text
stringlengths
115
474k
Haklar
stringclasses
21 values
Kararın Bağlantı Linki
stringlengths
53
58
Başvuru Konusu
stringlengths
0
2.09k
labels
int64
0
1
BAŞVURU KONUSU Başvurular, yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Ekli tabloda sıralanan başvurulara ait başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemelerinden sonra başvurular Komisyonlara sunulmuştur. Komisyonlarca makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia dışındaki iddialar yönünden kısmi kabul edilmezlik kararları verilerek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialar yönünden başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Başvurucuların bir kısmı, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânlarının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuşlardır. Konularının aynı olması nedeniyle ekli tabloda numaraları belirtilen başvuru dosyalarının 2017/20557 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir: Başvurucular, tarafı oldukları davaların uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği iddiasıyla çeşitli tarihlerde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Bireysel başvurular sonrasında 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesi, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin mevzuata önceki içtihadında yer vermiştir (Ferat Yüksel, B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§ 11-14).
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2017/20557
BAŞVURU KONUSU Başvurular, yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
0
Başvurular, davanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurular, süresi içinde yapılmıştır. Başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Ekli tabloda yer alan başvurular bu başvuru ile birleştirilmiştir.
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2021/61981
Başvurular, davanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
1
Başvuru, ceza infaz kurumu tarafından Demokratik Modernite dergisi (dergi) ve Özgür Gündem gazetesinin (gazete) bazı sayfalarının çıkartılarak hükümlü olan başvurucunun haber ve fikirlere erişiminin engellenmesi nedeniyle ifade özgürlüğü ile din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvuru, 28/3/2014 ve sonraki tarihlerde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönde1n yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir. 2014/5281, 2014/5691 ve 2014/5693 sayılı başvuruların başvurucu ve konu bakımından aynı olmaları nedeniyle 2014/4892 sayılı başvuru ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 21/5/2015 tarihinde, başvurucunun adli yardım talebi kabul edilerek kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından 25/5/2015 tarihinde, başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir. Başvuru konusu olay ve olgular 25/5/2015 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, 24/5/2015 tarihinde görüşlerini Anayasa Mahkemesine bildirmiştir. Bakanlık görüşü 3/7/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu karşı beyanda bulunmamıştır. A. Olaylar Başvuru dilekçesi, ekleri ile başvuruya konu dosya içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir: Başvurucu, başvuru tarihlerinde Ankara 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır. Diyarbakır Gümrük Müdürlüğü, yurt dışından gelen kolilerin kontrolü esnasında on yedi adet yayının yasak olabileceğini değerlendirerek bunları Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, on yedi kitaptan on dört tanesi hakkında toplatma ve yasaklama kararı bulunduğunu tespit ederek hakkında karar bulunmayan üç kitabın 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) maddesi ile görevli Cumhuriyet Savcılığına gönderilmesine karar vermiştir. Cumhuriyet Savcılığının (TMK madde ile görevli) “Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü (Kültürel Soykırım Kıskacında Kürtleri Savunmak-Beşinci kitap)” (kitap) ve “İlk Konuşmalar (Belgeler zafer kazanan tarzın özdilidir)” isimli PKK terör örgütü lideri olan Abdullah Öcalan tarafından yazılan iki ayrı kitaba ilişkin yaptığı inceleme sonucunda kitaplarda sürekli KCK/PKK terör örgütünün propagandasının yapıldığı, terör örgütünden ve terör örgütü mensuplarının yaptığı eylemlerden övgüyle bahsedildiği, KCK/PKK terör örgütünün bundan sonra izleyeceği yolun nasıl olması gerektiğinin belirtildiği ve bu bağlamda kitapların, 3713 sayılı Kanun’un maddesine ve 9/6/2004 tarihli ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun maddesine muhalefet ettiği değerlendirilerek her iki kitaba el konulmasına ve kitapların toplatılmasına karar verilmesi talep edilmiştir. Diyarbakır 3 No.lu Hâkimliği (TMK madde ile görevli), Cumhuriyet Savcılığının yaptığı değerlendirmeyle aynı yönde gerekçelerle 4/10/2012 tarihli ve 2012/102 Değişik İş sayılı kararı ile anılan kitaplara el konulmasına ve bu kitapların toplatılmasına karar vermiştir. Hâkimliğin anılan kararından sonra evrak Cumhuriyet Savcılığına gönderilmiş ve 2012/3121 sayılı soruşturma başlatılmıştır. Cumhuriyet Savcılığı, soruşturma sonucunda 29/11/2012 tarihli kararı ile kitapların yurt dışından geldiği ve kitapları basanın tespit edilemediği, kitapların gönderildiği kişinin olaydan haberdar olmadığına dair savunmasının aksine bir delil bulunmadığı gerekçesiyle olayla ilgili kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, karar ile birlikte Diyarbakır 2 No.lu Hâkimliğinden (TMK madde ile görevli) kitapların müsaderesini talep etmiştir. Hâkimlik, 30/11/2012 tarihli ve 2012/290 Değişik İş sayılı kararı ile kitapların müsaderesine karar vermiştir. Kitaplar 11/3/2014 tarihinde yakılarak imha edilmiştir. Anılan kitaplardan “Kürdistan Devrim Manifestosu, Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü (Kültürel Soykırım Kıskacında Kürtleri Savunma)” isimli kitabın, İstanbul 2 No.lu Hâkimliğinin 21/9/2012 tarihli ve 2012/156 sayılı kararı ile toplatılmasına ve bu kitaplara el konulmasına ilişkin kararına karşı yapılan bireysel başvuru konusunda Anayasa Mahkemesi, Abdullah Öcalan ([GK), B. No: 2013/409, 25/6/2014) kararında Anayasa’nın maddesinde tanımlanan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. Bunun üzerine Diyarbakır Sulh Ceza Hâkimliği, 2/9/2014 tarihli ve 2014/467 Değişik İş sayılı kararı ile Diyarbakır 3 No.lu Hâkimliğinin 4/10/2012 tarihli toplatma ve el koyma kararının kaldırılmasına karar vermiştir. Başvurucuya gelen Demokratik Modernite dergisinin 2013 yılı sayısı ile Özgür Gündem gazetesinin 16-22-23 Şubat 2014 tarihli toplam üç nüshasında Diyarbakır 3 No.lu Hâkimliğinin 4/10/2012 tarihli kararı ile el konulmasına ve toplatılmasına karar verilen kitabın bazı bölümleri yayımlanmıştır. Ankara 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu (Eğitim Kurulu) anılan kitabın bölümlerinin yayımlandığı dergi ve gazetenin ilgili sayfalarının başvurucuya verilmesini uygun görmemiştir. Kararların ilgili kısımları şöyledir:"Kurumumuzda yukarıda isimleri yazılı hükümlü/tutuklulara gelen ... dergi (gazete) incelenmek üzere Ceza İnfaz Kurumumuz Eğitim Kuruluna gelmiştir. Derginin (gazetenin) incelenmesi neticesinde ... sayfalar arası, Abdullah Öcalan'ın yazdığı, Diyarbakır 3 Nolu Hakimliğinin 4/10/2012 tarih ve 2012/102 İş sayılı "El Konulması ve Toplatılmasına" kararı bulunan Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü (Kültürel Soykırım Kıskacında Kürtleri Savunmak) Beşinci Kitabın ... sayfalarından birebir alıntılar olduğu tespit edilmiş olup, söz konusu dergi (gazete) sahibi hükümlülerin dilekçesi ile talep etmesi halinde, derginin (gazetenin) ... sayfalarının çıkarılarak kendisine verilmesine, herhangi bir talebi olmaması halinde derginin kütüphane deposuna kaldırılmasına, 5275 sayılı Kanun'un 62/3 ile Tüzük'ün 87/3 maddeleri gereğince, karara tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde Sincan İnfaz Hakimliğine itiraz edebileceğinin tebliğine oy birliği ile karar verilmiştir. " Eğitim Kurulunun yukarıda belirtilen kararları başvurucuya ayrı ayrı tebliğ edilmiş ve başvurucu, kararlara karşı Sincan İnfaz Hâkimliğine ayrı ayrı şikâyetçi olmuştur. Şikâyetleri inceleyen Hâkimlik, değişik tarihli ve sayılı kararları ile başvurucunun şikâyetlerinin reddine karar vermiştir. Kararların ilgili kısımları şöyledir:"Yapılan incelemede Ankara 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu'nun ... tarihli ve ... sayılı kararı ile daha önce Diyarbakır Nolu Hakimlik tarafından el konulması ve toplatılması kararı bulunan ve terör örgütü sözde lideri Abdullah Öcalan tarafından Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü (Kültürel Soykırım Kıskacında Kürtleri Savunmak) Beşinci Kitap isimli kitabın ... sayfalarından birebir alıntılar olduğunun tespit olunduğu, talep edilmesi halinde gazetenin (derginin) ... sayfalarının çıkarılarak kendisine verilebileceğine karar verilmiştir .5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 62/maddesinde "Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanmak hakkına sahiptir." düzenlemesi yer almaktadır. Kanundaki bu düzenlemeye göre hükümlünün adına gelen yayınlardan yararlanabilmesi için yayının mahkemelerce yasaklanmamış olması şarttır. Eğitim Kurulu kararına konu yazının da yasaklanmış bir kitaptan alındığı anlaşılmış olup Kanundaki düzenleme gözetildiğinde Eğitim Kurulu'nun kararında hukuka aykırılık söz konusu değildir. Bu nedenle şikayetin reddine karar vermek gerekmiştir." Başvurucu, Hâkimliğin ret kararlarına karşı ayrı ayrı itiraz yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Sincan Ağır Ceza Mahkemesi, İnfaz Hâkimliğinin kararlarının "... usul ve yasaya uygun olduğu ..." gerekçesiyle başvurucunun itirazlarının ayrı ayrı reddine karar vermiştir. Bu kararlar, başvurucuya ayrı ayrı tebliğ edilmiştir. Başvurucu, süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.B. İlgili Hukuk Anayasa Mahkemesinin 8/4/2015 tarihli ve B. No: 2013/3614 sayılı kararında belirtilmiştir.
İfade özgürlüğü
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2014/4892
Başvuru, ceza infaz kurumu tarafından Demokratik Modernite dergisi (dergi) ve Özgür Gündem gazetesinin (gazete) bazı sayfalarının çıkartılarak hükümlü olan başvurucunun haber ve fikirlere erişiminin engellenmesi nedeniyle ifade özgürlüğü ile din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
1
Başvurucular, Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresi dolmasına rağmen tahliye edilmediklerini ileri sürerek Anayasa’nın maddesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Başvuru, başvurucular tarafından 28/12/2012 tarihinde İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 27/5/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir. Bölüm, 26/6/2013 tarihinde yapılan toplantıda, kabul edilebilirlik ve esas hakkındaki incelemenin birlikte yapılmasına karar vermiştir. Başvuru konusu olay ve olgular 27/6/2013 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, görüşünü 29/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvuruculara 29/7/2013 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını yasal süresi içinde Anayasa Mahkemesine sunmamışlardır. A. Olaylar Başvuru formu ve ekleri ile Adalet Bakanlığının görüşünde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir: Başvurucular, 19/12/2006 tarihinde yakalanarak gözaltına alınmış ve Bursa Sulh Ceza Mahkemesinin 2006/683 sorgu sayılı kararı ile 26/12/2006 tarihinde tutuklanmışlardır. Başvuruculardan Sadettin Pahsa hakkında, çıkar amaçlı silahlı suç örgütü kurmak, yönetmek, örgüt faaliyetleri kapsamında silahla birden fazla kişiyle yağma yapmak ve yağmaya teşebbüs etmek, zorla kişi hürriyetinden mahrum bırakmak, 6136 sayılı Kanun’un maddesinin (1) numaralı ve son fıkralarıyla aynı Kanun’un maddesinin (1) numaralı fıkralarına muhalefet suçlarından; Bedri Orundaş hakkında ise çıkar amaçlı silahlı suç örgütüne üye olmak, örgüt faaliyetleri kapsamında silahla birden fazla kişiyle yağma yapmak ve yağmaya teşebbüs etmek, zorla kişi hürriyetinden mahrum bırakmak, 6136 sayılı Kanun’un maddesinin (1) numaralı fıkralarına muhalefet suçlarından cezalandırılması talebiyle hazırlanan 1/3/2007 tarihli iddianame ile İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinde 28/3/2007 tarihinde kamu davası açılmıştır. Başvurucular, tutukluluk sürelerinin beş yılı geçtiği gerekçesiyle Mahkemenin 11/10/2012 tarihli oturumunda tahliye talebinde bulunmuş, ancak talepleri İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinin 5/11/2012 tarih ve 2007/165 sayılı ara kararı ile reddedilerek başvurucuların tutukluluk hallerinin devamına karar verilmiştir. Başvurucular İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinin ret kararına itiraz etmişler, ancak itirazları İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinin 14/11/2012 tarih ve 2012/737 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir. Karar başvuruculara 29/11/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucular, 28/12/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuşlardır. UYAP üzerinden edinilen bilgiye göre İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinin 15/4/2013 tarih ve E.2007/165, K.2013/95 sayılı kararıyla başvuruculardan Sadettin Pahsa’nın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun , , maddeleri ile 6136 sayılı Kanun’un maddesi uyarınca toplam 86 yıl 58 ay hapis cezası ile; Bedri Orundaş’ın 5237 sayılı Kanun’un , , maddeleri ile 6136 sayılı Kanun’un maddesi uyarınca toplam 63 yıl 40 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Başvurucular hakkındaki dava temyiz aşamasında derdesttir.B. İlgili Hukuk 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ve maddeleri şöyledir:“Bağlantı kavramıMadde 8 – (1) Bir kişi, birden fazla suçtan sanık olur veya bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık bulunursa bağlantı var sayılır.(2) Suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiilleri de bağlantılı suç sayılır.Davaların birleştirilerek açılmasıMadde 9 – (1) Bağlantılı suçlardan her biri değişik mahkemelerin görevine giriyorsa, bunlar hakkında birleştirilmek suretiyle yüksek görevli mahkemede dava açılabilir.” 5271 sayılı Kanun’un maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.” 5271 sayılı Kanun’un maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:“Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.” 5271 sayılı Kanun’un maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (d) bentleri ile son cümlesi şöyledir:“Tazminat istemiMadde 141 – (1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,…d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,…Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.” 5271 sayılı Kanun’un maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:“Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.” 5237 sayılı Kanun’un maddesi şöyledir:“(1) Yağma suçunun;…c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,…İşlenmesi halinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” 5237 sayılı Kanun’un maddesi şöyledir:“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.”
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2013/736
Başvurucular, Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresi dolmasına rağmen tahliye edilmediklerini ileri sürerek Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
1
Başvuru, hâkim adayı olan başvurucunun mesleğe kabulünün yapılmaması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucu 20/4/2015 tarihinde başladığı idari yargı hâkimlik stajını tamamlamış, Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) Dairesince yapılan inceleme sonucunda 30/11/2017 tarihinde başvurucunun mesleğe kabulünün yapılmamasına karar verilmiştir. Gerekçede; konuya ilişkin mevzuata yer verilerek başvurucu hakkındaki fişler, sicil ve dosya incelendiğinde başvurucunun 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'ndaki şartları sağlamadığı belirtilmiştir. Başvurucu anılan karar nedeniyle HSK Dairesine yeniden inceleme talepli dilekçe vermiştir. Bu talebin reddine karar verilmesi üzerine başvurucu tarafından HSK Genel Kuruluna (Genel Kurul) itiraz dilekçesi sunulmuştur. Genel Kurul 7/11/2018 tarihinde aynı gerekçeyle (bkz. § 2) itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir. Adalet Bakanlığınca (Bakanlık) 20/11/2018 tarihinde başvurucunun maaş ve özlük haklarından yararlandırılmamasına karar verilmiştir. Nihai kararı 22/11/2018 tarihinde öğrenen başvurucu 20/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Başvurucu 16/3/2020 tarihinde Gaziantep İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açarak mesleğe kabulünün yapılmamasına ilişkin işlemin iptalini talep etmiştir. Mahkemece 17/6/2020 tarihinde davanın incelenmeksizin reddine karar verilmiştir. Gerekçede; başvurucunun hâkimlik mesleğine kabul edilmemesine ilişkin karara karşı Anayasa'nın maddesinin onuncu fıkrası uyarınca yargı yoluna başvurulmasının hukuken mümkün olmadığından davanın esasını inceleme olanağı bulunmadığı belirtilmiştir. Başvurucu istinaf talebinde bulunmuştur. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesince anılan kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle 23/3/2021 tarihinde istinaf talebinin kesin olarak reddine karar verilmiştir.
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/37748
Başvuru, hâkim adayı olan başvurucunun mesleğe kabulünün yapılmaması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
0
Başvuru; yargılamanın özel statülü mahkemece yapılması, soyut iddialara ve istihbari rapora dayalı olarak, deliller hatalı değerlendirilerek mahkûmiyet kararı verilmesi ve derece mahkemelerinin kararlarının gerekçesiz olması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurular 23/1/2015 tarihinde yapılmıştır. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin birer örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, her iki başvuru yönünden de görüş bildirmemiştir. 2015/1940 numaralı bireysel başvuru dosyasının hukuki bağlantı nedeniyle 2015/1549 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2015/1549 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir: Devrimci Karargâh örgütü mensuplarınca gerçekleştirildiği düşünülen havan mermileriyle saldırı düzenleme, çeşitli bomba bırakma ve silahlı saldırılar sonucu polislerin şehit edilmesi gibi olaylar nedeniyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık)(CMK mülga madde ile görevli) bilgisiyle Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce örgüte yönelik koordineli olarak 2008 ile 2011 yılları arasında birden çok soruşturma yürütülmüştür. Soruşturma kapsamında Başsavcılığın 15/9/2009 tarihli iddianamesiyle yangın, su baskını, tahrip, batırma, bombalama ya da nükleer, biyolojik, kimyasal silah kullanarak öldürme, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme, devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma, mala zarar verme, korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda patlayıcı madde kullanma, kasten öldürme, resmî belgede sahtecilik, önemsiz tür ve miktarda patlayıcı maddeyi satın alma, kabul etme veya bulundurma, kamu malına zarar verme, sayı ve nitelik bakımından vahim olan silah veya mermilerin satın alınması, taşınması ve bulundurulması suçlarından diğer birçok şüpheliyle birlikte başvurucu Cemal Bozkurt hakkında kamu davası açılmıştır. İddianamenin başvurucunun eylemlerine dair ilgili kısımları şöyledir:"07/08/2008 günü saat 20 sıralarında Üsküdar İlçesi Belediye Ek-Hizmet Binası arkasından Selimiye Kışlası istikametine doğru Karacaahmet mezarlığı içerisinde kurulmuş olan bir düzenek vasıtasıyla 60’lık havan mermileri ile yapılan saldırı sonrasında Üsküdar Belediyesi Ek Hizmet Binasının alt tarafında bulunan ve konteynırlı çöp kamyonlarının bulunduğu alanda hasar meydana gelmiş, belediye çalışanları ve vatandaşların da aralarında bulunduğu (4) kişi tedavileri hastanede ayakta yapılacak şekilde hafif olarak yaralanmışlardır....Eylem 'www.devrimcikarargah.com' adlı internet sitesinde DEVRİMCİ KARARGAH ismiyle üstlenilmiş, örgütün yayınladığı 1 nolu bildiride; 'Devrimci Karargah’a bağlı Şehit Ongan Müfrezesi TC ordusunun Ordu karargahına yönelik bir havan saldırısı girişiminde bulunmuştur. Savaşçılarımız üslerine dönmüşlerdir. Eylemle ilgili olarak devrimci kamuoyu daha sonra ayrıntılı olarak aydınlatılacaktır.' şeklinde açıklamada bulunulmuştur.Olay yerinden elde edilen materyaller üzerinde İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK’nun maddesi ile yetikili) ... İnceleme ve El Koyma Kararlarına istinaden;Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Şube Müdürlüğünce yapılan incelemeler sonucunda düzenlenen ... ekspertiz raporlarında, geçmiş dönemlerden parmak izi arşiv bilgileri bulunan;Sivas ili Zara ilçesi nüfusuna kayıtlı, ... şüpheli Cemal BOZKURT [başvurucu] isimli şahsın SOL EL BAŞ parmak izinin,... Şüpheli [F.A.] isimli şahsın sırasıyla SOL EL BAŞ, SAĞ EL SERÇE, SOL EL YÜZÜK ve SOL EL İŞARET parmak izlerinin bulunduğunun tespit edildiği bildirilmiştir. ...Parmak izleri elde edilen şüphelilerin yapılan arşiv tetkiklerinde;Şüpheli Cemal BOZKURT [başvurucu] isimli şahsın; 1990’lı yıllarda Sosyalist İktidar Partisi (SİP) üyesi olduğu, 1999 yılında kaydını sildirdiği, 1999 yılında bölücü başı Abdullah ÖCALAN’ın yakalanması sonrası gerçekleştirilen eylemlere katıldığı, ... tespit edilmiştir....Şüphelilerin yakalanmalarına yönelik çalışmalar devam ederken, ... Karacaahmet Mezarlığı içerisindeki 1 nolu ada ve 4 nolu ada içerisindekimliği meçhul şahıs veya şahıslar tarafından bırakılan 2 adet şüpheli paketin bulunduğunun bildirilmesi üzerine; ... 1 nolu ada içerisinde bulunan ve üzerinde 'Operatör Doktor [N.Ç.] Ailesi' yazılı aile mezarlığının üzerindeşüpheli paketin görüldüğü, şüpheli paketin fünye ile patlatıldığı ve üzerinde 'TREND' ibaresi yazılı termos içerisinde parça ve basınç etkili bomba bulunduğu ve patlamasına 22 dakika kala etkisiz hale getirildiğinin belirlendiği anlaşılmış olup, ......... olay yerinden elde edilen materyaller üzerinde yapılan incelemede şüpheli [F.A.] isimli şahsın SAĞ EL İŞARET parmak izinin bulunduğu belirlenmiştir.Her ne kadar mevcut materyallerde sadece şüpheli [F.A.nın] parmak izi çıkmış olsa da örgüt mensupları müfreze olarak faaliyet yürüttüklerinden şüpheli Cemal BOZKURT [başvurucu] ile şüpheli [Ö.nin] de bu eylemde birlikte oldukları değerlendirilmiştir....01/12/2008 günü saat 14:45 sıralarında Beyoğlu Sütlüce semtinde bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul İl binasını girişinde kurye vasıtası ile gönderilen paket bombanın patlaması neticesinde 4 polis memuru ile 7 vatandaşın yaralandığı, Suça konu eylemin DEVRİMCİ KARARGAH terör örgütünün 'www.devrimcikarargah.com' adlı internet sitesinde '4 nolu bildiri' başlığı altında üstlenildiği ...Yapılan soruşturma kapsamında Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul İl binasında kurulu bulunan güvenlik kameralarının incelenmesinde; patlamanın üzerinde 'Boğaziçi Kurye' yazılı yelek giymiş olan motosikletli kurye tarafından getirilen paket vasıtasıyla gerçekleştirildiği, suça konu patlamaya ilişkin paketi de şüpheli [İ.Ş.] isimli kuryenin getirdiği tespit edilmiş olup, ... şüpheli [İ.Ş.ye] yaptırılan teşhislerde kendisine patlayıcı maddenin bulunduğu koliyi veren kişinin şüpheli Cemal BOZKURT [başvurucu] olduğunun tespit edildiği, ...Şüpheli [İ.Ş.nin] suça konu olaya ilişkin alınan beyanlarında; kendisinin Boğaziçi kurye şirketinde motorlu kuryelik yaptığını, Ali isminde bir şahsın kendisine verdiği paketi ücret karşılığı Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul İl binasına götürdüğünü beyan ettiği, Emniyet arşivindekifotoğraflardan yaptırılan teşhislerde Ali isimli şahsın gerçek kimliğinin şüpheli Cemal BOZKURT [başvurucu] olduğunu öğrendiğini ve teşhis ettiğini beyan ettiği anlaşılmıştır.Şüpheli Cemal BOZKURT’un [başvurucu] 12/01/2009 günü ... otobüse giren görevli memurlar tarafından yakalanarak etkisiz hale getirildiği, yapılan kimlik kontrolünde şüpheli Cemal BOZKURT’un [başvurucu] üzerinde kendi fotoğrafı yapıştırılmış, ... [Ö.K.] adına tanzim edilmiş nüfus cüzdanının bulunduğu ... üzerinden elde edilen küçük telefon fihristinin yapılan incelemesinde; telefon numaralarının şifrelenerek yazıldığı, yapılan çalışmalar sonucu GSM numaralarının son altı rakamının, sabit numaraların ise son dört rakamının bir sayı artırılarak yazıldığının tespit edildiği, ......Ali (K) şüpheli Cemal BOZKURT’un [başvurucu] yapılan arşiv incelemesinde; 11/06/1997 tarihinde Fatih İlçesi İSKİ Müdürlüğü önünde yapılan basın açıklaması sırasında gözaltına alınarak serbest bırakıldığı, Türkiye genelinde Abdullah ÖCALAN’ın yakalanmasını protesto etmek amacıyla 13/06/1999 tarihinde üniversite öğrencileri tarafından alınan karar doğrultusunda Marksist/Leninist gruplar ile PKK yanlısı öğrencilerin birlikte hareket ederek başlattıkları protesto gösterileri ve 1999 yılı Nevroz kutlamaları çerçevesinde 18/03/1999 tarihli İzmir Bornova İlçesi Ege ÜniversitesiKampüsünde 150 kişilik öğrenci grubu ile basın açıklamasına katıldığı, bu konu ile ilgili 28/11/2000 tarihinde alınan ifadesinde “Sosyalist İktidar Partisi üyesi olduğunu, 1999 yılında partiye üyelik kaydının bulunduğunu” belirttiği ve serbest bırakılığı belirlenmiştir.Şüpheli Cemal BOZKURT’un [başvurucu] yakalandığında üzerinde bulanan beyaz renkli poşet içerisinde bulunan 50-60 cm uzunluğunda tahta çıta, yarıçapı yaklaşık 10 cm olan daire şeklinde, kenarlarında dört adet monte kulağı bulunan saç levha ve 10 cm yarıçaplı daire şeklinde ortasından vidalanmış tahta kontrplak ele geçirilmiş olup bu malzemelerin bomba yapımında kullanıldığı değerlendirilmiştir.01/12/2008 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul İl binasında meydana gelen patlama sonucu, 1 kişinin ölümü ve 10 kişinin yaralanması olayına ilişkin bilgilerine başvurulan parti teşkilatında görevli personelden sorumlu güvenlik amiri [S.Ş.ye] 14/01/2009 günü yaptırılan teşhiste; Ali (K) şüpheli Cemal BOZKURT’u [başvurucu] teşhis ederek, patlamadan önce şüpheli Cemal BOZKURT’un [başvurucu] parti binasına geldiğini, X-Ray cihazının yanında kendisi ile görüştüğünü, bu şahsın kendisinin yardıma ihtiyacı olduğunu ve bir yetkili ile görüşmek istediğini beyan ettiğini, yetkili biri ile görüşmek için 20-25 dakika kadar parti binasında beklediğini, bilahare kimseyle görüşmeden binadan ayrıldığını ve kendisininde bu şahsı kesin olarak teşhis ettiğini beyan etmiş olduğu belirlenmiştir. ...07/08/2008 tarihinde Üsküdar İlçesi Karacaahmet mezarlığından Selimiye Kışlasına yönelik havanlı saldırı sonucu 4 kişinin yaralanması ve 23/08/2009 tarihinde Üsküdar İlçesi Karacaahmet mezarlığında termos içerisinde bomba bırakılması, 01/12/2008 tarihinde Beyoğlu Sütlüce semtinde bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul İl binasına bomba konulması sonucu 1 polis memurunun şehit edilmesi ve çok sayıda vatandaş ve polis memurunun yaralanması, 12/01/2009 tarihinde Beşiktaş ilçesinde [P.] Bank önüne bomba bırakılması eylemlerini gerçekleştirdiği tespit edilen Cemal BOZKURT [başvurucu], [F.A. ve Ö.nin] birlikte kaldıkları Fatih İlçesi Kocadede mahallesi ... yerde bulunan ve örgüt evi olarak kullanıldığı değerlendirilen mekanda 26/01/2009 tarihinde yapılan aramada, çok küçük parçalar halinde yırtılmış el yazısı, dokümanların bir araya getirilerek İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarları Müdürlüğünce düzenlenen ... ekspertiz raporlarında;1 nolu dokümanda; 'Cromart Citroen' ibarelerini el yapımı patlayıcı yapımında kullanılan potasyum cromart olduğu, ... ibarelerinin azotlu gübre ve şeker karışımının patlayıcı madde imalı tarifi olduğu,3 nolu dokümanda; 1KGA.N300 derece ..... nokta nokta ile karıştırıldığında genleşerek 1000 kat hacme,1500 atmosfer basıncına eşitleniyor. En az300-400 metre karelik bir alanda etkili olabiliyor şeklinde el yapımı patlayıcı maddenin etkisi hakkında bilgi içerdiği, 5 nolu dokümanda; makro elementler A (azot), P (Fosfat), K (Potasyum) ibarelerinin el yapımı patlayıcı yapımında kullanılan karışım gübreler olduğunun belirtildiği ve 01/12/2008 günü Sütlüce AKP il binasında meydana gelen patlama sonucunda mevcut delillerin incelenmesi sonucu İstanbul kriminal Polis Laboratuvarları Müdürlüğünün ... ekspertiz raporlarında da patlama olayında dumansız barut ve potasyum nitrat patlayıcı madde karışımının kullanıldığı kanaatine varıldığının bildirildiği, yine bomba uzmanlarınca tanzim edilen 29/12/2008 tarihli inceleme raporlarında da aynı kanaate varıldığı anlaşılmıştır....Örgüt mensuplarının kullandıkları Fatih İlçesindeki örgüt evinde yapılan aramada ele geçirilen yırtılmış küçük not kağıtlarının birleştirilmesi sonucunda çıkan yazılarda, genellikle kimya, tarım, gübre alanlarında faaliyet gösteren firma ve iş yerlerine ait isim adres ve telefonların bulunduğu belirlenmiş olup bu durumların birlikte değerlendirilmesinde; şüpheliler Cemal BOZKURT [başvurucu], [F.A. ve Ö.nin] suça konu olaylar ile doğrudan irtibatlı olarak DEVRİMCİ KARARGAH terör örgütü ile birlikte hareket ettikleri kanaatine varılmıştır. ...Bu eylemleri ile DEVRİMCİ KARARGAH terör örgütünün amacının Türkiye Devrimci Hareketinde savaşkan bir sosyalizm çizgisinde, devrimci ve merkezi olan Kürt özgürlük çizgisiyle birlikte Türkiye sosyalizminin egemenliğini sürdürmek, Türkiye Devrimci Hareketini birleştirirerek Devrimci bir çatı altında toplamak olup, Türkiye devrimci hareketinin dibe vurmuş konumu ve bundan çıkış yolları aramak, hızla savaşcı bir sosyalizm çizgisini devrimci bir direniş merkezi olan Kürt özgürlük çizgisiyle birlikte Türkiye sosyalizminde egemenliğini sürdüren oportünizme ve reformizme alternatif devrimci bir yol çizme görevinde birleşik bir örgütsel yapı oluşturmak olduğu degerlendirilmiş olup, örgütün askeri yapılanmasının da 'Şehit Ongan Müfrezesi' adı altında bir örgütlenme olup, suça konu eylemlerde bu isim adı altında üstlenilmiştir. Suça konu eylemler ile ilgili yapılan çalışmalarda da soruşturma kapsamındaki şüpheliler [F.A.], Cemal BOZKURT [başvurucu], [Ö.] ve maktul/şüpheli [O.Y.nin] bu yapılanma içerisinde yer alıp eylemleri birlikte gerçekleştirdikleri belirlenmiştir. Soruşturma kapsamında başvurucu U. S. E. hakkında ise diğer birçok şüpheliyle birlikte Başsavcılığın 28/3/2012 tarihli iddianamesiyle silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kamu davası açılmıştır. İddianamede başvurucunun örgüt üyeliğine dair isnatla ilgili kısmı şöyledir:"... Şüpheli hakkında yapılan teknik ve fiziki takip neticesinde; Devrimci Karargâh terör örgütü adına Kuzey Irak’ta eğitim alarak ülkemize dönen ve MÜSİAD’a bombalı eylem gerçekleştiren [O.] ile irtibatının olduğu ... [O.] ile aynı operasyonda yakalanarak tutuklanan [K.] ile irtibatının olduğu ..., [Y.] ile irtibatının olduğu ..., BDP Kartal soğanlık bürosunda seçim çalışmaları yürüttüğünü söylediği ..., Devrimci Karargâh örgütüne yapılan operasyonları, alınan şahısları ve yapılan duruşmalarını takip ettiğinin ... tespit edildiği, ( 2011 tarihli iletişim tespiti ve teknik araçlarla izleme tespit tutanağı dosyadadır.)...bu şekilde diğer şüpheli beyanları ile dosyadaki deliller bir arada değerlendirildiğinde şüphelinin üzerine atılı terör örgütü üyesi olmak suçunu işlediğinin anlaşıldığı... " İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme), 2009/213 esasına kayden görülmekte olan ana dava ile birleştirerek gördüğü davada yetmiş beş sanığı yargılamış olup 19/7/2013 tarihli kararıyla başvurucu Cemal Bozkurt'un;i. Devrimci Karargâh terör örgütü üyesi olarak işlediği 7/8/2008 tarihinde Karacaahmet Mezarlığı'ndan Ordu Karargâhına yönelik havanlı saldırı, 1/12/2008 tarihinde Beyoğlu Sütlüce semtinde bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi il binasına gönderilen paket bombanın patlaması, bir polisin şehit olması eylemleri nedeniyle cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni ortadan kaldırmaya, değiştirmeye ve fiilen bu düzenin uygulanmasını önlemeye teşebbüs suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına,ii. 7/8/2008 tarihinde Karacaahmet Mezarlığı'ndan Ordu Karargâhına yönelik havanlı saldırı eyleminde 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet suçundan neticeten 15 yıl hapis ve 000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına,iii. 7/8/2008 tarihinde Karacaahmet Mezarlığı'ndan Ordu Karargâhına yönelik havanlı saldırı eyleminde Üsküdar Belediyesine ait ... plakalı araçların, ek hizmet binasının duvarı ve camlarının tek bir eylemde hasar görmesi nedeniyle mala zarar verme suçundan neticeten 6 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına,iv. 7/8/2008 tarihinde Karacaahmet Mezarlığı'ndan Ordu Karargâhına yönelik havanlı saldırı eyleminde ... plakalı araçlara tek bir eylemle zarar vermesi nedeniyle mala zarar verme suçundan neticeten 4 yıl6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına,v. 23/8/2008 tarihinde Üsküdar Karacaahmet mezarlığı içerisinde bulunan 1 nolu ada içerisindeki mezarlığa örgüt adına bomba bırakma eyleminden beraatine,vi. 23/8/2008 tarihinde Karacaahmet Mezarlığı'na Devrimci Karargâh terör örgütü adına, 1/12/2008 günü Beyoğlu Sütlüce semtinde bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi il binasına bomba göndermesi eylemi nedeniyle tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi suçundan neticeten 6 yıl 8 ay hapis ve 000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına,vii. 1/12/2008 tarihinde, Beyoğlu Sütlüce semtinde bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi il binasına bomba göndermesi eyleminde bombanın patlaması sonucu görevli Polis Memuru H.U.nun ölümü nedeniyle tasarlayarak adam öldürmek suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına,viii. 1/12/2008 tarihinde, Beyoğlu Sütlüce semtinde bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi il binasına bomba göndermesi eyleminde bombanın patlaması sonucu A., G., B., O.B., K.U., F.Ç., S.Y., H.T, G.T. ve T.A.nın yaralanması nedeniyle tasarlayarak adam öldürmeye teşebbüs suçundan neticeten 21 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına,ix. Gönderdiği bombanın patlaması sonucu Adalet ve Kalkınma Partisi il binasında meydana gelen zarar dolayısıyla mala zarar verme suçundan neticeten 6 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına,x. Ö.K. adına düzenlenmiş kimliğe kendi fotoğrafını yapıştırmak suretiyle taşıma eylemine yönelik olarak resmî belgede sahtecilik suçundan neticeten 3 yılhapis cezası ile cezalandırılmasınakarar vermiştir. Mahkemenin başvurucu Cemal Bozkurt hakkındaki karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:"... a) Örgütsel durumu ve katıldığı eylemler:Devrimci Karargah terör örgütü adına eylemleri gerçekleştiren Şehit Ongan Müfrezesi içerisinde yer aldığı. bu bağlamda, yukarıda ayrıntılı olarak anlatılan 07/08/2008 tarihli Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı içerisinden Selimiyedeki Ordu Karargahına havan topu ile yapılan saldırıda yer aldığı, buna ilişkin olarak, olayın akabinde olay yerinde elde edilen materyaller üzerinde yapılan incelemeler sonucunda düzenlenen ekspertiz raporuna göre sanık Cemal Bozkurt’un [başvurucu] sol el baş parmak izinin olduğu tespit edilmiştir. 01/12/2008 tarihinde Beyoğlu ilçesi Sütlüce Mahallesi ... sayılı adreste bulunan AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) İstanbul İl Başkanlığı binası girişinde meydana gelen patlamada bir polis memuru hayatını kaybetmiş, üçü polis memuru toplam 10 kişi yaralanmış, bombalı paketi sanık [İ.Ş.nin] getirdiğinin tespit edilmesi üzerine, bununla ilgili olarak sanık [İ.Ş.nin] 03/12/2008 tarihinde alınan ifadesinde; 01/12/2008 günü kendisini Ali olarak tanıtan kişinin kendisine bombalı paketi vererek 20 TL karşılığında AKP İl Binasına götürmesini istediğini, kendisine paketi veren Ali isimli kişinin sanık Cemal Bozkurt [başvurucu] olduğunu gözaltında öğrendiği ve fotoğrafından teşhis ettiğini beyan etmiştir. Sanık [İ.Ş.] mahkememizdeki 23/02/2010 tarihli beyanında önceki ifadesini tekrar ederek, duruşmada hazır olan sanık Cemal Bozkurt'u [başvurucu] göstererek bombayı AK Parti İl Binasına gönderen şahıs olarak mahkeme huzurunda teşhis etmiştir.(Delil klasörü 3 dizi 129-209)Ak Parti İl Başkanlığı çalışanlarından [S.S.], bombalı eylem öncesi kendisi ile gelip görüşen kişi olarak Cemal Bozkurt'u [başvurucu] teşhis etmiştir. ( K 7 dizi 355)Sanık Cemal Bozkurt’un, [başvurucu] 2009 tarihinde, yapılan kimlik kontrolü sırasında, üzerinde kendi fotoğrafı bulunan İstanbul Bağcılar İlçesi Sancaktepe nüfusuna kayıtlı, Selim-Havva oğlu, 1975 doğumlu [Ö.K.] adına tanzim edilmiş sahte nüfus cüzdanı ile yakalanmıştır. (Delil klasörü 7 dizi 182-287)Şırnak Emniyet Müdürlüğünden ifadesi temin edilen Samet (K) [K.] isimli PKK/KONGRA-GEL örgüt mensubunun vermiş olduğu ifadede, 2006 yılı Ağustos ayı sonlarında Gare alanında Cira Taburunda faaliyet gösterdiği sırada, Gare bölgesinden Karadeniz Bölgesine gitmek için Türk Soluna ait (6) kişilik terör örgütü mensubunun Suriye üzerinden Amanoslar Bölgesine hareket ettiğini, yaklaşık 1 ay sonra Türkiye sınırından geçiş yapamayan bu grubun geri dönerek Zap bölgesinde Şikefta Birindare Tepesinin yamaçlarında eğitim gördüklerini, PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün silah ve eğitim yönünden bu örgüte destek verdiğini, bu örgüt mensuplarının barındığı yerde üzerinde KIVILCIM yazan bezler bulunduğunu, 27/06/2009 tarihinde yaptırılan teşhis tutanağında ise (6) kişilik örgüt mensupları arasında yer alan şahıslar arasında sanık Cemal Bozkurt’un [başvurucu] da yer aldığını beyan ederek sanığı teşhis etmiştir. (Delil klasörü 23 dizi 127-128)04/11/2009 tarihinde PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün bölge kuryesi olan Arif (K) [A.dan] Devrimci Karargah örgüt mensuplarının fotoğraflarının bulunduğu albüm gösterilerek, 2005 yılı Kasım ayı sonunda kuryelik yaptığı şahısları teşhis etmesi istendiğinde; sanık Cemal Bozkurt’u [başvurucu] fotoğrafından teşhis ederek, 'Kuzey Irak’ta bulunan Hakurki Karargahında Türk Solu grubu içerisinde gördüğünü' beyan etmiştir.  [G.B.] 04/06/2009 tarihli beyanında, tekstil işi yaptığını, Cemal Bozkurt [başvurucu] ve [F.A.yı] teşhis ederek 2008 yılının Eylül ve Ekim aylarında işyerine gelerek kendilerini SSK görevlisi olarak tanıttıklarını, hatırladığı kadarıyla birisinin yakasında SSK kartı olduğunu, evrakları istediklerini, kontrol edip gittiklerini beyan etmiştir. Ayrıca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının mahkememize gönderdiği 2013/550 hazırlık sayılı soruşturma dosyasında CD inceleme tutanağında, sanık Cemal Bozkurt'un [başvurucu] PKK/KONGRA-GEL terör örgütü kamplarında askeri silahlı eğitim aldığına dair fotoğraflar, bu fotoğraflar içerisinde bomba yapımına dair, yazılı eğitime dair, koşarak ağır makinalı tüfeklerle silah atışına dair, el bombası atımına dair, örgüt üst düzey yöneticileriyle birlikte olduğuna dair, uzaktan kumandalı bomba patlatılmasına dair, hedefe doğru atışa dair, uçaksavar (doçka), havantopu silahı atışına dair fotoğraflar elde edilmiştir. Sanık ilk savunmasında üzerine atılı suçlamalar hakkında bir açıklama yapmamış, esas hakkındaki savunmasında kaçamaklı olarak kısmen tevilli ikrarda bulunmuş olup, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde;b) Anayasal düzeni kaldırmaya yönelik teşebbüs eylemleri yönünden:Devrimci Karargah Terör Örgütü mensubu Cemal Bozkurt'un [başvurucu] PKK kırsalında S.K. denetim ve gözetiminde askeri ve silahlı eğitim alıp, 2008 yılı içerisinde geldiği İstanbul ilinde bazı sanıklarla birlikte bombalı eylemler gerçekleştirdiği, bu bağlamda sanık Cemal Bozkurt'un [başvurucu] 07/08/2008 tarihinde Üsküdar İlçesi Karacaahmet Mezarlığından Selimiye Kışlasına yönelik havanlı saldırı eylemine ve 01/12/2008 tarihinde Beyoğlu/ Sütlüce mahallesinde bulunan Ak Parti İl Başkanlığı binasına gönderdiği bombanın patlaması sonucu 1 polis memurunun şehit olması, üçü polis memuru 10 kişinin yaralanması eylemine, sanığın olay yerinde elde edilen metaryallerdeki parmak izinden, örgüt bildirilerinden, tevilli ikrarından, Ak Parti İl Başkanlığındaki patlamaya dair [İ.