text
stringlengths
7
4.73k
Göğüs ağrısı yakınmasının süresi ortalama 5,5 ay , atakların süresi 1 saniye ile 3 saat arasında değişmekteydi.
Hastaların %29’unda idiyopatik nedenli göğüs ağrısı düşünüldü.
Göğüs ağrısının diğer nedenleri sırasıyla şunlardı: Kasiskelet sistemi kaynaklı , psikojenik , sindirim sistemi patolojileri , astım bronşiyale , üst solunum yolu enfeksiyonu , mitral kapak prolapsusu , miyokardit , ailevi akdeniz ateşi ve birer hastada nefrolityazis, göğüs travması, perikardit, göğüs deformitesi saptandı.
Sonuç: Göğüs ağrısı adolesan dönemde daha fazla görülür.
Göğüs ağrısını değerlendirirken anamnez ve fizik muayeneye önem verilmeli ve organik neden düşünülen hastalarda ileri incelemeler yapılmalıdır.
Kardiyak kaynaklı göğüs ağrısı sıklığı azdır ve kardiyak patoloji düşünülen hastalarda çocuk kardiyoloji uzmanına danışılmalıdır.
Anahtar kelimeler: Göğüs ağrısı, çocuk, kardiyak.
GİRİŞ kas iskelet ve Göğüs ağrısı, çocuklarda polikliniklere sık başvuru şikayetlerindendir ve adolesanlarda görülme sıklığı daha fazladır.
Çocuklarda göğüs ağrısının en sık nedenleri idiyopatik göğüs patolojileri, ağrısı, solunumsal sistem patolojilerdir.
Kardiyak nedenler daha nadir görülmektedir ve sıklığı genellikle %5’in altındadır.
Kardiyak nedenler az olmasına rağmen çocuklardaki göğüs ağrıları gerek hasta ve ailesi gerekse klinisyenler için bir endişe kaynağıdır1,2,3.sistemi gastrointestinal İyi bir anamnez ve fizik muayene sonrası çoğu hastada ileri incelemelere gerek kalmadan tanı konulabilmektedir.
Ancak organik nedenlerin dışlanamadığı, özellikle kardiyak nedenli göğüs hastalarda ağrısı elektrokardiyografi, ekokardiyografi ve hatta kardiyak kateterizasyon ve anjiyografi gibi düşünülen ileri incelemeler de gerekebilir.
Bu daha nedenle klinisyenlerin göğüs ağrısı nedeni ile başvuran çocuklarda olası nedenleri ve bu nedenlere işaret eden semptomları iyi bilmesi gerekmektedir.
Bu çalışmada çocuk kardiyoloji polikliniğine göğüs ağrısı şikayeti ile başvuran çocuklarda nedenleri değerlendirilmiş ve diğer bölgelerde yapılmış çalışmalar ile karşılaştırılmıştır.
Böylece ayırıcı tanıda anamnez ve fizik muayenenin önemine dikkat çekilmiş; başta nadir görülen kardiyak patolojiler olmak üzere bölge verileri elde edilmiştir16.ağrısının göğüs YÖNTEMLER Çalışmaya Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyoloji Polikliniğine Ekim 2017 ile Aralık 2017 tarihleri arasında başvuran hastalardan göğüs ağrısı şikayeti olanlar dahil edildi.
Çalışma dönemi boyunca göğüs ağrısı ile çocuk kardiyoloji polikliniğine şikayeti 284
Çalışmada tanımlayıcı istatistik yöntemleri kullanılmış olup veriler sayı ve yüzde olarak ifade edilmiştir.
BULGULAR Çalışmaya yaşları 518 yıl arasında olan 134 olgu alındı.
Hastaların yaş ortalaması 12.7±3.2 yıl olup 78‘i erkekti.
Üç hastada kardiyak enzimler normal düzeylerin üstünde olup bu üç hasta da diğer klinik, laboratuvar ve ekokardiyografik bulguları ile birlikte değerlendirildiğinde miyokardit tanısı almıştır.
Göğüs ağrısı yakınmasının süresi ortalama 5.5 ay , atakların süresi 1 saniye ile 3 saat arasında değişmekteydi.sistemi yakalama Etyolojik değerlendirme sonucunda ağrının diğer nedenleri dışlandıktan sonra hastaların %29’unda idiyopatik, %12,6’sında ise psikojenik nedenli göğüs ağrısı düşünüldü.
