolar bozukluk manik hecme sırasında kekemeliği düzelen bir olgudan bahsettik.
Tedavi ile ötimik duruma geldikten sonra hastanın kekemelik şikayetinin tekrar başladığı gözlenmiştir.
Anahtar kelimeler: Bipolar bozukluk, kekemelik, manik dönem.
Bu sendrom daha çok şizofreni kavramı içinde yer alır.
Klozapin, risperidon, olanzapin ve ketiapin gibi tedavi için kullanılan atipik antipsikotikler hastalarda obsesif kompülsif semptomlar meydana getirebilirler.
Bu durumda hastanın psikotik belirtileri mevcut tedaviden fayda görüyorsa mevcut antipsikotik tedavi kesilmez.
Bunun yerine serotonin gerialım inhibitörü ya da klomipramin gibi obsesif kompülsif belirtiler için etkili başka bir grup ilaç eklenebilir.
Bu yazıda olanzapin tedavisinden fayda gören Capgras sendromu bulunan, şizofreni tanısı konmuş bir hastadan bahsedilmiştir.
Olanzapin tedavisi, hastada obsesif kompülsif semptomlar meydana getirmiştir.
Obsesif kompülsif belirtiler, YaleBrown Obsesyon Kompulsiyon Derecelendirme Ölçeği ile değerlendirilmiştir.
Hasta olanzapinden fayda gördüğü için olanzapin kesilmemiştir.
Bunun yerine tedaviye fluoksetin eklenmiştir.
Hastanın obsesif kompülsif belirtileri tedaviye fluoksetin eklenmesiyle azalmıştır.
DOI: 10.5798/dicletip.539908Yazışma Adresi / Correspondence: Betül Uyar Ekmen, Dicle Üniversitesi Lojmanları 4.
Ekmen B. U. GİRİŞ ile dair değiştirildikleri sınırlı miktarda Capgras sendromu, kişinin kendisine yakın olan diğer kişilerin, nesnelerin, kendisinin tıpatıp biçiminde benzerleri sanrısal bir inanıştır.
İlk olarak, 1923’te Fransız psikiyatrist Jean Marie Joseph Capgras ve ReboulLachaux tarafından tanımlanmıştır1.
Bu sendrom daha çok şizofreni kavramı içinde yer alır2,3.
Literatürde Capgras Sendromunun tedavisine veri bulunmaktadır.
Öncelikle genel tıbbi duruma ait bir patoloji varlığı mutlaka araştırılmalıdır.temeldeki Bu durum dışlandıktan psikiyatrik tedavi yapılmalıdır4.
Psikoz tedavisinde kullanılan antipsikotiklerden risperidon6, ketiapin7 ve olanzapin810 ile obsesif kompülsif olan semptomların veya semptomların ağırlaştığı, çeşitli olgularda bildirilmiştir.
Bu yazıda, olanzapin tedavisi sırasında obsesif kompülsif semptomları ortaya çıkan Capgras sendromu tanısı konmuş bir olgudan bahsedilmiştir.
YaleBrown Obsesyon Kompülsiyon Derecelendirme Ölçeği ; obsesif kompulsif rahatsızlığı bulunan sonra yönelik bozukluğa klozapin5, ortaya çıktığı değerlendirmek tipini ve hastalarda görülen belirtilerin maksadıyla ciddiyetini düzenlenmiştir.
YBOCS, 0 ila 4 arasında puanlanabilen, 5 madde obsesyon, 5 madde kompülsiyon olmak üzere toplam 10 maddenin skorlanması esasına değerlendirilmesi ve dayanır.ve kompülsiyonlar 20 olmak suretiyle en fazla 40 puan üzerinden derecelendirme yapılır11.
Ölçeğin Türkçe geçerlilik güvenilirlik çalışması yapılmıştır12.obsesyonlar Böylece, 20 OLGU 35 yaşında kadın hasta, bekar, lise mezunu, çalışmıyor.
Hastanın polikliniğe ilk getirilişinde kötülük görme hezeyanları, beynine çip yerleştirildiği ve düşüncelerinin okunduğuna dair düşünceleri mevcuttu.
Anne, baba ve ablasının gerçek ailesi olmadığına, başka kişilerin onların yerine geçtiğine inanıyordu.
Hastanın özgeçmişinden, 6 yıldır belirtilerinin olduğu, ancak tedaviye 2 yıl önce başlandığı öğrenildi.
Hiç hastaneye yatış öyküsü yoktu.ile kısmi Olanzapin tedavisi remisyona psikotik giren belirtilerinde, son 3 aydır ilaç kullanmadığı için artış olmuştu.hastanın 380