Ş.nin] beyanından ve bu beyanı doğrulayan bilgi ve belgelerden, yine Ak Parti Çalışanı [S.S.nin] sanığı teşhisinden ve tüm dosya kapsamından anlaşılmış olup, sanığın üyesi bulunduğu silahlı terör örgütünün Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını cebir ve şiddet kullanarak değiştirme amacına yönelik olarak vahamet arz eden olayları gerçekleştirdiği, sanığın subutu kabul olunan eylemlerin, amaç suçun işlenmesi doğrultusundaki örgütsel bağlılık ile ülke genelindeki organik bütünlüğe göre amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduğu anlaşılmış olup, sanığın örgüt adına yaptığı vahim nitelikteki bu eylemler dolayısıyla eylemine uyan TCK.nın 309/1 maddesi gereğince mahkumiyetine karar verilmiştir. c) Ruhsatsız vahim nitelikte silah taşıma suçu yönünden:Sanığın 07/08/2008 tarihinde Karacaahmet Mezarlığında Ordu Karargahına yönelik Havanlı saldırı eyleminde alınan ekspertiz raporuna göre havan silahının 6136 sayılı yasanın 12/4 maddesinde sayılan silahlardan olması nedeniyle, sanığın vahim nitelikte ruhsatsız silah bulundurma ve taşıma eylemi sabit olduğundan, 6136 sayılı yasanın 13/ Maddesi gereğince mahkumiyetine karar verilmiştir. ...Sanık eylemini Devrimci Karargah terör örgütü adına gerçekleştirdiğinden, bir başka deyişle örgüt adına silah taşıyıp bulundurup, kullandığından cezası 3713 sayılı yasanın Maddesi gereğince yarı oranında artırılmıştır. d) 07/08/2008 tarihli eylemde kamu malına zarar verme suçu yönünden:Sanığın 07/08/2008 tarihinde Karacaahmet Mezarlığından Ordu Karargahına yönelik havanlı saldırı eyleminde olay tespit tutanağında, olay yeri krokisinden anlaşılacağı üzere Üsküdar Belediyesine ait ... plakalı araçların ve belediye ek hizmet binasının duvarı ile camlarının hasar gördüğü tespit olduğundan sanığın kamu malına zarar vermek suçundan, olayın oluş şekli, sebebi, zararın miktarı göz önüne alınarak takdiren ve teşdiden mahkumiyetine karar verilmiş[tir]...e) 07/08/2008 tarihli eylemde özel kişilerin malına zarar verme suçu yönünden:Sanığın 07/08/2008 tarihinde Karacaahmet Mezarlığından Ordu Karargahına yönelik havanlı saldırı eyleminde Mağdurlar [A.Ö.ye] ait ... plakalı,[N.A.y'a] ait ... plakalı,[T.A.ya] ait ... plakalı, [H.T.ye] ait ... plakalı araçlara olay tutanağı, mağdur beyanları, hasar tespit tutanağı ve tüm dosya kapsamına göre zarar verdiğinin anlaşıldığı,...f) 23/08/2008 tarihinde örgüt adına Karacaahmet Mezarlığına bomba bırakılması eylemi yönünden;Sanığın 23/08/2008 tarihinde Karacaahmet Mezarlığına Devrimci Karargah terör örgütü adına termos tipi bomba bırakılması suçundan cezalandırılması istenilmiş ise de; Yukarıda [F.A.] bölümünde açıkladığımız ve deliller bölümünde belirtildiği üzere Yavuz Sultan Selim Caddesi ... adreste bulunan evde yapılan aramalarda ele geçirilen materyallerdeki parmak izlerinin sanıklar Cemal Bozkurt, [başvurucu] [F.A. ve Ö.ye] ait olduğuna dair ekspertiz raporu, yine deliller bölümünde açıklandığı üzere, dükkan sahibi [A.K.nın] dükkanını kendisine [Y. ] isimli kimliğin fotokopisini vererek dükkanını kiralayan sonradan ismini [Ö.] olarak öğrendiği ve onunla birlikte kalan kendisine ismini [Ö.] olarak tanıtıp, sonradan ismini Cemal Bozkurt [başvurucu] diye öğrendiği, ayrıca kendisine motorlu kurye olarak tanıttıkları kişinin [F.A.] olduğuna dair beyanı, sanıkların PKK kırsalında birlikte aldıkları askeri ve silahlı eğitime dair fotoğraflar göz önüne alındığındaPKK kırsalında birlikte eğitim görüp İstanbul ilinde birlikte kalıp birlikte hareket ettikleri anlaşılmış ise de; sanığın 23/08/2008 tarihinde Karacaahmet mezarlığına termos tipi bomba bırakılması eylemine katıldığına dair bu saydığımız unsurlar dışında mahkumiyetine yeter, somut delil elde edilemediğinden müsnet suçtan beraatine karar verilmiştir. g) Örgüt adına patlayıcı madde bulundurma ve taşıma suçu yönünden:Sanığın 01/12/2008 günü Beyoğlu / Sütlüce semtinde bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi il Binasına bomba göndermesi eylemi yukarıda ayrıntılı şekilde açıkladığımız üzere sabit olduğundan, patlayıcı madde bulundurmak ve taşımak suçundan... mahkumiyetine karar verilmiş[tir]...Sanığın hüküm kısmının 'D-a' kısmında 23/08/2008 tarihinde Karacaahmet Mezarlığına Devrimci Karargah terör örgütü adına yazan kısmı sehven yazıldığından, yukarıda açıkladığımız üzere sanık 23/08/2008 tarihinde Karacaahmet mezarlığına termos tipi bomba bırakma eylemi sabit olmadığından, patlayıcı madde bulundurma suçundan kurulan hükümde bu husus göz önüne alınmamış, sanığa patlayıcı madde bulundurmak suçundan sadece 01/12/2008 tarihli eylem nedeniyle ceza verilmiştir. h) Örgüt adına tasarlayarak adam öldürme suçu yönünden:Sanık Cemal Bozkurt'un 01/12/2008 günü Devrimci Karargah Terör örgütü adına Beyoğlu Sütlüce Semtinde bulunan Ak Parti il binasına bomba gönderdiği, sanık İbrahim Şimşek'in ilk aşamadan itibaren beyanı ve teşhisinden, beyanı doğrultusunda sanık yakalandığında ele geçen not ve telefon kayıtlarından Ak parti çalışanı [S.S.yi] teşhisinden ve dosyadaki buna dair deliller kısmında açıkladığımız tüm dökümanlardan anlaşılmış olup; sanığın gönderdiği bombanın patlaması neticesinde Ak parti il binasında görevli polis memuru [H.U.nun] ölümü nedeniyle sanığın örgüt adına tasarlayarak adam öldürmek suçundan eylemine uyan TCK'nın 82/c-g maddesi gereğince mahkumiyetine karar verilmiştir. ı) Örgüt adına tasarlayarak birden fazla kişiyi öldürmeye teşebbüs suçu yönünden:Sanığın Ak Parti İl binasına örgüt adına gönderdiği bombanın niteliği, vasfı, patlaması sonucu meydana gelen netice, göz önüne alındığında sanığın bombanın etki alanında kalan Ak Parti'deki görevli kişileri devrimci terör örgütü tasarlayarak öldürmek saiki güttüğü bombanın patlaması sonucu; [A.] hakkında Adli Tıp Kurumu başkanlığının 17 Haziran 2009 tarihli raporuna göre yara izlerinin şahsın yüzünün doğal görünümünü bozmuş olması nedeniyle yüzünde sürekli değişiklik niteliğinde olduğu, sağ gözdeki tam görme kaybının organlarından birinin işlevinin yitirilmesi niteliğinde olduğuna dair raporu, [H.T.nin] basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde [F.Ç.nin] basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde, [S.Y.nin] basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde, [B.nin] basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandıklarına dair 19/12/2008 tarihli Adli Tıp Kurumu Fatih Şube Müdürlüğü raporu, [O.B.nin] 7 gün mutat iştigaline engel teşkil ettiği, yaşamını tehlikeye sokmadığına dair Adli Tıp Kurumu Fatih Şube Müdürlüğünün 25/12/2008 tarihli raporu, [G.T.] hakkında [] hastanesi tarafınan düzenlenen Beyin Cerrahi Kliniğinde servikal bölgedeki yabancı cisim extirpe edilen hastanın 03/12/2008 tarihinde konsülte edilerek ortopedi bölümüne devralındığını ve 04/12/2008 tarihinde n.fbularis dekompresyon fibuler kemiğe 8 delikli titanyum vida plak ile oste osentez uygulandığına dair raporu, müşteki [G.] hakkında [] hastanesi tarafından düzenlenen ..., hastanın patlama sonucu genel beden yaralanması geçirdiği, bunun sonucunda hastanın hayati tehlike geçirecek şekilde ağır yaralandığını ve 30 gün süre ile hastanede kaldığını, bu süre zarfında bir takım her türlü cerrahi müdahaleler geçirdiğine dair raporu, müşteki [T.A.] hakkında [] hastanesi tarafından düzenlenen raporda hastanın 01/12/2008 tarihinde hastaneye geldiğini, yüksek enerji ve patlayıcı, yanıcı yaralanması nedeniyle hayati tehlike geçiren hastanın ortopedi ev plastik cerrahi tarafından operasyona alındığını, 12 gün hastanede kaldığını, bu süre zarfında hastaya bir takım cerrahi müdahaleler uygulandığına dair raporu ve [K.U.nun] yaralanmasına dair raporu, bir bütün olarak değerlendirildiğinde yukarıda belirttiğimiz şekilde sanığın [A., G., B., O.B., K.U., F.Ç., S.Y., H.T., G.T. ve T.A.nın] Devrimci Karargah terör örgütü adına tasarlayarak ve planlayarak öldürmeye teşebbüs ettiği vicdani kanısına varıldığından ...i) 01/12/2008 tarihli Ak Parti il binasına gönderdiği bombanın patlaması sonucu mala zarar verme eylemi yönünden:Sanığın yukarıda gerekçesini açıkladığımız üzere Ak Parti İstanbul İl Başkanlığına gönderdiği bombanın patlaması sonucu parti il binasında ve camlarında meydana gelen hasar sonucu mala zarar verme suçunu işlediği anlaşıldığından...j) Resmi belgede sahtecilik suçu yönünden:Sanık yakalandığında üzerinden [Ö.K.] adına düzenlenmiş, kendi fotoğrafı yapıştırılmış, alınan ekspertiz raporuna göre (klasör 23 dizi 287) ikna ve iğfal kabiliyeti bulunan nüfus cüzdanını taşımak suretiyle resmi belgede sahtecilik suçunu işlediği vicdani kanısına varıldığından eylemine uyan TCK'nın 204/1 maddesi gereğince mahkumiyetine karar verilmiştir..." Başvurucu U. S. E.'ün ise silahlı terör örgütüne yardım suçundan 3 yıl 15 gün hapis cezasıyla mahkûmiyetine Mahkemece karar verilmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:"... Devrimci Karargah terör örgütü faliyeti kapsamında sanık hakkında yapılan teknik ve fiziki takipler neticesinde, Devrimci Karargah terör örgütü adına K.Irak'da eğitim alarak ülkemize dönen ve MÜSİAD'a bombalı eylem gerçekleştiren [O.] ile irtibatının olduğu, [O.] ile aynı operasyonda yakalanan [K.] ile irtibatının olduğu, yine sanık [Y.] ile irtibatının olduğu, teknik, fiziki takip ve tape kayıtlarından anlaşılmıştır. ...Sanığın 08/12/2010 tarihinde [O.] ile yaptığı telefon görüşmesinde, [O.nun] kendisine devrimci cephe dergisini kastederek, derginin ayın onbeşinde çıktığını, dergiye yazı istediklerini, U.'un [başvurucu] da haberi olduğunu söyleyerek yanındaki arkadaşına telefonu verdiği, 23/11/2011 tarihli telefon tapesinde [N.] isimli şahsın sanığı aradığını, derginin çıkıp çıkmadığını sorduğu, bunun üzerine telefonu [O.ye] verdiği, [O.nun] da derginin çıktığını söylediği,[N.] gönderdiniz mi deyince, [O.nun] [N.] amca valla hiç gönderecek param yoktur dediğini, kaç tane dergi var dediğiniz onun da 2 tane dediği, [N.nin] o biraz fazla istiyor 15-20 taneye yakın dediği, [O.nun] cezaevine mi deyince, [N.nin] evet dediği, bundan da derginin cezaevindeki örgüt sanıklarına gönderildiğinin anlaşıldığı; 23/11/2011 tarihli [O.] isimli kişi ile yaptığı konuşmasında [O.nun] U.'a [başvurucu] ... zaten ben de şey diyorum tamam siz işkence gördünüz, silah kullandınız değer ama, ben de internet kullanıyorum, cep telefonu kullanıyorum, siz bunları kullanmayı bilmiyorsunuz, devrimin yeni uğraşacak işleri bunlar dediği, yine [O.] isimli şahısla 16/01/2011 tarihinde yaptığı telefon görüşmesinde, [O.ya] özgürlük sokaktadır, hacı ya, sokakta, barikatta, savaşta, gecenin acitasyonu ...dediği, 12/04/2011 tarihli X bayanla yaptığı konuşmada, Devrimci Karargah davasını kastederek X bayana, mahkeme bitti, iyilerdi, iki tahliye vardı, [Z.] ile [] tahliye edildi, X bayanın konuştular mı diye sorduğu, U.'un [başvurucu] yine [] şey yaptı, onlar da konuşmadı ama dediği, 17/10/2011 tarihli [] isimli şahısla yaptığı telefon görüşmesinde ... Şişli'deki eyleme geldiğini, polisin saldırdığını, biraz çatışma çıktığını söylediği, [nin de] susmasını istediği ... sanığın bu şekilde örgütsel faaliyetlerine dair birçok konuşmasının olduğu anlaşılmıştır. Sanığın ikametinde yapılan aramada, el konulan dijital malzemeler içerisinde sol örgütlerin yaptığı PKK elebaşısı Abdullah Öcalan'ın posterinin açıldığı, örgütsel sloganların atıldığı eyleme [Y.] ile birlikte katıldığı ve fotoğrafının bulunduğu, yine dijital veriler içerisinde PKK terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan TKP/ML-TİKKO terör örgütü kurucularından [İ.K.ya] ait fotoğraflar, Devrimci Karargah terör örgütü faaliyeti kapsamında gözaltına alınan ve tutuklanan sanıklarla ilgili imza metinlerinin bulunduğu belge ele geçirilmiştir. Açıklanan tüm bu durumlara göre; sanık U. S.'ın [başvurucu] örgütsel eylem ve faaliyetlerde bulunduğu, örgüt adına çıkartılan devrimci cephe dergisinin çıkarılmasında görev aldığı ,örgüt adına bombalı saldırıda bulunan [O.ye] ev tutmasında yardımcı olup kendisi ile irtibat halinde olduğu, örgütsel faaliyetlerinin ortaya çıkmaması konusunda katkıda bulunduğu, tüm bu hususlar ve dosya kapsamı göz önüne alındığında, sanığın örgüt üyesi olduğu tespit edilememekle birlikte Devrimci Karargah terör örgütüne yardım etmek suretiyle örgüte yardım suçunu işlediği vicdani kanısına varıldığından..." Karar, Yargıtay Ceza Dairesinin (Yargıtay) 22/12/2014 tarihli kararıyla başvurucu Cemal Bozkurt'a isnat edilen resmî belgede sahtecilik, birden fazla kişiyi öldürmeye teşebbüs (bir mağdur hariç), anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs, 6136 sayılı Kanun'a muhalefet, patlayıcı madde bulundurma, adam öldürme suçlarından mahkûmiyet kararları yönünden onanmış; mağdur K.U.yu öldürmeye teşebbüs ve mala zarar verme suçları yönünden ise bozulmuş, başvurucu U. S. E. yönünden ise onanmıştır. U. S. E. yönünden verilen onama kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:"Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar [F.A.], Cemal Bozkurt ve [Ö.nin] üyesi bulundukları silahlı terör örgütünün Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını cebir ve şiddet kullanarak değiştirme amacına yönelik olarak vahamet arz eden olayları gerçekleştirdiği, sanıkların sübutu kabul olunan eylemlerinin amaç suçun işlenmesi doğrultusundaki örgütsel bağlılık ile ülke genelindeki organik bütünlüğüne göre, amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduğu belirlenip, kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, ... sanık Cemal Bozkurt'un kasten öldürme, patlayıcı madde bulundurma, 6136 sayılı Kanuna aykırılık ve resmi belgede sahtecilik, ... U. S. (E.)'ün silahlı terör örgütüne yardım, ... suçlarının sübutu kabul edilmiş, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş ,... hükümlerin ONANMASINA..." Yargıtay kararının başvurucu Cemal Bozkurt'a ilişkin gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:"Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar [F.A.], Cemal Bozkurt ve [Ö.nin] üyesi bulundukları silahlı terör örgütünün Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını cebir ve şiddet kullanarak değiştirme amacına yönelik olarak vahamet arz eden olayları gerçekleştirdiği, sanıkların sübutu kabul olunan eylemlerinin amaç suçun işlenmesi doğrultusundaki örgütsel bağlılık ile ülke genelindeki organik bütünlüğüne göre, amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduğu belirlenip, kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, ... sanık Cemal Bozkurt'un kasten öldürme, patlayıcı madde bulundurma, 6136 sayılı Kanuna aykırılık ve resmi belgede sahtecilik, ... suçlarının sübutu kabul edilmiş, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş[tir.] ... Cemal Bozkurt hakkında 2008 tarihli patlayıcı madde bulundurma, ... sübuta ermediği kabul edilmiş ... sanıklar [F.A.], Cemal Bozkurt ve [Ö.] yönünden kısmen re'sen de temyize tabi olan mahkumiyet ve beraata ilişkin hükümlerin ONANMASINA,...b) Sanık Cemal Bozkurt hakkında, mağdurlar [A., G., B., O.B., F.Ç., S.Y., H.T., G.T. ve T.A.yı] bomba patlatmak suretiyle kasten öldürmeye teşebbüs suçundan uygulama yapılırken, terör amacıyla kasten öldürme suçunun, suçun yalın şekline göre nitelikli hal olduğu dikkate alınarak TCK'nın 61/ maddesi uyarınca, hükmedilen temel cezanın önce 3713 sayılı Kanunun maddesi uyarınca arttırılması, sonra da TCK'nın 61/ maddesi uyarınca teşebbüs nedeniyle indirilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde uygulama yapılmak suretiyle fazla ceza tayini, ... kanuna aykırı olup, hükümlerin bu nedenlerle BOZULMASINA, bu hususların yeniden yargılama yapılmaksızın 1412 sayılı CMUK'nın maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, ... DÜZELTİLEREK ONANMASINA,...b) Sanıklar [F.A.], Cemal Bozkurt ve [Ö.] hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükme yönelik incelemede;Hukuki anlamda tek bir fiil sayılan, 2008 tarihinde gerçekleştirdikleri havan atışıyla kasten öldürmeye teşebbüs ve mala zarar verme suçlarının oluşmasına neden olan sanıklar [F.A.], Cemal Bozkurt ve [Ö.] ile 2008 tarihinde bomba patlatmak suretiyle kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs ve mala zarar verme suçlarının oluşmasına neden olan sanık Cemal Bozkurt'un, TCK'nın maddesi hükmü karşısında işledikleri bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına neden oldukları anlaşıldığından, farklı nev'iden fikri içtima hükümleri gereğince sadece daha ağır cezayı gerektiren kasten öldürme ve kasten öldürmeye teşebbüs suçlarından cezalandırılmaları ile yetinilmesi gerektiği gözetilmeden ayrıca mala zarar verme suçlarından da cezalandırılmalarına karar verilmesi, ...e) Sanık Cemal Bozkurt hakkında [K.U.ya] karşı kasten öldürmeye teşebbüs suçundan kurulan hükme yönelik incelemede;2008 tarihinde saat 45 sıralarında İstanbul/Beyoğlu-Sütlüce semtinde bulunan AK Parti İstanbul İl Başkanlığı binasına kurye vasıtası ile gönderilen bombanın patlatılması olayında, bina dışında bulunan mağdurun patlama sonrasında ikinci bir patlamanın olabileceğini düşünüp uzaklaşmak istediği sırada dengesini kaybedip yere düşmesi, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile Adli Tıp Kurumu raporlarına göre olay nedeniyle yaralanmadığının tespit edilmesi karşısında, patlamanın gerçekleştiği yer ile mağdur [K.U.nun] bulunduğu yer ve konumu da nazara alındığında, adı geçen mağdur yönünden öldürmeye teşebbüs suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın yüklenen suçtan beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi, ... kanuna aykırı, ... görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA," Başvurucu Cemal Bozkurt tarafından nihai kararın 27/12/2014 tarihinde öğrenildiği beyan edilmiştir. Başvurucu U. S. E.'e ise karar 24/12/2014 tarihinde tefhim edilmiştir. Başvurucular 23/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2015/1549
Başvuru, yargılamanın özel statülü mahkemece yapılması, soyut iddialara ve istihbari rapora dayalı olarak, deliller hatalı değerlendirilerek mahkûmiyet kararı verilmesi ve derece mahkemelerinin kararlarının gerekçesiz olması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
0
Başvuru, oturma eylemine katılan başvurucular hakkında genel yasak olduğu gerekçesiyle emre aykırı davranıştan idari para cezası uygulanmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir. Başvurular sırasıyla 20/11/2019, 2/12/2019, 10/12/2019 ve 19/12/2019 tarihlerinde yapılmıştır. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2019/40888, 2019/42056 ve 2019/42024 numaralı bireysel başvuru dosyalarının 2019/38616 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmamıştır. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: İçişleri Bakanlığı tarafından 19/8/2019 tarihinde Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediye Başkanları, haklarında PKK/KCK terör örgütü ile ilgili yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar nedeniyle görevlerinden alınmış ve yerlerine Diyarbakır, Mardin ve Van Valileri belediye başkan vekilleri olarak görevlendirilmiştir. Tunceli Valiliği (Valilik) 4/9/2019 tarihli ve 2019/1396 sayılı kararla Tunceli sınırları içinde otuz gün süre ile toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile bir kısım etkinlikleri yasaklamıştır. Yasaklama kararı ilgili yerlere tebliğ edilmiş ve Valiliğin resmî internet sitesinde ilan edilmiştir. Zikredilen görevden alma kararına karşı başvurucular tarafından 5/9/2019 tarihinde 00-00 saatleri arasında Tunceli'nin Moğultay Mahallesi'nde bulunan Sanat Sokak'ta protesto amaçlı oturma eylemi gerçekleştirilmiştir. Söz konusu eyleme kolluk kuvvetleri tarafından müdahale edildiğine dair bir bilgi bulunmamaktadır. Tunceli İl Emniyet Müdürlüğü (İdare) tarafından başvurucular hakkında 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun maddesi uyarınca 320 TL idari para cezası uygulanmıştır. Başvurucular tarafından idari para cezalarına ayrı ayrı itiraz edilmiştir. İtirazları inceleyen Tunceli Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik), başvurucular hakkında uygulanan idari para cezalarının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle farklı tarihlerde itirazları kesin olarak reddetmiştir. Hâkimlik, gerekçesinde öncelikle 5326 sayılı Kanun'un maddesi gereğince emre aykırı davranış kabahatinin oluşabilmesinin şartlarını incelemiş; akabinde idari makamların ilgili madde gereğince karar alabilme yetkisine değinmiş ve son olarak İdare tarafından alınan kararın usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek başvurucuların itirazını reddetmiştir. Kararlar farklı tarihlerde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular sırasıyla 20/11/2019, 2/12/2019, 10/12/2019 ve 19/12/2019 tarihlerinde bireysel başvuruda bulunmuştur. A. Ulusal Hukuk 5326 sayılı Kanun’un maddesi şöyledir:  "(1) Yetkili makamlar tarafından adli işlemler nedeniyle ya da kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlığın korunması amacıyla, hukuka uygun olarak verilen emre aykırı hareket eden kişiye... idari para cezası verilir..." 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 11/A maddesi şöyledir: "Vali, il sınırları içinde bulunan genel ve özel bütün kolluk kuvvet ve teşkilatının amiridir. Suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri alır. Bu maksatla Devletin genel ve özel kolluk kuvvetlerini istihdam eder, bu teşkilat amir ve memurları vali tarafından verilen emirleri derhal yerine getirmekle yükümlüdür." 5442 sayılı Kanun'un 11/C maddesi şöyledir:"İl sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteaallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve görevlerindendir. (Ek cümle: 25/7/2018-7145/1 md.) Bunları sağlamak için vali gereken karar ve tedbirleri alır.(Ek paragraf: 25/7/2018-7145/1 md.) Vali, kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu ya da bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunduğu hâllerde on beş günü geçmemek üzere ildeki belirli yerlere girişi ve çıkışı kamu düzeni ya da kamu güvenliğini bozabileceği şüphesi bulunan kişiler için sınırlayabilir; belli yerlerde veya saatlerde kişilerin dolaşmalarını, toplanmalarını, araçların seyirlerini düzenleyebilir veya kısıtlayabilir ve ruhsatlı da olsa her çeşit silah ve merminin taşınması ve naklini yasaklayabilir.(Mülga birinci cümle: 25/7/2018-7145/1 md.) (…) Bu fıkra kapsamında alınan ve ilan olunan karar ve tedbirlere uymayanlar hakkında 66 ncı madde hükmü uygulanır." 5442 sayılı Kanun'un maddesi şöyledir:"(Değişik: 23/1/2008-5728/125 md.) İl genel kurulu veya idare kurulları yahut en büyük mülkiye amirleri tarafından kanunların verdiği yetkiye istinaden ittihaz ve usulen tebliğ veya ilan olunan karar ve tedbirlerin tatbik ve icrasına muhalefet eden veya müşkülat gösterenler veya riayet etmeyenler, mahallî mülkî amir tarafından Kabahatler Kanununun 32 nci maddesi hükmü uyarınca cezalandırılır. (Ek cümle: 27/3/2015 - 6638/16 md.) Ancak, kamu düzenini ve güvenliğini veya kişilerin can ve mal emniyetini tehlikeye düşürecek toplumsal olayların baş göstermesi hâlinde vali tarafından kamu düzenini sağlamak amacıyla alınan ve usulüne göre ilan olunan karar ve tedbirlere aykırı davrananlar, üç aydan bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır." B. Uluslararası Hukuk Mevcut başvurulara ilişkin ulusal ve uluslararası hukuk kaynaklarının derli toplu verildiği kararlar için bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, §§ 22-31; Rıza Gökçen Erus ve diğerleri, B. No: 2014/17391, 19/4/2018, §§ 24-
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2019/38616
Başvuru, oturma eylemine katılan başvurucular hakkında genel yasak olduğu gerekçesiyle emre aykırı davranıştan idari para cezası uygulanmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
1
Başvuru, işe iade istemiyle açılan davanın karar verilmesine yer olmadığına dair bir hükümle sonuçlanması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 20/2/2018 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir: Başvurucu, İstanbul Gaz Dağıtım San. ve Tic. A.Ş.de (İGDAŞ) teknisyen olarak çalışmaktayken hakkında terör örgütleri ile bağlantılı veya ilişkili olup olmadığı konusunda araştırma yapılmasına ihtiyaç duyulduğu ve bu nedenle görevi başında bulunmasında sakınca olduğu belirtilerek 26/7/2016 tarihinde başvurucunun iş akdi feshedilmiştir. Başvurucu 23/8/2016 tarihli dilekçesiyle iş akdinin geçerli bir nedene dayanılmadan feshedildiğini belirterek İGDAŞ aleyhine işe iade istemiyle dava açmıştır. İstanbul İş Mahkemesi (Mahkeme) 23/11/2016 tarihli karar ile kamu kurumu niteliğindeki bir işyerinde işçi statüsüyle çalışmakta olan başvurucunun iş sözleşmesinin 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine dayalı olarak feshedildiğini belirtmiştir. Mahkeme, güvenlik nedeniyle iş akdi feshedilen kişinin 1/9/2016 tarihli ve 29818 ( mükerrer) sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 673 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uyarınca işe alınmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Başvurucunun istinaf talebi üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi 7/7/2017 tarihli kararla başvurucunun iş akdinin Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması üyeliği şüphesiyle feshedilmiş olduğunu, dolayısıyla 23/1/2017 tarihli ve 29957 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (685 sayılı KHK) hükümleri uyarınca davayı inceleme yetkisinin Olağanüstü Hal İşlemlerini İnceleme Komisyonuna (OHAL Komisyonu) ait olduğunu belirterek mahkeme kararını kaldırmış; karar verilmesine yer olmadığına ve dosyanın OHAL Komisyonuna gönderilmesine kesin olarak karar vermiştir. OHAL Komisyonu 21/11/2017 tarihli kararında, başvurucu hakkında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) kapsamında herhangi bir işlem tesis edilmediğini, dolayısıyla Komisyonca yapılacak işlem bulunmadığını belirterek dosyanın Mahkemeye iadesine karar vermiştir. Komisyonun kararı başvurucuya 21/1/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir. Dosya ile ilgili olarak Mahkemece herhangi bir işlem yapılmamıştır. Başvurucu 20/2/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Ahmet Özdoğan, B. No: 2017/26326, 9/1/2019, §§ 14-
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/5437
Başvuru, işe iade istemiyle açılan davanın karar verilmesine yer olmadığına dair bir hükümle sonuçlanması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
1
Başvuru; gözaltına almanın ve tutuklamanın hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması, tutukluluğa itiraz ve tahliye taleplerinin kısa sürede incelenmemesi ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların tebliğ edilmemesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması, ceza infaz kurumunda müdafi ile görüşmelerin kısıtlanması ve denetlenmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, arama kararı ve ceza infaz kurumunda aile ile görüştürülmeme nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının, gözaltı sürecinde kamu görevlilerinin davranışları ile maruz kalınan birtakım uygulamalar ve gözaltı ile ceza infaz kurumu koşulları nedeniyle kötü muamele yasağının, soruşturma sürecindeki bazı ayrımcı uygulamalar nedeniyle eşitlik ilkesinin, gözaltı listelerinin basın ile paylaşılması nedeniyle de masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvuru 15/2/2017 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir: Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihine kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25). Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12). Başvurucu en son Ankara İdare Mahkemesinde hâkim olarak görev yapmakta iken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) 16/7/2016 tarihli kararı ile görevden uzaklaştırılmış, 24/9/2016 tarihli kararı ile meslekten ihraç edilmiş ve bu karar 29/11/2016 tarihinde kesinleşmiştir. Darbe teşebbüsü sonrasında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında başvurucu 17/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır. Başvurucu, Başsavcılık tarafından silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle 21/7/2016 tarihinde Ankara Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiş, Hâkimlik huzurunda iken isnat edilen suçlama ve ilgili belgeler tarafına okunmuş; müdafii eşliğinde savunması alınmıştır. Başvurucu savunmasında özetle lise döneminde ailesinin yönlendirmesi ile örgüt ile iltisaklı okulda burslu olarak okuduğunu, bunun dışında örgüt ile hiçbir bağının olmadığını, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini 2007 yılında kazandığını, Ankara'da arkadaşlarıyla tuttuğu evlerde kaldığını, 2011 yılı sonunda idari yargı hâkim adaylığı sınavını kazandığını ve o tarihten itibaren de Ankara İdare Mahkemesi üyesi olarak görev yaptığını, meslekte olduğu süre boyunca kimseden emir ve talimat almadığını hatta örgüt aleyhine birçok karar verdiğini, atılı suçlamayı kabul etmediğini beyan etmiştir. Başvurucu, Ankara Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan sorgusunun ardından 21/7/2016 tarihinde, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır. Tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:"...isnat edilen Silahlı Terör Örgütüne üye olma suçundan vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, dosyada mevcut tutanaklar, üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması, üzerlerine atılı suçun CMK 100 maddesinde öngörülen katalog suçlardan olması, yasada öngörülen ceza miktarı nedeni ile verilen tutuklama kararının ölçülü oluşu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla şüphelilerin CMK ve devamı maddeleri gereğince ayrı ayrı TUTUKLANMALARINA...[karar verildi.]" Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Ankara Sulh Ceza Hâkimliği 10/8/2016 tarihinde itirazın reddine kesin olarak karar vermiştir. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında devam eden soruşturma sürecinde Ankara Sulh Ceza Hâkimliği 8/11/2016 tarihli karar ile tutukluluğun devamına hükmetmiş, bu karara karşı yapılan itiraz ise Ankara Sulh Ceza Hâkimliğinin 10/1/2017 tarihli kararı ile kesin olarak reddedilmiştir. Nihai karar başvurucuya 23/1/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 15/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 14/6/2017 tarihli iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle hakkında kamu davası açılmıştır. İddianamede bu suçlamaya esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:- Başvurucu, HSYK'nın 24/8/2016 tarihli kararı ile meslekten ihraç edilmiştir.- Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 24/10/2016 tarihinde şüpheli sıfatıyla ek ifadesi alınan A. beyanında "...Ben 2011 yılında mezun olarak memleketim olan Samsun ili Vezirköprü ilçesine gittim. Burada hâkimlik/savcılık sınavı hazırlıklarına başladım. Ağustos ayı sonlarında o dönem ki kullandığım cep telefonunu ankesörlü hattan bir numara aradı. Kendisini Zeynel ismi ile bana tanıttı ... ve beni Ankara'da bulunan hâkim/savcılık sınavı çalışma evlerine davet etti...memlekette verimli olarak ders çalışamam sebebiyle teklifini kabul ettim...Bu evde sınav tarihi olan 26 Aralık 2011 tarihine kadar şuan savcı olduğunu bildiğim [T.A.], [İ.A.], [Z.A.] ile şuan idari yargı hâkimi olduğunu bildiğim Emre Altındağ ile kaldım. Bu eve en son ben yerleştim. Eve gittiğimde isimlerini verdiğim şahıslar bu evde sınava hazırlanmaya başlamışlardı..." şeklinde ifade vermiştir.- Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 10/11/2016 tarihinde şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan Y.S., kendisine yaptırılan teşhis işleminde "...Emre ALTINDAĞ: Bu şahıs Tokat Reşadiyelidir. Ankara hukuk mezunudur. Bu şahıs ile hâkim savcı mülakât evinde birlikte kaldım. Bu şahsın idari yargı hâkim adayı olduğunu biliyorum..." şeklinde beyanda bulunmuştur.- Tokat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 22/11/2016 tarihinde şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan Z.A. beyanında "...Ramazan bayramından sonra ise beni kendisini Zeynel olarak tanıtan...kişi...Aralık ayında yapılacak sınava hazırlanmam üzere arayarak Ankara ya davet etti...beni açık adresini tam olarak hatırlayamadığım Keçiören ilçesinde bir eve götürdü...Bu eve gittiğimde Emre ALTINDAĞ, [İ.A.] ve [T.A.] bulunuyordu...Zannediyorum Emre ALTINDAĞ idari yargı hakimi olması düşüncesiyle farklı bir mülakat evine götürülmüş..." şeklinde ifade vermiştir.- Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 5/8/2016 tarihinde şüpheli sıfatıyla ek ifadesi alınan T.Ö. beyanında, başvurucunun kendisine ikili sohbetleri sırasında cemaate verdiği paraların nereye gittiğinden şüphe ettiğini, bir daha para vermeyeceğini söylediğini belirtmiştir.- Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY üyesi olma suçundan hakkında soruşturma yürütülen Antalya Hâkimi Y.H.den elde edilen dokümanlar üzerinde yapılan inceleme işlemleri neticesinde başvurucunun kimlik bilgilerinin, okumuş olduğu üniversitenin, idari hâkimlik mülakat tarihi, sırası ve puanının yazılı olduğu not kâğıdı bulunmuştur. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 4/7/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/53 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. 10/8/2017 tarihinde görülen duruşmada başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir. Tahliye kararının gerekçesi şöyledir:"Sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair dosyada bulunan delillerin büyük oranda toplanmış olması, sanığın karartabileceği dosyada bir delilin bulunmaması, kaçma şüphesi içerisinde olduğuna dair dosyaya yansıyan delilin bulunmaması nazara alınarak bu aşamada adli kontrol hükümlerinin yeterli olacağı kanaati ile sanığın adli kontrol altına alınmak suretiyle TAHLİYESİNE... [karar verildi.]" Başvurucunun örgütle irtibatlı olduğunu ifade eden tanık T.Ö.nün kovuşturma aşamasında alınan beyanının ilgili kısmı şöyledir: "Ben sanığı ilk olarak 2012 Nisan ayında staja başladığım dönemde tanıştım. Kendisi dönem arkadaşımdır. Kendisinin ilk planda FETÖ'ye mensup olduğunu biliyorum, ancak bu mensubiyetinin 17/25 Aralık döneminde açılan polis dosyalarından sonra sona erdiğini biliyorum. [İ.A.] nın polis dosyalarını takip ettiğini, iptal kararı verilmesini telkin ettiğini duyduğunu bu insanlara güvenilmeyeceğini, verdiğimiz paranın nereye gittiğini bilmediğini, bundan sonra para vermeyeceğini ve toplantılara katılmayacağını söyledi. Bunu Ankara idare mahkemesinin eksi Katında söyledi....Bana [U.G.], [A.B.] nin yemeği olacağını söyledi, dönem arkadaşlarını çağırmamı söyledi ben de bunun üzerine [A.B.] nin yemeğine sanığı çağırdım, ancak sanık gelmedi. Bu yemek HSYK seçimlerinin tam olarak hatırlamamakla birlikte 1 ay önce olmuştu. Adli tatil sonrasıydı. Sanık bana ben kimsenin yemeğine katılmıyorum dedi. Ben HSYK seçimi döneminde de cemaat toplantılarına gidiyordum, sanığı görmedim. Biz sanıkla farklı dosyalarda çalıştık. Sanık polis dosyalarına genellikle iptal kararı vermiştir ancak ben telkin alarak değil, hukuki görüşü o yönde olduğu için karar verdiğini düşünüyorum. Emre 17-25 aralık döneminden sonra cemaatin toplantılarına katılmış olsaydı bundan benim haberim olurdu. Dönem arkadaşlarımdan [U.G.] bizim mesulümüzdü, Emre'nin FETÖ ile bağını kopardığını ve kendisinin cemaate kazandırılması için ilgilenilmesi gerektiğini söyledi." Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 23/1/2019 tarihli kararı ile başvurucunun beraatine hükmetmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:"...tüm deliller değerlendirildiğinde sanığın silahlı terör örgütüne üye olmak için aranan şartlardan olan hiyerarşik yapıya bağlılığının olmadığı, sanığın örgüt ile tanıştığı ancak samimi itiraflarından ve tanık T.'nin beyanından da anlaşılacağı 17/25 Aralık olaylarından sonra bağını tamamen kopardığından, silahlı terör örgütüne üye olmak için aranan şartların sanığın üzerinde sübut bulmadığı, tanık beyanlarının da en son 2014 yılına kadar olması dikkate alınarak, sanığın örgüt üyeliğiiçin aranan organik bağının olmadığı, örgütün içinde olduğu döneme ilişkin suç teşkil edecek bir eyleminin tespit edilemediği, 2014 HSYK seçimlerine ilişkin çağrılmasına rağmen örgütün faaliyetlerine iştirak etmediğinin tanık beyanı ile anlaşılması, 17/25 Aralık olaylarından sonra sanığın örgütün gerçek yüzünü gördüğü ve bağlantısı kopardığı anlaşılmış olup, Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçundan 5271 sayılı CMK’nın 223/2-b maddesi uyarınca yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması nedeniyle atılı suçtan beraatine karar verilmiş..." Beraat kararına karşı başvurucunun örgüt ile geçmişte bağ kurduğu ve bu bağı devam ettirdiği yönünde dosya kapsamında yer alan delillerin yeterli olduğu gerekçesiyle Savcılık tarafından istinaf talebinde bulunulmuştur. Başvuru dosyası, bireysel başvuru incelemesinin yapıldığı tarih itibarıyla istinaf incelemesinde derdesttir. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39; Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 33-
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2017/7726
Başvuru, gözaltına almanın ve tutuklamanın hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması, tutukluluğa itiraz ve tahliye taleplerinin kısa sürede incelenmemesi ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların tebliğ edilmemesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması, ceza infaz kurumunda müdafi ile görüşmelerin kısıtlanması ve denetlenmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, arama kararı ve ceza infaz kurumunda aile ile görüştürülmeme nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının, gözaltı sürecinde kamu görevlilerinin davranışları ile maruz kalınan birtakım uygulamalar ve gözaltı ile ceza infaz kurumu koşulları nedeniyle kötü muamele yasağının, soruşturma sürecindeki bazı ayrımcı uygulamalar nedeniyle eşitlik ilkesinin, gözaltı listelerinin basın ile paylaşılması nedeniyle de masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
0
Başvuru, bir siyasi parti lideri olan başvurucunun dile getirdiği bazı iddialardan dolayı tazminat ödemeye mahkûm edilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 16/2/2015 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: Başvurucu -olayların geçtiği tarihte ve hâlen- Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) Genel Başkanıdır. Başvurucu, 2010 yılı sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, CHP grup toplantılarında, bazı basın açıklamalarında ve televizyon programlarında Kayseri Büyükşehir Belediyesiyle (Belediye) ilgili bazı iddialarını kamuoyuyla paylaşmıştır. Bu iddialara karşı, olayların yaşandığı tarihteki Belediye Başkanı tarafından açılan davada, Kayseri Asliye Hukuk Mahkemesi 11/9/2012 tarihli kararıyla başvurucu aleyhine 000 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Bu karar Yargıtay tarafından 2/7/2013 tarihinde onanmıştır. Başvurucunun onama kararına karşı yaptığı karar düzeltme başvurusu 18/12/2013 tarihinde reddedilmiştir. Ret kararı başvurucuya 13/2/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 16/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
İfade özgürlüğü
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2015/2850
Başvuru, bir siyasi parti lideri olan başvurucunun dile getirdiği bazı iddialardan dolayı tazminat ödemeye mahkûm edilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
0
Başvurular, davanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurular süresi içinde yapılmıştır. Başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Ekli tabloda yer alan başvurular bu başvuru ile birleştirilmiştir.