Göğüs ağrısının diğer nedenleri sırasıyla hastaların %26’sında kas, %8,9’unda sindirim sistemi patolojileri , %6,7’sinde astım, %5,9’unda üst solunum yolu enfeksiyonu olarak saptandı.
Hastaların %6,7’sinde göğüs ağrısı nedeni kardiyak patolojilere bağlandı .
Hastaların %1,4’ünde ailevi akdeniz ateşi , birer hastada ise nefrolityazis, göğüs travması, göğüs deformitesi saptandı .gastrit, reflü, başvuran ve yaşları 518 yaş arasında değişen 78'i erkek, 56'sı kız olmak üzere toplam 134 hastanın ayrıntılı anamnezleri, detaylı fizik muayane kayıtları incelendi ve etyolojiye yönelik incelemeler değerlendirildi.kayıtlarından dosya ile formu” polikliniğe bilgilerinden faktörler ve aile öyküsü, çıktığı andan Verilerin elde edilmesinde göğüs ağrısı şikayeti hastalarımızda başvuran ile kullandığımız “göğüs ağrısı sorgulama ve değerlendirme de yararlanıldı.
Bu formda hasta bilgileri, yaşı, antropometrik ölçüleri, şikayetleri, şikayetlerin süresi ve sıklığı, tetikleyen faktörler, eşlik eden semptomlar, fizik muayene bulguları ve laboratuvar bulguları, varsa danışılan bölüm ve hastanın nihai tanısı yer almaktadır.
Ağrının ilk ortaya itibaren hastaların hastaneye başvurana kadar geçirdikleri süre, ağrının sıklığı ve süresi, niteliği, lokalizasyonu, varsa yayılımı; ağrının eforla, solunumla ve ilişkisi; varsa eşlik eden beslenme ağrıya neden semptomlar, olabilecek psikojenik travma öyküsü sorgulandı.
Psikojenik sorunların bazen göğüs ağrısının bir sonucu da olabileceği düşünülerek tetikleyici psikojenik faktörden sonra göğüs ağrısı başlayan ve başka bir neden saptanmayan hastalarda psikojenik göğüs ağrısı düşünüldü; bu hastalar ayrıca çocuk psikiyatri uzmanına da yönlendirildi.
On iki derivasyonlu elektrokardiyografi ve transtorasik ekokardiyografik kayıtları değerlendirildi.
İleri inceleme yapılmış olan hastalarda varsa direkt göğüs grafisi, tam kan sayımı, karaciğer ve böbrek fonksiyonları ve kardiyak enzimleri; ayrıca efor testi ve 24 saat Holter monitorizasyonu kayıtları incelendi.
Uygun görülen hastalarda çocuk psikiyatrisi, çocuk göğüs hastalıkları ve çocuk hastalıklarına ait diğer bölümlerin de görüşü alınmıştır.
Çalışma için Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Girişimsel Kurulu’ndan Etik onay alındı.olmayan sadece Çalışmada analizi, istatistiksel yazılım paketi SPSS 23 yıldı.
Çocuk yaş grubunda erkeklerde kızlara oranla göğüs ağrısı sıklığının biraz daha fazla olduğu bildirilmiştir8,9.
Çalışmamızda da literatüre benzer şekilde hastaların çoğunluğu erkekti.
Çalışmamızda göğüs ağrısı ile başvuran hastaların %29’unda göğüs ağrısına neden olabilecek bir patoloji saptanamadı ve bu ağrısı olarak hastalar değerlendirildi.
Literatürde de %2045 hastada göğüs ağrısının nedeninin saptanamadığı ve idiyopatik göğüs 286 olarak idiyopatik değerlendirildiği bildirilmiştir1,10,11.
İyi bir anamnez alınması ve ayrıntılı fizik muayene yapılması, gereken durumlarda laboratuvar yöntemlerinin etkili kullanılması durumunda idiyopatik nedenlerin sıklığının da azalması beklenmektedir.
Nedenin belirlenebildiği göğüs ağrılarında en sık neden başta kostokondrit olmak üzere kasiskelet sistemine ilişkin nedenlerdir1,12,13.
Ağrının solunumla ya da belirli aktivitelerle artması, tetikleyici ortadan kaldırıldığında ağrının sonlanması ya da fizik muayenede başka anormal bulgunun tespit edilmemesi tanıda idiyopatik yardımcıdır2.nedenlerden sonra en sık göğüs ağrısı nedeni kasiskelet kaynaklı göğüs ağrısı olarak saptanmıştır.
