text
stringlengths
7
4.73k
İlginç olarak bu çalışmada fibrinojen seviyesi ile plazma viskozitesi arasında herhangi bir korelasyon bulunmamıştır9.
Bunun aksine başka bir çalışmada ise nefrotik sendromlu hastalarda plazma viskozitesi ve kan viskozitesi artışla özellikle ilişkilendirilmiştir25.
Bizim çalışmamızda Grup 1’de plazma viskozitesi ile total serum proteini arasında pozitif korelasyon saptadık.
Grup 2’de ise böyle bir korelasyon bulunmadı.seviyesindeki fibrinojen Fibrinojen kan viskozitesini belirleyen önemli bir protein olup akut faz reaktanı olarak cerrahi girişimlerden sonra yükseldiği gösterilmiştir26.
Postoperatif bakılan fibrinojen düzeyleri trombozun varlığı hakkında bilgi vermezken, yükselmesi, konsantrasyonunun fibrinojen viskoziteyi agregasyonunu ve trombozu gelişimini artırarak derin ven Yaptığımız kolaylaştırdığı çalışmada Grup 1’de fibrinojen seviyesi ile plazma viskozitesi arasında herhangi bir korelasyon yokken Grup 2’de fibrinojen seviyesi ile plazma viskozitesi arasında ileri derecede anlamlı pozitif korelasyon saptadık.belirtilmiştir27.trombosit David ve ark.20 yaptığı çalışmada; vücut ısısı 37 ̊C’ ye düşürüldüğünde kan ̊C'den 22 viskozitesinin %50'den %300’e kadar yükselebildiğini, 15 ̊C’ nin altında ve düşük shear rate’te viskozite değerleri yüksek olduğunu bulmuşlardır.
Shear rate artıkça viskozitenin azaldığını göstermişlerdir.
Bizim çalışmamızda sıcaklık sabit tutularak farklı 480
Çalışmamızda FVIII açısından gruplar arası karşılaştırmada anlamlı bir fark saptanmadı.
Gruplar kendi içerisinde FVIII aktivitesi bakımından kıyaslandığında Grup 2’de daha fazla olmak üzere operasyon sonrası 6. saat FVIII aktivite değeri preoperatif değerine göre anlamlı derecede artmış olarak bulundu.
Çalışmamızda daha az sempatik aktivasyon etkisi olan epidural anestezi tekniğini uyguladık.
Plazma viskozitesi, tam kan viskozitesi, hemoglobin parametreleri yönünden epidural anestezide levobupivakain ve bupivakain grupları arasında fark olmadığını saptadık.
Ancak her iki grup kendi içinde başlangıç ölçüm değerlerine göre anestezi sırası ve sonrasında anlamlı derecede düştüğünü bulduk.hematokrit sırasında ve ve Sonuç olarak levobupivakain ve bupivakain ile yapılan epidural anestezide; hemoreolojik faktörler şekilde iki grupta da benzer etkilenmektedir.
Koagülasyon parametreleri normal sınırlar içerisinde olmasına rağmen bupivakain grubunda aPTT değerleri düşük, fibrinojen ve FVIII düzeyinin ise daha yüksek olduğu saptandı.
Çıkar Çatışması Beyanı: Çıkar çatışması yoktur.
Finansal Destek: Bu çalışma Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi tarafından desteklenmiştir.
Araştırma fonu shear rate’lerde plazma ve kan viskozitesi ölçüldü.
Yüksek shear ratelerde plazma ve kan viskozitesi düşük olarak saptandı.
Bu da literatür ile uyumluluk gösterdi.az çok çok çok lokal spinal etkilendiği anestezide Rejyonel anesteziklerin trombosit agregasyonuna neden olduğu ancak intratekal verilen lokal anesteziklerin platelet etkilediği agregasyonunu bildirilmiştir.%0,75’lik 1.5 mL bupivakain ile platelet anestezide yapılan rapor az agregasyonun edilmiştir28.
Çeşitli çalışmalarda amid yapılı lokal anesteziklerin trombosit fonksiyonlarını inhibe ettiği gösterilmiştir29,30.