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2021/49329
Başvurular, davanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
1
Başvurucu, hakkında verilmiş mahkûmiyet kararlarının infazı sırasında hata yapılarak daha uzun süre cezaevine kapatıldığını, bu sebeple anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvuru, 24/1/2014 tarihinde Bafra Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 27/3/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir. A. Olaylar Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir: Başvurucu, Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesinin 10/6/2003 tarihli kararı ile kasten adam öldürmek suçundan 6 yıl 8 ay ve kasten adam öldürmeye teşebbüs suçundan 4 yıl 5 ay 10 gün ağır hapis cezası ile cezalandırılmış (birinci suç); temyiz üzerine Yargıtay Ceza Dairesinin 10/3/2004 tarihli ilamı ile İlk Derece Mahkemesinin kararı onanarak kesinleşmiştir. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun, 1/6/2005 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesi dosyayı yeniden ele alarak başvurucunun adam öldürmeye teşebbüs suçundan almış olduğu cezayı 2 yıl 6 ay hapis cezasına indirmiş; İlk Derece Mahkemesinin kararı Yargıtay Ceza Dairesinin 13/6/2006 tarihli kararı ile onanarak kesinleşmiştir. Başvurucu Edirne Ağır Ceza Mahkemesinin 14/3/2006 tarihli kararı ile şartla tahliye edilmiştir. Başvurucu şartla tahliye süresi içinde 14/5/2008 tarihinde işlediği uyuşturucu madde ticareti yapmak suçundan (ikinci suç) Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesinin 31/3/2009 tarihli kararı ile 5 yıl hapis ve 1500 TL adli para cezası ile cezalandırılmış; verilen bu karar, Yargıtay Ceza Dairesinin 29/6/2010 tarihli ilamı ile onanarak kesinleşmiştir. Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesinin 28/12/2011 tarihli ek kararı ile başvurucunun birinci suçunun bihakkın tahliye tarihinden önce ikinci suçu işlemesi nedeniyle Edirne Ağır Ceza Mahkemesinin şartla tahliye kararı kaldırılarak başvurucunun ikinci suçu işlediği tarih olan 14/5/2008 tarihinden bihakkın tahliye tarihine kadar olan kısmın aynen çektirilmesine karar verilmiştir. Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesinin 28/12/2011 tarihli ek kararına başvurucu tarafından itiraz edilmesi üzerine Samsun Ağır Ceza Mahkemesi, 2/2/2012 tarihli kararı ile itirazı reddetmiş ve şartla tahliye kararının geri alınması kararı bu tarihte kesinleşmiştir. İkinci suçun 29/6/2010 tarihinde kesinleşmesini müteakip bu suç nedeniyle hükmedilen hapis cezası infaz edilmekteyken birinci suç nedeniyle verilen şartla tahliye tarihinin geri alınması kararının 2/2/2012 tarihinde kesinleşmesi üzerine, başvurucu hakkında ikinci suç nedeniyle yapılan infaz işlemleri durdurularak birinci suç nedeniyle hükmedilen hürriyeti bağlayıcı cezanın infazına başlanmıştır. Başvurucu, birinci suçun infaz işlemlerine 2/12/2012 tarihinden itibaren değil de ikinci suç için verilen mahkeme kararının kesinleştiği 29/6/2010 tarihinden başlanması halinde daha erken tahliye olacağı iddiasıyla hakkında düzenlenen müddetnameye itiraz etmiştir. Bafra Ağır Ceza Mahkemesi 22/11/2013 tarihli kararı ile müddetnamenin usul ve yasaya uygun olduğunu belirtmiş ve itirazı reddetmiştir. Bafra Ağır Ceza Mahkemesinin müddetnameye itirazın reddi kararına yapılan itiraz üzerine Samsun Ağır Ceza Mahkemesi 7/1/2014 tarihinde itirazı reddetmiştir. B. İlgili Hukuk 13/12/2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un maddesinin (13) numaralı fıkrasının (a) bendi şöyledir:“(13) Koşullu salıverilme kararının geri alınması hâlinde hükümlünün;a) Sonraki suçu işlediği tarihten itibaren kalan cezasının aynen,…Ceza infaz kurumunda çektirilmesine karar verilir. Koşullu salıverilme kararının geri alınmasından sonra aynı hükmün infazı ile ilgili bir daha koşullu salıverilme kararı verilmez.”
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2014/1397
Başvurucu, hakkında verilmiş mahkûmiyet kararlarının infazı sırasında hata yapılarak daha uzun süre cezaevine kapatıldığını, bu sebeple anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
0
Başvuru, lehe deliller toplanmadan, dijital delillere dayanılarak mahkûmiyet kararı verilmesi; yargılamanın yenilenmesi talebi ve itirazın gerekçesiz olarak reddedilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 13/4/2015 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir: Başvurucu, Adana (Kapatılan) Ağır Ceza Mahkemesinin 10/10/2007 tarihli kararıyla anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak suçundan mahkûm edilmiş; anılan karar Yargıtayın 6/5/2009 tarihli kararıyla onanmıştır. Başvurucu 18/2/2015 tarihli dilekçeyle yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuş, Adana Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) 3/3/2015 tarihli ek kararıyla başvurucunun talebi reddedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir: "6216 sayılı Yasa kapsamında Anayasa Mahkemesine başvuru bireysel başvuru niteliğinde olup bu Yasa hükümleri gereğince sadece başvurucuyu, başvurulan karar açısından kapsamaktadır. Yerel mahkemece Ceza Muhakemesi Kanunu'nun maddesindeki yasal şartlar mevcut ise yeniden yargılama [yapılması] söz konusu olup belirtilen şartlar dışında dosyanın yeniden ele alınması yasal olarak mümkün değildir. Yargılamanın yenilenmesi sebepleri Ceza Muhakemesi Kanunu'nun maddesinde tahdidi olarak sayılmış olup hükümlünün yargılamanın iadesi talebini içeren dilekçesinde belirttiği hususların bu maddede yazılı bulunan yargılamanın yenilenmesi sebeplerinden biri olmadığı, Anayasa Mahkemesi'nin bir başka dosyada verdiği kararın bu dosyada da yargılamanın yenilenmesini gerektirdiğine dair yasal düzenleme bulunmadığı..." Anılan karara karşı yapılan itiraz, Adana Ağır Ceza Mahkemesinin 17/3/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Karar 2/4/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 13/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2015/6867
Başvuru, lehe deliller toplanmadan, dijital delillere dayanılarak mahkûmiyet kararı verilmesi; yargılamanın yenilenmesi talebi ve itirazın gerekçesiz olarak reddedilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
0
Başvuru, kötü muameleye maruz kalma riski bulunan ülkeye sınır dışı edilme kararı verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağı ile aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 26/6/2019 tarihinde yapılmıştır. Başvurucu, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) maddesi uyarınca sınır dışı etme işleminin yürütmesinin tedbiren durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca tedbir talebinin ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. İkinci Bölüm tarafından 26/6/2019 tarihinde başvurucunun ülkesine sınır dışı edilmesine ilişkin işlemin geçici olarak (tedbiren) durdurulmasına karar verilmiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve ilgili Kurumlardan gelen belgelere göre olaylar özetle şöyledir: Başvurucu, 1985 doğumlu olup Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşıdır. İstanbul Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğü tarafından 26/6/2019 tarihinde başvurucunun sınır dışı edilmek üzere idari gözetim altına alınmasına karar verilmiştir. Başvurucu vekili aracılığıyla 26/6/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur. Başvurucu 25/6/2019 tarihli dilekçesiyle gönüllü olarak ülkesine dönmek istediğini belirtmiştir.
Yaşam hakkı-Kötü muamele yasağı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2019/21212
Başvuru, kötü muameleye maruz kalma riski bulunan ülkeye sınır dışı edilme kararı verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağı ile aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
0
Başvuru; gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 29/12/2016 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyon tarafından başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiasının kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine yönelik iddiaların ise kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:A. Genel Bilgiler Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde bir askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25). Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350). B. Başvurucuya İlişkin Süreç Hâkim olarak görev yapan başvurucu hakkında 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra Elâzığ Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ağır cezalık suçüstü hâli bulunduğu değerlendirilerek FETÖ/PDY'nin hiyerarşik yapılanmasında yer aldığı iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 16/7/2016 tarihinde başvurucunun görevden uzaklaştırılmasına, 24/8/2016 tarihinde ise meslekten ihraç edilmesine karar vermiştir. Başvurucu, Elâzığ Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla 18/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır. Başvurucu anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından tutuklanması istemiyle Elâzığ Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Hâkimlik 20/7/2016 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Elâzığ Cumhuriyet Başsavcılığı 26/8/2016 tarihinde yetkisizlik kararı vererek başvurucu hakkındaki soruşturma dosyasını Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Başvurucu hakkında çeşitli tarihlerde dosya üzerinden yapılan incelemeler sonucunda tutukluluk hâlinin devamına karar verildiği anlaşılmaktadır. Son olarak Ankara Sulh Ceza Hâkimliği dosya üzerinden yaptığı inceleme sonucunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Başvurucunun anılan karara itirazı, Ankara Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 25/11/2016 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir. Başvurucu anılan kararı 8/12/2016 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir. Başvurucu 29/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yetkisizlik nedeniyle soruşturma dosyası kendisine gönderilen Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı, 20/6/2017 tarihli iddianame ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açmıştır. İddianamede; başvurucunun ByLock isimli programı kullanmasına, FETÖ/PDY ile iltisaklı olması sebebiyle meslekten ihraç edilmesi kararına ve örgüt üyesi olduğuna yönelik tanık beyanlarına dayanıldığı görülmüştür. Gaziantep Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) iddianameyi kabul etmiş ve E.2017/6 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. Başvurucu, Mahkemenin 24/11/2017 tarihli kararıyla tahliye edilmiştir. Mahkeme 5/3/2020 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve uygulanan adli kontrol tedbirinin devamına karar vermiştir. Başvurucu hakkındaki yargılama bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla istinaf kanun yolu aşamasında derdesttir. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2016/73226
Başvuru, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
0
Başvurular, davanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurular, süresi içinde yapılmıştır. Başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Ekli tabloda yer alan başvurular bu başvuru ile birleştirilmiştir.
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2021/61826
Başvurular, davanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
1
Başvuru, kolluk görevlilerinin güç kullanması sonucunda ölüm olayının meydana gelmesi ve olayla ilgili olarak etkili ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 25/4/2018 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir: Suriye'nin Kobani kentinde meydana gelen olayları protesto etmek amacıyla Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesinde 8/10/2014 tarihinde gösteriler/eylemler gerçekleştirilmiştir. Başvurucunun iddiasına (formda ve Müşteki İfade Tutanağı'nda yer alan beyanlara) göre kızı A.K.nın hastaneye kaldırılmasına kadar gerçekleşen olaylar paragrafın takip eden cümlelerinde aktarıldığı gibi cereyan etmiştir. 8/10/2014 tarihinde başvurucunun oğlu S.K. hem ablası A.K.nın soğuk algınlığı nedeniyle daha önce verdiği kan örneğinin tahlil sonuçlarını almak hem de eczaneye gitmek için evden çıkmıştır. S.K. eve dönmesinin ardından gösteriler nedeniyle oluşacak olası kargaşa sonucu zarar görmemesi için evin önünde duran otomobili babasının uyarısıyla otoparka çekmiştir. S.K. otomobili park ettikten sonra eve doğru yürürken göstericilerin de evin bulunduğu sokağa doğru kaçması sonucu polis tarafından gözaltına alınmıştır. Kardeşinin polis tarafından gözaltına alındığını evin balkonundan gören A.K. polislere "Durun, kardeşimi bırakın o suçsuz." diyerek seslenmiştir. Polisler evin balkonuna biber gazı atmış ve aile bireyleri yoğun gaza maruz kalmıştır. Başvurucu, kızı ile birlikte polislere oğlunun suçsuz olduğunu anlatmak için sokağa çıkmış ancak polis ekipleri biber gazı kullanmaya devam etmiştir. Yoğun gazdan etkilenen A.K. fenalaşmış ve Viranşehir Devlet Hastanesine kaldırılmıştır. Kolluk kuvveti tarafından 8/10/2014 tarihinde saat 15'te düzenlenen Olay, Yakalama ve Salıverme Tutanağı'nda "etrafa taş atarak zarar veren, terör örgütü lehine slogan atan kalabalık grubun sokak aralarına kaçarak dağılmasını takiben ara sokakta mavi kot gömlek, sarımsı pantolon ve beyaz spor ayakkabılı şahsın şüphe üzerine yakalandığı, haklarının sözlü olarak hatırlatıldığı, polis merkezine götürüldüğü, nüfus bilgilerine göre şahsın S.K. olduğunun anlaşıldığı, yapılan aramada üzerinde bir suç unsuruna rastlanmaması, olayla ilgisinin olmadığının anlaşılması sonucu serbest bırakıldığı" ifade edilmiştir. A.K., fenalaşıp bayılması sonucu saat 53 civarında götürüldüğü Viranşehir Devlet Hastanesinden Urfa'da bulunan Balıklıgöl Devlet Hastanesine nakledilmiştir. Hastane tarafından düzenlenen epikriz raporuna göre genel durumu kötü ve şuuru kapalı olan A.K. intraserebral hematom nedeni ile yoğun bakıma alınmış ve ventilatöre bağlanmıştır. A.K. tedavisi devam etmekte iken sol temporoparietal hematom nedeni ile tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak 16/10/2014 tarihinde hayatını kaybetmiştir. Hastane polisinin şüpheli ölüm bildirimi üzerine Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından cesedin Şanlıurfa Adli Tıp Şube Müdürlüğüne sevki sağlanarak aynı gün ölümuayene ve otopsi işlemleri gerçekleştirilmiştir. Bu işleme A.K.nın amcasının oğlu K. da katılmış ve cesedi teşhis etmiştir. Otopsi işleminin sonunda düzenlenen Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağı'nda "A.K.nın bedeninde darp, cebir, mücadele izine cinsel ya da fiziksel istismar bulgusuna, kesici delici alet izine, ateşli silah yarasına, telem veya boğma izine rastlanmadığı" ifade edilmiştir. Tutanağa göre bilirkişi doktor, "cesetten alınan örneklerin alkol, uyuşturucu, sistematik analiz ve histopatolojik inceleme için Adana Adli Tıp Kurumuna gönderilmesinin uygun olduğunu ve gelecek tetkik sonuçlarına göre kesin ölüm nedenine ilişkin görüş bildirebileceğini" beyan etmiştir. A.K.nın ölümüne ilişkin olarak Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı 23/10/2014 tarihinde, olayın yargı çevresi dışında gerçekleştiği gerekçesiyle yetkisizlik kararı vererek evrakı Viranşehir Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) göndermiştir. 16/10/2014 tarihli Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağı ile Adana Adli Tıp Grup Başkanlığından istenen tahlil (ahşa, histopatoloji ve toksikoloji raporları) sonuçları 2015 yılının Ocak ve Şubat aylarında düzenlenerek Başsavcılığa gönderilmiştir. 21/6/2015 tarihli Kolluk Araştırma Tutanağı'nda "etrafa taş atarak zarar veren, terör örgütü lehine slogan atan kalabalık grubun sokak aralarına kaçarak dağılmasını takiben ara sokakta şüphe üzerine yakalanan S.K.nın olayla ilgisinin olmadığının anlaşılması sonucu serbest bırakıldığı, A.K.nın ilçe devlet hastanesine 8/10/2014 tarihinde saat 21:53 te getirildiği, R55-senkop ve bayılma tanısıyla işlem gördüğü, çevreden A.K.nın ikametinin merdiven boşluğunda düşerek yaralandığı şeklinde bilgiler alındığı, şahsın gösteri olaylarıyla ilgisinin bulunmadığı, yaşanan olaylarda yaralanıp yaralanmadığının tespit edilemediği" ifade edilmiştir. Başsavcılık 22/1/2016 tarihli yazısı ile Viranşehir İlçe Emniyet Müdürlüğünden "A.K.nın yakınlarının müşteki sıfatıyla ifadesinin alınmasını; olay yeri krokisinin çizilmesini; olay anını tespit eden varsa kamera kayıtlarının araştırılmasını; olaya ilişkin varsa tanıkların tespit edilerek ifadelerinin alınmasını; S.K.nın alıkonulmasına ve salıverilmesine ilişkin evrak ile A.K.nın hastane sürecine dair evrakın temin edilmesini" talep etmiştir. Kolluk görevlilerince 8/2/2016 tarihinde olay yerinin krokisi çıkarılmış, 28/3/2016 tarihli Araştırma Tutanağı ile "olay anını gösteren kamera kaydının ve olayı gören, duyan, şahitlik eden hiç kimsenin bulunmadığı" kayıt altına alınmıştır. A.K.nın kardeşi S.K.nın, amcasının oğlu K.nın ve babası olan başvurucunun müşteki sıfatıyla ifadeleri alınmıştır. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarına göre başkaca bir şahsın ifadesinin alınmadığı anlaşılmıştır. Başvurucu 3/3/2016 tarihli ifadesinde özetle "oğlunun polis tarafından tutulması üzerine kızı ile birlikte sokağa çıktıklarını, kızının polislere 'kardeşimi bırakın' diye bağırdığını, polislerden birinin kızına silah doğrulttuğunu, insanların toplanması ile ortamın bir anda kalabalıklaştığını, polisin 3 tane gaz bombası attığını, kendisinin eve doğru koştuğunu ve o sırada 'A.K. düştü' şeklinde bağrışmalar duyduğunu, tekrar sokağa döndüğünde ise kızının hastaneye götürülmek üzere taksiye bindirildiğini gördüğünü, kendisinin de hastaneye gittiğini, doktorun A.K.nın beyin kanaması geçirdiğini söylediğini, il merkezindeki hastanede ise doktorların atılan gaz bombası sonucu A.K.nın tansiyonunun yükseldiğini ve bunun beyne/kalbe etkisinin olacağını söylediklerini, ilgili kolluk görevlilerinden şikayetçi olduğunu" beyan etmiştir. İfadesi alınan kardeş S.K. "ablasına müdahale edildiği ana ilişkin bilgi ve görgüsünün bulunmadığını, olayın muhtemelen kendisi karakolda iken cereyan ettiğini, ablasının biber gazı nedeniyle beyin kanaması geçirdiğini diğer aile fertlerinden öğrendiğini" beyan etmiştir. K. ise A.K.nın fenalaştığı gün olay yerinde bulunmadığından konu hakkında tanıklığının söz konusu olmadığını, sadece ölümün ardından cesedi almaya gittiğini beyan etmiştir. 30/3/2016 tarihli Polis Tutanağı'na göre A.K.nın annesi Ş.K., görevli memurların çabasına karşın ifade vermek istememiştir. Başsavcılığın İstanbul Adli Tıp Kurumundan istediği A.K.nın kesin ölüm nedenini bildirir otopsi raporu 11/5/2016 tarihinde düzenlenerek Başsavcılığa iletilmiştir. Ahşa, histopatoloji ve toksikoloji raporları, Otopsi Tutanağı ve ilgili dosya evrakı uyarınca düzenlenen raporun sonuç bölümünün ilgili kısmı şöyledir:"...iç muayenede kafatasında kırık, kafa içi kanama, patolojik beyin kanaması(travmatik olamayan) dışında beyin kanaması, beyin doku harabiyeti, iç organ ve büyük damar yaralanması tarif edilmediği dikkate alındığında; kişinin travmatik tesirle öldüğünün tıbbi delilleri bulunmadığı, Adli dosyada kayıtlı tıbbi belgelerde intoksikasyon tarif edilmediği, otopsisinde alınan doku örneklerinin Kimya İhtisas Dairesi`nde yapılan tetkikinde Acetaminophen, Phenytoin-ME, Pentobarbital, Thiopental, Phenytoin, Pantoprazole, Paracetamol, Pheniramine ve Metamizole-M tespit edildiği medikal tedavide kullanıldığı tıbben bilindiği, aranan diğer toksik maddelerin bulunmadığı dikkate alındığında kişinin zehirlenerek öldüğünün tıbbi delilleri bulunmadığı, Adli dosyada kayıtlı belgelerde; kişinin 08/10/2014 tarihinde kardeşinin yakalanmasına müdahale ettiği sırada gaz bombası atılması neticesinde oluşan duman nedeniyle etkilenip olduğu yere bayıldığı, gittiği hastanede beyin kanaması nedeniyle hastane yoğun bakım servisinde takip edilen hastanın 16/10/2014 tarihinde öldüğü, yapılan otopsisinde sağ parietooksipital bölgede 1,5 cm çapında ekimoz ile tüm bölgelerde peteşial kanama alanları görüldüğü, Her iki temporal adale grubu ve kafa kubbe kemikleri sağlam bulunduğu, Kafa boşluğunda epidural, subdural ve subaraknoidal mesafelerin temiz olduğu, Beyin-beyincik, beyin sapı haricen ileri derecede ödemli hiperemik, kıvamını kaybetmiş yumuşamış görünümde olup kesitlerinde sol parietal ve temporal loblar iç kısımlarını tamamen kaplayan organize görünümde hematom, çevre dokularda erime alanları, diğer bölgelerde kıvam değişiklikleri izlendiği, kafa kaide kemikleri sağlam bulunduğu, histopatolojik incelemede kalpte konjesyon, akciğerlerde ödem, konjesyon, atelektazi, karaciğerde konjesyon, karaciğer parankiminde hepatositlerin bazılarının stoplazmalarında genişleme vakuolizasyon, böbrekte konjesyon, dalakta konjesyon, beyin intraparankimal kanama, beyincikte konjesyon izlendiği dikkate alındığında,Olayın gelişimi, olay yeri inceleme bulguları ve otopsi bulguları birlikte değerlendirildiğinde kişinin ölümünün patolojik beyin kanaması (travmatik olmayan) sonucunda meydana gelmiş olduğu oy birliği ile mütalaa olunur." Başsavcılık 4/1/2017 tarihli yazı ile Viranşehir İlçe Emniyet Müdürlüğünden olay günü S.K.yı yakalayan, müdahale sırasında biber gazı kullanma yetkisini haiz olan ve biber gazı kullanan kolluk görevlilerinin kimlik ve adres bilgilerini talep etmiştir. Viranşehir İlçe Emniyet Müdürlüğü 7/2/2017 tarihli cevap yazısında "olay günü biber gazı kullanan herhangi bir personel tespit edilemediğini" belirterek olaya müdahalede görevli olan polislerin kimlik ve adres bilgilerini liste olarak Başsavcılığa iletmiştir. Başsavcılık tarafından olayla ilintisi bulunan kolluk görevlilerinin tanık ya da şüpheli sıfatıyla ifadelerine başvurulduğu yönünde gerek bireysel başvuru dosyasında gerek -UYAP üzerinden yapılan incelemeden anlaşıldığı üzere- soruşturma dosyasında bir bilgiye/kayda rastlanmamıştır. Başsavcılık 26/1/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir: "... müteveffanın balkondan gördüğü kardeşinin göz altına alınmasına müdahale etmek için aşağı indiği, bu sırada konut çevresinde ailenin komşuları ve akrabalarından oluşan kalabalığın toplandığı, toplanan kalabalığın dağılması amacıyla kolluk güçleri tarafından biber gazı kullanıldığı, müteveffa [A.]'nın konutunun merdivenlerinden inerken baygınlık geçirdiği ve hastaneye kaldırıldığı, Müteveffanın beyin kanaması geçirdiğinin anlaşılması üzerine Şanlıurfa iline sevk edildiği ve burada hayatını kaybettiği,Müteveffanın kesin ölüm nedeninin tespiti için yapılan otopsi sonrası hazırlanan adli tıp raporunda ölenin kafasında kırık veya kafa içi kanamasının olmadığının, travmatik tesirle veya zehirlenerek öldüğünün tıbbi delilleri bulunmadığının, kişinin ölüm nedeninin patolojik beyin kanaması (travmatik olmayan) olduğunun belirtildiği, Bu hali ile olay günü vuku bulan müteveffanın ölümünün olay yerinde kullanılan biber gazının etkisi ile meydana geldiğini ve yaşanan olaylar arasında illiyet bağının bulunduğunu gösterir nitelikte bir bulguya rastlanılmadığı anlaşılmakla ..." Başvurucu söz konusu karara itiraz etmiştir. Başvurucu, itirazda bulunurken kararın kendi içinde çelişkiler içerdiğini, otopsi raporunda ölümün biber gazından kaynaklı olarak gerçekleştiğine yönelik tespitler bulunduğunu (ağız ve burundaki lekeler, dil kökünde kanama vs.), soruşturmanın yüzeysel yapıldığını ve gereğinden uzun sürdüğünü ifade etmiştir. Başvurucunun itirazı Şanlıurfa Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 14/3/2018 tarihinde reddedilmiştir. Ret gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:"...Dosyadan anlaşıldığı üzere olay günü Viranşehir ilçesinde terör örgütü yandaşlarının yaptığı eyleme güvenlik güçlerinin müdahale ettiği, bu sırada itiraz edenin kızının da fenalaşarak hastaneye kaldırıldığı ve peşinden hayatını kaybettiği, soruşturma makamınca ölüm nedeninin tespiti için ATK dan alınan raporun sonuç kısmında kişinin zehirlenerek öldüğünün tıbbı delillerinin bulunmadığı ve ölüm olayının patolojik beyin kanaması sonucu meydana geldiğinin belirtildiği, bu hali ile ölüm olayının kesin nedeninin biber gazı olduğuna dair bir tespit yapılmadığı, dosyadaki deliller itibarı ile güvenlik güçlerinin toplumsal olaya müdahale sırasında biber gazı kullandığı, bu hususun da itiraz eden ve dosyadaki diğer beyanlarda da kabul edildiği, bunun dışında güvenlik güçlerinin sırf müteveffanın zarar görmesi için hareket ettiklerine veya sadece müteveffaya yönelik eylemde bulunduklarına dair bir delil bulunmadığı, yapılan araştırmalara rağmen itiraz edenin iddialarını doğrulayacak bir delile rastlanmadığı, bu hususta dolayısıyla ölüm olayında güvenlik güçlerinin kasıt veya taksirlerinin bulunduğuna dair kamu davası açmaya yeterli şüphe oluşturacak delil bulunmadığı,... " Başvurucu, itirazın reddine dair kararı 26/3/2018 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından 25/4/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. İlgili hukuk için çok sayıda karar arasından bkz. Melih Dalbudak, B. No: 2016/16050, 13/2/2020, §§ 50-66; Esma Çelebi, B. No: 2014/17591, 19/4/2017, §§ 51-67; Abdullah Süngü, B. No: 2016/7039, 28/11/2019, §§ 31-48; Devrim Zengin ve diğerleri, B. No: 2017/26413, 9/7/2020, §§ 35, 36; Nesrin Demir, B. No: 2014/5785, 29/9/2016, §§ 74-86; Turan Uytun ve Kevzer Uytun, B. No: 2013/9461, 15/12/2015, §§ 35-
Yaşam hakkı-Kötü muamele yasağı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/14509
Başvuru, kolluk görevlilerinin güç kullanması sonucunda ölüm olayının meydana gelmesi ve olayla ilgili olarak etkili ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
1
Başvuru, haksız yakalama ve gözaltı tedbiri dolayısıyla ödenen tazminatın yetersiz olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tazminat davasının uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından PKK/KCK silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasıyla başvurucu hakkında yürütülen soruşturma kapsamında başvurucu 19/8/2015 ile 21/8/2015 tarihleri arasında üç gün gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakılmıştır. Soruşturma sonucunda Başsavcılık tarafından 1/10/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığı kararının kesinleşmesi sonrasında başvurucu 21/10/2015 tarihli dilekçesiyle hakkında haksız yakalama ve gözaltı tedbiri uygulandığını ve evinde ölçüsüz ve haksız arama yapıldığını belirterek 000 TL manevi tazminatın ödenmesi talebiyle dava açmıştır. Adana Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi) 17/5/2016 tarihinde başvurucunun manevi tazminat talebinin kısmen kabulüyle 450 TL manevi tazminatın ödenmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:"...Her ne kadar davacı vekili davacının evinde yapılan aramanın usulsüz ve ölçüsüz olduğunu iddia etmiş ve uğranılan ruhsal zarar için manevi tazminat talep etmiş ise de; 5271 Sayılı CMK'nın 141/1-i maddesinde tazminat gerektiren adli kontrol hali, hakkındaki arama kararının ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilmesi halidir. Mahkememizce davaya esas soruşturma dosyası incelendiğinde ve arama tutuanağında hazurun olarak gösterilen [Ö.] tanık sıfatı ile dinlendiğinde; davacı [S.A.]nın evinde 2015 tarihinde gerçekleştirilen aramanın CMK vd. maddelerine göre usul kurallarına aykırı yönleri tespit edilmiş ise de; aramanın ölçüsüz yapıldığına dair bir tespit yapılmamıştır. Arama sırasında Cumhuriyet Savcısının hazır olmaması halinde ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişinin bulundurulmamış olması, muhtarın bulundurulmamış olması, aramanın arama kararında belirtilen saatte yapılmaması gibi hususlar usule ilişkindir. Ayrıca arama tutanağında arama sırasında evde hiçbir zarar ve ziyanın olmadığına dair hazurun ve davacının imzasının bulunduğu anlaşılmakla, soyut nitelikte kalan iddialara itibar edilmemiş ve açıklanan sebeplerle ölçüsüz aramaya ilişkin manevi tazminat taleblerinin reddine karar verilmiştir.Dosya haksız gözaltı bakımından değerlendirildiğinde; davacının 3 gün gözaltında kaldığı, yapılan soruşturma sonucunda hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşılmakla, CMK 141/1-e maddesi gereğince davacının haksız olarak gözaltında kaldığı sonucuna ulaşılmış, haksız yakalamanın da gözaltı süresi içerisinde değerlendirilmesi gerektiği kanaati ile haksız gözaltına ilişkin manevi tazminat talebinin kabule şayan olduğu ... gözaltında kalınan 3 günlük süre ile orantılı ve makul ... toplam 450,00 TL manevi tazminat takdir edilmiş,..." Başvurucunun temyiz talebi Yargıtay Ceza Dairesinin 11/1/2021 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Başvurucu, nihai kararı 11/3/2021 tarihinde öğrendiğini beyan etmiş; 12/3/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve yargılama giderlerini ödemekten geçici olarak muaf tutulmasına, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2021/16729
Başvuru, haksız yakalama ve gözaltı tedbiri dolayısıyla ödenen tazminatın yetersiz olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tazminat davasının uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
1
Başvuru, hukuka aykırı delillere dayanılarak mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 19/6/2017 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: Başvurucunun 26/12/2007 tarihinde, Antalya ilinin Kemer ilçesinde bulunan bir işyerine girerek buradan çeşitli marka ve sayılarda cüzdan, çanta ve giysi çaldığı iddiasıyla hakkında soruşturma başlatılmıştır. Başvurucunun evinde ve işyerinde adli aramalar yapılmış, katılan H.A.ya ait banka hesap cüzdanları buzdolabının üzerinde bulunmuştur. Adli makamlarca yaptırılan bilirkişi incelemesinde de başvurucunun (sanığın) evinde bulunan bir adet beslenme çantasının katılanın sunduğu faturada listelenen çantalardan biri olduğu tespit edilmiştir. Başvurucunun iddiasına göre söz konusu aramalar hâkim kararı veya Cumhuriyet savcısının yazılı bir emri olmaksızın yapılmıştır. Başvurucu hakkında Kemer Cumhuriyet Başsavcılığınca hırsızlık suçundan dava açılmıştır. Kemer Asliye Ceza Mahkemesinin 3/6/2015 tarihli ve E.2015/1959, K.2015/3323 sayılı kararıyla müsnet suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gerekçesiyle sanığın beraatine hükmedilmiştir. Anılan beraat hükmünün Yargıtayca bozulması üzerine Kemer Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) devam olunan yargılamada, başvurucunun (sanığın) hırsızlık suçunu işlediği kanaatine varılarak mahkûmiyetine karar verilmiştir. Başvurucunun müdafii 17/6/2016 tarihli temyiz dilekçesinde, "yapılan aramaya istinaden düzenlenen Ev Arama Tutanağı ve İşyeri Arama Tutanağı’nın ilk cümlesinde yer alan 'Kemer Başsavcılığının 2008 günü bila sayılı yazısı gereği' ifadesinden de açıkça anlaşılacağı üzere müvekkilin evinde ve işyerinde yapılan arama için, hâkim kararı bulunmadığı gibi Cumhuriyet Savcısının da yazılı bir emri bulunmamaktadır"ifadelerine de yer vermiştir. Mahkemenin 25/5/2016 tarihli mahkûmiyet kararında, aramalarda elde edilen delillere de dayanıldığı anlaşılmaktadır. Anılan hüküm, Yargıtay Ceza Dairesinin 11/4/2017 tarihli kararıyla onanmıştır. Başvurucu, onama kararından 29/5/2017 tarihinde haberdar olmuş ve 19/6/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2017/27986
Başvuru, hukuka aykırı delillere dayanılarak mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
0
Başvuru, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru muhtelif tarihlerde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurucular Kasım Aymak, ZubeydeGaptekin, Fahri Bağ, Selahattin Bağ, Asiye Aymak, Baki Aymak, Mustafa Aymak ve Acem Aymak yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna, diğer başvurucular Hakime Ceylan, İhsan Aymak, ve Sultan Şengül yönünden ise başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 2014/9109, 2014/9110, 2014/9111, 2014/9112, 2014/9119, 2014/9120, 2014/9121, 2014/9126, 2014/9127 ve 2014/9129 sayılı bireysel başvuru dosyaları konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2014/9108 sayılı dosya üzerinde birleştirilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: Başvurucu Asiye Aymak aleyhine doğrudan; başvurucular Kasım Aymak, İhsan Aymak, Hakime Ceylan, ZubeydeGaptekin, Acem Aymak ve Mustafa Aymak'ın babaları olan muris ile başvurucular Fahri Bağ, Selahattin Bağ ve Sultan Şengül'ün anneleri olan muris aleyhine 1992 yılında Karlıova Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro tespitine itiraz davası, başvurucu Baki Aymak'ın 1994 yılında Karlıova Kadastro Mahkemesinde açtığı kadastro tespitine itiraz davası üzerinde birleşmiştirilmiştir. Söz konusu dava hakkında yerel Mahkemece verilen karar, taraflarca temyiz edildiğinden dosya Yargıtaya gönderilme aşamasındadır.
