text
stringlengths
7
4.73k
Bu faktörlerden iki veya daha fazlasının etkilenmesi durumunda, gebelik kaybı riskinin artış gösterdiğini belirten çalışmalar mevcuttur1,2.
C677T ve MTHFR MTHFR A1298C polimorfizmlerin varlığı metilentetrahidrofolat redüktaz enziminin aktivitesinin azalmasıyla ilişkilendirilmiş olup tromboz açısından zayıf 276
F V V’in yolağında pıhtılaşma inhibisyonu faktörü olarak değerlendirilmektedir12.risk Faktör fibrin oluşumunda rol alır.
Aktive Protein C, Faktör ve fibrin oluşumunun V’in Leiden sorumludur.kontrolünden polimorfizminin etkin varlığı inaktivasyonunu önleyerek pıhtı oluşumuna eğilim yaratır.
Homozigot mutasyonu yaklaşık 35 kat risk artışı ilişkilendirilmiştir13.ile Protrombin koagülason kaskadında faktör Va ve Xa yardımı ile trombine çevrilmektedir.
G20210A polimorfizmi durumunda tromboz riskinde 625 kat risk artışı meydana geldiğini gösteren çalışmalar mevcuttur.
Gebelikteki yaklaşık %17’sinden tromboembolilerin sorumludur14.doku plazminojen aktivatörü ’nün etkili bir inhibitörü olup, fibrinolizin düzenlenmesinde önemli rol oynar.
Artmış PAI1 aktivitesi plazminojenin plazmine dönüşümünü bloke ederek fibrinolizi inhibe eder.5G/5G yabanıl genotip olup, 4G/5G ve 4G/4G artmış PAI1 aktivasyonu ile ilişkilendirilmiştir15.
PAI1 herediter nedeniyle Bu çalışmada Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde trombofili TGK parametreleri çalışılan hastaların sonuçlarının retrospektif olarak incelenmesi, bölgemizdeki ve ülkemizdeki sıklıklarının literatür verileri ışığında incelenmesi hedeflenmiştir.
YÖNTEMLER Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbı Genetik Anabilim Dalı’na Ekim 2016 Aralık 2017 tarihleri arasında tekrarlayan düşük nedeniyle Şanlıurfa, Gaziantep, Adıyaman, Diyarbakır, Mardin ve Şırnak illerinden başvuran, 1850 yaş arası, kromozom analizi sonucu herhangi bir anomali tespit edilmeyen 1395 birey retrospektif olarak çalışmaya dahil edilmiştir.
Hastaların demografik bilgileri ve abort sayıları dosyalarından öğrenilmiş ve not edilmiştir.
PCR Thermal Cycler termal döngü cihazında yapıldıktan sonra Faktör V Leiden , Faktör II , Serpine1 Insersiyon, MTHFR C677T ve MTHFR A1298C polimorfizmlerinin saptanması için Yeni Nesil yöntemini kullanarak üreticinin uyarınca Miniseq cihazı ile sekanslama yapıldı.
Kullanılan forward primer için dizileri; 5’TGAAGGAGAAGGTGTCTGCGGGA3’, MTHFR için 5’GGTCCCCACTTCCAGCATC3’, A1298C 5’ Faktör GGAACAACACCATGATCAGAGCA3’, Protrombin için 5’TCTAGAAACAGTTGCCTGGC3’, PAI1 için ise 5’AAGCTTTTACCATGGTAACCCCTGGT3’ şeklinde idi.
Veriler Microsoft Excel programına girilerek SPSS 13.0 programı ile incelendi.
Çalışmamız Harran Üniversitesi Etik Kurulu tarafından 2018 Ocak ayında onay almıştır.
Sekanslama öngördüğü protokol MTHFR Leiden C677T için V SONUÇLAR iller Çalışmaya katılan hastaların ortalama yaşı 29.74, medyan yaş ise 29 olarak bulundu.
Hastaların abort sayısı ortalaması 3,34 olarak tespit edildi.
Çalışmaya katılan hastaların başvuru yaptığı incelendiğinde; %64 Şanlıurfa, %14 Mardin, %12 Adıyaman, %6 Diyarbakır, %2 Gaziantep ve %2 Şırnak dağılımı gözlenmiştir .
MTHFR C677T polimorfizmi 732 hastada yabanıl tipte, 538 hastada heterozigot, 125 hastada ise homozigot olarak gözlendi.