Çalışmamızda ve değişken karakteristik incelendiğinde psikojenik Diğer nedenler nedenler, gastrointestinal sisteme ait nedenler, solunum sistemine ait nedenler ve daha az sıklıkta kardiyak nedenleri görmekteyiz1,2,14.
Psikojenik nedenler özellikle adölesan yaş grubunda sık olarak karşımıza çıkmakta olup ağrı özellik göstermeyen vasıftadır.
Genellikle bir stres faktörü ile tetiklenir15.
Bu grupta tetikleyici neden genellikle panik atak, depresyon veya sendromudur2.
Ülkemizde hiperventilasyon göğüs ağrısı ile başvuran çocuklarda %310,7 oranında psikojenik faktörler bildirilmiştir1,13.
Çalışmamızda psikojenik nedenli göğüs ağrısı yüksek sıklığı saptanmıştır.
Çalışmanın yapıldığı bölgedeki sosyoekonomik sorunlar ve hızlı şehirleşmenin buna katkıda bulunduğunu düşünüyoruz.değerlerden biraz bu Solunum sistemine ait nedenler incelendiğinde astım en sık görülen solunum sistemi kaynaklı göğüs ağrısı nedenidir ve bunlarda göğüs ağrısı sıklıkla egzersiz sonrası ortaya çıkar.
Ayrıca solunum yolu enfeksiyonları da göğüs ağrısına neden olabilirler2,13.
Çalışmamızda solunum sistemine ait nedenler üst solunum yolu enfeksiyonu ve astım olup bunların yarısından fazlasını astım
Sert A. ve arkadaşları1 çocuklarda solunum sistemi kaynaklı göğüs ağrısı sıklığının %6,6 olduğunu, bunların da %28’inde astım olduğunu bildirmişlerdir.
Öztürk K.13 ve arkadaşları ise tüm göğüs ağrısı nedenlerinin %5,1’inin sistemi kaynaklı olduğunu, bunların %58’inin astım tanısı aldığını bildirmişlerdir.
Gastrointestinal sisteme ait nedenler içinde gastroözefageal reflü sık görülüp göğüste yanma şeklinde karşımıza gıdaların alımından sonra ağrının ortaya çıkması tanıda yardımcıdır2,16.
Hastalarımızın %8,9’unda başta üzere reflü gastroözofageal nedenler sisteme gastrointestinal saptanmıştır.olmak ait çıkmaktadır.
Belirli etyoloji kardiyak Göğüs ağrısının nedenleri araştırılırken daha az görülen kollajen doku hastalıkları, göğüs dışındaki patolojilerden kaynaklanan ağrılar, meme büyümesi, cilt enfeksiyonları, malignite gibi bazı patolojilerin de akılda tutulması gerekmektedir1,13,17.
Kardiyak kaynaklı göğüs ağrısı nadir olmasına karşı, beklenmedik hayati risklere neden olabileceğinden dolayı ayırıcı tanıda mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.
Değerlendirmenin yapıldığı yere göre oranlarının değişmesi beklenmekle beraber çocuklardaki göğüs ağrıları içindeki sıklığı yaklaşık %05 arasındadır57,12.yapılan çalışmalarda ise kardiyak kaynaklı göğüs ağrısı sıklığı %0,3%17 arasında saptanmıştır1,7,12,17.
Ani başlangıçlı, uykudan uyandıran, egzersizle tetiklenen; solunum sıkıntısı, çarpıntı, baş dönmesi, bulantı, bayılma, terleme, solukluk, presenkop ve senkobun eşlik ettiği göğüs ağrıları, geçirilmiş kardiyovasküler cerrahi, ailede genç yaşta ani ölüm öyküsü bulunması gibi durumlarda hastalar kardiyak patolojiler çocuk açısından detaylı araştırılmalı ve kardiyoloji da tarafından uzmanı değerlendirilmelidir2.
Bu nedenler içinde de en sık saptanan patoloji mitral kapak prolapsusu idi.
Mitral kapak prolapsusu olan hastalarda göğüs ağrısının tartışmalar olmakla birlikte prolapsusa bağlı olarak kordalarda gerilme sonucu oluşan iskeminin göğüs ileri ağrısı sürülmüştür12.konusunda olabileceği nedeni nedeni Sonuç olarak göğüs ağrısı adölesan dönemde biraz daha fazla görülür.