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2014/9108
Başvuru, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
1
Başvuru, öldürülme veya kötü muameleye maruz kalma riski bulunan ülkeye sınır dışı edilme kararı verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucu, İslam dinine mensup olduğunu beyan etmekte olup Rusya Fedarasyonu vatandaşıdır. İstanbul Valiliğinin 7/2/2017 tarihli kararıyla başvurucu hakkında 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun maddesinin (d) bendi kapsamında sınır dışı işlemi tesis edilmiştir. Başvurucu, hakkında alınan sınır dışı etme kararının iptali istemiyle İstanbul İdare Mahkemesinde dava açmış; davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucu hakkındaki sınır dışı işleminin idare tarafından kaldırıldığı 14/1/2021 tarihli yazı ile Anayasa Mahkemesine bildirilmiştir.
Yaşam hakkı-Kötü muamele yasağı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/488
Başvuru, öldürülme veya kötü muameleye maruz kalma riski bulunan ülkeye sınır dışı edilme kararı verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
0
Başvurucu, milletvekili olduğu dönemdeki yasama faaliyetlerinin ceza davasında yargılama konusu yapıldığını bu nedenle Anayasa’nın yasama dokunulmazlığını düzenleyen maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuru, 4/9/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir. A. Olaylar Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir: Başvurucu, 2002-2007 yılları arasında dönem İstanbul milletvekili olarak görev yapmıştır. Başvurucu hakkında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 8/3/2009 tarihli iddianamesiyle kamu davası açılmıştır. TMK Maddesi ile Yetkili İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda Mahkemenin 5/8/2013 tarihli kararı ile başvurucunun, Ergenekon Silahlı Terör Örgütü üyesi olmak suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. İlk Derece Mahkemesi kararının temyiz edilmesi üzerine dosya halen Yargıtay incelemesinde bulunmaktadır. B. İlgili Hukuk 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun maddesinin (4) numaralı fıkrası; 12/4/1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun maddesi.
Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2013/6762
Başvurucu, milletvekili olduğu dönemdeki yasama faaliyetlerinin ceza davasında yargılama konusu yapıldığını bu nedenle Anayasa’nın yasama dokunulmazlığını düzenleyen 83. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
0
Başvuru, sadece işyeri sahibi olunması esas alınarak gece vakti içki satışı eyleminden ötürü idari para cezası verilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 9/11/2018 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: Başvurucu 1983 doğumlu olup İzmir'in Karabağlar ilçesinde ikamet etmektedir. Başvurucu, İzmir'de içki satışının da yapıldığı bir büfe işletmektedir. Karabağlar İlçe Emniyet Müdürlüğü kolluk görevlilerince 1/5/2017 tarihi saat 49 civarında Ü.K. adlı kişinin başvurucunun işlettiği büfeden bira satın aldığı tespit edilmiş, bunun üzerine tutanak düzenlenmiştir. Ertesi gün saat 15'te düzenlendiği belirtilen söz konusu tutanak polis memurları, Ü.K. ve büfede çalışan K. tarafından imzalanmıştır. İlçe Emniyet Müdürlüğü bu tutanağı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğüne (Genel Müdürlük) göndermiştir. Başvurucunun savunması alındıktan sonra Genel Müdürlük 19/4/2018 tarihinde başvurucunun saat 00'den sonra içki satışı yaptığı gerekçesiyle -alt sınırdan olmak üzere- 768 TL tutarında idari para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Başvurucu bu idari para cezası kararına karşı 29/5/2018 tarihinde İzmir Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) nezdinde itirazda bulunmuştur. Başvurucu savunmasındaki hususları tekrar ederek olayda ilgili kişinin sadece çerez aldığını, bu kişiye içki satışı yapılmadığını ve bir an için yapıldığı kabul edilse bile kendisinin başkasının fiilinden sorumlu tutulamayacağını ileri sürmüştür. Hâkimlik 30/8/2018 tarihinde itirazı reddetmiştir. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz, İzmir Sulh Ceza Hâkimliğince söz konusu kararda bir isabetsizlik olmadığı gerekçesiyle 1/10/2018 tarihinde reddedilmiştir. Ret gerekçesinde, başvurucunun söz konusu işyerinin sahibi olduğu belirtilmiş ve itiraz dilekçesinde içki satışının yapıldığına ilişkin açık bir inkâr olmadığına vurgu yapılmıştır. İtirazın konusunun içki satışının başvurucunun işyerinde bulunmadığı bir zaman diliminde çalışanı tarafından yapıldığı, dolayısıyla bir yaptırım uygulanacaksa fiilen satışı yapan aleyhine uygulanması gerektiğine ilişkin olduğu belirtilmiştir. Ret gerekçesinin diğer kısmı aşağıdaki şekildedir:"Somut olayda satışı yapan [K.] şahıs satış olgusunu inkar etmeyip, bu doğrultuda düzenlenen polis tutanağının altını imzalamıştır. İsmi geçen şahsın muterizin çalışanı olduğu noktasında herhangi bir çekince yoktur. Bu durum dosya kapsamı ile sabittir. İtiraz edenin işyerinde çalıştırdığı işçisinin işletmenin faaliyet alanı içinde kalan iş ve işlemlerinden dolayı hukuki sorumluluğu bulunmaktadır. Somut olayda da alkollü içki satışının muterize ait işyerinin faaliyeti kapsamında olduğu açıktır. Ayrıca itiraza konu işlem idari işlem niteliğinde olmakla, bu işlemin cezaların şahsiliği ilkesinin uygulama alanı içerisinde değerlendirilmesi hususu da ayrı bir tartışma konusudur. Dolayısıyla itiraz edenin cezaların şahsiliği ilkesinden hareketle sorumlu tutulamayacağı yönündeki savunmasının kabulü hukuken mümkün değildir. Bu durumun aksinin kabulü halinde, somut olayda olduğu gibi ruhsat sahibi işletmeci, yasak olan satışı çalışanına/yakınına yaptıracak ve bu eylem 4250 sayılı kanuna aykırılık teşkil etse bile hiçbir şekilde cezalandırılamayacaktır. (...) 2018/3419 İş sayılı kararında açıklanan gerekçeye dayanılan delillere ve hukuksal sebeplere nazaran yerinde bulunmayan itirazın reddine karar verilmesi gerekmiştir." Nihai karar başvurucuya 12/10/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 9/11/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. A. Ulusal Hukuk 8/6/1942 tarihli ve 4250 sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanunu’nun 24/5/2013 tarihli ve 6487 sayılı Kanun'un maddesi ile yeniden düzenlenen maddesinin beşinci fıkrasının üçüncü cümlesi şöyledir:  “Alkollü içkiler, 22:00 ila 06:00 saatleri arasında perakende olarak satılamaz.” 4250 sayılı Kanun’un 6487 sayılı Kanun'un maddesi ile yeniden düzenlenen maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi şöyledir:  “Bu Kanunun 6 ncı maddesinin;...e) Beşinci fıkrasındaki yasaklara aykırı hareket edenlere, 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 8 inci maddesinin beşinci fıkrasının (k) bendinde öngörülen, idari para cezası verilir.” 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Tütün, Tütün Mamülleri ve Alkol Piyasasının Düzenlenmesine Dair Kanun’un maddesinin ilgili kısmı şöyledir: “...Tütün, tütün mamulleri, etil alkol, metanol ve alkollü içkiler piyasasında Gıda, Tarım veHayvancılık Bakanlığından gerekli izinleri alarak veya almadan mal veya hizmet üreten, işleyen, ihraç veya ithal eden, pazarlayan, alan veya satan gerçek ve tüzel kişilere aşağıda yazılı idarî yaptırımlar uygulanır:  ...k) Tütün mamulleri veya alkollü içkilerin tüketicilere satışını; internet, televizyon, faks ve telefon gibi elektronik ticaret araçları ya da posta ile sipariş yöntemi kullanarak yapmak üzere satış sistemi kuran veya faaliyette bulunanlara yirmibin Yeni Türk Lirasından yüzbin Yeni Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir. (Ek ikinci cümle: 13/2/2011-6111/175 md.) Satışın internet ortamında yapılması halinde, 4/5/2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda öngörülen usullere göre erişimin engellenmesine karar verilir ve bu karar hakkında da anılan Kanun hükümleri uygulanır. " 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesi şöyledir:"Gerçek kişiye ait bir işte çalışan kişinin bu faaliyeti çerçevesinde işlemiş bulunduğu kabahatten dolayı, iş sahibi kişi hakkında da idarî yaptırım uygulanabilir." 5326 sayılı Kanun'un maddesinin ilgili kısmı şöyledir:"(1) İdarî para cezası, maktu veya nispi olabilir. (2) İdarî para cezası, kanunda alt ve üst sınırı gösterilmek suretiyle de belirlenebilir. Bu durumda, idarî para cezasının miktarı belirlenirken işlenen kabahatin haksızlık içeriği ile failin kusuru ve ekonomik durumu birlikte göz önünde bulundurulur.... (7) İdarî para cezaları her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanır. Bu suretle idarî para cezasının hesabında bir Türk Lirasının küsuru dikkate alınmaz. Bu fıkra hükmü, nispi nitelikteki idarî para cezaları açısından uygulanmaz." Anayasa Mahkemesinin 4/12/2015 tarihli ve 29552 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/11/2015 tarihli ve E.2015/50, K.2015/107 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:"... Kanun'un maddesinin beşinci fıkrasının (a) bendinde, 4733 sayılı Kanun veya ilgili mevzuat gereğince Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından istenilen ticari faaliyetlerini gösterir satış veya faaliyet raporlarını veya bilgi, belge ve numuneleri yazılı uyarıya rağmen belirlenen süre içinde vermeyenlere, yanlış veya yanıltıcı bilgi veya belge verenlere, gerekli tesis ve yerleri incelemeye açmayanlara ellibin Yeni Türk Lirasından ikiyüzellibin Yeni Türk Lirasına kadar idarî para cezası verileceği hüküm altına alınmış olup '...ellibin Yeni Türk Lirasından ikiyüzellibin Yeni Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.' ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır. Anayasa'nın maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir. Hukuk devletinde ceza hukukuna ilişkin düzenlemelerde olduğu gibi kabahatler hukuku açısından da Anayasa'ya ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla hangi eylemlerin kabahat sayılacağı, bunlara uygulanacak yaptırımın türü ve ölçüsü, yaptırımın ağırlaştırıcı ve hafifletici nedenlerinin, kusurluluğu azaltan ya da ortadan kaldıran sebeplerin belirlenmesi gibi konularda kanun koyucu takdir yetkisine sahiptir. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin önkoşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir. Bu bakımdan, kanun metinlerinin, bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olması ve buna bağlı olarak, uygulanması öncesinde muhtemel etki ve sonuçlarının yeterli derecede öngörülebilir olması gereklidir. İtiraz konusu kuralın da yer aldığı 4733 sayılı Kanun'un maddesinin beşinci fıkrasının (a) bendinde, hangi eylemlerin idari para cezasını gerektirdiği ve uygulanacak para cezasının alt ve üst sınırı açıkça gösterilmiştir. Anılan kuralda gösterilen kabahatlerin işlenmesi durumunda verilecek para cezasının miktarı öngörülebilir olup kuralda herhangi bir belirsizlik söz konusu değildir. İdarelerin, kanunlarla verilen görevleri yerine getirirken alacağı kararların, her türlü olay ve olgu göz önünde bulundurularak önceden hukuk kurallarıyla belirlenmesi mümkün olmadığı gibi kamu hizmetlerinin ve toplumsal ihtiyaçların değişkenliği dikkate alındığında uygun bir yöntem de değildir. Bu nedenle, idarelerin karşılaştıkları farklı durumlar karşısında en uygun çözümü üretebilmeleri için takdir yetkisiyle donatılmaları zorunludur. Takdir yetkisinin amacı, idareye farklı çözümler arasından uygun ve yerinde olanı seçme serbestîsi tanımaktır. İtiraz konusu kuralda yer alan idari para cezasının verilmesini gerektiren eylemler kabahat niteliğindedir. 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun maddesinde, kabahat karşılığında idari para cezası uygulanırken hangi ölçütlerin esas alınacağı gösterilmiştir. Söz konusu maddenin (2) numaralı fıkrasına göre, idarî para cezasının, kanunda alt ve üst sınırı gösterilmek suretiyle belirlendiği durumlarda, idarî para cezasının miktarı tespit edilirken işlenen kabahatin haksızlık içeriği ile failin kusuru ve ekonomik durumu birlikte göz önünde bulundurulacaktır. Kabahatler Kanunu'nda öngörülen ölçütler gözetilerek uygulanacak olan itiraz konusu kuralın belirsizliği ve öngörülemezliğinden söz edilemeyeceğinden, kuralda hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerine ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesine aykırılık bulunmamaktadır. Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin 2014 tarihli ve E.2013/95, K.2014/176 sayılı kararında vurgulandığı üzere idareye alt ve üst sınırlar arasında para cezasını belirleme konusunda takdir yetkisi tanınması, idarenin 'keyfi' olarak hareket edebileceği anlamına gelmemektedir. İdareye tanınan takdir yetkisinin, somut olayın özellikleri, eylemin ağırlığı, oluşan zararın büyüklüğü gibi durumlar göz önünde bulundurularak kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olarak kullanılması ve işlenen fiil ile tayin edilecek ceza arasında adil bir dengenin gözetilmesi, idarece cezanın alt sınırının üzerine çıkıldığında bunun nedenlerinin ortaya konulması ve gerekçelerinin açıklanması zorunludur. Belirtilen hususların, söz konusu para cezalarına karşı açılacak davalarda yargı yerlerince gözetileceği de tabiîdir. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın maddesine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir...." Yargıtay Ceza Dairesinin 8/1/2018 tarihli ve E.2017/13858, K.2018/119 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:"...Dosya kapsamına göre, kabahatli hakkındaki idari para cezasına dayanak teşkil eden 04/11/2016 tarihli tutanak altında gerek kabahatlinin gerekse olay saatinde işyerinde bulunan ortağı [F.A.nın] imzasının bulunmadığı gibi [F.A.nın] imzadan imtina ettiğinin de belirtilmediği, tanık olarak ifadesine başvurulan [K.Ö.nün] aldığı biraları başka bir işletmeden almasını müteakip kabahatlinin işletmesine çerez almak için geldiğini, kabahatlinin işletmesinden içki satın almadığını beyan ettiği, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 17/ maddesinde yer alan '(2) İdarî para cezası, kanunda alt ve üst sınırı gösterilmek suretiyle de belirlenebilir. Bu durumda, idarî para cezasının miktarı belirlenirken işlenen kabahatin haksızlık içeriği ile failin kusuru ve ekonomik durumu birlikte göz önünde bulundurulur.' şeklindeki hüküm ile 04/11/2016 tarihli tutanak haricinde kabahatlinin perakende alkollü içki satışı yapılamayan zaman diliminde alkollü içki satışında bulunduğuna ilişkin başkaca bir delinin bulunmaması ve kabahatlinin 2015 yılı gelir vergisine tabi kazancının 599,19 Türk lirası olması da dikkate alındığında, işlenildiği iddia olunan kabahatin haksızlık içeriği ile failin kusuru ve ekonomik durumu birlikte göz önünde bulundurularak verilen idari para cezasının hakkaniyete uygun olmadığı gözetilmeksizin, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;4250 sayılı kanunun 6/f fıkrası ve 7/1-e bendine göre kabahatlinin 4733 sayılı Kanunun 8/5-k bendi gereğince idari yaptırım cezası verilmesi gerektiği ancak vergi usul kanunu tebliğine göre misli artırım uygulanmasının olmadığı ve idari para cezasının alt sınırın 000 TL, üst sınırının ise 000 TL olduğu buna göre idari para cezasının takdiri gerekirken yazılı şekilde karar verildiği anlaşılmakla;Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği bu yönden yerinde görüldüğünden, İzmir Sulh Ceza Hakimliğinin 2017 gün ve 2017/3181 değişik iş sayılı kararının CMK.nun 309/4-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına 2018 günü oybirliğiyle karar verildi."B. Uluslararası Hukuk Uluslararası hukuk için bkz. Ahmet Altuntaş ve diğerleri [GK], B. No: 2015/19616, 17/5/2018, §§ 18-22; Taner Koyuncu, B. No: 2015/11678, 24/5/2018, §§ 14-
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/33873
Başvuru, sadece işyeri sahibi olunması esas alınarak gece vakti içki satışı eyleminden ötürü idari para cezası verilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
0
Başvuru, bağıştan rücu nedenine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davasının hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 28/2/2019 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:A. Başvurucunun Dayandığı Tapu Kayıtları Başvurucunun 64/384 oranında hisse sahibi olduğu İstanbul'un Büyükçekmece ilçesine bağlı Çakmaklı köyünde bulunan 188, 193, 234, 881 ve 1279 parsel sayılı taşınmazlar diğer hissedarlarla birlikte okul, cami, park ve çocuk bahçesi yapılmak üzere Çakmaklı Köy Tüzel Kişiliğine 21/7/1988 tarihinde şartlı bağışlanmıştır. İdari yapılanma nedeniyle Çakmaklı köyü önce Kıraç Belediyesine daha sonra Esenyurt Belediyesine bağlanmıştır. 14/8/1992 tarihinde yapılan imar uygulamasıyla söz konusu 188, 193 ve 234 sayılı parseller 201 ada 1 parsel, 203 ada 6 parsel, 212 ada 3, 4 ve 5 parsel olarak arsa vasfında Çakmaklı Köy Tüzel Kişiliği adına tescil edilmiştir. Ardından 212 ada 3, 4 ve 5 numaralı parseller ikinci kez imar uygulamasına tabi tutularak 12/5/1998 tarihinde 212 ada 29, 30 ve 31 parsel olarak Çakmaklı Köy Tüzel Kişiliği adına tescil edilmiştir. Çakmaklı köyünün Kıraç Belediyesi hudutlarına dâhil edilmesi nedeniyle 201 ada 1 parsel, 203 ada 6 parsel ve 212 ada 29, 30 ve 31 numaralı parseller 19/7/2007 tarihinde Kıraç Belediyesi adına tescil edilmiştir. Kıraç Belediyesinin 17/8/2007 tarihli kararıyla 212 ada 29, 30 ve 31 parsel sayılı taşınmazlar; 12/5/2011 tarihli kararıyla da 201 ada 1 parsel sayılı taşınmaz üçüncü kişilere satılmıştır. 203 ada 6 parsel sayılı taşınmaz ise 11/8/2010 tarihinde ikinci kez imar uygulamasına tabi tutularak 203 ada 19 parsel olarak davalı Esenyurt Belediyesi adına tescil edilmiştir.B. Diğer Hissedarların Açtıkları Davalar Başvuru formu ile ekindeki bilgi ve belgelere -ilk derece mahkemesi kararlarına- göre; başvuru konusu taşınmazlarda 80/384 oranında hisse sahibi olan diğer bazı hissedarlar, Büyükçekmece Asliye Hukuk Mahkemesinde 29/11/2013 tarihinde açtıkları davada (E.2013/965) şartlı olarak bağışlanan taşınmazların koşulun yerine getirilmemesi nedeniyle tapu iptali ve tescil ile tazminat talebinde bulunmuşlardır. Büyükçekmece Asliye Hukuk Mahkemesince 17/12/2014 tarihinde, rücu koşullarının oluştuğunun tespitiyle üçüncü kişilere satılan 212 ada 29, 30 ve 31 parseller ile 201 ada 1 parsel yönünden tazminata hükmedilmiş; 203 ada 19 parsel yönünden ise davalı Esenyurt Belediyesi adına olan 80/384 hissenin iptali ile davacılar adına tesciline karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, bağıştan rücuya ilişkin davalarda bir yıllık hak düşürücü sürenin şartın yerine getirilmesindeki umudun tükendiği tarihten itibaren başlayacağı vurgulanmıştır. Buna göre satılan taşınmazlar yönünden üçüncü kişilere yapılan satış nedeniyle şartın yerine getirilme imkânının ortadan kalktığı, davalı Esenyurt Belediyesi adına kayıtlı olan taşınmaz yönünden ise geçen süreye rağmen şartın yerine getirilmemesi nedeniyle rücu koşullarının oluştuğu kabul edilmiştir. Başvuru konusu taşınmazlarda 80/384 oranında hisse sahibi olan diğer bazı hissedarların Büyükçekmece Asliye Hukuk Mahkemesinde 29/4/2014 tarihinde aynı taleple açtıkları dava da (E.2014/221) 23/3/2015 tarihinde benzer gerekçeyle kabul edilmiştir. Başvuru Konusu Dava Süreci Başvurucu, okul, cami, park ve çocuk bahçesi şartıyla bağışladığı taşınmazların koşulun yerine getirilmediğini belirterek 14/7/2015 tarihinde Büyükçekmece Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) Esenyurt Belediyesi (Belediye) aleyhine bağıştan rücu nedenine dayalı tapu iptali ve tescil ile tazminat davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde, diğer hissedarların açtıkları davada söz konusu tapunun iptali ile tesciline karar verildikten sonra bağışlama şartının yerine getirilmediğini öğrendiğini belirtmiş ancak tam olarak hangi tarihte öğrendiğini açıklamamıştır. Mahkemece 6/10/2016 tarihinde hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, bağışın koşullu olduğu ve koşulun yerine getirilmediğinin açık olduğu vurgulanmıştır. Bununla birlikte imar işleminden sonra çok uzun süre dava açılmadığı açıklanarak bir yıllık hak düşürücü sürede bağıştan dönme hakkının kullanılmadığı belirtilmiştir. Başvurucu tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesince 30/3/2017 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; bağışın koşullu olduğu ve geçen sürede koşulun yerine getirilmediği ancak 14/8/1992 tarihinde birinci imar uygulaması, 12/5/1998 tarihinde de ikinci imar uygulamasının kesinleştiği hâlde çok uzun süre dava açılmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca aynı taşınmazların dava dışı hissedarları tarafından aynı sebeple 29/11/2013 tarihinde Büyükçekmece Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmış olmasına rağmen başvurucunun bu tarihten itibaren bir yıl geçtikten sonra 14/7/2015 tarihinde başvuru konusu davayı açtığı belirtilerek başvurucunun hak düşürücü süre içerisinde bağıştan dönme hakkını kullanmadığı kabul edilmiştir. Başvurucunun temyiz talebini inceleyen Yargıtay Hukuk Dairesi 7/11/2018 tarihinde kararı onamıştır. Nihai karar başvurucuya 8/2/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 28/2/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. A. Ulusal Hukuk 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun “Şartın icrası” kenar başlıklı maddesi şöyledir:"Vahip, mukavele mucibince mevhubünleh tarafından kabul edilmiş olan mükellefiyetin icrasını talep edebilir.Ammenin menfaati için mevhubunlehe tahmil edilmiş olan mükellefiyetin icrasını talebetmek salahiyeti, vahibin vefatından sonra, ait olduğu mercie intikal eder.Hibe edilen şeyin kıymeti masrafını korumaz ve masraf fazlası kendisine tesviye edilmezse mevhubunlehin, mükellefiyeti icradan imtina etmeğe hakkı vardır." 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Yüklemeli bağışlama” kenar başlıklı maddesi şöyledir: "Bağışlayan bağışlamasına yüklemeler koyabilir.Bağışlayan, sözleşme gereğince bağışlanan tarafından kabul edilmiş olan yüklemelerin yerine getirilmesini isteyebilir.Kamu yararına olarak bağışlamaya konulmuş olan bir yüklemenin yerine getirilmesini isteme yetkisi, bağışlayanın ölümünden sonra, ilgili kamu kurumuna geçer.Bağışlama konusunun değeri, yüklemenin yerine getirilmesi masraflarını karşılamaz ve aşan kısım kendisine ödenmezse bağışlanan, yüklemeyi yerine getirmekten kaçınabilir." 818 sayılı mülga Kanun'un “Hibe edilen malların istirdadı” kenar başlıklı maddesi şöyledir:"Vahip, aşağıdaki hallerden biri vukuunda elden yaptığı hibeden veya tenfiz ettiği taahhüdünden rücu ve mevhubunlehin elinde halen ne kalmış ise onun iadesini dava edebilir.1- Mevhubunleh, vahibe yahut yakınlarından birine karşı ağır bir cürum irtikap ederse.2- Mevhubunleh, vahide veya ailesi için kanunen mükellef olduğu vazifelere karşı ehemmiyetli bir suretle riayetsizlikte bulunmuş ise.3- Mevhubunleh, hibeyi takyit eden mükellefiyeti haklı bir sebep olmaksızın icra etmezse." 6098 sayılı Kanun’un “Bağışlamanın geri alınması” kenar başlıklı maddesi şöyledir: "Bağışlayan, aşağıdaki durumlardan biri gerçekleşmişse, elden bağışlamayı veya yerine getirdiği bağışlama sözünü geri alabilir ve bağışlananın istem tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde, bağışlama konusunun geri verilmesini isteyebilir: Bağışlanan, bağışlayana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse. Bağışlanan, bağışlayana veya onun ailesinden bir kimseye karşı kanundan doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranmışsa. Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine getirmemişse.." 818 sayılı mülga Kanun'un “Müruru zaman ve dava hakkının mirasçılara intikali” kenar başlıklı maddesi şöyledir:"Vahibin, rücu sebebine vakıf olduğu günden itibaren bir sene içinde hibeden rücu etmeğe hakkı vardır.Vahip sene geçmeden vefat ederse dava hakkı, mirasçılarına intikal eder ve mirasçılar senenin hitamına kadar rücu davası ikame edebilirler.Mevhubunleh, haksız olarak tasavvur ve tasmim ile vahibi öldürür veya rücu hakkını kullanmaktan menederse, mirasçılar hibenin feshini dava edebilirler." 6098 sayılı Kanun’un “Geri alma hakkının süresi ve mirasçılara geçmesi” kenar başlıklı maddesi şöyledir: "Bağışlayan, geri alma sebebini öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alabilir.Bağışlayan bir yıllık süre dolmadan ölürse, geri alma hakkı mirasçılarına geçer ve mirasçıları bu sürenin sona ermesine kadar bu hakkı kullanabilirler.Bağışlayan, sağlığında geri alma sebebini öğrenememişse, mirasçıları, ölümünden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alma hakkını kullanabilirler.Bağışlanan, bağışlayanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldürür veya onun geri alma hakkını kullanmasını engellerse, mirasçıları bağışlamayı geri alabilirler." B. Uluslararası Hukuk Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..." Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edilen hakkın kurucu unsurlarından birinin mahkemeye erişim hakkı olduğunu belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36). Mahkemeye erişim hakkı, Sözleşme'nin maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası olup (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07, 16/6/2009, § 52) bu kapsamda (1) numaralı fıkra, herkesin kişisel hakları ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya bir yargı yeri önüne çıkarma hakkını güvence altına alır (Golder/Birleşik Krallık, § 36). Mahkemeye erişim hakkı, niteliği gereği devlet tarafından düzenleme yapılmayı gerektirdiğinden mutlak bir hak olmayıp sınırlamalara tabidir. AİHM'e göre bu hak, Sözleşme'nin tanımlamaksızın kabul ettiği bir hak olduğundan bir hakkın kapsamını belirleyen (çerçevesini çizen) sınırlardan başka sınırlamalara da tabi olabilir. Ancak hiçbir durumda bu sınırlamalar hakkın özünü zedelememelidir (Golder/Birleşik Krallık, § 38). Ayrıca bu sınırlama, meşru bir amaç izlemeli ve kullanılan araçlarla gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmalıdır, aksi takdirde bu sınırlama maddenin (1) numaralı fıkrasıyla bağdaşmaz (Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78, 28/5/1985, § 57).
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2019/7344
Başvuru, bağıştan rücu nedenine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davasının hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
1
Başvurucu, "irtikâp ve rüşvet istemek" suçlarından hakkında açılan kamu davası sonunda soyut gerekçelerle beraat kararı verildiğini ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur. Başvuru, 7/8/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/10/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından 5/12/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 6/1/2015 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir. A. Olaylar Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir: Mardin Cumhuriyet Başsavcılığınca, "irtikâp ve rüşvet istemek" suçlarından yürütülen soruşturma kapsamında 18/1/2002 tarihinde başvurucu gözaltına alınmıştır. Mardin Sulh Ceza Mahkemesinin 22/1/2002 tarih ve 2002/10 Sorgu sayılı kararı ile başvurucunun tutuklanmasına karar verilmiş, Mardin Ağır Ceza Mahkemesinin 21/5/2002 tarihli kararı ile başvurucu tahliye edilmiştir. Başvurucu ve diğer iki şüpheli hakkında, Mardin Cumhuriyet Başsavcılığının 1/3/2002 tarih ve E.2002/228 sayılı iddianamesi ile "irtikâp ve rüşvet istemek" suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır. Yargılamaya başlayan Mardin Ağır Ceza Mahkemesi, 21/2/2008 tarih ve E.2002/97, K.2008/48 sayılı kararı ile başvurucunun ve diğer sanıkların isnat edilen suçları işlediklerine dair mahkûmiyetlerine yeterli ve inandırıcı kesin delil elde edilemediği gerekçesiyle beraatlerine karar vermiştir. Katılan Maliye Hazinesinin temyizi üzerine, Yargıtay Ceza Dairesinin 19/1/2012 tarih ve E.2008/14810, K.2012/145 sayılı ilâmıyla "rüşvet" suçundan verilen hüküm onanmış, "irtikâp" suçundan verilen beraat hükmü eksik soruşturmaya dayalı verildiği gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkemece bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sonunda 8/5/2013 tarih ve E.2012/74, K.2013/127 sayılı karar ile başvurucunun ve diğer sanıkların isnat edilen suçu işlediklerine dair aralarında husumet bulunduğu anlaşılan müşteki ve tanıkların çelişkili anlatımları dışında mahkûmiyetlerine yeterli, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı, dolayısıyla isnat edilen suçu işlediklerinin sabit olmadığı gerekçesiyle beraatlerine karar verilmiştir. Gerekçeli karar, 14/6/2013 tarihinde başvuruya tebliğ edilmiştir. Katılan Maliye Hazinesinin temyizi üzerine karar, Yargıtay Ceza Dairesinin 4/6/2014 tarih ve E.2014/2746, K.2014/6106 sayılı ilâmıyla onanmıştır. Başvurucu, 10/7/2014 tarihinde onama kararını öğrendiğini bildirmiştir. Başvurucu, 7/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Onama kararı, 13/8/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.B. İlgili Hukuk 1/3/1926 tarih ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun maddesinin birinci fıkrası, maddesinin ikinci fıkrası, maddesinin birinci ve dördüncü fıkraları; 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendi.
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2014/12874
Başvurucu, "irtikâp ve rüşvet istemek" suçlarından hakkında açılan kamu davası sonunda soyut gerekçelerle beraat kararı verildiğini ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
1
Başvuru, ceza davasında ispat yükü ters çevrilmek suretiyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 8/5/2018 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmıştır.Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25). Darbe teşebbüsü sonrasında Gaziantep İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından FETÖ/PDY ile irtibatlı ve iltisaklı olduğu gerekçesiyle açığa alınan 411 kamu görevlisi hakkında 5/8/2016 tarihinde suç duyurusunda bulunulmuştur. Olay tarihinde sınıf öğretmeni olarak görev yapan başvurucu da hakkında suç duyurusunda bulunulan kişiler arasında yer almaktadır. Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucunun FETÖ/PDY'ye üye olmak suçunu işlediği iddiasıyla Gaziantep Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) kamu davası açılmıştır. Başvurucu, Mahkemenin 14/12/2017 tarihli kararıyla silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan 1 yıl 3 ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Anılan hüküm, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesince 18/4/2018 tarihinde onanmıştır. Başvurucu 8/5/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un maddesi şöyledir: "5271 sayılı Kanunun 286 ncı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. (3) İkinci fıkrada belirtilen temyiz edilemeyecek kararlar kapsamında olsa bile aşağıda sayılan suçlar nedeniyle verilen bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kararları temyiz edilebilir:a) Türk Ceza Kanununda yer alan; Hakaret (madde 125, üçüncü fıkra), Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit (madde 213), Suç işlemeye tahrik (madde 214), Suçu ve suçluyu övme (madde 215), Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama (madde 216), Kanunlara uymamaya tahrik (madde 217), Cumhurbaşkanına hakaret (madde 299), Devletin egemenlik alametlerini aşağılama (madde 300), Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama (madde 301), Silâhlı örgüt (madde 314), Halkı askerlikten soğutma (madde 318),suçları.b) Terörle Mücadele Kanununun 6 ncı maddesinin ikinci ve dördüncü fıkrası ile 7 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçlar.c) Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 28 inci maddesinin birinci fıkrası, 31 inci maddesi ve 32 nci maddesinde yer alan suçlar.” Aynı Kanun'un maddesinin ilgili kısmı şöyledir:"...f) 286 ncı maddenin üçüncü fıkrasında yapılan düzenleme, bu maddenin yayımlandığı tarihten itibaren on beş gün içinde talep etmek koşuluyla aynı suçlarla ilgili olarak bölge adliye mahkemelerince verilmiş kesin nitelikteki kararlar hakkında da uygulanır. Bu bendin uygulandığı hâlde, cezası infaz edilmekte olan hükümlülerin, 100 üncü madde uyarınca tutukluluğunun devam edip etmeyeceği hususu, hükmü veren ilk derece mahkemesince değerlendirilir." 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun maddesinin (7) numaralı fıkrası şöyledir:"Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir." 5237 sayılı sayılı Kanun'un maddesi şöyledir:"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silâhlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır." 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir: "3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur."
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/14603
Başvuru, ceza davasında ispat yükü ters çevrilmek suretiyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
0
Başvuru, ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucuya gönderilen mektubun sakıncalı olduğu gerekçesiyle alıkonulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 20/11/2017 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: Başvurucu, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanmasına (PDY) yönelik soruşturmada gözaltına alınmış ve Konya Sulh Ceza Hâkimliğinin 28/8/2016 tarihli kararıyla terör örgütüne üye olma suçu kapsamında tutuklanarak Osmaniye 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) konulmuştur. Almanya'da bulunan kardeşi tarafından başvurucuya gönderilen mektup, Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı (Disiplin Kurulu) tarafından sakıncalı olup olmadığı değerlendirilmek üzere incelenmiştir. Mektubun giriş kısmında "daha önceki mektupta olduğu gibi bu mektuba da İngilizce devam edeceğim ve sonra mektubun çevirisini ekleyeceğim. Üzerinde çalışırsın vakit buldukça." şeklinde ifadelere yer verilmiştir. Mektubun bir kısmı Türkçe bir kısmı da İngilizce olarak kaleme alınmıştır. Mektubun Türkçe yazılan kısmında, içinde bulundukları durum ve aile bireyleriyle ilgili gelişmeler hakkında birtakım bilgilere yer verilmiş ve mektuba aile bireylerine ait olduğu belirtilen fotoğrafların çıktıları eklenmiştir. Disiplin Kurulu 13/9/2017 tarihli kararıyla, yabancı dil ile şifrelenmiş gizli yazışma ve haberleşme şüphesi taşıdığı ve örgütsel emir, iletişim, talimat içerdiği hususunda şüphe oluşturabileceği gerekçesiyle söz konusu mektubun sakıncalı olduğuna ve muhafaza altına alınarak başvurucuya teslim edilmemesine karar vermiştir. Başvurucu, Disiplin Kurulunun söz konusu kararına itiraz ederek kararın kaldırılmasını ve anılan mektubun kendisine teslim edilmesini talep etmiştir. İtiraz dilekçesinde; mektubun Türkçe bilmeyen ağabeyinin eşi tarafından yazılmış olabileceğini ya da İngilizce çalıştığını bilen ağabeyi tarafından pratik olması amacıyla da yazılmış olabileceğini, İngilizcenin evrensel bir dil olduğunu, mektubun çevirisinin yapılabileceğini ve yabancı dilde yazışmanın engellenmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Osmaniye İnfaz Hâkimliği (İnfaz Hâkimliği) 27/9/2017 tarihli kararı ile anılan kararın olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleri (OHAL KHK'ları) kapsamında alınan önlemler doğrultusunda usule ve yasaya uygun olduğunu belirterek itirazın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe teşebbüsünün ardından FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında tutuklanan kişilerin mors alfabesi gibi akıl almaz ve sıra dışı haberleşme ağlarını kullandıkları, bu kapsamda denetlenen ve yabancı dilde yazılan mektubun sakıncalı olarak değerlendirilebileceği belirtilmiştir. Kararda, Ceza İnfaz Kurumu tarafından verilen kararın 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün (İnfaz Tüzüğü) maddesine uygun olduğuna ilişkin değerlendirmelere yer verilmiştir. Başvurucu tarafından İnfaz Hâkimliğinin anılan kararına karşı yapılan itiraz Osmaniye Ağır Ceza Mahkemesinin 19/10/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararda, İnfaz Hâkimliğince verilen kararda usule ve yasaya aykırı bir durumun bulunmadığı ve başvurucu tarafından ileri sürülen itiraz gerekçelerinin yerinde olmadığı belirtilmiştir. Nihai karar 3/11/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 20/11/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. İlgili hukuk için bkz. Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, §§ 16- Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Mehmet Nuri Özen ve diğerleri/Türkiye (B. No: 15672/08, 11/1/2011) kararında, ceza infaz kurumlarına gönderilen ya da bu kurumlardan dışarıya gönderilen mektupların Türkçe dışında bir dille yazılmasının kısıtlanması konusunda yasal bir düzenlemenin bulunmadığını, bu gerekçeye dayanılarak mektubun sakıncalı bulunması ile ceza infaz kurumu yetkilileri tarafından yasanın verdiği yetkiden daha farklı bir uygulamaya gidildiğini belirtmiş ve müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşarak haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine hükmetmiştir.