MTHFR A1298C hastada değerlendirildi, hastaların 514’ünde yabanıl tip gözlenirken, 644’ünde heterozigot, 234’ünde ise homozigot polimorfizmi 1392
Gumus E. da 1371 hastada gözlendi.
FVLeiden polimorfizmi ise 1301 hastada yabanıl tip, 87 hastada heterozigot, olarak 7 değerlendirildi.hastada değerlendirilebilen PAI1 polimorfizminde yabanıl tip 651 ve homozigot tip 283 hastada gözlendi .
MTHFR’de gözlenen iki polimorfizm için de yabanıl tip gösteren heterozigotluk 161, hasta gösteren 338, sayısı homozigotluk gösteren hasta sayısı 23 olarak bulundu.tüm bölgelerin İncelenen hepsinde yabanıl tipe sahip hasta sayısı ise sadece 42 olarak bulundu.
MTHFR geni 1p36.23p34.3 278 bir gen plazma anlamlı MTHFR rağmen bölgesinde yer alır ve 11 ekzondan oluşur.polimorfizmleri MTHFR hiperhomosisteinemiye yol abort açarak, riskini artırmaktadır.
C677T polimorfizmi, enzimi ısıya hassas bir hale getirerek, MTHFR aktivitesini %3570 oranında azaltır.
A1298C poliorfizminde ise enzim aktivitesi %40 kadar homosistein azalmasına düzeylerinde değişim gözlenmemiştir12.aktivitesinde azalmaya bağlı oluşan hiperhomosisteinemi, sadece aşırı düzey folat, B6, B12 vitamin eksikliğinde belirgin hale gelir.
Bir metaanaliz çalışmasında, tekrarlayan gebelik kaybı olan hastalardaki MTHFR C677T homozigot sıklığı %521 oranında gözlenirken kontrol grubunda %420 oranında gözlenmiş olup, istatiksel olarak anlamlı bir fark tespit edilmemiştir.
Yine aynı yayında hiperhomosisteinemi tekrarlayan gebelik kaybı olgularında %1727 oranında gözlenirken, kontrol grubunda %516 oranında ile gözlenmiş artışı risk ilişkilendirilmiştir16.durum MTHFR polimorfizmlerinin klinik olarak gözlenebilmesi için bireyde folat ya da B6, B12 vitaminlerinden birinin eksikliğinin olması gerektiği şeklinde yorumlanabilir.bir metaanaliz çalışmasında folat ya da B6 ve B12 vitamini MTHFR eksikliği polimorfizmlerinin gebelik kayıpları ile ilişkili olmadığı gösterilmiştir17,18.
Türkiye genelinde tekrarlayan gebelik kaybı ve bir MTHFR çalışmada heterozigotluk %36,9, homozigotluk %3,5 olarak gözlenirken, Şanlıurfa ilinde yapılan bir çalışmada heterozigotluk %40,61, homozigotluk %8,29 oranında gözlenmiştir19.
Bizim çalışmamızda ise heterozigotluk %38,6, homozigotluk %9 gözlenerek, bölgesel veriler ile uyumlu bulunmuştur.ve 37 kat Bu kişilerde tekrarlayan polimorfizminin incelendiği oranında olmayan Başka yerleşik Protrombin geni 11. kromozomun uzun kolunda gendir.
G20210A bir yüksek plazma protrombin polimorfizmi düzeyleri ile ilişkili olup, yaklaşık 3 kat artmış FVtromboz taşımaktadır18,20,21.riski
venöz Leiden’den sonra kalıtsal trombofili nedenleri arasında en sık gözlenen değişikliktir.
Yapılan bir çalışmada G20210A polimorfizminin tekrarlayan gebelik kaybı olan olgularda %23 oranında görüldüğü gözlenmiştir2.
Ülkemizde yapılan bir çalışmada heterozigot G20210A polimorfizmi gözlenen olgularda %1,2 olarak saptanmıştır22.
Kujovic ve çalışmada tekrarlayan gebelik kaybı olan olgularda bu polimorfizm %413 oranında gözlenirken, kontrol grubunda bu oranın %13 düzeyinde olması dikkat çekicidir16.Şanlıurfa ilinde tekrarlayan gebelik kaybı olan olgularda bu oran %4,05 olarak bulunmuş, çalışmamız ile birebir paralellik göstermiştir19.tarafından tromboz yapılan ark.