Leonard ve arkadaşlarının30 yaptığı çalışmada; LA’lerin trombosit agregasyonunu ve trombaksan A2’nin etkisini bloke ettiğini göstermişlerdir.
Levobupivakain grubunda kontrol gruba göre fibrinojen azalmasına, platelet sayı veya fonksiyon bozukluğuna bağlı olarak pıhtının maksimum olarak bulmuşlardır.
Epidural anestezi sonrasında intravasküler seviyeleri epidural anestezinin koagülasyon üzerine olan etkilerine katkıda bulunduğunu belirtmişlerdir.
Başka levobupivakainin, maksimum amplitüdde doza bağlı bir azalma şeklinde trombosit fonksiyonlarının güçlü bir inhibitörü olduğunu bildirilmiştir14,30.
Bizim çalışmamızda grubunda fibrinojen değerleri bupivakain grubuna göre daha fazla azalma görülürken, her iki grupta da trombosit sayısında düşme saptanması bu bulguları desteklemektedir.levobupivakain amplitüdünü çalışmada, anestezik azalmış lokal bir VIII Faktör stimülasyon Sempatik ve VonWilebrand faktör ’ünde belirgin bir artış sağlar, ayrıca antitrombin III’ü azaltır ve platelet agregasyonunu tetikler31.
Katekolamin artışı trombosit agregasyonuna bu da artmış koagülabiliteye olabileceği bildirilmiştir28.
Total kalça replasmanı yapılan bir çalışmada; anestezi tekniğinin koagülasyon ve fibrinolitik faktörleri üzerine olan etkileri araştırılmıştır.
Bütün gruplarda ATIII seviyesi cerrahiden sonra hızla düşmüş ve epidural sebep 481
Güzel A. Keywords: Asthma, inhaler technique, spacers, patient training DOI: 10.5798/dicletip.534836 Yazışma Adresi / Correspondence: Serkan Kırık, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Hastanesi Çocuk Nöroloji Kliniği, 46046 Onikişubat/Kahramanmaraş, Turkey email:
Özkars M. Y., Kırık S. Aerochamber Eğitiminde Hangi Yöntem Daha Etkili?Öz Amaç: Hazne ve ölçülü doz inhaler kullanımı özellikle pediatrik yaş grubunda yaygındır.
Çocuklarda ilaç kullanımı eğitimi hem aileye hem çocuğa verilmektedir.
Çalışmamızın amacı; verdiğimiz bu eğitimin anlaşılıp anlaşılmadığının belirlenmesi ve hangi eğitim yönteminin daha faydalı olduğunun belirlenmesidir.
Yöntemler: Çalışmaya alerji polikliniğimize başvuran hazne ve ölçülü doz inhaler kullanması gereken hastalar alındı.
Hastalarımız 216 yaş arası çocuklardan oluşmaktaydı.
Hastalar rastgele iki gruba ayrıldı.
Birinci gruba hazne ve ölçülü doz inhaler kullanımı video gösterimi ile öğretildi.
İkinci gruba ise uygulamalı sözel anlatım ile öğretildi.
Hastaların hazne ve ölçülü doz inhaleri kullanması istendi ve daha önceki çalışmalara benzer şekilde 06 puan arası olarak not verildi.
Uygulamadaki hatalar ve eksiklikler yeniden anlatıldı.
Aldıkları puanlar kendilerine söylendi ve 1 ay sonra yeniden kontrole geldiklerinde aynı puanlamanın tekrar yapılacağı belirtildi.
İkinci ay kontrolünde yeniden hastaların hazne ve ölçülü doz inhaleri kullanması istendi ve 06 puan arası olarak not verildi.
Sonuçlar: Video grubunun kendi içerisinde yapılan incelemelerde birinci ay ve ikinci ay total skorları arasında belirgin anlamlı fark vardı .
Sözel anlatım grubunun da kendi içerisinde yapılan incelemelerde birinci ay ve ikinci ay total skorları arasında belirgin anlamlı fark vardı .
Tartışma: Sonuç olarak biz astımda hastaların hazne ve ölçülü doz inhaler kullanımı eğitiminde hastaları sürece aktif olarak dahil etmenin pozitif sonuçlarını göstermiş olduk.
Aktif katılımı ise sınav motivasyonu ile sağladık.