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2017/38027
Başvuru, ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucuya gönderilen mektubun sakıncalı olduğu gerekçesiyle alıkonulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
1
Başvuru, murisin vefatı nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatının tahsili istemiyle açılan davada yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. 2019/17282 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyasının 2019/17192 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, 2019/17282 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyasının kapatılmasına, incelemenin 2019/17192 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verildi. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun içtihadın oluştuğu alana ilişkin olduğu değerlendirilerek Bakanlık cevabı beklenmeden incelenmesine karar verilmiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: Başvurucu Nesibe'nin kendi adına asaleten çocukları (diğer başvurucular) adına velayeten 19/1/2010 tarihinde açtığı davada yargısal süreç, Gürpınar Asliye Hukuk Mahkemesinin (E.2017/275, K.2018/36) 14/3/2018 tarihli kararının Yargıtay Hukuk Dairesinin 7/3/2019 tarihli kararıyla onanması üzerine sona ermiştir. Başvurucular, yargılamanın uzun sürdüğü iddiasıyla 15/5/2019 tarihinde yaptıkları başvuru 2019/17282 numarasına kaydedilmiştir. Başvurucu Nesibe'nin kendi adına asaleten çocukları (diğer başvurucular) adına velayeten 19/1/2010 tarihinde açtığı diğer bir davada yargısal süreç, Gürpınar Asliye Hukuk Mahkemesinin (E.2017/130, K.2017/189) 19/7/2017 tarihli kararının Yargıtay Hukuk Dairesinin 13/12/2018 tarihli kararıyla bozulması üzerine halen devam etmektedir. Başvurucular yargılamanın uzun sürdüğü iddiasıyla 15/5/2019 tarihinde yaptıkları başvuru 2019/17192 numarasına kaydedilmiştir.
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2019/17192
Başvuru, murisin vefatı nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatının tahsili istemiyle açılan davada yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
1
Başvuru; gözaltının hukuki ve süresinin makul olmaması, tutuklamanın hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 14/12/2016 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir: Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25). Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/01/2018, § 12). İş akdinin feshedildiği 2/4/2016 tarihine kadar, 27/9/2016 tarihli ve 29783 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Zaman gazetesinin İzmir yayın temsilcisi olarak görev yapmakta olan başvurucu, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen bir soruşturma kapsamında 8/8/2016 tarihinde İzmir İl Emniyet Müdürlüğünce gözaltına alınmıştır. Başvurucu 25/8/2016 tarihine kadar gözaltında tutulmuştur. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı aynı gün -25/8/2016 tarihinde- başvurucuyu FETÖ/PDY üyesi olma suçundan tutuklanması istemiyle İzmir Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. İzmir Sulh Ceza Hâkimliğince 25/8/2016 tarihinde başvurucunun tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:"...atılı suçun vasıf ve mahiyeti, 15 Temmuz 2016 tarihinde ülkemizde meydana gelen vahim terörist girişimin ordu içinde yapılanmış silahlı FETÖ/PDY mensubu teröristler dışında, finans sektöründen eğitim sektörüne kadar çok sayıda alanda faaliyet gösteren çeşitli görev ve sorumluluklarda olup, çok iyi gizlenen sok sayıda mensubunun bulunduğu, ülkemizin güvenliği açısından bu mensuplarının tespit edilerek görev ve eylemlerine göre yargılamalarının yapılmasının zorunlu olduğu, hakimliğimizin yargılama yapan mahkeme olmayıp mevcut delil durumuna göre soruşturmanın devamı niteliğinde tedbiren verilecek kararlar yönünden karar mercii olduğu, soruşturmalar kapsamında ve iş bu soruşturma bakımından delillerin toplanma aşamasında oluşu, arama ve el koyma tutanakları, tanık beyanları, bylock kullanımına ilişkin deliller ve tüm dosya kapsamına göre kuvvetli suç şüphelerinin varlığını gösteren olgular, atılı suçun katalog suçlardan olması, kaçma şüphesinin varlığı dikkate alınarak CMK ve müteakip maddeleri uyarınca tutuklanmalarına ... karar verilmiştir." Başvurucu 1/9/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiş, İzmir Sulh Ceza Hâkimliği 8/9/2016 tarihinde "tutuklamada usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi şüpheliye isnat edilen suçun vasıf ve mahiyeti, soruşturma evrakındaki mevcut delil durumu, tutuklama kararından bu yana delil durumunda şüpheli lehine bir değişme ve değişme olmadığından tahliye talebinin reddine" gerekçesiyle itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir. Başvurucu 6/12/2016 tarihinde tahliye talebinde bulunmuş, İzmir Sulh Ceza Hâkimliğince 9/12/2016 tarihinde "atılı suçun vasıf ve mahiyeti, dosya içeriği, mevcut delil durumu, delillerin yeterince toplanamamış olması ve adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı" belirtilerek başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Başvurucu, bu karara itiraz etmiş ancak itiraz sonucunu beklemeden 14/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. İzmir Sulh Ceza Hâkimliği 30/12/2016 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 4/5/2017 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. İddianamede, başvurucu dışında yirmi beş şüpheli hakkında da aynı suçtan cezalandırma talebinde bulunulmuştur. FETÖ/PDY'ye ve ByLock programına ilişkin genel açıklamaların yer aldığı iddianamede başvurucu yönünden yapılan değerlendirme şöyledir:" ... özetlenen deliller çerçevesinde şüpheliye ilişkin yapılan tespitler;1- 1991 yılından kurumu kayyım atanan tarih olan 2016 yılı Mart ayına kadar Zaman Gazetesinde yöneticilik yaptığı,2- Asya Katılım Bankası nezdinde artan oranlı hesabının bulunduğu,3- Çocuğunuörgütle iltisaklı Yamanlar kolejinde okuttuğu, 4- İzmir İl Emniyet Müdürlüğü düzeyindeki atamalara yönelik FETÖ adına müdahalelerde bulunduğu,5- FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün kendi içerisinde yönetici ve üyelerinin gizli yapmış olduğu görüşmeleri özel şifrelerle aktarması amacıyla kullanılmakta olduğu tespit edilen Bylock programını kullandığı,6- FETÖ yapılanması adına Büyük Birlik Partisi Teşkilatında üye yada yönetici olarak yer almamasına ragmen parti üst düzey organlarında tasfiye/değişiklikler gerçekleştirdiği, BBP İl Teşkilatına yeni yönetim olarak getirilen kişilerin kendisi tarafından belirlenenkişiler olduğu ve bu kişiler aracılığıyla parti adına İzmir Emniyet Müdürlüğünde görevli olan ve haklarında FETÖ/PDY mensubu olduğu hususunda Askeri Casusluk soruşturmalarında şüpheli sıfatıyla işlem yapılanve iddianame sonucu sanık sıfatıyla haklarında kovuşturma yapılan B.T., T.A. ve E.G. isimli şahısların milletvekili adayı olarak gösterilmesini sağladığı,Yapılan tespitlerde şüphelinin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü Yöneticisi Olmak eylemini gerçekleştirdiği," İzmir Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 10/5/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/83 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. Mahkemece 28/2/2018 tarihinde başvurucunun silahlı suç örgütüne üye olma suçundan 8 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükümle birlikte tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:" .. Bu haliyle ByLock isimli programın sanık tarafından kullanılmış olması, örgütle iltisaklı Zaman Gazetesinin farklı illerdeki birimlerinde resmi kayıtlara göre 1993 - 2016 tarihleri arasında muhabir, gazeteci ve editör olarak görev yapması, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün İzmir ilindeki üst düzey mensuplarına sohbet abiliği yapmış olması, örgüt liderinin çağrısı üzerine Bank Asya'da 2014 ve 2014 tarihlerinde katılım hesapları açmış olması ve çocuğunun örgütle iltisaklı okulda eğitim-öğretim görmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eyleminin mahkememizce 5237 sayılı TCK'nın 314/2 maddesi gereğince "silahlı terör örgütüne üye olma" suçu olarak kabul edildiği, sanığın inkara yönelik olan savunmalarına yukarıda açıklandığı üzere delillerin mahiyeti ve ispat gücü anlamında mahkememizde bir tereddüt yaşanmadığından itibar edilmemiştir." Başvurucu verilen hükme karşı 30/2/2018 tarihinde istinaf yoluna başvurmuştur. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla İzmir Bölge Adliye Mahkemesinde derdesttir. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı maddesinin ilgili kısmı şöyledir:"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez. (2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.b) Şüpheli veya sanığın davranışları; Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa. (3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:a) 2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;... Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),..." 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı maddesinin (1), (2) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir. (2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;a) Kuvvetli suç şüphesini,b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir . (3) Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanık, kendisinin seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin yardımından yararlanır." 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,...d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,...Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler." 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir." 5271 sayılı Kanun'un "Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi" kenar başlıklı maddesinin ilgili kısmı şöyledir:"(1) Müdafi, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabilir. (2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen soruşturmalarda verilebilir:... Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),... (3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz. (4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir..." 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir." 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun "Terör tanımı" kenar başlıklı maddesi şöyledir: "Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir." 3713 sayılı Kanun'un "Terör suçlusu" kenar başlıklı maddesi şöyledir: "Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur.Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır." 3713 sayılı Kanun'un "Terör suçları" kenar başlıklı maddesi şöyledir: "26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır." 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların artırılması" kenar başlıklı maddesinin birinci fıkrası şöyledir: "3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur."
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2016/65902
Başvuru, gözaltının hukuki ve süresinin makul olmaması, tutuklamanın hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
0
Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasının reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. 2004 yılından itibaren Doğa Kolejinde çalışmakta olan başvurucunun iş akdi 15/2/2017 tarihinde feshedilmiş; fesih işlemi aynı tarihte başvurucuya bildirilmiştir. Noter aracılığıyla çekilen ihtarnamede "işyerinin devri nedeniyle oluşan iç ve dış işletmesel gerekler" nedeniyle başvurucunun iş akdinin feshedildiği belirtilmiştir. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle işveren aleyhine 15/3/2017 tarihli dilekçeyle dava açmıştır. İstanbul Anadolu İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu, Ağustos 2016 tarihinde şirketin devredildiğini, buna mukabil kendi pozisyonunda bir değişiklik olmadığını, 2004 yılından itibaren işveren nezdinde eğitim ve öğretim operasyonları direktörlüğü görevinde aralıksız çalıştığını, işyerinin devri durumunda yapılması gerekenlerin ilgili mevzuatta açıkça düzenlendiğini, bu kapsamda işyeri devrinin fesih için haklı bir gerekçe oluşturmayıp kötü niyetle yapıldığını, feshin usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürmüştür. İşveren Kurum sunduğu cevap dilekçesinde usule ilişkin olarak başvurucunun işveren vekili sıfatı taşıdığını, bu kapsamda iş güvencesine tabi olmadığını belirtmiş; esasa ilişkin olarak ise darbe teşebbüsünden sonra Ağustos 2016 tarihinde işletmenin devredildiğini, iç ve dış işletmesel gerekler kapsamında olağanüstü hâl (OHAL) kanun hükmünde kararnameleri (KHK) çerçevesinde Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi şüphesi altında olan personelin görevden uzaklaştırıldığını, başvurucu hakkında da bu yönde yapılan incelemeler çerçevesinde Başsavcılık nezdinde 2016/147152 sayılı dosyada devam eden bir soruşturma olduğu bilgisinin edinildiğini, mevcut durum karşısında başvurucunun istihdamının mümkün olmadığını ve davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Başvurucu; işveren Kuruma cevaben verdiği dilekçede usuli itirazlara ilişkin olarak işveren vekili sıfatı taşımadığını belirtmiş; esasa ilişkin olarak ise mevcut soruşturma yönünden gizlilik kararı bulunduğunu, nitekim kendisinin de soruşturmanın varlığından ilk defa işverenin cevap dilekçesi ile haberdar olduğunu, darbe teşebbüsünden sonra millî güvenliğe yönelik alınan tedbirler kapsamında bazı kurumların devrine karar verildiğini, Doğa Kolejinin de bunlardan biri olduğunu, özel okulların satışı esnasında satan grup ile satın alan grup bünyesinde bulunan çalışanların tamamının bahsedilen FETÖ/PDY soruşturmasına konu edildiğini, bu dosyaların özel okul çalışanları için yapılan zorunlu GBT sorgulaması dışında herhangi bir işlem görmediğini, nitekim kendisi hakkında da herhangi bir gözaltı ya da tutukluluk tedbiri uygulanmadığı gibi ifadesinin dahi alınmadığını ifade etmiş ve feshin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Mahkeme 17/11/2017 tarihli duruşmada başvurucu hakkında Başsavcılık nezdinde yürütülen soruşturma dosyasının örneğini talep etmiş ve taraf tanıklarını dinlemiştir. Bu kapsamda ifadesine başvurulan başvurucu tanığı S.B.Ç. ile H.B. beyanlarında genel olarak başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantısına dair bilgi sahibi olmadıklarını, Doğa Kolejinin özel durumu nedeniyle genel olarak kendileri de dâhil birçok çalışan hakkında benzeri iddiaların ortaya atıldığını ancak ispata elverişli bir bilgi ya da belge ortaya konulamadığını, ayrıca başvurucunun işveren vekili sıfatı olmadığını belirtmiştir. Mahkeme ayrıca davalı tanığı A.R.nin de ifadesine başvurmuştur. A.R. beyanında, başvurucunun eğitim operasyonlarından sorumlu direktör ve aynı zamanda kurucu temsilci olduğunu, bu kapsamda işveren temsilcisi sıfatı taşımadığını, direktörlük pozisyonu kapatıldığı için işten çıkarıldığını, FETÖ/PDY kapsamında soruşturma geçirdiğine dair tarafına resmî bir evrak gelmediğini, iş akdinin bu sebeple feshedildiğine dair bilgi sahibi olmadığını ifade etmiştir. Mahkeme 7/12/2017 tarihli duruşmada dosyanın bilirkişi incelemesine gönderilmesine karar vermiştir. Bu kapsamda 7/3/2018 tarihli dilekçeyle davalı Kurum tarafından bilirkişi incelemesine esas alınacak bilgi ve belgeler dosyaya gönderilmiştir. Bunlar arasında Ataşehir İlçe Emniyet Müdürlüğünden (Emniyet) gelen 27/2/2017 tarihli bir talep evrakı bulunmaktadır. Emniyet, talep yazısında Kurum çalışanlarından 103 kişinin isminin yer aldığı bir liste göndererek söz konusu listede adı geçen kişilere dair 2016/147152 soruşturma numarası ile yürütülmekte olan Başsavcılık dosyasına esas olmak üzere gerekli bilgi ve belgeleri istemiştir. Bu listenin sırasında Z. T. ismi yer almaktadır. Başvurucu 19/3/2018 tarihli dilekçeyle bu listenin delil olarak sunulmasına itiraz etmiş ve isminin Z. T. olduğunu, dolayısıyla listede adı geçen kişi olmadığını, kaldı ki söz konusu listenin fesih tarihinden sonra Kuruma geldiğini, doğal olarak ceza soruşturmasının feshe gerekçe yapılmasının mümkün olmadığını ileri sürmüştür. 30/4/2018 tarihli bilirkişi raporunda, başvurucunun iş akdinin feshine dayanak işletmesel karara ilişkin veriler şöyle sıralanmıştır:"i. Ağustos/2016 tarihinde Doğa Okulları tüm kampüs, yerleşkeler ve çalışanları ile birlikte devir edilmiştir.ii. Şirket bünyesinde bazı çalışanların FETÖ bağlantısı olabileceği bilgisinin edinildiği ve bu nedenle şirket bünyesinde FETÖ bağlantısı bulunan ve kuvvetli şüphe bulunan kişilerin iş sözleşmelerinin feshedilme kararının alındığı,iii. Davacı hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunun 2017 tarih ve 2016/147152 sayılı dosyası ile soruşturma dosyası..."- Bilirkişi raporunda varılan sonuç ve kanaat ise şu ifadeler ile ortaya konulmuştur:"Davacı hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunun 2017 tarih ve 2016/147152 sayılı dosyası ile soruşturma dosyasının dosya içerisinde mevcut olduğu,Davacının işyerindeki görevi ve işyeri organizasyonundaki pozisyonunun isim değişikliği olmakla birlikte halen devam etmekte olduğu,Davacının iş akdinin feshinden sonra, davacının görevlendirilmesi mümkün pozisyonlara yeni personel alımının olduğu, Davalı tarafça iddia edilen, davacının işveren vekili olması ve bu nedenle iş güvencesikapsamında bulunmadığı iddiasının, davacı özelinde mümkün olduğunun kabul edilemeyeceği ve davacının iş güvencesi şartlarını taşıdığı..." Mahkeme 31/5/2018 tarihli gerekçeli kararında davanın kabulü ile feshin geçersizliğine ve başvurucunun işe iadesine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:"...Davacının FETÖ kapsamında soruşturma geçirdiği savunulan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/147152 soruşturma sayılı dosyası hakkında gizlilik kararı bulunduğundan dosyanın celp edilemediği anlaşılmıştır. ...Davacıya ait özlük dosyası, SGK kayıtları, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde; davalı işverenlikçe davacının iş akdi her ne kadar fesih bildirimine göre 'iş yerinin devri nedeniyle oluşan iş ve dış işletmesel gerekler nedeniyle' İş Kanunun Maddesi uyarınca feshedilmiş ise de; feshe konu edilen FETÖ soruşturmasına ait Ataşehir Emniyet Müdürlüğünden davacı hakkında yürütülen gizli soruşturma nedeniyle bilgilerinin istenilmesine ilişkin yazının tarihinin fesih tarihi 2017 tarihinden sonra 2017 tarihli olduğu, davacının adı Z. T. olmasına rağmen söz konusu emniyet yazısında davacı olduğu iddia edilen kişinin isminin Z. T. olarak yer aldığı, fesih bildiriminde yazan 'iş yerinin devri nedeniyle oluşan iş ve dış işletmesel gerekler nedeniyle' şeklindeki sebebin İş Kanunun Maddesi aradığı şekilde fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde ortaya koyan bir bildirim olmadığı, Bilirkişi heyet raporuna göre davalı işverenlikçe feshe son çare olarak başvurulmadığı anlaşılmakla davacının haklı davasının kabulüne, çalışma süresi ve kıdemi nazara alınarak işe başlatılmaması halinde tazminatın 5 ay olarak belirlenmesine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir." Davalı Kurum, karara karşı 4/7/2018 tarihli dilekçeyle istinaf talebinde bulunmuş, başvurucunun işveren vekili sıfatı olmakla iş güvencesine tabi olmadığı iddiasını tekrarlamış, fesih nedenine ilişkin olarak da ceza soruşturmasının fesih tarihinden önce başlatıldığını, her ne kadar soruşturmaya ilişkin yazılı belge fesih tarihinden sonra Kuruma ulaştıysa da öncesinde şifahen durumdan haberdar olunduğunu ve iş sözleşmesinin bu gerekçe ile feshedildiğini, ayrıca Z. T. ismine ilişkin itirazlar yönünden Mehmet isminin sehven yazıldığının açık olduğunu, listede adı geçen kişinin başvurucu olduğunu, Kurumun ulusal çapta faaliyet gösterdiği ve prestijini korumak açısından her türlü önlemi alması gerektiği gözönüne alındığında başvurucuya ilişkin kuvvetli şüphe nedeniyle yapılan feshin geçerli olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu, istinaf dilekçesine cevaben verdiği dilekçede yargılama sürecinde ileri sürdüğü iddiaları tekrarlayarak feshe dayanak gösterilen yazıda Doğa Okullarında çalışan tüm personelin listesinin istendiğini ancak ismi geçen şahısların çoğunun aktif olarak çalışmaya devam ettiğini, davalı Kurumun iddiaları karşısında personelin tamamının işten çıkarılması gerektiğini belirtmiş ve feshin hukuka aykırı bir şekilde yapıldığını iddia etmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi 24/9/2019 tarihli kararı ile istinaf başvurusunun kabulüne, incelemeye konu gerekçeli kararın kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olarak hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:"... Dosya içeriğine göre davalı vekili cevap dilekçesindeki açıklamalarında; davacının FETÖ-PDY ile bağlantısı tespit edildiğinden iş akdinin sona erdirildiğini belirtmiş olup, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından düzenlenen 2016/147152 CBS sayılı dosyasında gizlilik kararı bulunduğundan dosyanın celp edilemediği, davalı şirketin savunmasına istinaden, terör örgütü ile irtibat veya iltisakı bulunduğuna dair hakkında kanaat edinilen bir işçiyi çalıştırmaya devam etmenin, yani iş sözleşmesinin devamını davalı işverenden beklemek mümkün olmadığı gibi iş sözleşmesinin devamının çekilmez hale geldiğini kabul etmek gerekeceği, davacı işçinin böyle bir şüphe altında iken davalı işverenden işçinin iş sözleşmesinin devamını beklemenin iyi niyet kurallarına aykırı olduğu gibi davalı işverene de bu nedenle iş akdini sonlandırma yetkisi vermesi gerektiği, feshin, şüphe feshinin şartlarını taşıdığı ve geçerli nedene dayandığı gerekçesi ile davanın reddi gerekmekte olduğu kanaatine varılmıştır.Davacı ile davalı arasında 31/08/2011 tarihinde 1 yıllık sözleşme yapıldığı, 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamında görev alan eğitim personeli sözleşme formunun yenilenmediği, her ne kadar davacı 2011 yılında 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamında işe başlamış ise de sözleşme yenilenmediğinden ve iş yeri kayıtları bilahare 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamında çalışma yapmayıp eğitim direktörlüğü (idari) görevini yürüttüğü, 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında bulunduğu, iş güvencesi hükümlerinden yararlandığı anlaşılmıştır.Dosya kapsamı, ilk derece mahkemesi kararının dayandığı deliller, delillerin takdiri, karar gerekçesine göre istinaf başvuru nedenleriyle sınırlı olmak ve kamu düzeni kapsamında yapılan inceleme sonucunda davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE oy birliği ile karar vermek gerekmiş olup, aşağıdaki hüküm kurulmuştur." Nihai karar başvurucu vekiline 24/10/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 21/11/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Öte yandan Başsavcılık 4/3/2020 tarihinde başvurucu hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığı kararı vermiştir. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2019/38018
Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasının reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
1
Başvuru; taşınmazın imar planında önce kamu hizmeti alanına ayrılması, daha sonra da imar durumunun özel sosyo-kültürel tesis alanı olarak belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 9/1/2018 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir: Başvurucunun maliki olduğu başvuruya konu Ankara'nın Yakacık-İmar Mahallesi, 42696 ada 1 parsel sayılı taşınmaz 1/1000 ölçekli uygulama imar planıyla sosyal tesis alanı vasfıyla kamu hizmeti alanına ayrılmıştır. Başvurucu taşınmazın kamulaştırılması istemiyle Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Yenimahalle Belediyesine başvurmuş fakat bu yoldan bir sonuç elde edememiştir. Başvurucu, imar planında kamu hizmeti alanına ayrılan taşınmazın rayiç bedelinin ödenmesi istemiyle 5/8/2015 tarihinde Ankara İdare Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargı davası açmıştır. Ankara Büyükşehir Belediyesince 24/11/2015 tarihinde onaylanan imar planı değişikliğiyle taşınmazın vasfı özel sosyo-kültürel tesis alanı olarak değiştirilmiştir. Mahkeme 30/12/2016 tarihinde dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. Kararın istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi 26/10/2017 tarihinde başvurucu ve davalı idarenin istinaf istemini reddederek kararı onamıştır. Ancak kararın gerekçesinde, imar planında sosyal tesis alanı olarak ayrılan uyuşmazlık konusu taşınmazın Ankara Büyükşehir Belediye Meclisinin 24/11/2015 tarihli plan değişikliği kararı ile özel sosyo-kültürel tesis alanına dönüştürüldüğünden davanın reddi gerektiği ifade edilmiştir. Ne var ki istinafa başvuran davalı idarece sadece vekâlet ücreti ve yargılama giderleri yönünden istinaf yoluna başvurulmuş olması, başvurucu yönünden de aleyhe bozma yasağı bulunması karşısında sırf bu durum davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığı yolunda verilmiş kararın kaldırılmasını gerektirir nitelikte olmadığı ifade edilmiştir. Nihai karar 12/12/2017 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş, başvurucu 9/1/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Konu ile ilgili hukuk için bkz. Hüseyin Ünal, B. No: 2017/24715, 20/9/2018, §§ 17-
Adil yargılanma hakkı (Hukuk)-Mülkiyet Hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/590
Başvuru, taşınmazın imar planında önce kamu hizmeti alanına ayrılması, daha sonra da imar durumunun özel sosyo-kültürel tesis alanı olarak belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
0
Başvuru, Cumhuriyet savcısının haklarında soruşturma izni verilmeyen kamu görevlileri hakkında verdiği inceleme yapılmasına yer olmadığına dair karara itiraz edilememesi ve suç duyurusunun yapıldığı tarih ile anılan kararın verildiği tarih arasındaki sürenin uzunluğu nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 19/1/2018 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Başvuru, kabul edilebilirlik konusunda oybirliği sağlanamadığı için Komisyonca Bölüme sevk edilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir: Başvurucular Belgin Gökali ve Müslim Gökali evli olup başvurucu Melisa Gökali'nin ebeveynidir. Bu bölümde kolaylık adına başvurucu Belgin Gökali için anne, başvurucu Müslim Gökali için ise baba ifadesi kullanılacaktır. Anne 2013 yılı Mart ayında gebe olduğunu öğrenmiş ve gebeliğinin takibi için aynı yılın nisan ayından itibaren Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinden (Hastane) sağlık hizmeti almaya başlamıştır. 2013 yılı Haziran ayında yapılan bir test sonucunda anne ve bababebeklerinin down sendromlu olduğu konusunda bilgilendirilmiş ancak testin yeniden yapılan değerlendirilmesi neticesinde anne ve babayaönceki test sonucunun tersi söylenmiştir. Daha sonraki süreçte anneye yapılan bir testte saptanan artmış de novo (yeni, yeniden oluşmuş)translokasyon (bir kromozomdan diğerine bir kromozom segmentinin taşınmasından kaynaklanan kromozomik sapma) nedeniyle ve Hastanenin Perinatoloji Konseyince (Perinatoloji, doğrum sonrasında ve doğumdan hemen sonraki dönemde meydana gelebilecek tıbbi sorunların ve hastalıkların incelenmesidir.) verilen bir karar uyarınca anne ile babaya terminasyon (gebeliğin sonlandırılması) seçeneği sunulmuş, anne ve baba da bu seçeneği kabul etmiştir. Gebeliğin sonlandırılmasına yönelik işlemlere rağmen cenin, gebeliğin haftasında canlı olarak doğmuştur. Doğumdan ileri bir tarihte Hastane tarafından düzenlenen engelli sağlık kurulu raporuna göre anne ile babanın Ö.G. ismini verdiği bebekte bilateral sensorinöral işitme kaybı, bilişsel gelişimde orta düzeyde gecikme, hidrosefali, ağır motor gerilik ve epilepsi bulunmaktadır ve bebek %93 oranında engellidir. Bu nedenle Ö.G. bazı ameliyatlar geçirmiştir. Anne ve baba; annenin gebeliği sürecindeki tıbbi teşhis ve uygulama hatalarından bahsedip gebeliğin sonlandırılamadığını, verilen bazı ilaçlara güvenilerek gebeliğin sonlandırılmasına yönelik işlem öncesinde ceninin canlı olup olmadığı konusunda herhangi bir kontrol yapılmadığını, anılan işlem sırasındaki hatalar nedeniyle Ö.G.nin daha da zarar görmüş olabileceğini, bebeğin canlı doğacağını öngörmedikleri için sağlık görevlilerinin işlem sırasında bebeğin sağlığına zarar verebilecek bazı uygulamalarda (anneye narkoz verilmesi gibi) da bulunduklarını, Ö.G.nin maluliyet hâlinin doğumdan itibaren sürdüğünü, ceninde kromozom bozukluğu olduğu yönündeki tespitin de hatalı olabileceğini ve Ege Üniversitesinin Beyin Cerrahi Bölümünde virüs kapan Ö.G.nin sağlık durumunun gittikçe kötüleştiğini belirterek Hastanenin Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümünden sorumlusağlıkgörevlileri ile Ege Üniversitesinin Beyin Cerrahi Bölümünden sorumlu sağlık görevlileri hakkında 24/3/2014 tarihinde İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) suç duyurusunda bulunmuşlardır. Ege Üniversitesi Hastanesi Beyin Cerrahi Bölümünde görev yapan sağlık görevlileri hakkındaki soruşturmayı 13/4/2015 tarihinde mevcut soruşturmadan ayıran Başsavcılık, aynı tarihteKonak Kaymakamından Hastanenin Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümünden sorumlusağlıkgörevlileri hakkında soruşturma izni istemiştir. Yaptırdığı ön inceleme sonunda Konak Kaymakamı; gebeliğin istendiği şekilde sonlandırılamadığı ve işlemin tamamlanamayıp eksik bırakıldığı gerekçesiyle Prof. Dr. Ö., Uz. Dr. A.Y.,Uz. Dr. F.A., Uz. Dr. T.Y., Uz. Dr. Y.B.K., Eğitim Görevlisi N.A., Başasistan E.T., Asistan Dr. K. ve Asistan Dr. E.H. hakkında soruşturma yapılmasına izin vermiş ancak tedavi sürecinde görev almadıkları gerekçesiyle A.A.Y., E.T., Ö. ve E. hakkında soruşturma izni vermemiştir. Ön inceleme aşamasında kadın hastalıkları ve doğum uzmanı ile tıbbi genetik uzmanından görüş alındığı, görüşüne başvurulan her iki uzmanın da olayda herhangi bir ihmal ve kusur bulunmadığı yönünde görüş bildirdiği görülmüştür. Haklarında soruşturma izni verilen sekiz kişinin Konak Kaymakamınca verilen karara yönelik itirazı İzmir Bölge İdare Mahkemesi Kurulunca reddedilmiştir. 15/3/2016 tarihinde Hastanenin Çocuk Yoğun Bakım Servisine yatırılan Ö.G. 18/3/2016 tarihinde vefat etmiştir. Anneyle Ö.G.nin hasta takip dosyalarını Hastaneden celbeden Başsavcılık; haklarında soruşturma izni verilen kişilere yüklenebilecek herhangi bir kusur ve ihmalinin bulunup bulunmadığı, meydana gelen sonucun tıbbi bir komplikasyon olarak kabul edilip edilemeyeceği ya da sonucun meslekte özensizlik, dikkatsizlik, yetersizlik ya da yanlış bir uygulamadan kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususlarında Adli Tıp Kurumu Adli Tıp İhtisas Kurulundan (İhtisas Kurulu) görüş almıştır. Soruşturma dosyasında bulunan tıbbi teşhis ve tedaviye ilişkin belgeler ile haklarında soruşturma izni istenen kişiler hakkında yürütülen ön incelemeye ilişkin belgeleri inceleyen İhtisas Kurulunca hazırlanan 17/11/2017 tarihli görüşte; - Kendisinde kromozomal (kromozomla ilgili) anomali bulunan ve erkendoğan (prematüre doğumla dünyaya gelen) Ö.G.nin ölümünün prematürite doğum ve gelişen komplikasyonları sonucu meydana gelmiş olduğu, - Gebenin takibinde ve gebelik haftasına uygun yapılan tetkiklerde, fetüste kromozalbozukluk saptanması üzerine gebeliğin sonlandırılması kararı önerisinde bulunanan Perinatoloji Konseyinde görev alan hekimler ile Ö.G.nin doğumunda ve doğum sonrası takip ve tedavilerinde görev alan hekimlere kusur atfedilemeyeceği belirtilmiştir. 15/12/2017 tarihinde Başsavcılık;- Haklarında soruşturma izni verilmeyen kişiler yönünden inceleme yapılmasına yer olmadığına,-Haklarında soruşturma izni verilen kişiler yönünden ise İhtisas Kurulunca verilen görüşe işaret ederek kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Başsavcılıkça verilen karara göre niteliği gereği inceleme yapılmasına yer olmadığına dair karara karşı itiraz yoluna başvurulması mümkün değildir ve kararın ilgililere tebliğ edilmesine gerek bulunmamaktadır. Anne ve baba özetle tıbbi uygulamaların amacının gebeliğin sonlandırılması olduğunu ancakölü doğması gereken bebeklerinin canlı doğduğunu,süreçteki hatalı tedavi sonucu Ö.G.nin 18/3/2016 tarihinde öldüğünü, İhtisas Kurulunun görüşünde gebeliğin sonlandırılması işleminin neden beklenen şekilde sonuçlanmadığına değinilmediğini, söz konusu görüşte varılan sonuçların akli olmadığını, hekim dayanışması çerçevesinde görüşler verildiğini ve verilen ilaç Ö.G.nin yaşadığı birçok sağlık problemine de etki ettiği için hekimlerin hiçbir kusurlarının bulunmadığı yönünde karar verilmesinin vicdanı yaraladığını belirterek Başsavcılıkça verilen karara itiraz edip soruşturma kapsamında şu sorulara cevap verilmesi gerektiğini öne sürmüştür:-Tıbbi uygulamaların amacı ve ölü doğması gereken bebeğin canlı doğduğu dikkate alındığında anne neden ızdırap çekmiştir? - Ölü doğması gereken bebek verilen ilaçlara rağmen nasıl canlı doğmuştur? Buna işlemin gereği gibi yapılmaması mı neden olmuştur?- İşlemi yapan hekimler ile Perinatoloji Konseyinde görevli hekimlerin hiçbir sorumluluğu yok mudur? Anne ve babanın anılan karara yönelik itirazı; delillerin yeterli ölçüde toplanmış olduğu, delillerin takdirinde isabetsizlik bulunmadığı ve Başsavcılığın gerekçesinin usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle İzmir Sulh Ceza Hâkimliğince 14/3/2018 tarihinde reddedilmiştir.
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/3171
Başvuru, Cumhuriyet savcısının haklarında soruşturma izni verilmeyen kamu görevlileri hakkında verdiği inceleme yapılmasına yer olmadığına dair karara itiraz edilememesi ve suç duyurusunun yapıldığı tarih ile anılan kararın verildiği tarih arasındaki sürenin uzunluğu nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
0
Başvuru, askerlik hizmetinin yerine getirilmesi sırasında geçirilen rahatsızlık nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesi sonucu maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı, mülkiyet hakkı ve adil yargılanma hakkının edildiği iddialarına ilişkindir. Başvuru 17/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 23/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından 9/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 30/1/2015tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 6/1/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır. A. Olaylar Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: Başvurucu 14/4/2011 tarihinde Afganistan'da askerlik görevi sırasında rahatsızlanması üzerine ilk müdahalenin ardından ambulans uçakla Ankara Gülhane Askerî Tıp Akademisi (GATA) Komutanlığı Beyin ve Sinir Cerrahisi bölümüne sevk edilmiş, burada bir süre tedavi olduktan sonra hava değişimine gönderilmiştir. Hava değişim süresinin bitimini müteakip GATA'da yapılan muayenesi sonrasında düzenlenen 13/1/2012 tarihli rapor ile başvurucu hakkında subaraknoid hemoraji, karotid sifon ve bifürkasyondan kaynaklanan embolizebilateral internal karotis arter anevrizması tanısıyla "Askerliğe elverişli değildir." kararı verilmiş, söz konusu rapor 14/2/2012 tarihinde onaylanarak kesinleşmiştir. Diğer taraftan başvurucunun tedavisi devam etmekte iken terhis tarihinin gelmesi nedeniyle 19/5/2011 tarihinde başvurucu hakkında normal terhis işlemi tesis edilmiştir. Başvurucunun müracaatı üzerine 22/6/2012 tarihinde İstanbul Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesince özürlü sağlık kurulu raporu düzenlenmiş ve başvurucunun %57 oranında vücut fonksiyon kaybına uğradığı tespiti yapılmıştır. Başvurucu; vücut fonksiyon kaybına askerlik görevini ifa ettiği Afganistan’daki tıbbi müdahalenin, sağlık hizmetlerinin ve hastane koşullarının yetersiz oluşunun da etkili olduğu iddiasıyla 13/5/2013 tarihinde idareye başvurarak maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuş ise de başvurusu, altmış günlük yasal süre içinde cevap verilmemek suretiyle reddedilmiştir. Başvurucu aynı taleple tazminat davası açmış, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM)İkinci Dairesi 18/9/2013 tarihli ve E.2013/1213, K.2013/1048 sayılı kararıyla davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir. Karar oyçokluğu ile alınmış olup kararın ilgili kısmı şöyledir:“Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucunda; davacının 2011 tarihinde Afganistan'da görev sırasında rahatsızlandığı, geçirmiş olduğu "SAK" nedeniyle Nato Hastanesinde ilk müdahalesinin yapıldığı, müteakibinde ambulans uçakla Ankara GATA Komutanlığı Beyin ve Sinir Cerrahisi bölümüne nakil edildiği, bu hastanede yapılan tedavi sonrasında TSK Rehabilitasyon Merkezine sevk edildiği, tedavisinin burada da 1,5 ay kadar sürdüğü ve davacının bu süreçte toplam 7 ay süre ile hava değişimine gönderildiği, hava değişim sürelerinin bitimini müteakip Ankara GATA Komutanlığı Askeri Hastanesinde yapılan muayenesi sonrası aynı hastane tarafından düzenlenen 2012 tarih ve 407 sayılı rapor ile "Subaraknoid Hemoraji, Karotid Sifon ve Bifürkasyondan Kaynaklanan EmbolizeBilateral İnternal Karotis Arter Anevrizması" tanısı ile "Askerliğe Elverişli Değildir" kararı verildiği, söz konusu raporun 14 Şubat 2012 tarihinde onaylanarak kesinleştiği, 22 Haziran 2012 tarihinde ise davacının başvurusu üzerine İstanbul Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesince Özürlü Sağlık Kurulu raporu düzenlendiği ve "Geçirilmiş SubaraknoidHemoraji (Embolize Bilateral İnlternal Karotis Arter)" tanısı ile %57 vücut fonksiyon kaybına uğradığının tespit edildiği, bunun üzerine maddi ve manevi tazminat talebiyle 2013 tarihinde davacı vekili tarafından davalı idareye müracaat edildiği, 60 günlük yasal sürede cevap verilmemesi üzerine 2013 tarihinde bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.Açıklanan olayda; süre yönünden bir değerlendirme yapıldığında, askerliğe elverişsizlik raporunun düzenlendiği ve terhis işlemlerine başlandığı tarih itibariyle davacının zararını öğrendiği anlaşılmakla birlikte; Mahkememizin yerleşik içtihatlarında da benimsendiği üzere davacının lehine yorum yapılarak zarardan raporun onay tarihi itibariyle (2012) haberdar olduğunun kabulünün gerektiği, zararın rapor onay tarihinde kesin bir biçimde öğrenilmiş olması sebebi ile sonradan bu kesinliği teyid eder mahiyetteki yeni birtakım işlemlerin yapılmış ve/veya muhatabına bildirilmiş olmasının başvuru süresini ve dolayısıyla dava açma süresini etkilemeyeceği, askerliğe elverişsizlik raporunun TSK Sağlık Komutanlığına başvurulmak suretiyle 2013 tarihinde öğrenilmiş olmasının, yine davacının başvurusu üzerine İstanbul Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından düzenlenen ve 2012 onay tarihli askerliğe elverişsizlik raporunda "geçirilmiş subaraknoıd hemorat" olarak tanımlanan rahatsızlıktan kaynaklı olduğu belirtilen 2012 tarihli özürlü sağlık kurulu raporunun, zararı öğrenme ve dolayısıyla dava açma süresine bir etkisinin bulunmadığı, 1602 sayılı AYİM Kanununun 43 ncü maddesinin amir hükmü ve Mahkememizin istikrar kazanmış olan içtihatları uyarınca, davacının 2012 tarihinden itibaren bir yıl içerisinde idari müracaatta bulunmasının gerektiği, davacının ise bu bir yıllık süre geçtikten sonra tazminat istemli 2013 tarihli dilekçesiyle davalı idareye müracaat ettiği, bu şekilde "bir yıl içinde yetkili makama müracaat" koşulunun gerçekleşmediği anlaşıldığından davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.” Karşıoy gerekçesi şöyledir:“… dava konusu olayda davacının askerliğe elverişli olmadığına ilişkin kesinleşen sağlık kurulu raporunun davacıya tebliğ edilip edilmediğinin dosyadaki belgelerle anlaşılamadığı, davacı vekilinin beyanlarına göre; daha sonra davacının babası aracığıyla 2013 yılı başlarında bir rapor temin edildiği, bunun onay tarihinin okunmadığı, müteakiben yazılı müracaatları üzerine 2013 tarihli TSK Sağlık K.lığının yazısı ile söz konusu raporun 2013 tarihinde davacıya ulaştığı, dosyada bu iddiaların aksini ortaya koyan herhangi bir belge de olmadığı, davacı vekilinin beyanlarının doğru olması durumunda, yani kesinleşen raporun davacıya tebliğ edilmemesi durumunda, ilk olarak 2013 yılı başlarında temin edilen raporla davacının zararını sebebiyle birlikte öğrenmiş olacağı kabul edilerek, 2013 tarihinde idareye yapılan zorunlu müracaat (1 yıl içinde) ve zımni ret sonrasında, 2013 tarihinde açılan davanın süresinde olacağı değerlendirildiğinden, davacı vekilinin raporun tebliğ edilmediğine ilişkin iddiaları araştırılmadan, davanın süresinde açılmadığı yönünde tesis edilen Sayın Çoğunluk kararına katılamadık.” Karar başvurucuya 18/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 17/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşturB. İlgili Hukuk Anayasa’nın maddesinin son fıkrası şöyledir:“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun maddesinin (a) bendi şöyledir:“Kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması; üst makamdan, yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açmak için belli olan süre içinde istenebilir. Bu müracaat işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur. Altmış gün içinde cevap verilmez ise, istek reddedilmiş sayılır. İsteğin reddi üzerine dava açma süresi başlar ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır.” 1602 sayılı Kanun’un maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açma süresi her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde altmış gündür.” 1602 sayılı Kanun’un maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler.”