Pozisyonda yer alan glutaminin yerine arjininin geçmesi sonucu oluşur23.
En sık herediter trombofili nedenidir.
Tüm herediter trombofili vakalarının yaklaşık yarısından sorumludur13.kat, Heterozigotlarda homozigotlarda ise yaklaşık 100 kat artmış tromboz riski mevcuttur.
Faktör VLeiden polimorfizmi nedeniyle var olan trombotik eğilimin, gebeliklerde uteroplasental yatakta tromboza neden olabileceği çeşitli çalışmalar ile kanıtlanmıştır14,18,20.tarafından yapılan çalışmada gebelik kaybı riskini 25 kat artırdığı gösterilmiştir16.Şanlıurfa ilinde tekrarlayan gebelik kayıpları olan bireylerde yapılan bir çalışmada FVheterozigotluk %5,5, Leiden oranı ise %,2 homozigotluk olarak oranı ilinde yapılan bir bulunmuştur19.
Çalışmamızda bu oranlar heterozigotluk için olarak %6,2, bulunmuştur.
Serpine1 olarak da adlandırılan PAI1 geni 7. kromozomun uzun kolunda lokalizedir.4G alleli 5G alleline göre transkripsiyonel açıdan daha aktifitr.
PAI1 etkinliğinin daha yüksek olduğu gebelik kayıplarıyla ilişkisi olabileceğini gösteren çalışmalar mevcuttur25.
Sivas ve Muş illerinde yapılan bir çalışmada tekrarlayan gebelik kaybı olan olgularda PAI1 homozigot değişiklik oranı bulunmuştur, ve %30 %25 çalışmamızda bu olarak bulunması dikkat çekicidir26,27.
İncelenen tüm polimorfizmler içinde en az bir homozigot değişikliğe sahip hasta oranının %42,9, tüm polimorfizmler için yabanıl tip gösteren hasta oranının yalnız %3 olarak gözlenmesi, Kujovich ve ark.tarafından yapılan çalışmada da bahsedildiği gibi kombine trombofili işaret etmektedir.
İlgili çalışmada kombine trombofili kavramaının tekrarlayan gebelik kaybını 514 kat artırdığı gösterilmiştir16.
Tekrarlayan gebelik kayıplarında herediter trombofililerin yeri hala güncel bir tartışma konusudur, son dönemlerde yapılan yayınlarda polimorfizmlerin etkilerinin gebeliğin hangi düşüklere neden safhasında sayısı araştırmaların olduğunu artmaktadır.
Son zamanlarda değer kazanan diğer bir kavram da herediter trombofili olarak nedenlerinin adlandırılabilecek olan kombine trombofili polimorfizm kavramıdır.çalışmalarının örneklemli popülasyonlarda çalışılmasının önemli olması ve hastaların kromozom analizi sonuçlarının değerlendirilip, herhangi bir anomaliye sahip olanlanların çalışmaya alınmaması nedeniyle değerli olup, en önemli dezavantajı çalışmanın retrospektif olarak yapılması ve gebelik kayıp haftalarının erkengeç olarak ayrılmasındaki Çalışmamız, kavramının gözlenmesi araştıran önemine beraber geniş
Gumus E. Sonuç olarak olarak, incelenmiş; bölgemizdeki eksikliğidir.tekrarlayan gebelik kaybı olan 1395 hasta retrospektif bölgesel polimorfik varyantların dağılımı güncel bilgiler ışığında, bölgesel ve ülkesel veriler eşliğinde tartışılmıştır.
Çıkar Çatışması Beyanı: Yazarlar çıkar çatışması olmadığını bildirmişlerdir.
Finansal Destek: Bu çalışma her hangi bir fon tarafından desteklenmemiştir.
Yöntemler: Bu çalışmada, Ocak 2017Ocak 2018 tarihleri arasında doğum yapmış, 1519 yaş aralığında 68 adölesan gebe ve kontrol grubu 2023 yaş aralığında 168 gebe retrospektif olarak değerlendirildi.
Toplam 236 gebenin kayıtları incelendi.
Mevcut kayıtlarda gebelerin demografik özellikleri, doğum şekli ve fetal sonuçları rapor incelendi.