Göğüs ağrısını değerlendirirken hastaların büyük bölümünde organik bir neden olmadığı bilinmeli; bu yüzden de anamnez ve fizik muayeneye önem verilmelidir.
Organik nedenler içinde hayatı tehdit edebilecek patoloji sıklığı oldukça az olup kardiyak patolojilerdir.
Kardiyak patoloji düşünülen hastalarda gerekli ileri incelemeler de yapılmalı ve çocuk kardiyoloji uzmanına danışılmalıdır.genellikle bunlar da Çıkar Çatışması Beyanı: Yazarlar çıkar çatışması olmadığını bildirmişlerdir.
Finansal Destek: Bu çalışma her hangi bir fon tarafından desteklenmemiştir.
DOI: 10.5798/dicletip.474694 Yazışma Adresi / Correspondence: Kader Uğur, Endocrinology and Metabolic Diseases, School of Medicine, Firat University, Elazig, Turkey email:
A., Tartar A. S., Gozel N., Orhan B., Donder E., Ozercan A. M. İdrar Yolu Enfeksiyonu Geçiren Diyabetli Hastalarda Siprofloksasin İyi Bir Seçenek Değildir Öz Amaç: Bu çalışmanın amacı diyabetik ve diyabeti olmayan bireylerden izole edilen Gramnegatif bakterilerin toplum kaynaklı idrar yolu enfeksiyonlarının enfeksiyöz ajanları olarak antibakteriyel duyarlılıklarını saptamak ve ampirik tedavide sıklıkla kullanılan antibiyotiklere direnç oranlarını karşılaştırmaktır.
Yöntemler: 1 Ocak 31 Aralık 2014 tarihleri arasında Fırat Üniversitesi Endokrinoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları kliniklerine başvuran toplum kaynaklı idrar yolu enfeksiyonu tanısı almış ve idrar kültürlerinde gram negatif bakteri üremesi olan 96 diyabetik ve 68 diyabetik olmayan hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi.
İzole edilen bakterilerin antibiyotik duyarlılıkları, Vitek 2 otomatik sistem kullanılarak belirlenmişti ve sonuçlar duyarlı ve dirençli olarak değerlendirildi.
Bulgular: Hem diyabetik hem de diyabetik olmayan hasta gruplarında en sık Escherichia coli izole edildi.
Diyabetik grupta mikroorganizmalar, ampisiline, sefalosporinlere, siprofloksasine, amoksisilinklavulanik aside ve diyabetik olmayan grup ampisilin, amoksisilinklavulanik asit, sefuroksim ve trimetoprimsülfametoksazole karşı en yüksek direnç oranlarını göstermiştir.
Sonuç: Diyabetik grupta Siprofloksasin direnci anlamlı olarak daha yüksekti.
Üriner sistem enfeksiyonları olan diyabetik hastalarda, antibiyotik verileceği zaman antibakteriyel duyarlılık testi sonuçlarına dayanarak verilmesi daha uygun olacaktır.
Anahtar kelimeler: Diabetes mellitus, idrar yolu enfeksiyonu, antibiyotik duyarlılığı.
Yöntemler: Perkütan tedavi ugulanan 50 hastadaki 58 apseyle floroskopi kılavuzluğunda gerçekleştirilmiştir.12 apsede basit iğne aspirasyon metodu, geri kalan diğer 46 apsede ise Seldinger yöntemiyle perkütan kateter drenajı uygulanmıştır.ilgili retrospektif analiz yapılmıştır.
Apselerin drenajı ultrason ve Bulgular: Perkütan kateterizasyonların yaklaşık %49’u ilk haftada sonlandırılmıştır.
Perkütan drenajda ilk girişimde elde edilen başarı oranı % 63,7 ’ dir.
Perkütan drenajı yapılan apselerde rekürrens oranı %19 bulunmuş olup bunların tümü ikincil girişimlerle tedavi elde edilmiştir.
Kümülatif başarı ve başarısızlık oranları sırasıyla %82,8 ve %5,2 olarak belirlenmiştir.7 apsede temporizasyon ya da palyasyon sağlanmıştır.
Temporizasyonpalyasyon sağlanan apseler ile ikincil girişimlerle tedavi edilen tüm apseler dahil edildiğinde başarı oranı %94,8 ve başarısızlık oranı %5,2 olarak belirlenmiştir.
Mortalite oranı ise %3,4 bulunmuştur.