Amacımız astım tedavisinin önemli bir basamağı olan hasta eğitimi konusunda literatüre katkıda bulunmaktır.
Anahtar kelimeler: Astım, inhaler teknik, hazne, hasta eğitimi.
Yöntemler: Bu çalışmada hastanemize Eylül 2016 ile Haziran 2018 tarihleri arasında kadın hastalıkları ve doğum polikliniklerine ilk prenatal vizite gelen 1845 yaş arası gebeler dahil edildi.
Bu hastalardan Toxoplasma gondii, Rubella ve Cytomegalovirus virüs serolojisi çalışılanların test sonuçları retrospektif olarak incelendi.
Bulgular: Toxoplasma gondii antikorları açısından 8175 hastanın 2853’ inde anti toksoplazma gondii IgG antikorları, 91’ inde anti Toxoplasma gondii IgM antikorları pozitif olarak saptandı.
Cytomegalovirus antikorları açısından 2797 hastanın 2775’ inde anti Cytomegalovirus IgG, 20’ sinde anti Cytomegalovirus IgM pozitif olarak saptandı.
Rubella virüs antikorları açısından 8158 hastanın 7677’ sinde anti Rubellavirus IgG, 5’ inde anti Rubellavirus IgM pozitif olarak saptandı.
Sonuç: Bu çalışmada hastanemize başvuran gebelerin çoğunun toksoplazma seronegatif olduğu tespit edildi.
Rubella seroprevalansı Türkiye verileri ile uyumludur.
Gebelerin Cytomegalovirus seroprevalansı için seropozitiflik oranı dünya verileri ile uyumludur.
GİRİŞ konjenital malformasyonlara ilk trimesterde Gebelik sürecinde özellikle fetusta yol açabilen infeksiyonların geçirilmesi, dünyada gelişmekte olan ülkelerde ölü özellikle doğumların yaklaşık yarısının nedenidir1.
Bu infeksiyonlar arasında yer alan TORCH grubunun prevalansı çok yüksektir2.
Bu infeksiyonlardan Toxoplasma gondii fetusta görmeişitme gibi duyusal kayıplara, mental ve psikomotor geriliklere, problemlere, hematolojik hepatosplenomegaliye veya fetusun ölümüne yol virüs infeksiyonu da spontan abortus veya fetal infeksiyon ile sonuçlanarak ciddi konjenital defeklere yol açabilir.
Cytomegalovirus işitme kaybı, infeksiyonu görme kaybı ve mental retardasyona yol açabilir4.açabilir3.
Maternal ise sensorinöral Rubella Yol açabilecekleri bu ciddi komplikasyonlardan CMV dolayı infeksiyonlarının erken süreçte tanınmaları önemli bir parçasını prenatal bakımın Rubella gondii, ve T. 190 oluşturmaktadır.
Bu grup infeksiyonların erken süreçte tanınmaları serolojik testlerle mümkün olabilmektedir.
Spesifik IgM antikorunun saptanması, bu infeksiyonların erken dönemde tanımlanmaları için en önemli yaklaşımdır2.
Ancak rutin olarak gebelerin bu infeksiyonlar açısından taranması halen tartışmalıdır5.
Bu çalışmada; gebelerde, T. gondii, Rubella virüs ve CMV infeksiyonlarının bölgemizdeki seroprevalanslarının belirlemesi amaçlanmıştır.
YÖNTEMLER Bu çalışmanın yapılaması için Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulundan onam alınmıştır.
CMV antikorları açısından değerlendirilen 2797 hastanın 2775’ inde anti CMV IgG 20’ sinde anti CMV IgM antikorları saptandı.
T. gondiiIgG CMV IgG Rubella virüs IgG n Sayı, % Yüzde hastanemiz Serolojik testlerden, Anti T. gondii IgG, Anti T. gondii IgM, Anti CMV IgG, Anti CMV IgM, Anti Rubella virüs IgGve AntiRubella virüs IgM mikrobiyoloji testleri laboratuvarında enzim yöntemi ile GrifolsTriturus cihazında üretici talimatları izlenerek Vircell® EIA kitleri ile çalışıldı.