Adölesan gebeler ile kontrol grubu gebelerin maternal ve fetal sonuçları karşılaştırıldı.
Bulgular: Ocak 2017Ocak 2018 tarihleri arasında toplam doğum sayısı 1601 olarak tespit edildi.
Bunların 68’inin 1519 yaş adölesan gebe grubunda iken, 168’i 2023 yaş adölesan olmayan gebe grubunda olduğu tespit edildi.
Adölesan gebelerin 16’sının kan transfüzyonu yapılırken, kontrol grubundakilerin 4’üne kan transfüzyonu yapıldığı saptandı ve iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu .
Çalışma grubunda 9 hasta yoğun bakıma alınırken, kontrol grubunda ise 2 hasta yoğun bakıma alındığı ve iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı .
İki grup sezaryene endikasyonları açısından karşılaştırıldığında; adölesan gebelerin %10,3’ünün plasenta previa, %8,8’inde mükerrer sezaryen saptanırken, adölesan olmayan grupta %3’ünün plasenta previa, %31,5’inde mükerrer sezaryen bulundu .
Çalışma grubunda 26 preterm doğum eylemi tespit edilirken kontrol grubunda ise 15 hastada preterm doğum eylemi tespit edildi .
Sonuç: Adölesan gebelerde maternal kan transfüzyonu, yoğun bakım ihtiyacı ve preterm eylem sıklığı daha yüksek bulunduğundan, adölesan gebelerin yüksek riskli gebelikler olarak değerlendirilmelidir.
Dolayısıyla adölesan gebeliklerin antenatal ve peripartum takipleri yüksek riskli gebelikler kategorisinde olması, istenmeyen sonuçlarını azaltabilir .
DOI: 10.5798/dicletip Yazışma Adresi / Correspondence: Mert Ulaş Barut, Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD, Şanlıurfa, Türkiye, email: .457244283
Barut M. U.geçiş değişim Adölesan dönemini sürecinde GİRİŞ Adölesan dönemi hem psikololojik hem de çocukluktan sosyal olarak erişkinliğe tanımlamaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü verilerinde adölesan dönem, 1019 yaş arası olarak tanımlanmakta iken, erken adölesan yaş 1014, geç adölesan yaş ise 1519 olarak tanımlanmıştır1.gebelikler, gelişmemiş ülkelerin bir sorunu olmasına rağmen, aynı zamanda gelişmiş ülkelerin de karşılaştığı bir sorun olarak görülmektedir.
Gelişmiş ülkelerdeki adölesan gebeliklerin büyük çoğunluğu istenmeyen ve evlilik dışı adölesan gebeliklerdir2.
Adölesan gebeliklerin sıklığı ülkenin gelişmişlik düzeyi ve sosyofaktörden kültürel durumu etkilenebilir.araştırmalara nüfusun %21,6’sı baktığımızda adölesan olup, gebelerin %812’si adölesan bulmaktadır.
Adölesan döneminde Türkiye’deki toplam gibi birçok vuku sık daha kabul gebeliklere, Türkiye’nin doğu ve güneydoğu bölgelerinde rastlanmaktadır3.
Adölesan gebelikler, diğer adölesan olmayan gebeliklerle kıyaslandığında daha riskli grup edilmişlerdir.
Yapılan bir olarak çalışmada, 18 yaş altında adölesanların okulu terk etmesinden dolayı eğitim seviyesinde düşme, adölesan gebelik oranında artma, anne ve bebeğin mortalite ve morbiditesinde artış ve yoksulluk gibi çeşitli istenmeyen sonuçlara yol açtığı rapor edilmiştir4.
Ayrıca adölesan annelerden doğan bebekler yeni doğan ölümü ve hastalıkları açısından risk taşıdığı gibi, adölesan annelerde doğum öncesi bakımları yetersiz olduğundan obstetrik komplikasyonlar ile daha sık karşılaşılmaktadır5.
Dünyada adölesan gebelik oranı %5,4 olup, WHO verilerine göre, dünyada her yıl yaklaşık 70.000 adölesan gebe, gebelik ve doğuma bağlı ölmektedir6.komplikasyonlar nedeniyle 284
Toplam 236 hastanın kayıtları incelendi.
Bunların 68’inin 1519 yaş adölesan gebe grubunda iken, 168’i 2023 yaş adölesan olmayan gebe grubunda olduğu izlendi.