Tartışma ve Sonuç: Prosedürün minimal invaziv, kolay, güvenli ve efektif oluşu, cerrahiye göre düşük komplikasyon oranları, ayrıca genel anesteziye gerek duyulmaması nedenleriyle perkütan drenaj, intraabdominal apse tedavisinde ilk seçenektir.
Tedavide yüksek başarı oranları elde etmek için, güvenli giriş rotası olan tüm intraabdominal apseler görüntüleme eşliğinde perkütan drene edilmelidir.başarısızlık amaçlanmıştır.
GİRİŞ oranlarının belirlenmesi de eşlik bulgular seyretmektedir.
İntraabdominal apse ’ ler, intraperitoneal, retroperitoneal ya da visseral yerleşimli loküle pürülan sıvı koleksiyonlarıdır.
Hasta kliniği değişken olmakla birlikte çoğu zaman ateş, lökositoz, artmış eritrosit sedimentasyon hızı etmektedir.gibi Antibiyoterapinin tek başına yetersiz kaldığı ve drenaj tedavisinin uygulanmadığı durumlarda İAA'lar sepsise neden olabilmekte, %45100 Radyolojik mortal görüntüleme yöntemleri eşliğinde perkütan apse drenajı minimal invaziv, kolay, efektif, güvenli ve tolere edilebilir olup, cerrahiye göre düşük mortalite ve morbidite oranlarına sahiptir14.
Bu çalışmadaki amacımız, perkütan drenaj uyguladığımız yöntemi intraabdominal apse olgularında; kullandığımız tedavi yaklaşımı, seçilen yöntem ve araçlar ile tedaviden elde edilen sonuçların sunulmasıdır.
Aynı zamanda, intraabdominal apselerin bu fayda ve etkinliğinin yöntemle tedavisinin tekrarlama ve ortaya konması, yöntemin YÖNTEMLER retrospektif 20072010 yılları arasında 50 hastada, ultrasonografi ve gerekli durumlarda floroskopi kılavuzluğunda PD işlemi uygulanan 58 İAA vakasının tedavi tekniği ve takip bulguları olarak değerlendirilmiştir.
Hastaların takibi taburcu izlem süreleriyle olduktan sonra poliklinik sınırlı olmakla birlikte özellikli bazı hastaların değerlendirilmesinde, hastane arşivinden elde olunan dosya ve epikriz kayıtları ya da hastane sağlanan bilgisayar otomasyon veriler kaynak olarak kullanılmıştır.
Bazı hastalarla görüşülmüştür.telefonla Hastaların yaşı 23 ile 88 arasında değişmektedir.
Bunlardan 24'ü kadın, 26'sı erkek hastadır.
Çalışmaya sadece enfekte olduğu kabul edilen koleksiyonlar dahil içerikli edilmiştir.koleksiyonlar sistemiyle pürülan Burada ise 74
PD uygulanan diğer basit kist, pankreatik psödokist, asit, ürinoma, seroma, bilioma, endometrioma, lenfosel veya hematom gibi steril koleksiyonlar ile bakteriyel süperenfeksiyon gözlenmeyen kist hidatik dahil lezyonları edilmemiştir.kapsamına çalışma aza indirgenmiştir.
Apse poşuna, US eşliğinde 18 Gauge çapında Chiba iğne ile ulaşılarak tanısal aspirasyon yapılmış, 510 ml pürülan sıvı Gram boyama ve kültür için ayrılmış ve çalışılmıştır.
Kateterizasyon işlemi için apse poşuna iğne lümeninden 0,035 inç çapında kılavuz çaptaki dilatörler ile drenaj yolu genişletildikten sonra kateter yerleştirilmiştir .gönderilmiş, uygun tel Hastalarda apseye eşlik eden komorbid faktörler belirlenip kaydedilmiştir.
Birçok hastaya PD işleminden önce ilgili klinik hekimleri tarafından geniş spektrumlu ampirik antibiyotik tedavisi başlanmış, gram boyama ve kültür sonuçlarına göre tedaviye aynı ilaç ya da ilaç kombinasyonlarıyla devam edilmiş veya etken mikroorganizmaya antibiyoterapiye geçilmiştir.etkili sonrasında ya da hastanın US hastanelerde tarafımıza Kliniğimizde sevkedildiği ve/veya bilgisayarlı tomografi ile tespit edilmiş olan koleksiyonlar, öncelikle lokalizasyon, uygun drenaj tekniği ve güvenli drenaj yolu yönünden değerlendirilmiş PD ve uygulanmıştır.