Sonuçların yorumunda; firmanın önerileri doğrultusunda; üretici serum/cutoff değeri 1,1’in altındaki örnekler negatif ve S/CO değeri ≥1,1 olan örnekler pozitif olarak değerlendirildi.immunassay IgM ile Anti Rubella virüs Bu testlerin sonucunda sırasıyla: Anti T. gondii IgG ve Anti T. gondii IgM, Anti CMV IgG ve Anti CMV IgG ve AntiRubella virüs IgMtestleri birlikte pozitif çıkan hastalarda avidite testleri çalışıldı.
Bu testlerden; Anti T. gondiiIgGAvidite ve Anti CMV IgG Avidite testleri enzim floresans yöntemiyle Vidas Bio Mérieux cihazı ve kitleri ile çalışıldı.
Anti RubellaIgGAvidite testi ise Euroimmune Avidity: AntiRubellaVirus ELISA kitleri kullanılarak çalışıldı.
Fluorescence Linked Sadece IgM testi pozitif bulunan hastalarda 2 hafta sonra test tekrarı istendi test sonucu negatif bulunanlar yalancı pozitif olarak değerlendirildi.
Tekrar testi pozitif bulunan hastalar akut primer infeksiyon açısından takibe alındı.
IgG ve IgM testleri birlikte pozitif testi pozitif bulunanlar bulunanhastalara,klinik varlığında avidite testi çalışıldı.
Sadece IgG testi pozitif olan hastalardan, klinik olarak geçirilmiş primer infeksiyon olarak değerlendirilen hastalarda ek test çalışılmadı.
IgG şüphe sadece ile Serolojik test sonuçları seroprevalansın tespiti amacıyla testlerin pozitiflik oranlarına göre incelenmiş; sayı ve yüzde olarak ifade edilmiştir.
Çalışmada ek bir istatistiksel yöntem kullanılmamıştır.
Türkiye'den antikoru IgM Rubella virüs, sıklıkla çocuklar olmak üzere tüm yaş gruplarını etkileyebilen bir infeksiyon etkenidir.
Çoğunlukla asemptomatik ve/veya kendini sınırlayan döküntülü bir infeksiyona infeksiyonu, gebelikte neden olan Rubella doğumsal geçirildiğinde bebekte çoklu Rubella seropozitiflik defektler ile seyreden Konjenital Rubella sendromuna neden olabilir.2 Rubella aşısı CRS’u önlemede oldukça etkilidir.
Birçok ülke uzun yıllardır aşılama programındadır ve yüksek oranları vardır.2,5 Türkiye'de kızamıkçık aşısı 2006 rutin aşılama programına yılından beri eklenmiştir.çeşitli çalışmalarda kızamıkçık seropozitifliği %86,5 ile %96,2 arasında değişmektedir2,5,8,9,12,13.
Bu çalışmada Rubella seroprevalansı Türkiye verileri ile uyumlu bulunmuştur.
Bu literatürde saptanan yüksek çalışmada ve aşılama seroprevalans programlarının olduğu düşünülmüştür.değerlerinde da Türkiye’de yapılmış etkisi Ülkemizdeki yapılan çalışmalarda Anti Rubella virüs IgM pozitifliği %0,0 ile %1,9 arasında saptanmıştır9.
Hindistan ve İran’ da yapılan bazı çalışmalarda %0 ile 2,15 arasında çıkan değerler saptanmıştır1,4,14.
Bu çalışmada Anti Rubellavirüs IgM pozitifliği literatür ile uyumlu bulunmuştur.düzey, sosyoekonomik ülkelerdeki CMV infeksiyonların önemli bir diğer Konjenital etkeni olan CMV infeksiyonunun seroprevalansı düşük kötü hijyenikşartlar ve kalabalık yaşam koşulları ile ilişkilidir15.
Literatürdeki birçok çalışmada gelişmiş seroprevalans oranlarının gelişmekte olan ülkelerdekinden daha düşük olduğu belirtilmiştir2.
Bu çalışmada gebelerdeki CMV yüksek olmakla birlikte, ülkemizde yapılan çalışmalara benzer bulunmuştur2,5,8,9,12,13,15,16.