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2013/9094
Başvuru, askerlik hizmetinin yerine getirilmesi sırasında geçirilen rahatsızlık nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesi sonucu maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı, mülkiyet hakkı ve adil yargılanma hakkının edildiği iddialarına ilişkindir.
1
Başvuru, mahkûmiyete ilişkin kararın gerekçeli olmaması, soruşturma aşamasında müdafi olmaksızın elde edilmiş ifadelerin mahkemece hükme esas alınması, talep edilen delillerin toplanmaması, yargılamanın makul süreyi aşması nedenleriyle adil yargılanma hakkının; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmesinin kanuni sonucu olarak koşullu salıverme hükümlerinden faydalanılamayacak olması nedeniyle işkence yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvuru 17/1/2014 tarihinde İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 8/7/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından 28/12/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 18/2/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 25/2/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 11/3/2016 tarihinde ibraz etmiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) vasıtasıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir: Başvurucu, yasa dışı TKP/ML-TİKKO terör örgütüne yönelik soruşturma kapsamında 17/1/2003 tarihinde gözaltına alınmıştır. Başvurucuya 17/1/2003 ile 20/1/2003 tarihleri arasında yer gösterme ve teşhis işlemleri yaptırılmıştır. Başvurucu 20/1/2003 tarihinde terör örgütüne ne şekilde katıldığına, örgütsel yapı içindeki konumuna ve katıldığı öldürme, yaralama, bomba koyma gibi eylemlere dair kollukta müdafii olmaksızın ifade vermiştir. Başvurucu 21/1/2003 tarihinde Cumhuriyet savcısına verdiği ifadesinde ise kolluktaki ifadesini ve yer gösterme işlemlerini kabul etmemiş, psikolojik baskı altında veya tehditle bu beyanların alındığını ileri sürmüştür. İstanbul 6 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi 21/1/2003 tarihinde başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı 10/4/2003 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya teşebbüs etme suçundan başvurucu ve diğer üç şüpheli hakkında dava açmıştır. Dava, İstanbul 6 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin E.2001/138 sayılı dosyasıyla birleştirilmiştir. Başvurucu ve diğer kişiler hakkında açılan diğer bazı davalar da sonraki tarihlerde bu yargılamayla birleştirilmiştir. Birleştirmelerin ardından yargılama, on bir sanığa isnat edilen çok sayıda eylemi kapsar hâle gelmiştir. Başvurucu 2/7/2003 tarihli duruşmada, kolluktaki ifadesini baskı altında verdiğini, nişanlısı ve ailesinin gözaltına alınacağı yönünde tehdit edildiğini; ifadesini kabul etmediğini beyan etmiştir. Devlet güvenlik mahkemelerinin kapatılmasının ardından yargılamaya nihai olarak (kapatılan) İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinde (CMK madde ile görevli) devam edilmiştir. Başvurucu bu arada uzun tutukluluk ve uzun yargılama şikâyetleriyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurmuştur. AİHM,başvurucunun 6 yıl 4 aydan fazla bir süre tutuklu olarak yargılandığını ve yargılamanın devam ettiğini saptamış, tutukluluğun ve yargılamanın makul süreyi aştığını belirterek 23/6/2009 tarihinde (B. No: 43824/07) ihlal kararı vermiştir. İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi 21/11/2011 tarihli ve E.2001/138, K.2011/184 sayılı kararı ile başvurucunun üzerine atılı öldürme, yaralama, bomba koyma ve patlatma, vergilendirme adı altında para alma eylemlerinin sübut bulduğuna hükmetmiştir. Mahkeme, anayasal düzeni bozmaya teşebbüs etme suçundan başvurucunun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Ağır Ceza Mahkemesi kararını, başvurucunun ve diğer sanıkların kollukta verdikleri ifadelerine, ekspertiz raporlarına, olay yeri inceleme ve fiziki takip tutanaklarına dayandırmıştır. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:"Sanıklar Y. E. ve VELİ ÖZDEMİR'in,06/08/2000 günü İstanbul ili Maltepe ilçesi Gülsuyu mahallesi ... adresinde S. A.nın öldürülmesi, maktulun uyuşturucu ticareti ile uğraştığının anlaşılması üzerine İ. Y. tarafındancezalandırılması talimatı verildiği, olaydan birgün önce keşif mahalinde keşif yapıldığı ve olay günü her ikisininde yanlarındaki getirdikleri silahlarla maktule ateş ederek öldürdükleri, 07/09/2000 günü Tuzla merkez sağlık ocağı bahçesine zaman ayarlı el yapımı bomba konulması eylemini gerçekleştirdikleri, bombanın patlamadığı, 11/10/2000 günü Zeytinburnu Telsiz mahallesinde bulunana askeri lojmanların arka giriş kapısına el yapımı zaman ayarlı bomba konulması eylemini gerçekleştirdikleri, bombanın patlamadığı, 11/11/2000 günü Bahçelievler ilçesinde bulunan metro istasyonu yanındaki Adalet Bakanlığına ait eğitim tesislerinin inşaatına zaman ayarlı el yapımı ses bombası konulması ve örgüt imzalı kuşlama bırakılması eylemini gerçekleştirdikleri, bombanın patladığı, 29/12/2000 günü Zonguldak Emniyet Müdürlüğü merkez karakoluna plastik şişe içerisinde bu bi tuzaklı ve ''Karadeniz Şehitleri Ölümsüzdür'' yazılı bildiri bırakılması eylemini gerçekleştirdikleri, bombanın patlamadığı, 2000 yılı içerisinde Zeytinburnu merkez efendi polis karakoluna el yapımı zaman ayarlı bomba konulması eylemini gerçekleştirdikleri, 2000 yılı Ağustos ayı içerisinde Okmeydanı'nda sanık VELİ ÖZDEMİR'in amcası olan Y.Ö.nün sanıklar İ. Y. ve VELİ ÖZDEMİR'in azmettirmesi ile sanık Y. E. ve A., tarafından dövüldüğü, sonrasında VELİ ÖZDEMİR'in müşteki Y. Ö.den olan alacağının ödenmemesi nedeniyle tekrar gidildiğinde bu defa sanık Y.nin müştekilerY. Ö. ve K. Ö. B.yi bacaklarından silahla yaraladığı, 26/02/2001 tarihinde müşteki T.nin Tuzla ilçesi A... köyünde silahla yaralanması eylemini gerçekleştirdikleri, müştekiC. T.nin 21/06/2002 tarihinde alınan ifadesinde sanık Y. ile yanındaki kişi tarafından vurulduğunu söylediği,2000 yılı içerisinde Üsküdar ilçesi Örnektepe mahallesinde trafik müşavirliği yapan müşteki E. İ.den vergilendirme adı altında 1 milyar TL para alınması eylemini gerçekleştirdikleri, müşteki E. İ.nin 09/10/2002 tarihinde alınan ifadesinde kendisinden para isteyenlerden birinin Y. E.olduğunu, A. olmadığını söylediği, 26/04/2006 tarihli sanıklar A. ve VELİ ÖZDEMİR'inde hazır olduğu oturumda kendisinden para istemeye gelen ikinci kişinin duruşma salonunda olmadığını söylediği, Sanıklar (...) bu eylemleri gerçekleştirdikleri birleşen dosyalarda dahil olmak üzere tüm dosya içerisindeki araştırma tutanakları, ekspertiz raporları, olay yeri inceleme tutanakları, fiziki takip tutanakları ve sanıkların emniyet müdürlüklerinde alınan ifadelerinden anlaşılmakla sanıkların üzerlerine atılı suçu işledikleri kanaatine varılmış ayrıca lehe yasa değerlendirmesinde hüküm tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK 309/1 maddesi gereği sanıkların ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verileceği ayrıca TCK 309/2 maddesi gereği Fıkrada yazılı suçun işlenmesi esnasında işlenen diğer suçlardan dolayı da ayrı ayrı ilgili maddeler uyarınca cezaya hükmolunacağı dolayısıyla sanıklar hakkındaki eylem çeşitliliği dikkate alındığında bu durumun sanıkların aleyhine sonuç doğuracağı, suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan mülga 765 sayılı TCK 146/1 maddesi uygulamasının sanıklar lehine olduğu anlaşıldığından sanıkların aşağıda yazılı şekilde cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Duruşmalı olarak yapılan ve başvurucu müdafiinin katıldığı temyiz incelemesi sonrasında Yargıtay Ceza Dairesi 10/12/2013 tarihli ve E.2013/4630, K.2013/15327 sayılı ilamı ile kararı başvurucu yönünden onamıştır. Yargıtay ilamından 18/12/2013 tarihinde haberdar olunmuştur. Başvurucu17/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.B. İlgili Hukuk Başvurucunun mahkûmiyetine esas alınan anayasal düzeni zorla ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçu, 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun maddesinde düzenlenmektedir. Başvurucunun mahkûmiyetine esas alınan anayasal düzeni zorla ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçu 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun maddesinde düzenlenmiştir. 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un maddesi uyarınca olaylar tarihinde yürürlükte olan 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun maddesinde, on beş sene ve üzerinde hükmedilen hapis cezalarına ilişkin kararların kişilerin talebi olmasa dahi resen temyiz incelemesine tabi tutulacağı belirtilmektedir. Olay tarihinde yürürlükte olan 1412 sayılı mülga Kanun’nun maddesi şöyledir:“Zabıta amir ve memurları ile Cumhuriyet Savcısı tarafından ifade almada ve hâkim tarafından sorguya çekilmede aşağıdaki hususlara uyulur:  İfade verenin veya sorguya çekilenin kimliği tesbit edilir. İfade veren veya sorguya çekilen kimliğe ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmak zorundadır.  Kendisine isnat edilen suç anlatılır.  Müdafi tayin hakkının bulunduğu, müdafi tayin edebilecek durumda değilse baro tarafından tayin edilecek bir müdafi talep edebileceği ve onun hukuki yardımından yararlanabileceği, isterse müdafiin soruşturmayı geciktirmemek kaydı ile ve vekaletname aranmaksızın ifade veya sorguda hazır bulunacağı bildirilir; yakınlarından istediğine yakalandığını duyurabileceği söylenir.  İsnad edilen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu söylenir.  Şüpheden kurtulması için somut delillerinin toplanmasını talep edebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe sebeplerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek imkânı verilir.  İfade verenin veya sorguya çekilenin şahsi halleri hakkında bilgi alınır. İfade veya sorgu bir tutanakla tesbit edilir. Bu tutanakta; a) İfade verme veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih, b) İfade verme veya sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği, c) İfade vermenin veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemiş ise sebepleri, d) Tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır olan müdafi tarafından okunduğu ve imzalarının alındığı, e) İmzadan imtina halinde bunun nedenleri yer alır.” 1412 sayılı mülga Kanun’un 135/A maddesi şöyledir: “İfade verenin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, zorla ilaç verme, yorma, aldatma, bedensel cebir ve şiddette bulunma, bazı araçlar uygulama gibi iradeyi bozan bedeni veya ruhi müdahaleler yapılamaz.Kanuna aykırı bir menfaat vaat edilemez. Yukarıdaki fıkralarda belirtilen yasak yöntemlerle elde edilen ifadeler rıza olsa dahi delil olarak değerlendirilemez.” 1412 sayılı mülga Kanun’un maddesi şöyledir:“Yakalanan kişi veya sanık, soruşturmanın her hal ve derecesinde bir veya birden fazla müdafiin yardımından faydalanabilir. Kanuni temsilcisi varsa o da yakalanana veya sanığa bir müdafi seçebilir.Zabıta amir ve memurları tarafından yapılacak sorgulama işlemlerinde, ancak bir müdafi hazır bulunabilir. Cumhuriyet Savcılığı işlemlerinde bu sayı üçü geçemez.Zabıtaca yapılan soruşturma da dahil olmak üzere, soruşturmanın her safhasında müdafiin, yakalanan kişi veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.” 1412 sayılı mülga Kanun’un maddesi şöyledir:“Yakalanan kişi veya sanık müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse talebi halinde baro tarafından kendisine bir müdafi tayin edilir. Yakalanan kişi veya sanık onsekiz yaşını bitirmemiş yahut sağır veya dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malul olur ve bir müdafi’de bulunmazsa talebi aranmaksızın kendisine müdafi tayin edilir.” 1412 sayılı mülga Kanun’un maddesi şöyledir:“Yakalanan veya tutuklu bulunan kişi vekaletname aranmaksızın müdafi ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilir. Bu kişilerin müdafi ile yazışmaları denetime tabi tutulamaz.” Başvurucunun gözaltında bulunduğu sırada yürürlükte bulunan 16/6/1983 tarihli ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un maddesi şöyledir:“Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda yakalanan veya tutuklanan şahıs, yakalama veya tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç en geç kırksekiz saat içinde hakim önüne çıkarılır ve sorguya çekilir.Üç veya daha fazla kişinin bir suça iştiraki suretiyle toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya fail sayısının çokluğu ve benzeri nedenlerle Cumhuriyet savcısı, bu sürenin dört güne kadar uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. (Mülga cümle: 06/02/2002 - 4744 S.K../ md.)(Değişik fıkra: 06/02/2002 - 4744 S.K../ md.) Anayasanın 120 nci maddesi gereğince olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde yakalanan veya tutuklanan kişiler hakkında ikinci fıkrada dört gün olarak belirlenen süre, Cumhuriyet savcısının talebi ve hakim kararıyla yedi güne kadar uzatılabilir. Hakim, karar vermeden önce yakalanan veya tutuklanan kişiyi dinler.” 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:“Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.” 4/11/2004 tarihli ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un maddesi şöyledir: “(1) Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan Türk Ceza Kanununa yapılan yollamalar, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelere yapılmış sayılır.  (2) Mevzuatta, yürürlükten kaldırılmış Türk Ceza Kanununun kitap, bab ve fasıllarına yapılmış olan yollamalar, o kitap, bab ve fasıl içinde yer almış hükümlerin karşılığını oluşturan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun maddelerine yapılmış sayılır. ” 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un maddesinin (16) numaralı fıkrası şöyledir:“5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap, Dördüncü Kısım, ‘Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar’ başlıklı Dördüncü Bölüm, ‘Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar’ başlıklı Beşinci Bölüm, ‘Milli Savunmaya Karşı Suçlar’ başlıklı Altıncı Bölüm altında yer alan suçlardan birinin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi dolayısıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, koşullu salıverilme hükümleri uygulanmaz.” 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun maddesinin son fıkrası şöyledir:“Ölüm cezaları, 14/7/2004 tarihli ve 5218 sayılı Kanunun 1 inci maddesi ile değişik 3/8/2002 tarihli ve 4771 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunla müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülen terör suçluları ile ölüm cezaları ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülen veya ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkûm olan terör suçluları koşullu salıverilme hükümlerinden yararlanamaz. Bunlar hakkında ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası ölünceye kadar devam eder.”
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2014/785
Başvuru, mahkûmiyete ilişkin kararın gerekçeli olmaması, soruşturma aşamasında müdafi olmaksızın elde edilmiş ifadelerin mahkemece hükme esas alınması, talep edilen delillerin toplanmaması, yargılamanın makul süreyi aşması nedenleriyle adil yargılanma hakkının; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmesinin kanuni sonucu olarak koşullu salıverme hükümlerinden faydalanılamayacak olması nedeniyle işkence yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
1
Başvuru, yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 21/4/2014 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca makul sürede yargılanma hakkının ihlali dışındaki iddialar yönünden kısmi kabul edilemezlik kararı verilerek başvurunun bu kısmının kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir: Başvurucu 2001 yılında Muğla Valisi olarak görev yaparken 18/1/2001 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile Merkez Valiliğine atanmış, işlemin iptali için Danıştay Beşinci Dairesinde açılan iptal davasının kabulü ile başvurucu 11/7/2007 tarihinde yeniden Muğla Valisi olarak görevine iade edilmiştir. Başvurucu yaklaşık 9 ay kadar görev yaptıktan sonra bu defa 21/4/2008 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile Merkez Valiliğine atanmış, başvurucu tarafından 5/5/2008 tarihinde işlemin iptali ve parasal haklarının tazminine karar verilmesi talebiyle Danıştay Beşinci Dairesinde dava açılmıştır. Danıştay Beşinci Dairesi 12/3/2010 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (Kurul) 19/11/2012 tarihli kararıyla onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi Kurulun 23/1/2014 tarihli kararında belirtilen, "..düzeltilmesi istenilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 19/11/2012 günlü, E.2010/1154, K.2012/1980 sayılı kararının davacıya 8/4/2013 gününde mevzuata uygun olarak tebliğ edildiği, davacının bu tarihten itibaren İdari Yargılama Usulü Kanununun öngördüğü 15 günlük yasal süre geçtikten sonra 29/4/2013 gününde Danıştay kaydına giren dilekçe ile karar düzeltme isteminde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, süresinde yapılmayan karar düzeltme isteminin esasının incelenmesine yasal olanak bulunmadığından, davacının karar düzeltme isteminin süre aşımı yönünden reddine," gerekçeyle reddedilmiştir. Başvurucu 21/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2014/5558
Başvuru, yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
0
Başvuru, ahlaki durum nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ilişiğin kesilmesi ile ilgili işleme karşı açılan davanın reddedilmesi nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 25/2/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 24/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından 5/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 10/7/2015 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir. A. Olaylar Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir: Başvurucu muvazzaf astsubay statüsünde görev yapmakta iken yapılan idari bir tahkikat sonucunda sıralı sicil üstleri tarafından 29/4/2011 tarihinde, disiplin ve ahlak durumu gözetilerek “ayırma sicili” tanzim edilmiştir. 28/12/1998 tarihli ve 23567 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Astsubay Sicil Yönetmeliği’nin maddesi gereğince Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde oluşturulan Komisyonda başvurucunun durumu değerlendirilmiş ve Komisyon, başvurucu hakkında ayırma işlemi yapılmasına karar vermiştir. Anılan karar 13/10/2011 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanı tarafından onaylandıktan sonra Genelkurmay Başkanının onayına sunulmuş; Genelkurmay Başkanı tarafından da 21/10/2011 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı kararı doğrultusunda işlem yapılmasının uygun görüldüğü belirtilmiştir. Bunun üzerine 3/11/2011 tarihli kararnameye istinaden 15/11/2011 tarihinde başvurucunun TSK ile ilişiği kesilmiştir. Başvurucu 5/1/2012 tarihinde göreve iadesi talebiyle Millî Savunma Bakanlığına dilekçeyle başvurmuş, Hava Kuvvetleri Komutanlığının 8/1/2012 tarihli yazısı ile başvurucuya talebinin uygun görülmediği bildirilmiştir. Başvurucu 23/1/2012 tarihinde, TSK’dan çıkarılmasını gerektiren bir disiplinsizliği veya adli eylemi mevcut olmadığı hâlde disiplinsizlik ve ahlaki durumu nedeniyle ilişiğinin kesildiğini, tesis edilen ayırma işleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek ayırma işleminin iptali istemiyle Millî Savunma Bakanlığı aleyhine Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesinde dava açmıştır. Yargılama sırasında davalı idarenin 3/4/2012 tarihli yazısının ekinde gönderilen savunmasında 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun maddesinin “Disiplinsizlik ve ahlaki durum sebebiyle ayırma” başlıklı (b) fıkrası uyarınca başvurucunun ilişiğinin kesildiği, başvurucunun TSK’nın itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunduğu gözönüne alınarak tesis edilen dava konusu ayırma işleminde hukuka aykırılık bulunmadığını belirtilmiş 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun maddesi kapsamında gizli bilgi ve belge gönderildiği bildirilmiştir. AYİM Başsavcılığı; başvurucunun cinsel hayatının, kamu görevi ve asker kişi sıfatı ile bağdaşmayacak vahamet derecesine ulaşmadığını, tamamen özel hayatın dokunulmaz sahası içerisinde değerlendirilmesi gereken mahiyet arz ettiğini ve sonuç olarak bu hayat tarzı nedeniyle başvurucu hakkında ayırma sicili tanzim edilmesinin ölçülülük ilkesini ihlal ettiğini, başvurucunun statü dışına çıkarılması işleminin sebep unsuru yönünden hukuka aykırı olduğunu belirterek ayırma işleminin iptaline karar verilmesi yönünde düşünce bildirmiştir. AYİM Birinci Dairesi 3/10/2012 tarihli ve E.2012/236, K.2012/990 sayılı kararıyla davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:“Dava dosyası ve davacının özlük dosyasının incelemesinden; 1996 neşetli muvazzaf astsubay statüsünde bulunan davacının meslek hayatı boyunca sicil notları ortalamasının ‘tam nota yakın çok iyi’ seviyede gerçekleştiği, sıralı sicil üstleri tarafından davacı hakkında menfi kanaat belirtilmediği fakat 1999, 2000, 2001 ve 2002 yıllarında sicil üstü olabilme niteliği ile ilgili olarak menfi kanaat niteliğindeki kıstasların işaretlendiği, meslek hayatı boyunca sadece 2010 tarihinde üç sivil arkadaşını uçuş kulesine izinsiz olarak izinsiz soktuğu için, ‘3 gün göz hapsi’ cezası ile cezalandırıldığı, ayrıca 14 kez takdirname ile, 1 kez üstün hizmet ödülü ve bir kez de harekat şerit rozeti ile taltif edildiği, evli olan davacının ... hususlarının tespit edilmesi üzerine davacının sıralı sicil üstleri tarafından disiplin ve ahlak durumu gözetilerek 926 sayılı Kanun’un 94 ve Astsubay Sicil Yönetmeliği’nin 60’ncı maddeleri çerçevesinde 29/4/2011 tarihinde ayırma sicili tanzim edildiği, Yönetmeliğin 61’nci maddesi gereğince Hv.K.K.lığı bünyesinde teşkil eden komisyon tarafından yapılan inceleme sonucunda davacı hakkında ayırma işlemi yapılmasına karar verildiği, bu kararın 2011 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanı tarafından onaylandıktan sonra Genelkurmay Başkanının onayına sunulduğu, bu makam tarafından da 2011 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanının kararı doğrultusunda işlem yapılmasının uygun görülmesi sonucunda 2011 tarihli kararnameye istinaden 2011 tarihinde davacının ilişiğinin kesilmesinden sonra davacının 2012 tarihli dilekçesi ile görevi iadesi hususunda ihtiyari başvurusunun 2012 tarihli işlem ile reddedilmesi üzerine iş bu davanın açılmış olduğu anlaşılmaktadır. …... davacının durumu değerlendirildiğinde; davacının evli olmasına rağmen pek çok bayanla cinsel ilişki yaşadığı, bu bayanların bazılarını birliğine ve bazılarını da lojmana getirdiği, bu tür ilişkilerini kayda alarak mesai arkadaşlarına izlettiği hususları dikkate alındığında; dava konusu işlemin sebep unsurunun maddi gerçeklik ile uyumlu olduğu; davacının ahlaki durumunun TSK’nın güvenirliğini sarsacak derecede kötü nitelik arz ettiği ve hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketler sergilemediği; idarenin, dava konusu işlemi tesis ederken, takdir yetkisini kişi yararı ile kamu yararı arasındaki dengeyi gözeterek, ölçülü ve nesnel olarak kullandığı; davalı idarece davacının sabit görülen eylemleri nedeniyle işlem tesis etmesinde herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı, sonuç olarak davacı hakkında ‘Silahlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir’ sicil belgesi düzenlenmesi işlemi ve bu sicil belgesine istinaden Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 94/b ve Astsubay Yönetmeliği’nin 60 ve 61’nci maddeleri kapsamında ayırma işlemi tesis edilmesinde takdir yetkisinin ölçülü ve objektif olarak kullanıldığı ve anılan işlemlerde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” Başvurucunun karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 22/1/2013 tarihli ve E.2013/74, K.2013/66 sayılı kararı ile reddedilmiştir. Anılan karar, başvurucuya 1/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 25/2/2013 tarihinde süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesinin 15/10/2015 tarihli yazısı ile yargılama dosyasına sunulmuş olan ve başvurucunun TSK’dan ilişiğinin kesilmesi işlemine dayanak oluşturan belgelerin gönderilmesi istenmiştir. Hava Kuvvetleri Komutanlığının 5/11/2015 tarihli yazısında idari işlemin dayanağını oluşturan belgelerin, yürütülen idari tahkikat kapsamında temin edilen ifade tutanaklarından ibaret olduğu belirtilmiş ve bu belgeler, bazı bölümleri karartılarak Anayasa Mahkemesine sunulmuştur. Anılan belgelerin incelenmesinden; Hava Kuvvetleri Komutanlığınca yürütülen bir idari tahkikat kapsamında 12/1/2011 tarihinde istihbarata karşı koyma hassasiyetleri çerçevesinde, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Ankara Karargahı'nda başvurucunun ifadesinin alındığı; söz konusu ifade metninde, hangi kapsamda başvurucunun ifadesine başvurulduğu hususunun belirtilmemiş olduğu anlaşılmıştır. Aynı şekilde söz konusu metnin “ifadeyi alan” kısmı karartılmış olduğundan ifadenin hangi birim tarafından alınmış olduğu anlaşılamamaktadır. Anılan ifade metninde, başvurucuya S.B. isimli yabancı uyruklu bir kadını tanıyıp tanımadığı, tanıyorsa nasıl tanıştığı ve birlikte neler yaptığı, yabancı uyruklu başka kişilerle irtibatının olup olmadığı, Kayseri’de görev yaptığı dönemde nerede ve kimlerle kaldığı, internet ortamında bayanlar ile sanal olarak cinsel birliktelik yaşayıp yaşamadığı, askerî birlik içerisinde yaşanılan (ve disiplin yaptırımına konu olan) olayla ilgili bildiklerinin neler olduğu hususlarının sorulduğu görülmüştür. Başvurucunun, anılan soruları yanıtladığı ve ifade metnini imzaladığı anlaşılmıştır. Yine aynı şekilde 4/4/2011 tarihinde başvurucunun ikinci kez ifadesi alınmıştır. Söz konusu bu ifade metninde ise başvurucuya internet üzerinden tanıştığı bayanlarla sanal olarak cinsel birliktelik yaşayıp yaşamadığı, grup şeklinde cinsel ilişkide bulunup bulunmadığı, ilişki yaşadığı bayanları kamera ile kayıt edip etmediği, porno film arşivi olup olmadığı hususları sorulmuş, başvurucu anılan soruları yanıtlamış ve ifade metnini imzalamıştır. Başvurucu dışında dört rütbeli askerin ifadelerinin alınmış olduğu, bu kişilerden başvurucu ve S.B. isimli yabancı uyruklu kadın hakkında bildiklerini anlatmalarının istendiği görülmüştür. Bu kişilerin ifadelerinde, başvurucunun cinsel birlikteliklerine yönelik bizzat tanık oldukları ya da katıldıkları veya başvurucunun anlatımıyla öğrendikleri bir kısım olaylara ilişkin anlatımlarda bulundukları anlaşılmıştır.B. İlgili Hukuk 926 sayılı Kanunu’nun “Çeşitli nedenlerle Silahlı Kuvvetlerden ayrılacak astsubaylar hakkında yapılacak işlem” kenar başlıklı maddesinin işlem tarihinde yürürlükte olan (b) fıkrası şöyledir: “Disiplinsizlik ve ahlaki durum sebebiyle ayırma:Disiplinsizlik veya ahlaki durumları sebebiyle Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmiyen astsubayların hizmet sürelerine bakılmaksızın haklarında T. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır. Bu sebeplerin neler olduğu ve bunlar hakkındaki sicil belgelerinin nasıl ve ne zaman tanzim edileceği, nerelere gönderileceği, inceleme ve sonuçlandırma ile gerekli diğer işlemlerin nasıl ve kimler tarafından yapılacağı Astsubay Sicil Yönetmeliğinde gösterilir. Bu gibi astsubaylardan durumlarının Yüksek Askerî Şura tarafından incelenmesi Genelkurmay Başkanlığınca gerekli görülenlerin Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemi, Yüksek Askerî Şura kararı ile yapılır.” 28/12/1998 tarihli ve 23567 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Astsubay Sicil Yönetmeliği’nin işlem tarihinde yürürlükte olan “Disiplinsizlik ve ahlâkî durumları nedeniyle ayırma usulleri” kenar başlıklı maddesinin ilgili kısmı şöyledir:“Aşağıdaki sebeplerden biri ile disiplinsizlik veya ahlâkî durumları gereği Türk Silâhlı Kuvvetlerinde kalmaları, bulunduğu rütbeye veya bir önceki rütbesine ait bir veya birkaç belge ile anlaşılıp uygun görülmeyenler hakkında, hizmet sürelerine bakılmaksızın emeklilik işlemi yapılır:a. Disiplin bozucu hareketlerde bulunması, ikaz veya cezalara rağmen ıslah olmaması,b. Hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketlerini ikazlara rağmen düzenleyememesi,c. (Değişik:RG-13/06/2003-25137) Aşırı derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün olması,...e. Türk Silâhlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlâk dışı hareketlerde bulunması,...” Astsubay Sicil Yönetmeliği’nin işlem tarihinde yürürlükte olan “Disiplinsizlik ve ahlâkî durum nedeniyle ayırma sicil belgesi düzenlenmesi ve uygulanacak usuller” kenar başlıklı maddesinin ilgili bölümü şöyledir:“Disiplinsizlik ve ahlâkî durum nedeniyle ayırma iki şekilde yapılır.a. Ayırma işleminin sıralı sicil üstlerince başlatılması:Disiplinsizlik ve ahlâkî durum nedeniyle ayırma sicil belgesinin düzenlenmesinde, süre söz konusu olmayıp, her zaman düzenlenebilir. Temel nitelikler hariç olmak üzere, diğer niteliklere işaret konulmaz. Sicil üstleri, sicil belgelerinin temel nitelikler ve son bölümdeki kendilerine ait olan kanaat hanelerine bu Yönetmeliğin 60 ncı maddesindeki disiplinsizlik ve ahlâkî durumlardan hangisine göre kesin kanaate vardıklarını belirttikten sonra ‘Silâhlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir’ kanaatini yazarak imzalar ve gerekli belgeleri ekleyerek, bekletmeden sıralı sicil üstlerinin tümünün kanaatlerinin yazılmasını sağladıktan sonra, Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı Personel Başkanlığına gönderirler....Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı Personel Başkanlıklarına gelen bu siciller, ilgili şubelerce karargâhta bulunan dosya ve diğer belgelerle karşılaştırılarak incelenir ve bunlar Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı karargâhında; Kurmay Başkanının başkanlığında personel, istihbarat ve harekât başkanları, personel ve tayin dairesi başkanları ve gerekli gördükleri şube müdürleri ile kıdem, personel yönetim şube müdürleri ve adlî müşavir veya hukuk işleri müdürlerinden oluşan komisyona sevk edilir. Bu komisyon tarafından, düzenlenen sicilin Kanun ve Yönetmeliklere uygunluğu, ekli belgelerin yeterliliği ve geçerliliği yönünden incelendikten sonra bir değerlendirme yapılır. Gerekirse, sicil üstlerinin şifahî veya yazılı görüşleri alınır; bilgi veya belge isteğinde bulunulabilir. Komisyon, yapmış olduğu inceleme ve değerlendirme sonucunda almış olduğu kararı, bir tutanak ile Kuvvet Komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanının onayına sunar ve alınacak onaya göre işlem yapılır. Kuvvet Komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanı tarafından emekliliği uygun görülmeyenlerin sicilleri, mazbata edilerek şahsî dosyalarına konur ve bunların görev yerleri değiştirilir. Emekliliği, Kuvvet Komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanı tarafından onaylanan personelin dosyaları, Genelkurmay Başkanlığına gönderilir. Genelkurmay Başkanlığına gelen dosyalar, personel başkanlığınca adlî müşavirlikle koordine edilerek, Yüksek Askerî Şûra kararına sunulup sunulmaması yönünden incelenir ve Genelkurmay Başkanının tasvibine sunulur. Genelkurmay Başkanı tarafından, durumları Yüksek Askerî Şûrada görüşülmesi gerekli görülenler hakkındaki istemler, ilk Yüksek Askerî Şûra toplantısında gündeme alınarak haklarında kesin karara varılır ve işlemleri tamamlanır. Genelkurmay Başkanının, durumlarını Yüksek Askerî Şûrada görüşülmesine gerek görmediği astsubayların dosyaları, Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına iade edilir. Bu gibi astsubaylar hakkında, Kuvvet Komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanının daha önce verdiği karara göre işlem yapılır...Bu Yönetmeliğin 60 ncı maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde yazılı fiillerden dolayı haklarında ‘Silâhlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir’ sicili düzenlenmesi gereken astsubaylar ile mevcut belgelerin ast kademelere intikali sakıncalı görülen astsubaylar hakkında, bu belgelere dayanarak Kuvvet Komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanı tarafından sicil düzenlenebilir. Bu şekilde düzenlenen sicile göre kesin işlem yapılır.b. Ayırma işlemlerinin personel başkanlıklarınca başlatılması:Sıralı sicil üstlerince haklarında ‘Silâhlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir’ sicili düzenlenmemesine rağmen, Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı Personel Başkanlıklarınca bütün rütbelerdeki safahatı kapsayacak şekilde sicil belgeleri, özlük dosyaları ve varsa kişi hakkındaki özel dosyaların incelenmesi sonucu durumları, bu Yönetmeliğin 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasında yazılı fiillerden biri, birden fazlası veya hepsine birden uyan personelin tespiti hâlinde, bunlar, bu maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen komisyona sevk edilirler. Komisyon, inceleme ve değerlendirme sonucunda aldığı kararı bir tutanak ile Kuvvet Komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanının onayına sunar...Emekli edilmesi uygun görülenler hakkında Kuvvet Komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanı ile Genelkurmay Başkanı tarafından ‘Silâhlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir’ şeklinde sicil düzenlenir ve bunlar hakkında, bu maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen şekilde işlem yapılır.” 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun “Disiplin” kenar başlıklı maddesi şöyledir:“Disiplin: Kanunlara, nizamlara ve amirlere mutlak bir itaat ve astının ve üstünün hukukuna riayet demektir. Askerliğin temeli disiplindir. Disiplinin muhafazası ve idamesi için hususi kanunlarla cezai ve hususi kanun ve nizamlarla idari tedbirler alınır.” 211 sayılı Kanun’un maddesi şöyledir:“Silahlı Kuvvetlerde askeri eğitim ile beraber ahlak ve maneviyatın yükseltilmesine ve milli duyguların kuvvetlendirilmesine bilhassa itina olunur.Cumhuriyete sadakat, vatanını sevmek, iyi ahlaklı olmak, üste itaat, hizmetin yapılmasında sebat ve gayret, cesaret ve atılganlık, icabında hayatını hiçe saymak, bütün silah arkadaşları ile iyi geçinmek, birbirlerine yardım, intizam severlik, yapılması men edilen şeylerden kaçınmak, sıhhatini korumak, sır saklamak her askerin esas vazifesidir.” 6/9/1961 tarihli ve 10899 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği’nin maddesinin ilgili kısmı şöyledir:“Asker, kendisinden beklenen vazifeleri hakkıyla yapabilmek için yüksek ahlâk ve kuvvetli maneviyata sahip olmalıdır. Her askerde bulunması lâzım gelen ahlakî ve mânevi vasıflar şunlardır: …(h). İyi ahlâk sahibi olmak: Askerin ahlâkı ve yaşayışı kusursuz ve lekesiz olmalıdır. Asker, esrarkeşlikten, sarhoşluktan, yalancılıktan borçtan ve kumardan, dolandırıcılıktan, ahlâksız kimselerle düşüp kalkmaktan, hırsızlıktan, yağmadan, yakıp yıkmaktan ve sair bütün fenalıklardan sakınmalıdır. Bunlar vazifenin yapılmasına mâni olurlar, yaşayışı, sıhhati, azim ve cesareti bozar; namusu, lekeler, manevi şahsiyeti öldürür ve her biri ayrı ayrı cezaları üstüne çeker…”
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2013/1550
Başvuru, ahlaki durum nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetlerinden TSK) ilişiğin kesilmesi ile ilgili işleme karşı açılan davanın reddedilmesi nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
0
Başvuru, tam yargı davasında hakkaniyete uygun karar verilmemesi ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 14/12/2018 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: Başvurucu, Muğla'nın Yatağan İlçe Jandarma Komutanlığında uzman çavuş olarak görev yapmaktayken önleyici kolluk hizmeti kapsamındaki asayiş görevi sırasında bir otomobilin çarpması sonucunda ağır bir şekilde yaralanmıştır. Tedavi süreci sonunda askerliğe elverişli olmadığı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) görev yapamayacağı yönünde karar verilmesi nedeniyle başvurucunun TSK ile ilişiği kesilmiştir. Başvurucu 19/4/2006 tarihinde 000 TL maddi, 000 TL manevi tazminat talebiyle Ankara İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Dava dilekçesinde Jandarma Genel Komutanlığı tarafından 142 TL tazminat ödendiğini ancak yapılan ödemenin az olması nedeniyle dava açmak zorunda kaldığını ifade etmiştir. Başvurucu dava dilekçesinde 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun'u hukuki deliller kısmında belirtmiştir. Mahkeme 28/6/2006 tarihli kararı ile dava konusunun 2330 sayılı Kanun'a göre eksik ödenen tazminata ilişkin mi olduğunun veya idarenin hizmet kusurundan kaynaklı tazminat davası mı olduğunun anlaşılamadığı gerekçesiyle yeniden dilekçe düzenlenerek davanın açılması gerektiği gerekçesiyle dilekçenin reddine karar vermiştir. Başvurucu 28/8/2006 tarihli dilekçe ile davanın 2330 sayılı Kanun'a göre eksik ödenen tazminata ilişkin olduğunu belirtmek suretiyle dava dilekçesini yenilemiştir. Mahkeme 23/1/2008 tarihli kararıyla uyuşmazlığı çözümlemeye yetkili mahkemenin Muğla İdare Mahkemesi olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı vermiştir. Muğla İdare Mahkemesinin 7/5/2008 tarihli kararıyla Ankara İdare Mahkemelerinin yetkili olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiştir. Danıştay Onuncu Dairesinin 19/9/2008 tarihli kararıyla Ankara İdare Mahkemelerinin yetkili olduğunun belirlenmesi üzerine Mahkemenin 28/1/2010 tarihli kararıyla davanın esastan reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından belirlenen sakatlık derecesinin esas alınması suretiyle 2330 sayılı Kanun kapsamında hesaplanan nakdi tazminat miktarının davacıya ödendiği, dosya kapsamındaki sağlık kurulu raporunda aksi yönde bir sakatlık durumunun tespit edilmemiş olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddedilmesi gerektiği belirtilmiştir. Manevi tazminat yönünden 2330 sayılı Kanun kapamında manevi tazminat talebinin karşılanma olanağının bulunmadığı ifade edilmiştir. Danıştay Onbeşinci Dairesinin 27/2/2018 tarihli kararıyla Mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir. Başvurucunun temyiz kararına karşı karar düzeltme talebi aynı Dairenin 23/10/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Nihai karar başvurucuya 30/11/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir, başvurucu 14/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/36356
Başvuru, tam yargı davasında hakkaniyete uygun karar verilmemesi ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
1
Başvuru, ceza davasında telefon görüşme kayıtlarına dayanılması nedeniyle haberleşme hürriyeti ve özel hayatın gizliliği ile adil yargılanma hakkının; delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet edilememesi, mahkûmiyet hükmünün gerekçesiz onanması nedenleriyle adil yargılanma hakkının, tutuklu kaldığı sürenin makul olmaması nedeniyle özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiği iddiaları hakkındadır. Başvuru, 23/1/2013 tarihinde Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruda, Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 17/4/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından 14/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir. Başvuru konusu olay ve olgular 14/11/2014 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, tanınan ek süre sonunda görüşünü 16/1/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur. Bakanlık görüşü, 27/1/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 6/2/2015 tarihinde bu görüşe karşı beyanda bulunmuştur. OLAYLAR VE OLGULARA. Olaylar Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir: Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca, “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlemek" suçlarından başlatılan soruşturma kapsamında "soruşturma konusu olayın aydınlatılabilmesi için bu aşamada başkaca delil elde etme imkânı bulunmaması” gerekçesiyle başvurucunun iletişiminin dinlenmesine karar verilmesi talep edilmiştir. Bu istem üzerine Diyarbakır Sulh Ceza Mahkemesinin 22/1/2008 tarihli ve Müteferrik Karar No: 2008/46, Teknik Takip: 2008/118 sayılı kararıyla başvurucunun telefonunun üç ay süreyle dinlenilmesine karar verilmiştir. Anılan kararın gerekçesi şöyledir: "… yapılan soruşturmada suç işlediğine dair kuvvetli şüphe bulunduğu, talep edilen tedbirin CMK 135/ maddesine ilişkin olması, ancak başka suretle delil elde etmenin mümkün bulunmadığı değerlendirildiğinden, CMK ve maddelerine göre şüphelinin kullanmakta olduğu ve yukarıda belirtilen telefon numarasının iletişiminin 3 ay süre ile tespitine, dinlenilmesine, kayda alınmasına ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine, karar verildi.” Yürütülen soruşturma sırasında yapılan teknik takip yanında, tanık beyanları ve diğer delil toplama çalışmaları sonucunda; suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, örgüt faaliyeti kapsamında insan ticareti yapmak, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak, hırsızlık, resmî belgede sahtecilik, tehdit, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, yaralama, yağma, şantaj ve benzeri suçların işlendiği iddiasıyla başvurucu hakkında, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının (4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun mülga maddesi ile görevli) 20/5/2008 tarihli iddianamesi ile kamu davası açılmıştır. Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinin (5271 sayılı Kanun'un mülga maddesi ile görevli) 13/5/2011 tarihli ve E.2008/304, K.2011/250 sayılı kararı ile başvurucunun, hırsızlık ve zorla fuhuş yaptırmak suçlarından "somut delil bulunmaması" nedeniyle beraatine; şantaja teşebbüs, 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet, belgede sahtecilik ve yağma suçlarının başvurucu tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraatine; başvurucu hakkında basit yaralama ve hakaret suçlarını işlediği iddiasıyla açılan kamu davalarının, şikâyetten vazgeçilmiş olması nedeniyle düşürülmesine, başvurucunun suç örgütü kurmak ve yönetmek suçundan üç yıl dört ay hapis cezası, şantaj suçlarından iki defa bir yıl sekiz ay hapis ve 600 gün adli para cezası, yağma suçundan on yıl hapis cezası, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından iki defa altı yıl sekiz ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına ve diğer eylemleri nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi, gerekçeli kararında başvurucunun telefon konuşmalarının kayıtlarını da hükme esas almıştır. Başvurucu, hâkim kararı olmadan elde edilen telefon dinlemelerinin tek başına delil olamayacağı, Anayasa’nın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme, AİHS) maddesinde yer alan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği, bu kayıtlar dışında dosyada başkaca delil de bulunmadığı, örgüt tarzında bir yapılanmadan da bahsedilemeyeceği iddialarıyla hükmü temyiz etmiştir. Yargıtay Ceza Dairesi 3/10/2012 tarihli ve E.2012/9554, K.2012/16488 sayılı ilamı ile anılan hükmü onamıştır. Onama gerekçesi şöyledir: “Sanık Rıdvan Bayram hakkında…; …soruşturmanın sonuçlarını içeren tutanaklar, belgeler ve sanık hakkında yağma suçu için duruşmalı inceleme sırasında ileri sürülen savunma doğrultusunda yapılan değerlendir(mede); Sanıklar Rıdvan Bayram, N. F. ve T. S.'ın mağdur F. K.'a yönelik yağma eyleminin konutta gerçekleştiğinin anlaşılması karşısında; haklarında 5237 sayılı TCK'nın 149/1-d. maddesinin uygulanmaması, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. Sanık Rıdvan Bayram'a yükletilen dava konusu yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, suç örgütü kurma ve şantaj eylemlerinin yasada öngörülen suç tiplerine uygun olarak nitelendirildiği, İddiaya, savunmalara ve toplanıp karar yerinde gösterilen yeterli kanıtlara göre, belirtilen suçların sanık tarafından işlendiği,soruşturma aşamalarında ileri sürülen iddia, itiraz ve savunmaların incelenip tartışıldığı ve kanıtlara uygun olarak değerlendirildiği, yasal ve takdiri arttırıcı ve indirici nedenlerin gözetildiği, duruşma sonunda oluşan vicdani kanı ve uygulama maddeleri uyarınca cezaların doğru olarak belirlendiği anlaşıldığından; …hükümlerin ONANMASINA,(karar verilmiştir).” Başvurucu, onama ilamının tebliğ edilmediğini ve bu kararı 23/1/2013 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir. Başvurucu, 23/1/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.B. İlgili Hukuk 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun "Suç işlemek amacıyla örgüt kurma" kenar başlıklı maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:"(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması hâlinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." 5271 sayılı Kanun'un olay tarihinde yürürlükte olan "İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması" kenar başlıklı maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:"(1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmalarda, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir ve kayda alınabilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır. (2) Şüphelinin tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.(3) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok üç ay için verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. (4) Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, kullanmakta olduğu mobil telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin olarak verilen kararda, kullanılan mobil telefon numarası ve tespit işleminin süresi belirtilir. Tespit işlemi en çok üç ay için yapılabilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir.(5) Bu Madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur. (6) Bu Madde hükümleri ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir: a) Türk Ceza Kanununda yer alan; … Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, Madde 220),…(7) Bu Maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda alamaz." 5271 sayılı Kanun’un maddesi şöyledir:“(1) 135 inci maddeye göre verilecek karar gereğince Cumhuriyet savcısı veya görevlendireceği adlî kolluk görevlisi, telekomünikasyon hizmeti veren kurum ve kuruluşların yetkililerinden iletişimin tespiti, dinlenmesi veya kayda alınması işlemlerinin yapılmasını ve bu amaçla cihazların yerleştirilmesini yazılı olarak istediğinde, bu istem derhâl yerine getirilir; yerine getirilmemesi hâlinde zor kullanılabilir. İşlemin başladığı ve bitirildiği tarih ve saat ile işlemi yapanın kimliği bir tutanakla saptanır. (2) 135 inci maddeye göre verilen karar gereğince tutulan kayıtlar, Cumhuriyet Savcılığınca görevlendirilen kişiler tarafından çözülerek metin hâline getirilir. Yabancı dildeki kayıtlar, tercüman aracılığı ile Türkçe'ye çevrilir. (3) 135 inci maddeye göre verilen kararın uygulanması sırasında şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi ya da aynı maddenin birinci fıkrasına göre hâkim onayının alınamaması halinde, bunun uygulanmasına Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl son verilir. Bu durumda, yapılan tespit veya dinlemeye ilişkin kayıtlar Cumhuriyet savcısının denetimi altında en geç on gün içinde yok edilerek, durum bir tutanakla tespit edilir. (4) Tespit ve dinlemeye ilişkin kayıtların yok edilmesi halinde soruşturma evresinin bitiminden itibaren, en geç onbeş gün içinde, Cumhuriyet Başsavcılığı, tedbirin nedeni, kapsamı, süresi ve sonucu hakkında ilgilisine yazılı olarak bilgi verir.” 5271 sayılı Kanun’un maddesi şöyledir: “(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.  (2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2013/1171
Başvuru, ceza davasında telefon görüşme kayıtlarına dayanılması nedeniyle haberleşme hürriyeti ve özel hayatın gizliliği ile adil yargılanma hakkının; delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet edilememesi, mahkûmiyet hükmünün gerekçesiz onanması nedenleriyle adil yargılanma hakkının, tutuklu kaldığı sürenin makul olmaması nedeniyle özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiği iddiaları hakkındadır.