Mevcut kayıtlardan anne ile ilgili demografik özellikler, doğum esnasındaki yaş, daha önceki gebelik öyküsü , nabız, tansiyon, kilo, boy, öyküsünde sigara içip içmediği, gebelik haftası, şekli, preterm eylem, hastaların doğum doğumda oluşan komplikasyonlar , sezaryen endikasyonları, gebelerin hematokrit , hemoglobin , platelet , glukoz, aspartat transaminaz , alanin transaminaz , idrarda protein miktarı, preeklampsi olup olmadığı ve eklampsi ile ilgili sonuçları kayıt edildi.
Maternal kan transfüzyonu, maternal yoğun bakım ihtiyacı, maternal ölüm olup olmadığı da araştırıldı.
Doğum şekli ve fetal sonuçlar analiz edildi.
Veriler hastane arşiv taraması yapılarak kayıt edildi.
Çalışmamız Üniversite Etik Kurulu tarafından gerekli etik kurulu onayı alınmıştır.
İstatistiksel değerlendirme: verilerin analizinde SPSS 20,0 paket programı kullanıldı.
Toplanan verilerin aritmetik ortalaması ve standart sapma değerleri hesaplandı.
Normal dağılım verilerini değerlendirmek için Kolmogorowtesti kullanıldı.
Dağılımı normal Smirnow olmayan veriler için nonparametrik testlerden Mann Whitney U testi uygulandı.
Normal için dağılım gösteren parametrik değerler Student T testi kullanıldı.
Verilen % değerlerin karşılaştırılmasında istatistik yöntemi kullanıldı.
Kategorik değişkenler için ise Kikare testi kullanılmıştır.p<0,05 anlamlı olarak kabul edilmiştir.deskriptif ve tüm vuku sosyal psikolojik bulmaktadır.
Adölesan yaş gebelikleri önemli bir halk sağlığı problemi olarak ortaya çıkmaktadır ve dünyadaki gebeliklerin %11'ini oluşturmaktadır.
Bunların da çoğu düşük gelirli ülkelerde Adölesan gebelikler, gelişmekte olan ülkelerde baskı altında evlenme nedeniyle ortaya çıkarken, gelişmiş ülkelerde adölesan yaş gebelikleri ise gebeliğe karşı yetersiz korunma yöntemleri nedeniyle oluşmaktadır.
Planlanmamış bir ergen hamileliği, özellikle genç ergenlikte ciddi sonuçlar fiziksel, doğurabilir7.
Adölesan gebelerin büyümelerini tamamlanmadığı için rezervleri çok düşüktür.
Bundan dolayı fetal büyüme ve emzirme, ergenlerin beslenme ihtiyaçlarını arttırır.
Adölesan gebelikle ilgili riskler anneye ve yeni doğana taşınır.
Major gebelik komplikasyonları; anemi, böbrek komplikasyonları, şiddetli eklampsi, preeklamsi ve doğum sırasındaki komplikasyonlarıdır .
Adölesan gebeliğin psikolojik ve sosyal sonuçları, ailenin ve toplumun kabulüne bağlıdır.
Birçok kültürde, hamile kalan ergen, utanç duygusu ve suçluluk duygusu taşır, ve anlayış eksikliği ve reddetme korkusu nedeniyle durumu mümkün olduğu kadar ailesi ve toplumdan gizler.
Pek çok ülkede, gebe bir ergen okulu bırakmak zorunda kalır.
Tüm bu veriler ışığında çalışmamızda, 20172018 yılları arasında doğum yapan 1519 yaş adölesan gebeliklerin obstetrik ve neonatal sonuçlarını tespit edip, sonuçları, adölesan olmayan 2023 yaş arası kontrol grubu ile karşılaştırmayı amaçladık.
YÖNTEMLER Tersiyer bir merkezde Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde Ocak 2017 ile Ocak 2018 tarihleri arasında doğum yapmış 1519 yaş aralığında 68 Adölesan gebe ve kontrol grubu olarak 2023 yaş aralığında 168 doğum yapmış gebeleri retrospektif olarak değerlendirildi.
Çalışmamızda artan parite ve yaşın, fetal ve 285
da verilen % değerlerin karşılaştırılmasında deskriptif istatistik yöntemi kullanıldı.