Girişimler, Toshiba Nemio 10 ve GE Logiq S6 US cihazları eşliğinde, bunlara ait problar steril kılıf yapılmıştır.yerleştirilerek Floroskopik işlemler ise Siemens Angiostar dijital subtraksiyon anjiyografi cihazı kılavuzluğunda gerçekleştirilmiştir.içine Hastaların tümünde işlem öncesi intravenöz yolla premedikasyon ve gerekli durumlarda intramuskular ciltte sedoanaljezi belirlenen giriş yerinin uygun saha temizliği ve örtümünü takiben lokal anestezi altında PD işlemine geçilmiştir.sonrası İlk girişim için apsecilt mesafesi en kısa ve en seçilmiştir.
Böylece major emniyetli yol kanama, perforasyonu, disseminasyon, sepsis gibi komplikasyonlar en duvarın uzak Perkütan tedavisi yapılan toplam 58 İAA’nin visseral, 15’i intraperitoneal, 23’ü retroperitoneal yerleşimliydi.20’si İAA tanısı alan 50 hastanın 42’sinde saptanan toplam 46 apse odağına Seldinger yöntemi kullanılarak kateter drenajı uygulanmıştır.
Bu apselerde 18 tek lümenli kilitli pigtail tipi , 29 çift lümenli sump tipi drenaj kateteri olmak üzere toplam 47 kateter kullanılmıştır.10 hastadaki 5 cm’den küçük toplam 12 enfekte koleksiyona ise yanlızca perkütan iğne aspirasyon yöntemi uygulanmış, kavite içeriği tümüyle aspire edilip işleme son verilmiştir.
Hastaların 5’inde saptanan birden fazla İAA odağına ise çoklu PD işlemi uygulanmıştır.çoğu edilen vakada apse Kateterize boşaltıldıktan ve kavite yıkandıktan sonra olası fistül ya da benzeri iştirakler açısından suda çözünen poşogram kontrast maddelerle alınmıştır.sonrası Kateterizasyon ile görüşülerek drenaj takibi ve monitörizasyonu, kateterin günde 3 kez 510 ml steril salin ile basınçsız irrigasyonu önerilmiştir.klinik ilgili Klinik , laboratuvar ve radyolojik düzelme sağlandığında kateter geri çekilmiştir.
Damar Ç., Özdemir M., Hekimoğlu B. gerek Bu çalışmada perkütan girişim sonrası cerrahi drenaja klinik, laboratuvar ve radyolojik bulgularla iyileşme sağlandığı bilinen olgular için işlem başarılı kabul edilmiştir.duyulmaksızın Primer hastalığa yönelik cerrahi girişim gerektiren ve operasyon yapılana dek hastanın genel durumunda düzelme sağlanan olgular için PD girişimleri temporizasyon kabul edilmiştir.
Sağ kalım beklentisi düşük, cerrahi yaklaşımla tedavi edilemeyecek hastalarda semptomatik ve nisbi klinik için uygulanan PD girişimleri palyatif kabul edilmiştir.sağlamak iyileşme komplikasyonlar Septik ölen hastalarda ve persiste ederek cerrahi drenaj gerektiren apselerde ise PD işlemi başarısız kabul edilmiştir.nedeniyle programında, Yapılan işlemler ve hasta takip bulguları ile ilgili sayısal verilerin istatistiki analizi SPSS 22.0 yöntemiyle hesaplanmış, p<0.05 olasılık değerleri anlamlı Klinik kabul Araştırmalar Etik Kurulu’ndan onay alınmıştır.edilmiştir.
Çalışma Kikare için BULGULAR Toplam 50 hastanın 34’ünde apse oluşumu ile ilintili olabilecek operasyon ya da invaziv girişim öyküsü pozitif .hastada edilen idi Bunlar Hastalarda medikal öykü; klinik, laboratuvar ve görüntüleme bulguları yönünden apse için bir faktörler takım predispozan ve komorbid nefroarasında saptanmıştır.üreterolityazis , kist hidatik , malignite , diabetes mellitus , kronik böbrek yetmezliği , Crohn , romatoid , hastalığı splenektomi gibi piyojenik enfeksiyona zemin oluşturan hastalıklar mevcut idi.
Ayrıca artrit 76 hastaların bir kısmında kronik hepatit , tüberküloz , kronik osteomyelit gibi bazı kronik enfeksiyonlar eşlik etmekteydi.