0
Başvuru; hasta mahpusun yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınmaması sonucu meydana gelen ölüm olayı ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının, ölümün ölenin yakınlarının ruhsal bütünlüğü üzerinde bıraktığı etki nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvuru 4/4/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir: Başvurucu Türlü Canpolat’ın eşi, diğer başvurucuların ise babası olan ve işlediği bir suç nedeniyle hakkında kesinleşmiş müebbet hapis cezası bulunan 2/1/2014 tarihinde Kocaeli 1 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumuna (İnfaz Kurumu) nakil gelmiştir. aile hekimi tarafından yapılan ilk muayenesinde kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), bel fıtığı ve ülser hastası olduğunu beyan etmiştir. Tekirdağ Devlet Hastanesince 2012 yılında düzenlenen sağlık raporunda nin KOAH hastası olduğunun ve sigara içilmeyen ortamda kalmasının uygun olduğu belirtilmiştir. ; KOAH, bel fıtığı ve kireçlenme hastası olduğunu belirterek infazın ertelenmesini talep edince Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı (Kocaeli Başsavcılığı) 6/5/2014 tarihinde İnfaz Kurumundan infazın ertelenmesi ile ilgili usulün izlenmesini istemiştir. Bu tarihe kadar olan süreçte Kocaeli Devlet Hastanesinde (Devlet Hastanesi) gözünden muayene edilen ye gözlük için reçete yazılmış; İnfaz Kurumu revirinde görevli hekimler de KOAH, ayaklarında oluşan mantar ve diş enfeksiyonu sebebiyle ye çeşitli ilaçlar yazmıştır. İnfazın ertelenmesi ile ilgili işlemler kapsamında; - Devlet Hastanesi Sağlık Kurulunda (Sağlık Kurulu) görevli hekimler yi 13/5/2014 tarihinde muayene etmiştir.- Çekilen bel MR’sinin sonucunun Sağlık Kurulunca değerlendirilmesi için 17/6/2014 tarihinde Kocaeli Devlet Hastanesine sevk edilmiştir.- 24/6/2014 tarihinde , Devlet Hastanesinde göğsünden muayene olmuştur. Daha sonra Sağlık Kurulu, KOAH rahatsızlığı nedeniyle ileri tetkiklerin yapılabilmesi için nin Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesine (Üniversite Hastanesi) sevkinin uygun olduğu sonucuna varmıştır.- Sağlık Kurulunun istediği ileri tetkikler 8/8/2014 tarihinde Üniversite Hastanesinde yapılmış, sonuçlar ise 19/8/2014 tarihinde değerlendirilerek bir ay sonra yapılacak kontrol muayenesi için ye randevu verilmiştir. 3/9/2014 tarihli sağlık kurulu raporuna göre ye konulan teşhis astımdır. 19/9/2014 tarihinde kontrol muayenesine götürülmüş ve nin tedavisi yeniden düzenlenmiştir. 5/8/2014 tarihinde Devlet Hastanesinde gözünden muayene olmuştur. Muayene sonrasında gözlük camlarının numaraları değiştirilmiştir. 18/11/2014 tarihinde baş ağrılarının geçmediğini ve ağrı kesicilerin fayda etmediğini beyan ederek revire başvurması üzerine 20/11/2014 tarihinde Kocaeli İzmit Seka Devlet Hastanesi (Seka Hastanesi) Nöroloji Polikliniğine sevk edilmiştir. Fiziki muayenede herhangi bir patolojik bulguya rastlanmamış ancak ilgili hekimce beyin tomografisi ve göz konsültasyonu istenmiştir. Göz muayenesinde ve beyin tomografisinde de patolojik bulgu saptanmayınca nin ileri tetkikler için Üniversite Hastanesinin Göz Polikliniğine sevk edilmesi uygun görülmüştür. 25/11/2014 tarihinde Üniversite Hastanesinin Göz Polikliniğine sevk edilmiştir. Burada görevli bir hekim, göz tomografisi (OCT), beyin MR’si ve nöroloji konsültasyonu istemiştir. Üniversite Hastanesi MR için 26/3/2015 tarihine randevu vermiştir. Randevu evrakına göre nin sağ gözünde ani görme kaybı mevcuttur. Sağlık Kurulu infazın ertelenmesi talebiyle ilgili raporu 2/12/2014 tarihinde tamamlamıştır. Anılan raporda cezanın infazının ertelenmesine gerek olmadığı, cezanın infazının nin hayatı için kesin bir tehlike oluşturmadığı ve tedavinin sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ait bölümünde yapılmasının gerekmediği belirtilmiştir. yi 2/12/2014 tarihinde muayene eden Üniversite Hastanesinin Nöroloji Polikliniğinde görevli hekim, kontrastlı beyin MR’si ve Orbita MR’si istemiştir ancak Üniversite Hastanesinin oldukça ileri bir tarihe randevu vermesi nedeniyle MR’ler 4/12/2014 tarihinde Seka Hastanesinde çektirilmiştir. konuşma bozukluğu şikâyetiyle 7/12/2014 tarihinde acil olarak Seka Hastanesine sevk edilmiştir. Burada görevli hekimlerin MR’lerin sonuçlarına ilişkin raporları da dikkate alarak düzenledikleri muayene formunda başka hususlar yanında daha önceki tetkiklerde sağ frontalda (alınla ilgili) kitle saptandığı belirtilmiş, ayrıca kendisine akciğer kanseri tanısı konan nin ileri tetkik ve tedavi için Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesine (Marmara Hastanesi) sevk edilmesi gerektiği açıklanmıştır. Aynı gün Marmara Hastanesine sevk edilen ye 10/12/2014 tarihinde sağ frontaldaki kitle nedeniyle işlem(transsfenoidal hipofizektomi) uygulanmıştır. Gelişen durumlar karşısında infazın ertelenmesi ile ilgili usul yeniden başlatılmış ve ilgili evrak 12/12/2014 tarihinde Adli Tıp Kurumu İstanbul Üçüncü Adli Tıp İhtisas Kuruluna (İhtisas Kurulu) gönderilmiştir. 19/12/2014 tarihinde İhtisas Kurulu akciğer kanseri tanısıyla ilgili evrakın yetersizliğinden söz ederek bazı tetkiklerin yapılmasını, ayrıca birtakım tıbbi belgenin gönderilmesini istemiştir. İhtisas Kurulu infazın hastane şartlarında devam etmesinin uygun olduğu yönünde 22/12/2014 tarihli mütalaa verip başka belgeler yanında ye akciğer kanseri tanısı konup konmadığı konusunda rapor düzenlenmesini istemiştir. Marmara Hastanesinin Yoğun Bakım Ünitesine götürülmesinden önce ye uygulanan tıbbi tedavi ile ilgili olarak düzenlenen epikriz raporunda nin şikâyetinin görme bozukluğu ve yürüyememe olduğu belirtilmiştir. 7/12/2014 tarihli konsültasyon raporunda başka hususlar yanında göz hareketlerinin değerlendirilemediği, hasta ile ilgili yeterli bilgi (anamnez) alınamadığı, nöroloji birimine danışılmasının, beyin tomografisi çekilmesinin ve hastanın bilinç durumunun takip edilmesinin gerekli olduğu ifade edilmiştir. Yoğun Bakım Ünitesince düzenlenen epikriz raporunda ise başka hususlara ek olarak kendisine beyin tümörü tanısı konmuş ninson dört beş gündür var olan genel durumda bozulma, bilinç bozukluğu ve konuşamama şikâyetleri üzerine 7/12/2014 tarihinde Marmara Hastanesine getirildiği, menenjit ön tanısı nedeniyle 15/12/2014 tarihinde ilaç tedavisine başlandığı, onkoloji açısından 25/12/2014 tarihinde nin durumunun değerlendirildiği ancak entübe edildiği için kendisine radyoterapi yapılamayacağı, 26/12/2014 tarihinde muhtemel küçük hücreli akciğer kanseri ya da primer beyin nöroendokrin tümörü bulunduğunun değerlendirildiği fakat hastanın genel durumu izin vermediği için vücut taraması amacıyla PET (pozitron emisyon tomografi) CT (bilgisayarlı tomografi) ya da sintigrafi (Sintigrafi, bir tanı yöntemidir.) yapılamadığı, hastanın kemoterapisine başlandığı açıklanmıştır. Marmara Hastanesinin Yoğun Bakım Ünitesinde tedavi görmekte iken 12/1/2015 tarihinde vefat etmiştir. infazın ertelenmesi talep ettiği tarih ile Marmara Hastanesine sevk edildiği tarih arasında İnfaz Kurumunun revirinde çeşitli rahatsızlıkları (KOAH, üst solunum yolları enfeksiyonu, mide rahatsızlığı) sebebiyle farklı tarihlerde muayene olmuş ve ye bazı ilaçlar için reçete yazılmıştır. Ayrıca sözü edilen tarih aralığında ye Hepatit B virüsünün neden olduğu hastalıktan korunması için aşı yapılmış; kepek şampuanı, nemlendiricili el kremi ve ağız gargarası için reçeteler yazılmıştır. A. Ölüm Olayı Hakkında Yürütülen Ceza Soruşturması Süreci nin ölümü üzerine İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı (Anadolu Başsavcılığı) resen konuyla ilgili bir ceza soruşturması başlatmıştır. Ölüm sebebinin tespiti için ölü muayenesi ve otopsi işlemleri icra edilmiştir. Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince düzenlenen 12/6/2015 tarihli otopsi raporunda ölüm nedeni ile ilgili hususlarda Adli Tıp Kurumu Adli Tıp İhtisas Kurulundan ( Kurul) mütalaa alınması gerektiği açıklanmıştır. Otopsi raporuna göre rapor için İnfaz Kurumunda nin tedavisinden sorumlu tıbbi personelin ifadelerini içeri tutanaklar ile İnfaz Kurumunda, 7/12/2014 tarihinden sonra sağlık kuruluşlarında ve Marmara Hastanesinin Yoğun Bakım Servisinde ye uygulanan tedavilerle ilgili tıbbi belgeleri, çekilen MR ve tomografileri içeren soruşturma evrakının tamamı Kurula gönderilmelidir. Marmara Hastanesinden Yoğun Bakım Servisinde ye uygulanan tedavilerle ilgili tıbbi belgeler, çekilen MR ve tomografiler getirtilmiştir. İnfaz Kurumunun revirinde görevli sağlık memurları ile infaz koruma memurlarının ifadeleri istinabe yoluyla 17/2/2016-22/2/2016 tarihleri arasında alınmıştır. İhtisas Kurulundan ölüm nedeni hakkında mütalaa alınmıştır. İhtisas Kurulu 27/4/2016 tarihli mütalaasında ölümün beyin tümörü ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana geldiğini belirtmiştir. Anadolu Başsavcılığı tespit edilen ölüm sebebine işaret ederek nin doğal yolla öldüğü ve kamu adına takibi gerektiren suç unsuru elde edilemediği gerekçesiyle 7/11/2016 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Başvurucu Türlü Canpolat, vekili aracılığıyla Anadolu Başsavcılığınca verilen karara 17/12/2017 tarihinde itiraz etmiştir. Başvurucuya göre;i. Eşinin ölümüne neden olan ihmaller zinciri araştırılmamış, tedavideki bilinçli hatta kasıtlı ölüme sebebiyet verme olgusu ortaya çıkarılamamıştır. Oysa eşinin ve eşinin arkadaşlarının taleplerine rağmen eşi kasıtlı olarak hastaneye götürülmemiş, teşhis ve tedavi gereği gibi yapılmamıştır. Bu nedenle hastalık ilerlemiştir. Üniversite Hastanesince MR çekilmesi gerektiği eşine bildirilse de MR çekimi içinüç ay sonrasına randevu verilmiştir. İnfaz Kurumu eşinin daha erken bir tarih için randevu alınması konusundaki talebini uzun süre karşılamamıştır. Eşi ile aynı koğuşta kalanların anlattığına bakılırsa günde birkaç lokma ancak yiyebilen, hareket edemez hâle gelen, bir gözü görmez olan ve sürekli düşüp bayılan eşi için yapılan başvurulardan sonuç alınamamıştır. Koğuş arkadaşlarının yoğun baskısı sonucunda eşi 4/12/2014 tarihinde hareket kabiliyetini, konuşma yetisini ve hafızasını yitirmiş bir vaziyette, apar topar Seka Hastanesine götürülmüştür. Bu bakımdan eşi ölüm sınırına gelinceye kadar harekete geçilmemiş, eşinin tedavisi gereği gibi yapılmamıştır. Tıbbi müdahaleye çok geç başvurulduğu için eşi vefat etmiştir. ii. Tedavi ile ilgili evrak incelenmemiş, kendisinin ve çocuklarının ifadesi alınmamıştır. iii. Tedaviden sorumlu hekimler ile İnfaz Kurumda kalan mahpusların ifadesine başvurulmamış, bilirkişi incelemesi yaptırılmamıştır. Başvurucu Türlü Canpolat anılan itirazda eşinin sağlık hizmetlerine erişiminin engellenmesi nedeniyle kamu görevlileri hakkında yaptığı suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturmanın eşinin ölümü nedeniyle yürütülen soruşturma ile birleştirildiğini iddia etse de bu iddiasını ispat etmek için suç duyurusu ile ilgili dilekçenin bir örneğini itiraz dilekçesine eklememiştir. Ayrıca UYAP kayıtlarına göre başvurucunun kayıt numarasını verdiği soruşturma, başvurucunun suç duyurusu ile ilgili değil otopsi işleminin Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının yargı sınırları içinde bulunan Adli Tıp Kurumunda yapılması nedeniyle yürütülen soruşturmaya ilişkindir ve söz konusu soruşturmaya ait evrak yetkisizlik kararıyla Anadolu Başsavcılığına gönderilmiş, Anadolu Başsavcılığı da bu soruşturmayı mevcut soruşturma ile birleştirmiştir. Başvurucunun itirazı 12/2/2018 tarihinde İstanbul Anadolu Sulh Ceza Hâkimliğince reddedilmiş, bireysel başvuru da söz konusu karar üzerine yapılmıştır.B. Ceza İnfaz Kurumunda Tutulan Bazı Mahpusların Yaptıkları Suç Duyurusu Nedeniyle Yürütülen Ceza Soruşturmasıyla İlgili Süreç İnfaz Kurumundaki sekiz mahpus 19/1/2015 tarihinde nin kasten öldürüldüğü iddiasıyla Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına (Kandıra Başsavcılığı) suç duyurusunda bulunmuştur. Mahpuslar dilekçelerinde özetle nin baş ağrısıyla ilgili şikâyetlerinin ciddiye alınmadığını, durumu iyice ağırlaşmasına, bir gözü kapanmasına ve sanrılar (halüsinasyonlar) görmeye başlamasına rağmen İnfaz Kurumu görevlilerinin vurdumduymaz tavır takınarak yi hastaneye götürmediğini ve bu durumu daha önce de Kandıra Başsavcılığına bir dilekçe ile bildirdiklerini iddia etmiştir. Mahpuslara göre adım adım öldürülmüştür. İnfaz Kurumu, nin tedavisi ile ilgili evrak ve hakkında düzenlenmiş rapor ve mütalaalar yanında nin beyanlarını içeren ancak imzasını taşımayan 4/12/2014 tarihli bir tutanağı da Kandıra Başsavcılığına göndermiştir. Bahsi geçen tutanağa göre sekiz mahpusun Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere yazdığı 4/12/2014 tarihli dilekçeleri -bu dilekçelerin içeriği tespit edilememiştir- kendisine okunan başka hususlara ek olarak kendisine akciğer kanseri tanısı konulduğunu veya kanserin beynine sıçradığı yönünde bir şey söylenmediğini, bununla birlikte bir hekimin göz kapağının kapanması ile ilgili olarak beyin içinde görme bölgesine baskı olma ihtimalinden söz ettiğini, bu hususu arkadaşlarıyla paylaştığını, sözlerinin yanlış anlaşılmış olabileceğini beyan etmiş ancak kendisini destekleyen koğuş arkadaşlarına ihanet etmiş olmamak için tutanağı imzalamamıştır. Kandıra Başsavcılığı 26/1/2015 tarihinde İnfaz Kurumu Müdürü’nü şüpheli sıfatıyla dinlemiştir. Şüpheli özetle gerekli tedavilerin uygulandığını ve nin ölümünde ihmallerinin bulunmadığını beyan etmiştir. Kandıra Başsavcılığınca Devlet Hastanesi ile Üniversite Hastanesinde çalışan ve nin tedavisinde görev alan hekimlerle ilgili soruşturma, mevcut soruşturmadan ayrılmıştır. Kandıra Başsavcılığı 30/1/2015 tarihinde, nin farklı şikâyetlerle birçok kez revire çıktığına, burada gerekli muayenenin yapılarak gerekli ilaçların kendisine yazıldığına ve şikâyetleri sebebiyle nin hastanelere sevk edildiğine işaret ederek İnfaz Kurumu görevlileri hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Devlet Hastanesinde Görevli Hekimlerle İlgili Süreç Kandıra Başsavcılığı Devlet Hastanesi ile Üniversite Hastanesinde çalışan ve nin tedavisinde görev alan hekimlerle ilgili soruşturmada yetkisizlik kararı verip soruşturma evrakını Kocaeli Başsavcılığına göndermiştir. Kocaeli Başsavcılığı, Devlet Hastanesinde görevli olup nin tedavisinde görev almış hekimler hakkında soruşturma izni istese de İzmit Kaymakamı, herhangi bir idari hata veya tıbbi ihmal bulunmadığı gerekçesiyle soruşturma izni vermemiştir. Başvurucuların bu karara vekilleri aracılığıyla yaptıkları itiraz Sakarya Bölge İdare Mahkemesince 8/10/2015 tarihinde reddedilmiştir. Kocaeli Savcılığı 1/2/2016 tarihinde Devlet Hastanesi hekimleri hakkında başlatılan incelemenin işlemden kaldırılmasına karar vermiştir. Başvurucuların Suç Duyurusu Nedeniyle Yürütülen Ceza Soruşturmasıyla İlgili Süreç Vekilleri aracılığıyla başvurucular, nin ölümünde ihmali bulunan İnfaz Kurumu görevlileri hakkında 20/11/2015 tarihinde Kandıra Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur. Dilekçelerinde başvurucular özetle 19/12/2000 tarihinde Gebze Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda icra edilen Hayata Dönüş Operasyonu sırasında atılan gaz bombalarından birinin göğsüne gelmesi sonrasında nin KOAH hastası olduğunu, tedavi edilmediği için hastalığın akciğer kanserine evrildiğini, beyin tümörü ile ilgili olarak da tedavi uygulanmadığını, hastalığı son aşamaya gelinceye kadar nin hastaneye götürülmediğini ve gerekli olmasına rağmen cezasının infazının ertelenmediğini öne sürüp Anadolu Başsavcılığınca verilen karara yaptıkları itirazda dile getirdikleri iddialara (bkz. § 26/i) benzer iddialar ileri sürmüştür. Kandıra Başsavcılığı ile ilgili tedavi evrakını İnfaz Kurumundan getirtmiş, Devlet Hastanesi hekimleri hakkında yapılan inceleme ile İnfaz Kurumundaki bazı mahpusların yaptığı suç duyurusu nedeniyle yürütülen soruşturmaya ait evrakı incelemiş, İnfaz Kurumunun revirinde görevli dört sağlık memuru ile iki infaz koruma memuruna şüpheli sıfatı vererek sözü edilen kişileri dinlemiştir. İfadesi alınanlar suçlamayı kabul etmemiştir. G.G.nin ifadesi şöyledir:“...18/11/2014 tarihinde baş ağrısı şikayeti ile revire geliyor, hastaneye doktor sevkini yapıyor. Normalde çok acil durumlar olmadığı sürece bir hafta içerisinde hastaneye götürülmesi gerekir. 20/11/2014 te hastaneye sevki yapılmış. Nörolojide beyin tomografisi çekiliyor aynı zamanda gözden de muayene ettiriyoruz. Tomografi sonucu dahi gönderdiğimiz evraklar içerisinde var, tomografide bir şey çıkmıyor. Göz doktoru ileri tetkik için Üniversite hastanesine sevkini yapıyor. Üniversitede bazı tetkikler ve beyin emarı isteniyor. 26/03/2015 tarihi için üniversite gün veriyor. Biz sırf emarı hızlandırmak için Seka Devlet Hastanesi'nde 04/12/2014 te emar işlemi bitti. Emar sonucu normalde bir haftada teslim edilir. 07/12/2014 te emar sonucu daha gelmemişken, şahıs tekrar hastalanıyor. İzmit Seka Devlet Hastanesi'ne götürüldü. Hastanede çektikleri emarı değerlendiriyorlar ve beyin tümoru çıkıyor ve acil Marmara Üniversitesi Hastanesine sevk oluyor ve ameliyat oluyor...19/12/2014 te Adli Tıp yeni tetkikler istiyor. 22/12/2014 te Adli Tıp kişinin hastanede yatışının devamı ile infazına devam edilmesi mütaalasında bulunuyor ve 12/01/2015 te hasta tedavi devam ederken vefat ediyor...” Kandıra Başsavcılığı, şüpheliler hakkında kamu davası açmaya yeter derecede şüphe oluşturacak delil elde edilemediği ve İnfaz Kurumundaki bazı mahpusların yaptığı suç duyurusu nedeniyle yürütülen soruşturmada verilen karardan sonra yeni bir delil de elde edilemediği gerekçesiyle 29/4/2016 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Anılan kararda Devlet Hastanesinde görevli hekimler hakkında verilen soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara yapılan itiraz üzerine Sakarya Bölge İdaresince verilen kararın içeriği de belirtilmiştir. Başvurucular başka iddialar yanında hastalığı iyice ilerleyen, yataktan kalkamayacak hâle gelen ve sanrılar görmeye başlayan nin hastaneye götürülmek yerine başgardiyan ve sağlık memuru tarafından gözlemlendiğini, bu hususun birkaç kez tekrar ettiğini, nin hastalığının arttığı bir gün çağrılan cankurtaranda görevli hekimin tansiyon ve nabız değerlerinin iyi olduğunu görüp “İyiymişsin.” demesi üzerine İnfaz Kurumu görevlilerinin duruma müdahale etmediğini oysa cankurtarana tekerlikli sandalye ile götürüldüğünü, kamera kayıtlarının incelenmediğini ve nin arkadaşlarının ifadelerine başvurulmadığını belirterek Kandıra Başsavcılığınca verilen karara itiraz etmiştir. Kocaeli Sulh Ceza Hâkimliği, nin tedavisinin tüm aşamalarının tespit edildiği ve soruşturma dosyasında şüpheliler hakkında kamu davası açılmasını gerektirir nitelikle delil bulunmadığı gerekçesiyle başvurucuların itirazını 13/7/2016 tarihinde reddetmiştir. Anılan karar başvurucuların vekiline 1/11/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir. E. Tam Yargı Davasıyla İlgili Süreç Başvurucular özetle nin tedavisiyle ilgilenilmediğini, gerekli olmasına rağmen infazın ertelenmediğini iddia ederek 18/2/2016 tarihinde vekilleri aracılığıyla Bakanlık ve Sağlık Bakanlığı aleyhine Kocaeli İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) tam yargı davası açmıştır. İdare Mahkemesi, ölüm sebebi ve nin ölümünde İnfaz Kurumu görevlilerinin kusuru olup olmadığı konusunda Kuruldan mütalaa almıştır. Kurulun verdiği mütalaanın ilgili kısmı şöyledir:  “...Kişinin ölümünün Beyin tümörü (hipofiz karsinomu) ve gelişen komplikasyonlar sonucunda meydana gelmiş olduğu,...Adli dosyada kayıtlı bilgiler ile tıbbi belgeler birlikte değerlendirildiğinde kişinin nakil ile geldiği 02/01/2014 tarihinden itibaren [İnfaz Kurumunda] bulunduğu süre içerisinde gerek şikayetleri üzerine gerekse acil hasta olduğunu beyan etmesi üzerine kurum tabipliğinde muayenelerinin yapıldığı, gerekli medikal tedavilerinin düzenlendiği, gerekli hallerde hastaneye sevkinin sağlanarak muayene-tetkik-tedavilerinin yaptırıldığı, ölümüne neden olan hastalığına dair şikayetlerinin bildirildiği 18/11/2014 tarihinde öncelikle kurum revirinde ardından da sevk edildiği Seka Devlet Hastanesi’nde muayenelerinin yapılarak ileri tetkik ve tedavi için Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne sevk edildiği dikkate alındığında; ölümde [İnfaz Kurumunda] görevli doktor ve cezaevi personeline kusur atfedilemeyeceği oy birliği ile mütalaa olunur.” İdare Mahkemesi Kurul tarafından verilen mütalaayı dikkate alarak 18/1/2018 tarihinde başvurucuların açtığı davayı reddetmiştir. Başvurucular, vekilleri aracılığıyla İdare Mahkemesince verilen karara karşı istinaf başvurusu yapmıştır. İstinaf istemini inceleyen İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Sekizinci İdare Dava Dairesi (İstinaf Dairesi) nin ölümünde ihmal olup olmadığı konusunda üç kişiden oluşan bilirkişi heyetinden rapor almıştır. Anılan raporda özetle nin beynindeki tümörün nadir görüldüğü, hızlı büyüdüğü ve günümüz şartlarında tedavisinin olmadığı, tümörün 2/12/2014 tarihinden önce tespit edilmesinin güç olduğu, tespit edilse bile hastanın durumunda bir değişiklik olmayacağının öngörülebilir olduğu, nin İnfaz Kurumunda sağlığa erişim hakkından yararlandığı, otopsi işlemi sırasında akciğer kanseri ile ilgili bulguya rastlanmadığı, KOAH hastalığının ölüme neden olmadığı, nöroloji ile göz alanında uzman hekimlerce yapılan muayenelere dair notlarda nin hayatı için kesin bir şekilde tehlike teşkil eden bulguların bulunmadığı, beyin tümörü teşhisi sonrasında yapılan tedavilerin yerinde olduğu açıklanmıştır. Bilirkişilere göre teşhis ve tedavide hata veya gecikme yoktur. İstinaf Dairesi 13/11/2019 tarihinde başvurucuların istemini reddetmiştir. Başvurucular, vekilleri aracılığıyla İstinaf Dairesince verilen karara karşı 30/1/2020 tarihinde temyiz kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf Dairesi temyiz dilekçesinin süresinde verilmediği gerekçesiyle başvurucuların temyiz istemini 5/2/2020 tarihinde reddetmiştir. Başvurucular, İstinaf Mahkemesince verilen 13/11/2019 tarihli kararın tebliğ edildiği kişinin vekillerinin daimî çalışanı olmayıp stajyer olduğunu ve söz konusu kararı öğrendikten itibaren süresinde temyiz başvurusu yaptıklarını ileri sürerek İstinaf Mahkemesince verilen temyiz isteminin reddine dair kararı vekilleri aracılığıyla temyiz etmiştir. Danıştay henüz başvurucuların temyiz istemi hakkında bir karar vermemiştir.