Bu durumun kötü hijyenik koşulların yanı sıra bölgemizde kalabalık aileler halinde yaşamın halen devam etmesi ile ilişkili olabileceği düşünülmüştür.seroprevalansı Toxoplasma, Rubella ve CMV Anti IgM düzeyleri her zaman primer infeksiyon ile birliktelik göstermeyebilir.
Bazı otoimmün hastalıklarda veya diğer viral etkenlere bağlı geçirilmiş infeksiyonlar sonucunda IgM düzeyleri pozitif infeksiyondan saptanabilir2.
IgG için etmek avidite sonra, spesifik IgM düzeyleri uzun bir süre boyunca düşük titrede saptanabilir.
Gebelik esnasında çoğunlukla hastaların asemptomatik olması ve yalancı IgM pozitiflikleri nedeniyle, akut, tekrarlayan veya geçmiş infeksiyonları ayırt testi önerilmektedir4,14.
Toxoplasma, Rubella ve CMV için pozitif IgM testi sonrası yapılan IgG avidite testinde düşük avidite saptanması yakın zamanda primer infeksiyonun olduğunu, aksine yüksek geçmiş infeksiyonu ya da reaktivasyonu düşündürür2.
Bu çalışmada T. gondii, Rubella virüsü ve CMV IgG aviditesi çalışılan 13 hastanın tümünde yüksek avidite saptandığı için hastalar için konjenital infeksiyon açısında düşük riskli olarak değerlendirilmişlerdir.saptanması avidite bir araştırmanın sınırlılıkları; Araştırmanın retrospektif olarak yapılmış olması nedeniyle her infeksiyon için farklı hasta sayılarının olması, hastaların beslenme alışkanlıkları, sosyoekonomik aşılanma durumlarının ve çalışmanın yapıldığı hastane her ne kadar bölgeye hizmet verse de verilerin tek hastaneye ait olmasıdır.değerlendirilememesi durumları ve Sonuç olarak, gebelikte erken tanının konması konjenital infeksiyonların önlenmesi açısından önemlidir.
Rubella virüs aşısının rutin aşı programına dahil edilmesinin yalnızca 12 yıl olması, bölgemizde yağın olarak çiğ et yenmesi , hijyen kurallarına uyum konusunda yeterli alışkanlığın olmaması ve kalabalık aileler halinde yaşamın yer yer devam etmesi, TORCH infeksiyonları açısından yüksek risk oluşturmaktadır.
Bu infeksiyonların fetusta ciddi yol konjenital malformasyonlara açabildiği göz önünde bulundurulduğunda, özellikle gebelik vizitlerini düzenli yapmayan düşük sosyoekonomik gruptaki hastalarda testlerin rutin olarak yapılmasının faydalı olacağı düşünülmüştür.
Finansal Destek: Bu çalışma her hangi bir fon tarafından desteklenmemiştir.
Haberal M. A., Dikis Ö.Ş., Akar E. Akciğer hamartomu: 24 olgunun retrospektif analizi Öz Amaç: Akciğer hamartomu akciğerin bening tümörleri içerisinde en sık karşılaşılan tümörüdür.
Bu çalışmanın amacı kliniğimizde cerrahi tedavi uygulanan akciğer hamartomlu olguların klinik, radyolojik ve patolojik özelliklerini incelemektir.
Yöntemler: Kliniğimizde Ocak 2005Aralık 2017 tarihleri arasında cerrahi tedavi uygulanan akciğer hamartomlu 24 olgu retrospektif olarak incelendi.
Çalışmamızda bu olgular; yaş, cinsiyet, klinik, histopatolojik ve radyolojik özellikleri, uygulanan cerrahi işlemler açısından değerlendirildi.
Bulgular: Akciğer hamartomu nedeni ile cerrahi rezeksiyon uygulanan 24 olgunun, 14 tanesi erkek, 10 tanesi kadın ve yaş ortalaması 50.6 yıl idi.
Erkek/kadın oranı 1.4 olarak tespit edildi.24 olgunun 17’si asemptomatik iken diğer hastalarda öksürük, nefes darlığı, göğüs ağrısı ve tekrarlayan akciğer enfeksiyonları mevcuttu.
Hastaların 16’sında tümör sağ akciğer yerleşimliydi.