Yaşam hakkı-Kötü muamele yasağı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/10959
Başvuru, hasta mahpusun yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınmaması sonucu meydana gelen ölüm olayı ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının, ölümün ölenin yakınlarının ruhsal bütünlüğü üzerinde bıraktığı etki nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
0
Başvuru; işverenle güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle iş sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvuruya konu olayların meydana geldiği süreçteki olağanüstü hâl (OHAL) koşullarına, OHAL ilanına ve uygulanan tedbirlere ilişkin genel bilgiler için bkz. A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, §§ 10-18; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, §§ 10- 1971 doğumlu olan başvurucu, 1/1/2003 tarihinde Akdeniz İlçe Belediyesinde (Belediye) çeşitli alt işverenler nezdinde (en son A. Grup İnşaat Nakliye Temizlik Gıda Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti./Şirket) temizlik biriminde şef olarak işçi statüsünde çalışmaya başlamıştır. Belediye, Şirkete gönderdiği 17/3/2017 tarihli yazı ile başvurucu ve ilgili diğer personel hakkında Mersin İl Emniyet Müdürlüğünce (Emniyet) yapılan tahkikat sonucu PKK/KCK veya Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) aidiyeti, irtibatı yahut iltisakı tespit edildiğinden 15/8/2016 tarihli ve 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararname (672 sayılı KHK) kapsamında gerekenin yapılması hususunu belirtmiş; buna istinaden 1/4/2017 tarihinde başvurucunun iş akdi sona erdirilmiştir. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle Şirket ve Belediye aleyhine 21/4/2017 tarihinde Mersin İş Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme 15/2/2018 tarihli kararıyla başvurucu hakkında terör örgütü propagandası yapma suçundan yasal işlem başlatıldığını, Malatya Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) tarafından 12 yıl 6 ay ağır hapis cezası ile mahkûmiyetine karar verildiğini belirterek bu bilginin örgüt üyeliği boyutunda olmasa bile irtibat ve iltisaka ilişkin yeterli şüphe oluşturacak düzeyde olduğu kanaatine varmış; feshin geçerli nedenle yapıldığına hükmetmiştir. Başvurucu, işe girdiği tarihten bu yana örgütle bağını gösteren bir hususun dosya kapsamında ortaya konulamadığını ileri sürerek istinaf talebinde bulunmuştur. Adana Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi (İstinaf Mahkemesi) 20/9/2018 tarihli kararıyla istinaf talebinin kabulüne ve dosyanın Mahkemeye iadesine hükmetmiş; karar gerekçesinde, başvurucuya ait kesinleşmiş karar örneğinin getirtilmesi, iş akdinin feshi sebebinin değerlendirilmesi için gerekli denetime elverişli tüm deliller toplandıktan sonra şüpheyi haklı kılacak somut vakıaların mevcut olup olmadığı hususunda tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek hüküm kurulması gerektiğini belirtmiştir. Dosyanın yeniden kendisine geldiği Mahkeme, istinaf kararı doğrultusunda Malatya Ağır Ceza Mahkemesinden başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararının bir örneğini talep etmiştir. Bu kapsamda gönderilen yazıda başvurucu hakkında Malatya 1 No.lu DGM'nin 27/6/1994 tarihli mahkûmiyet hükmünün Yargıtay onamasından geçerek 26/6/1995 tarihinde kesinleştiği belirtilmiş, gerekçeli karar dosyaya gönderilmiştir. Mahkeme 15/11/2018 tarihli kararıyla davanın reddine hükmetmiş; karar gerekçesinde mahkûmiyet kararına dair örneğin dosya arasına alındığını, davacıya ait bu bilginin davacının terör örgütü üyeliği boyutunda olmasa bile irtibat ve iltisakına ilişkin yeterli şüphe oluşturacak düzeyde somut olduğunu belirtmiştir. Başvurucu, gerekçeli karara karşı istinaf talebinde bulunmuş ancak İstinaf Mahkemesi 11/4/2019 tarihli kararı ile talebin reddine kesin olarak hükmetmiştir. Başvurucu, nihai kararı 1/5/2019 tarihinde öğrendikten sonra 21/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. Bölüm Başkanı başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar vermiştir.
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2019/17695
Başvuru, işverenle güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle iş sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
1
Başvuru, beyanı mahkûmiyet kararında belirleyici ölçüde delil olarak kullanılan tanığın duruşmada sorgulanamaması nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 30/12/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ve bu kapsamdaki gerekçeli karar ve tanık sorgulama hakları dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, anılan haklara ilişkin şikâyetlerin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: Seydişehir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) hakkında yürütülen bir soruşturma kapsamında örgütün jandarma askerî yapılanması içinde yer aldıklarından şüphelenilen bazı kişilerin bir otelde moral ve motivasyon toplantısı düzenledikleri anlaşılmış; başvurucunun da bahsi geçen şüphelilerle birlikte otele giriş çıkış yaptığına dair otel kaydı olduğu tespit edilmiştir. Bunun üzerine başvurucu hakkında FETÖ/PDY üyesi olduğu şüphesiyle soruşturma başlatılmıştır. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sonucunda başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasıyla 18/3/2019 tarihinde iddianame düzenlenmiştir. İddianamede başvurucunun örgüt toplantısına katıldığına dair otel kaydının bulunmasına delil olarak dayanılmıştır. Ayrıca başvurucunun örgüte müzahir dernek ve sendikalarda üyeliğinin tespit edilmesine, Bank Asya hesabında hesap hareketliliği olmasına, FETÖ/PDY ile iltisaklı kuruluşlarda çalışma kaydı olmasına delil olarak yer verilmiştir. Bu arada Karabük Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY hakkında yürütülen başka bir soruşturma kapsamında jandarma personeli G.K. isimli kişinin şüpheli sıfatıyla ifadesi alınmıştır. G.K. soruşturma aşamasında verdiği ifadede başvurucu hakkında da açıklamalarda bulunarak Karabük'te görev yaptığı dönemde örgütle kurduğu irtibatın başvurucu aracılığı ile sağlandığını, başvurucunun kendisinden sorumlu kişi olduğunu ifade etmiştir. G.K.nın 17/5/2019 tarihinde Cumhuriyet savcısına verdiği ifadenin ilgili kısmı şöyledir:"1999 yılında askeri okula girdim, 2007 harp okulu mezunuyum, o dönemden bu yana görev yaparım. (...) 2011 yılında Karabük iline tayin oldum. Bingöl ilinde irtibatlı olduğum şahıs bana Karabük ilinde irtibata geçeceğim şahsın numarasını verdi. Ben Karabük ilinde ismini Yasin [başvurucu] olarak bildiğim açık kimlik bilgilerini Yasin UYGUN olarak teşhis ettiğim şahısla görüşmeye başladım. Bu şahısla 2 yıl boyunca toplamda 7-8 sefer görüştüm bu görüşmelerimizde Fethullah GÜLEN kitapları okur ve namaz kılardık. Sabit hattan beni 2011 yılında ardışık arayan şahsın ben Bingöl ilindeyken benimle ilgilenen ve ismini [E.] olarak bildiğim şahıs olduğuna eminim. Öğrendiğim kadarıyla bu şahıs beni sabit hattan aradıktan sonra o zaman benimle ilgilenecek olan Yasin UYGUN isimli şahsı da aramış. 2012 yılındaki ardışık aranmam ise Yasin isimli şahsın aradığına eminim." Bursa Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde açılan kamu davası üç celsede tamamlanmıştır. Duruşmanın başvurucu ve müdafiinin hazır bulunduğu 27/6/2019 tarihli birinci celsesinde tanık G.K.nın yukarıda yer verilen beyanları başvurucu ve müdafiineokunmuştur. Başvurucu; tanık beyanlarına karşı yaptığı savunmada tanığın beyanlarının doğru olmadığını, bu beyanları kabul etmediğini ifade etmiştir. Mahkeme tanık G.K.nın istinabe yoluyla dinlenmesi için talimat yazılmasına karar vererek duruşmayı 31/10/2019 tarihine ertelemiştir. Tanık G.K.nın 8/10/2019 tarihinde istinabe mahkemesinde alınan beyanının ilgili kısmı şöyledir:"Ben Bingölde çalışırken tayinim Karabüke çıktı. Bingöldeki ismini [E.] diye hatırladığım Fetö İmamı beni Karabükte Yasin ile tanıştırdı. Ben Karabükteki görevim boyunca Yasin ile en fazla 6-7 defa görüşmüşüzdür. Her görüşmemiz ortalama 2 saatti. Görüşmelerimizde kitap okunurdu Fetöye ait kitaplar okunurdu. Kasetlerden sohbet dinlenirdi. Namaz vakti gelince namaz kılardık. Bana seni artık evlendirelim mi evlenmeyi düşünür müsün dedi. Bende böyle söylemesi üzerine irtibatı kestim. Ve zaten Karabükten de tayin oldum. Görüşmelerimiz Yasinin kendi evinde olurdu. Benden herhangi bir himmet adı altında bağış istemedi. Benim bilgim bundan ibarettir, başka bir diyeceğim yoktur." Duruşmanın 31/10/2019 tarihli ikinci celsesinde tanık G.K.nın beyanları başvurucu ve müdafiine okunmuş; başvurucu ve müdafii, aleyhe hususları ve tanık beyanlarını kabul etmedikleri yönünde savunma yapmıştır. Yargılama neticesinde Mahkemece başvurucunun atılı suçtan hapis cezasıyla cezalandırılmasına 6/11/2019 tarihinde karar verilmiştir. Gerekçeli kararda örgüt liderinin talimatı üzerine başvurucunun Bank Asya hesabında mevduat artışına gittiğine ilişkin tespite ve başvurucunun örgütün askerî mahrem yapılanması içinde faaliyet yürüttüğü yönündeki tanık beyanına delil olarak dayanılmıştır. Mahkeme yasal olarak kurulmuş bir derneğin ve sendikanın örgütsel olmayan faaliyetlerine katılımın suç olarak ileri sürülemeyeceği gerekçesiyle başvurucunun dernek ve sendika üyeliğinin delil olarak değerlendirilmediğini gerekçeli kararında belirtmiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:"Dosya arasında bulunan Banka kayıtları, bu kayıtlar üzerinde alınan bilirkişi raporu, tanık anlatımları ve tüm dosya kapsamı doğrultusunda; sanığın örgüt içerisinde tayin usulü ile örgüte ait kurumlarda uzun yıllar öğretmenlik yaptığı, askeri mahrem yapılanması içerisinde faaliyet yürüttüğü, askeri öğrencilerle sohbet adı altında toplantılar yaptığı, Konya Jandarma Askeri yapılanması içerisinde faaliyet gösteren örgüt mensuplarının moral ve motivasyonu için düzenlenen otel toplantılarına katıldığına dair otel kayıtlarının bulunduğu, Bank Asyaya talimatla para yatırdığı anlaşılmıştır. Her ne kadar sanıksuçlamaları inkar etmiş ise de, sanığın eylemlerinin süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk arz etmesi nedeniyle örgüt hiyerarşisine girdiği ve bu şekilde örgüt ile organik bağ kurduğu anlaşılan sanığın silahlı terör örgütü FETÖ/PDY üyesi olduğu konusunda mahkememizce tam bir vicdani kanaat oluşmuş[tur.]" Başvurucu, istinaf ve temyiz dilekçelerinde -diğerlerinin yanı sıra- tanığın mahkeme huzurunda dinlenilmediğini ve soru sorma hakkının kullandırılmadığını belirtmiştir. Hüküm, kanun yolu denetiminden geçerek kesinleşmiştir. A. Ulusal Hukuk Tanık sorgulama hakkı yönünden ilgili ulusal mevzuat için bkz. Uğur Özcan, B. No: 2021/12137, 26/7/2022, §§ 17- Yargıtay Ceza Dairesinin 19/3/2019 tarihli ve E.2018/6626, K.2019/1852 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir: "Örgütle organik bir bağ kurarak hiyerarşisine dahil olduğu yönünde herhangi bir delil bulunmayan sanığın, ... Bank Asya'daki hesabı üzerinden örgütün talimatı üzerine işlem yapmak şeklindeki eylemlerinin, TCK 220/7 maddesi kapsamında örgüte yardım etme suçunu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfında hataya düşülerek yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi..." Yargıtay Ceza Dairesinin 15/1/2019 tarihli ve E.2018/4959, K.2019/145 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir: "2- BDDK’nın 2015 tarihli kararı ile temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen ve 22 Temmuz 2016 tarihli kararı ile de 5411 sayılı Bankacılık Kanununun maddesinin son fıkrası gereğince faaliyet izni kaldırılıncaya kadar yasal bankacılık faaliyetlerine devam eden, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile iltisaklı Asya Katılım Bankası AŞ'de gerçekleştirilen mutad hesap hareketlerinin örgütsel faaliyet ya da örgüte yardım etmek kapsamında değerlendirilemeyeceği gözetilerek, örgüt liderinin talimatı üzerine örgütün amacına hizmet eden ve bankanın yararına yapılan ödeme ve sair işlemlerin, örgüte üye olmak suçu bakımından örgütsel faaliyet, tek başına ise örgüte yardım etmek olarak kabul edilebileceği nazara alındığında sanığın ilgili yerlerden Bank Asya hesap hareketlerinin getirtilip, gerekirse hesap hareketlerine dair bilirkişi raporu alınıp tüm dosya kapsamının bir bütün halinde değerlendirilmesi suretiyle sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ve yetersiz belgelere dayanılarak yazılı şekilde karar verilmesi... [bozmayı gerektirmiştir.]" Yargıtay Ceza Dairesinin 18/5/2021 tarihli ve E.2019/2369, K.2021/3193 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:"Sanığın örgüt liderinin talimatı ile işlem yaptığının kuşkuya yer bırakmayacak biçimde tespiti bakımından sanığın Bank Asya nezdindeki 2014 yılı öncesi de dahil olmak üzere hesap açılış bilgileri, aylık bakiye gelişimi ve tüm hesap hareketlerine ilişkin kayıtlar dosyaya celbedilip incelenerek, temin edilen kayıtlar üzerinde uzman bilirkişi raporu alınıp, örgüt liderinin talimatından sonra ve bu talimat doğrultusunda katılım hesabı açma, döviz veya altın alma, para yatırma vb. işlemlerinin bulunup bulunmadığı tespitine çalışılıp sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ve yetersiz belgelere dayanılarak yazılı şekilde karar verilmesi..."B. Uluslararası Hukuk İlgili uluslararası hukuk için bkz. Nurcan Gülabi, B. No: 2015/15355, 23/5/2018, §§ 24-
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2021/3125
Başvuru, beyanı mahkûmiyet kararında belirleyici ölçüde delil olarak kullanılan tanığın duruşmada sorgulanamaması nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
1
Başvurucular, murisleri aleyhine 1/1/1965 tarihinde Kızıltepe Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro tespitine itiraz davasında makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, tazminat talep etmişlerdir. Başvuru, 7/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir. Bölüm tarafından 2/5/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 21/5/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir. A. Olaylar Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir: Mardin ili Kızıltepe ilçesi İkikuyu köyünde yapılan kadastro çalışmaları sırasında 17, 18 ve 21 parsel numaralı taşınmazlar kısmen başvurucular ve murisleri adlarına tespit edilmiştir. Maliye Hazinesi ile N.S. ve 9 arkadaşı, 1/1/1965 tarihinde, Kızıltepe Kadastro Mahkemesinde başvurucuların murisleri ve arkadaşları aleyhine açtıkları kadastro tespitine itiraz davasında, kadastro tespitinin iptali ile taşınmazların kısmen adlarına tescilini talep etmişlerdir. Mahkemece, 13/4/2011 tarih ve E.1965/85, K.2011/3 sayılı kararla davanın kısmen kabulüne, taşınmazların kadastro tespitlerinin iptali ile kısmen davacılar, kısmen davalılar ve mirasçıları adlarına tapuya tesciline karar verilmiştir. Kararın temyizi üzerine, Yargıtay Hukuk Dairesinin 28/2/2014 tarih ve E.2013/9354, K.2014/1831 sayılı ilamıyla; bir kısım davalılar vekilinin temyiz dilekçesinin taraflara tebliğ edilip edilmediğinin araştırılması için dosyanın Mahkemesine geri çevrilmesine karar verilmiştir. Eksik hususlar tamamlanmadığı için dosya halen Yargıtaya gönderilmemiştir.B. İlgili Hukuk 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun maddesi, 21/6/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun , , , , , ve maddeleri.
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2014/1584
Başvurucular, murisleri aleyhine 1/1/1965 tarihinde Kızıltepe Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro tespitine itiraz davasında makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, tazminat talep etmişlerdir.
1
Başvuru; Şırnak'ın Cizre ilçesinde, güvenlik güçleri tarafından terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar sırasında meydana gelen ölüm olayı ve bu olayın akabinde eksik yapılan soruşturma nedeniyle yaşam hakkı ile adil yargılanma hakkının, sokağa çıkma yasakları nedeniyle de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Türkiye'de, PKK terör örgütünün neden olduğu şiddetin sona erdirilmesi amacıyla 2012 yılında başlatılan, yaklaşık üç yıl devam eden ve demokratik açılım olarak adlandırılan sürecin ardından -güvenlik güçlerinin raporlarına göre- anılan süreçte terör örgütünün bazı şehirlerde silah ve mühimmat yığınağı yapması sonucu 2015 yılının ortalarından itibaren terör ve şiddet eylemleri özellikle güneydoğu anadolu bölgesinde yoğun olarak yaşanmaya başlamıştır. Şırnak'ın Cizre, İdil, Silopi ilçeleri, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesi, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçeleri, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçeleri ile Muş'un Varto ilçesinde PKK terör örgütü tarafından cadde ve sokaklara hendekler kazılarak barikatlar kurulmuş; patlayıcılar yerleştirilmiş, bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet kurulmaya çalışılmıştır. Terör ve şiddet olaylarına, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından PKK mensuplarına karşı ortak olarak gerçekleştirilen ve başta Sur, Cizre ve Nusaybin olmak üzere on bir şehirde yürütülen askerî operasyonlarla müdahale edilmiştir. Terör örgütü mensuplarının yakalanması, halkın can ve mal güvenliği ile kamu düzeninin sağlanması için yapılan operasyonların gerçekleştirildiği bölgelerin bazılarında 2015 yılının ikinci yarısından başlamak üzere değişen tarihlerde sokağa çıkma yasakları uygulanmış ve bazı yerleşim birimleri geçici süreyle askerî güvenlik bölgesi ilan edilmiştir. Terör örgütü üyelerinin yakalanarak halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla getirilen sokağa çıkma yasakları güvenlik güçlerince yürütülen operasyonların sona ermesinin ardından kaldırılmıştır. Gerçekleşen geniş çaplı operasyonlarda beş yüze yakın güvenlik görevlisi şehit olmuş, iki binin üzerinde terörist etkisiz hâle getirilmiştir (sürece ilişkin detaylı aktarım ile operasyonlar ve hendek olaylarına ilişkin arka plan bilgisi için bkz. Gülser Yıldırım (2), B. No: 2016/40170, 16/11/2017; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019; Seyid Narin [GK], B. No: 2018/20156, 18/5/2022; Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022). Operasyonların gerçekleştirildiği ve sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı dönemde, 9/9/2015 tarihinde başvurucuların yakını olan ve anılan tarihte 17 yaşında bulunan Ö.T. gece yarısında sonra -babasının beyanına göre saat 00- komşularına televizyon izlemek için gitmiştir. Aynı gün saat 00 sonrasında sokaktan gelen sesler üzerine dışarı çıkan başvurucular dâhil mahalle sakinleri Ö.T.yi vurulmuş olarak yerde yatar vaziyette bulmuş, Ö.T.nin cesedi özel araçla Cizre Devlet Hastanesine götürülmüştür. Olay günü başlatılan soruşturma kapsamında düzenlenen 10/9/2015 tarihli otopsi raporunda; Ö.T.nin sağ göğüs bölgesinde 3 cm, sağ kürek kemiği bölgesinde 2x2,6 cm boyutunda, sağ kolunun çeşitli yerlerinde ateşli silah mermi çekirdeği giriş çıkış yaraları bulunduğu, mermi çekirdeği yaralarının müstakilen öldürücü nitelikte olduğu tespiti yapılmıştır. Ayrıca kol bölgesindeki yaralanmaların uzak mesafeden yapılan atışlar sonucu gerçekleştiği ancak göğüs bölgesindeki yaralanmaya neden olan atışın mesafesi için kıyafetlerinin incelenmesi gerektiği belirtilmiştir. Nihai olarak ölümün kemik kırıkları ve iç organ yaralanmasına bağlı olarak gelişen iç kanama ile büyük damar yaralanmalarına bağlı olarak gelişen dış kanama sonucu meydana geldiği sonucuna ulaşılmıştır. Soruşturma kapsamında ilgili emniyet birimleri tarafından hastaneye intikal edilmesi sonrası 9/9/2015 tarihli Olay Tutanağı düzenlenmiştir. Tutanağa göre Ö.T.nin video kaydı yapılmış, biyolojik numuneleri ve parmak izi alınmıştır. Raporda ayrıca devam eden çatışmalar ve terör eylemleri nedeniyle uzman ekiplerin can güvenliği bulunmadığından olayın meydana geldiği yerde inceleme yapılamadığı belirtilmiştir. 15/9/2015 tarihinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı ilgili emniyet birimlerine gönderdiği yazı ile olaya ilişkin kamera kayıtlarının (MOBESE, işyeri, ikamet vb.) temin edilmesini, tanıkların tespit edilerek ile ifadelerinin alınmasını, olay yerinden elde edilecek delillerin (kovan, mermi, şarapnel parçası vb.) incelemesinin yapılmasını talep etmiştir. Cizre Emniyet Müdürlüğü, Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği 16/10/2015 tarihli yazı ile olay yeri incelemesinin terör saldırılarından kaynaklanan güvenlik gerekçesi ile yapılamadığını, olaya tanık olanların ifadesinin alınabilmesi adına mahalle muhtarı ve Van Barosu avukatlarıyla irtibata geçildiğini ancak sonuç alınamadığını, sadece Ö.T.yi hastaneye getiren Y.Z.nin ifadesinin alınabildiğini, 4/9/2015 ile 12/9/2015 tarihleri arasında yapılan operasyona katılan araçlara ve insansız hava araçlarına ait kamera kayıtlarının terörle mücadele birimlerinden istendiğini, sürecin devam ettiğini, Ö.T.den alınan biyolojik numunelerin de incelendiğini belirtmiştir. Soruşturma sürecinde 9/9/2015 tarihinde ifadesine başvurulan Y.Z. beyanında özetle saat 00 sıralarında sokaktan gelen sesler üzerine dışarı çıktığını, Ö.T.nin yerde hareketsiz yattığını, etrafta kalabalık bir grup olduğunu, sokak içinde maskeli olan ve ellerinde uzun namlulu silah taşıyan kişilerin olduğunu, Ö.T.yi kendisinin kullandığı araçla hastaneye götürdüklerini ifade etmiştir. 7/12/2015 tarihinde ifadesi alınan A.E. beyanında özetle Ö.T.nin olay gecesi tam hatırlayamadığı bir vakitte evlerine televizyon izlemek için geldiğini, evden ayrıldığını görmediğini, sabah namazı için kalktığında dışarıdan gelen sesleri (bağrışma, ağlama vb.) duyduğunu, kalabalığın Ö.T.nin cesedini yakındaki camiye taşıdığını gördüğünü, vurulma anını görmediğini, sokağın çok kalabalık olduğunu ifade etmiştir. İfadesi alınan bir diğer tanık R.S. ise 7/12/2015 tarihli beyanında Y.Z. ve A.E.nin beyanıyla örtüşen açıklamalarda bulunmuştur. Başvurucu Sadun Taşkın müşteki sıfatıyla alınan 7/12/2015 tarihli ifadesinde, sokağa çıkma yasaklarının başladığı dönemde insanların su, gıda gibi ihtiyaçları için zorunlu olarak dışarı çıktığını, olay gecesi saat 00 sıralarında oğlunun kendisinden izin alarak komşuları A.E.nin evine televizyon izlemek için gittiğini, saat 20 sıralarında eşinin yanına gelerek oğullarının öldürüldüğünü söylediğini, evden çıktığını, sokakta oğlunu çeşitli yerlerinden yaralanmış şekilde yatar vaziyette bulduğunu, sokağa çıkma yasağı boyunca evlerinin yakınındaki yol üzerinde zırhlı polis aracı bulunduğunu, oğlunun bu araçtan yapılan ateş sonucu öldüğünü düşündüğünü, olay yerine gittiğinde oğlunun konuşur durumda olduğunu, kendisine "Keşke dışarı çıkmasaydım, hakkını helal et baba, haftalığımın kalanı cebimde." dediğini, ambulansı aradıklarını ancak güvenlik gerekçesiyle ambulansın gelemeyeceğinin söylendiğini, oğlunun olay yerinde beklediğini, bir süre sonra özel araçla oğlunu hastaneye götürdüklerini beyan etmiştir. Cizre İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından düzenlenen 17/5/2016 tarihli Fotoğraftan Teşhis Tutanağı'nda gizli tanık Pamuk'un cumhuriyet savcısı huzurundaki tespit işleminde Ö.T.yi fotoğrafından teşhis ettiği belirtilmiştir. Gizli tanık Pamuk tutanaktaki ifadesinde Ö.T.nin petrol istasyonundan bidonlarla yakıt alarak PKK terör örgütüne taşıdığını, leşker diye tabir edilen, örgüt mensuplarının giydiği kıyafetlerle dolaştığını, örgüt mensupları arasında yer aldığını, örgüt lehine silahlı/silahsız eylemlerde bulunduğunu beyan etmiştir. Biyolojik numunelerin incelenmesi sonucu düzenlenen DYR-KİM-15-08565 sayılı kriminal laboratuvar raporuyla Ö.T.nin sol el avuç içi, sağ el avuç içi, sağ el üstü ile boyun bölgesinde atış artığı tespit edilmiştir. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı 17/11/2016 ve 7/11/2017 tarihli yazılarıyla emniyet birimlerinden ölüm olayına ilişkin araştırmanın akibeti, görüntü kayıtlarının tespiti, gizli tanık beyanı dışında delil olup olmadığı bilgisinin verilmesini, gereken araştırmanın yapılmasını talep etmiş hatta tekit ederek talebini yenilemiştir. Emniyet birimleri tarafından 2018 yılının Şubat ayında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan tutanaklarda, olay günü yapılan telsiz konuşmalarından Ö.T.nin ölümüne dair bir bilgi edinilemediği, gizli tanık beyanı dışında teşhis bulunmadığı, Ö.T.nin anne ve babasının birden fazla kez davet edilmesine rağmen ifade vermek için gelmedikleri belirtilmiştir. 13/2/2018 tarihinde soruşturma süreci için kısıtlama kararı alınmıştır. Soruşturma sonunda Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı 22/5/2018 tarihli kararı ile kovuşturmaya yer olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Karar gerekçesinde, öncelikle terör olaylarına ve operasyonlara ilişkin arka plan detaylarıyla aktarılmıştır. Kararın devamında soruşturma süreci hatırlatılmış; elde edilen deliller (Teşhis Tutanakları, atış artığı) mucibince güvenlik güçlerinin Ö.T.nin de içinde bulunduğu terörist grupla silahlı çatışma yaşanırken terörle mücadele çerçevesinde aldıkları emri yerine getirdikleri sırada, kanunun verdiği yetkiyi kullanarak Ö.T.yi etkisiz hâle getirdikleri sonucuna ulaşıldığı ifade edilmiştir. Karara yönelik itiraz Şırnak Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 25/10/2018 tarihinde reddedilmiştir. Başvurucular, nihai hükmü 12/11/2018 tarihinde öğrenmelerinin ardından 12/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Komisyon tarafından başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
Yaşam hakkı-Kötü muamele yasağı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/36658
Başvuru; Şırnak'ın Cizre ilçesinde, güvenlik güçleri tarafından terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar sırasında meydana gelen ölüm olayı ve bu olayın akabinde eksik yapılan soruşturma nedeniyle yaşam hakkı ile adil yargılanma hakkının, sokağa çıkma yasakları nedeniyle de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
0
Başvuru, üretilen elektrik ve kok gazı üzerinden elektrik ve hava gazı tüketim vergisi alınması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurular 12/4/2019 tarihinde yapılmıştır. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 2019/11429 ve 2019/11430 numaralı bireysel başvuruların konu yönünden hukuki irtibatlarının bulunması nedeniyle birleştirilmesine, incelemenin 2019/11424 Esas sayılı dosya üzerinden yürütülmesine ve diğer başvuru dosyalarının kapatılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir: Asıl işi çelik üretimi yapmak olan başvurucu, demir cevherini saf çelik hâline getirmek için gerekli karbonu edinmek üzere ihtiyaç duyduğu kok kömürünü ithal ettiği taş kömürünü işlemek suretiyle elde etmektedir. Başvurucu ayrıca taş kömüründen kok kömürü elde ederken ortaya çıkan kok gazını elektrik ve buhar üretiminde veya doğrudan eritme işlemlerinde kullanmaktadır. Başvurucu, böylelikle elektrik enerjisi ve gaz ihtiyacını kendi imkânlarıyla karşılamaktadır. Karadeniz Ereğli Belediyesi (Belediye), başvurucu Şirketin bu şekilde elektrik ve hava gazı tüketmiş olması nedeniyle 26/5/1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nun ve maddelerinde düzenlenen hükümlere dayanarak başvurucu Şirketten elektrik ve hava gazı tüketim vergisini ödemesini istemiştir. Başvurucu Şirket, bu talep üzerine elektrik ve kok gazı tüketiminin vergilendirilmesiyle ilgili olarak Ocak 2014, Şubat 2016 ve Ocak 2016 dönemleri için dosya kapsamından belirlenemeyen tarihlerde ihtirazi kayıtlarla Belediyeye beyannameler vermiş ve bu beyannamelere istinaden Belediyece anılan dönemlere ilişkin elektrik ve hava gazı vergileri tahakkuk ettirilmiştir. Tahakkuk tutarlarının bir kısmı elektrik tüketimine, bir kısmı ise kok gazı tüketimine ilişkin olup anılan tahakkuk tutarları yine dosya kapsamından belirlenemeyen tarihlerde Belediyeye ödenmiştir. Başvurucu Şirket sırasıyla 24/2/2014, 24/3/2016 ve 22/2/2016 tarihlerinde Zonguldak Vergi Mahkemesinde (Mahkeme), elektrik ve hava gazı tüketim vergisi tahakkuklarının terkini ve ödenen vergilerin iadesi istemiyle davalar açmıştır. Mahkeme yine sırasıyla 5/6/2014, 15/6/2016 ve 22/2/2016 tarihlerinde davaların reddine karar vermiştir. Kararların aynı mahiyetteki gerekçelerinde;i. Başvurucu tarafından üretilen kok gazı ve elektrik enerjisinin başvurucunun kendi imalatında kullandığı girdileri oluşturduğu ve bu enerjinin başvurucunun ürettiği mal ve hizmetlerin üretim maliyetine yansıdığı belirtilmiştir.ii. Kendi tesislerinde ürettiği elektrik enerjisini yine kendi tesislerindeki üretim açısından girdi olarak kullanan başvurucunun elektrik ve kok gazı enerjisinin tamamını tükettiği, bu nedenle 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun maddesinde belirtilen vergiyi doğuran olayın gerçekleştiği açıklanmıştır.iii. 213 sayılı Kanun ile gerek satın alma yoluyla karşılanan gerekse kendi imkânlarıyla üretilmiş bulunan elektrik ve hava gazı tüketiminin vergilendirilmesinin amaçlandığı, müesseselerin ürettiği elektriği tüketmesi hâlinde bu vergiden muaf olacağı yolunda herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı vurgulanmıştır.iv. Mahkemede daha önce açılan 1985/380 Esas sayılı davada da kok gazı üretilen bir işletme mahallinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu tesis edilen bilirkişi raporunda, kok gazının şehirlerdeki hava gazı fabrikalarında üretilen gazla aynı nitelikte bulunduğuna ve bilimsel açıdan aralarında fark bulunmadığına işaret edildiği belirtilmiştir. Başvurucu tarafından temyiz edilen kararlar, Danıştay Dokuzuncu Dairesince 5/2/2018 tarihinde onanmıştır. Onama kararlarında, temyize konu kararların usul ve kanuna uygun olduğu belirtilmiştir. Başvurucunun karar düzeltme talepleri de aynı Daire tarafından yine 3/12/2018 tarihinde reddedilmiştir. Nihai kararlar 1/4/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 12/4/2019 tarihinde bireysel başvurularda bulunmuştur. İlgili hukuk için bkz. İskenderun Demir ve Çelik A.Ş. [GK], B. No: 2015/941, 25/10/2018, §§ 19-
Adil yargılanma hakkı (Hukuk)-Mülkiyet Hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2019/11424
Başvuru, üretilen elektrik ve kok gazı üzerinden elektrik ve hava gazı tüketim vergisi alınması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
1
Başvuru, 1995 yılında tapu kaydına kamulaştırma şerhi konan taşınmazın kamulaştırılmaması nedeniyle taşınmazda meydana gelen değer kaybının ve zararların ödenmemesi sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurular 14/1/2019 ve 17/4/2020 tarihlerinde yapılmıştır. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. 2020/13939 sayılı başvurunun 2019/2474 sayılı başvuru ile kişi ve konu yönünden hukuki irtibat bulunması sebebiyle 2020/13939 sayılı başvurunun kapatılmasına, incelemenin 2019/2474 sayılı başvuru üzerinden yapılmasına karar verilmiştir. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:A. Uyuşmazlığın Arka Planı Başvuru konusu taşınmaz, ana taşınmazın 1963 yılında yapılan arazi kadastrosunda tapu kaydına dayalı olarak tapu malikleri adına tespit edildikten sonra ifrazen oluşmuştur. Başvurucunun 21/6/2002 tarihinde satın aldığı başvuruya konu İstanbul'un Pendik ilçesine bağlı Kurtdoğmuş Mahallesi 1019 parsel numaralı 000 metrekare (m²) yüz ölçümündeki çiftlik arazisi niteliğindeki taşınmazın 409 m²lik kısmına içme suyu mutlak koruma alanında kalması nedeniyle İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünce (İSKİ) 16/6/1995 tarihinde kamulaştırma şerhi düşülmüştür. İstanbul Bölge Orman Müdürlüğünün İSKİ'ye hitaben yazdığı 17/7/2002 tarihli yazısında başvuru konusu taşınmazın orman alanlarının dışında orman sayılmayan yerlerden olduğu belirtilmiştir.B. Kadastro Davası Süreci Orman Genel Müdürlüğü tarafından başvuruya konu taşınmazı da kapsayan birçok taşınmazın orman olduğu iddiasıyla 31/10/1972 ve 20/11/1981 tarihlerinde açılan davalar birleştirilerek en son İstanbul Anadolu Kadastro Mahkemesince 11/5/2016 tarihinde kısmen kabul, kısmen reddedilmiştir. Başvuru konusu taşınmazın orman niteliğinde olmadığına dair karar, davacı Orman Genel Müdürlüğünce temyiz edilmiş olup dosyanın Yargıtayda derdest olduğu anlaşılmıştır. Kamulaştırmasız El Atmadan Kaynaklı Tazminat Davası Süreci Başvurucu 20/5/2009 tarihinde başvuru konusu taşınmazına kamulaştırmasız el atıldığı gerekçesiyle tazminat davası açmıştır. Pendik Asliye Hukuk Mahkemesince alınan 23/9/2010 tarihli bilirkişi heyet raporunda el atılan 100 m²lik kısmının değeri 432 TL hesaplanmış, aynı bilirkişi heyetinin sunmuş olduğu 16/1/2011 tarihli raporda ise 285 TL hesaplanmıştır. Mahkemece 14/5/2012 tarihli bilirkişi raporuna itibar edilerek el atılan taşınmazın değerinin 146 TL olduğu belirtilerek 19/7/2012 tarihinde davanın kabulüne ve taşınmazın 100 m²lik kısmının davalı İSKİ adına tesciline karar verilmiştir. Söz konusu karar, Yargıtay Hukuk Dairesince 25/2/2013 tarihinde bozulmuştur. Kararın gerekçesinde, arazi üzerinde irtifak hakkının arazinin değerine etkisi bilirkişi raporuyla belirlenmeden eksik incelemeyle karar verildiği belirtilmiştir. Bozma kararı sonrasında başvurucunun davadan feragat etmesi üzerine kamulaştırma yapılamamıştır. 2019/2474 Sayılı Başvuruya Konu Dava Süreci İSKİ'nin başvurucuya gönderdiği 10/7/2015 tarihli yazısında başvuru konusu parselin anlaşarak devretmek istenmesi durumunda on beş gün içinde müracaat edilmesi istenmiştir. Başvurucunun müracaat etmemesi nedeniyle anlaşma gerçekleşmemiştir. Başvurucu, yirmi bir yıl geçtiği hâlde taşınmazının nakit olarak kamulaştırılmaması nedeniyle bu kez 3/2/2016 tarihli dilekçesiyle takas yoluyla kamulaştırılmasını talep etmiştir. İSKİ 11/2/2016 tarihli cevap yazısında Orman Genel Müdürlüğü, İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü Kanlıca Orman İşletme Müdürlüğünün 9/7/2015 tarihli yazısı eklenmek suretiyle kadastro mahkemesinde dava konusu olan söz konusu taşınmazın kısmen Ömerli Barajı mutlak koruma alnında, kısmen Ömerli Barajı kısa mesafeli koruma alanında, kısmen de orman alanında ve plansız sahada kaldığı belirtilmiştir. Bununla birlikte taşınmazın kullanımını engelleyici bir durumun olmadığı ve takas uygulaması bulunmadığı ifade edilmiştir. Öte yandan devam eden kadastro mahkemesindeki dava sonucuna göre taşınmazın Ömerli Barajı göl mutlak koruma alanında kalan orman haricindeki kısmının kamulaştırmaya konu edileceği belirtilmiştir. Bunun üzerine başvurucu 10/3/2013 tarihinde su havzası mutlak koruma alanında kalan ve üzerinde kamulaştırma şerhi bulunan taşınmazının kamulaştırılması istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin İSKİ 11/2/2016 tarihli işlemi ile bu işleme dayanak yapılan Orman Genel Müdürlüğünün 9/7/2015 tarihli işleminin iptali ile kamulaştırmasız el atma sebebiyle uğranıldığı öne sürülen zararların tazmini talebiyle İSKİ ve Orman Genel Müdürlüğü aleyhine İstanbul İdare Mahkemesinde ( İdare Mahkemesi) dava açmıştır. İdare Mahkemesince 24/5/2017 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde Ömerli Havzası mutlak ve kısa mesafeli koruma alanında ve kısmen de orman vasfında olan taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının İSKİ İçme Suyu Havzaları Koruma Yönetmeliği ile belirtilen sınırlı sebepler yönünden kısıtlandığı, bunun dışındaki sebepler yönünden ise taşınmazdan tasarruf edilmesi önünde mevzuattan kaynaklanan bir kısıtlılığın bulunmadığı belirtilmiştir. Bununla birlikte taşınmazın vasfı ile ilgili kadastro mahkemesinde açılmış olan davada verilen kararın henüz kesinleşmediği, gayrimenkulün aynına ilişkin davaların kesinleşmeden hüküm ifade etmeyeceği, taşınmazın bir kısmının orman olup olmadığı kesinleşmeden iptali istenilen dava konusu işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca bu aşamada taşınmazın kamulaştırma bedeli yerine geçmek üzere ödenmesine karar verilmesi talep edilen tazminat isteminin yasal dayanaktan yoksun olduğu izah edilmiştir. Başvurucunun istinaf talebini inceleyen İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dördüncü İdari Dava Dairesince 25/1/2018 tarihinde karar bozulmuştur. Kararın gerekçesinde savunma dilekçelerine karşı başvurucunun cevabının Orman Genel Müdürlüğüne tebliğ edilmeksizin karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu vurgulanmıştır. İdare Mahkemesince bozma kararına uyularak 30/5/2018 tarihinde bir kez daha aynı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir. Dairece 18/12/2018 tarihinde başvurucunun istinaf talebinin kesin olarak reddine karar verilmiştir. Nihai karar, başvurucuya 31/12/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 14/1/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. E. 2020/13939 Sayılı Başvuruya Konu Dava Süreci Başvurucu, başvuru konusu taşınmazının beş yıllık yasal süresi içerisinde kamulaştırma yapılmaması ve kamulaştırma şerhinin de kaldırılmaması nedeniyle oluşan zararlarının tazmini talebiyle İSKİ ve Orman Genel Müdürlüğü aleyhine 6/8/2018 tarihinde İstanbul İdare Mahkemesinde ( İdare Mahkemesi) tam yargı davası açmıştır. İdare Mahkemesince 23/10/2019 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde taşınmazın vasfı ile ilgili Kadastro Mahkemesinde açılmış olan davada verilen kararın henüz kesinleşmediği, gayrimenkulün aynına ilişkin davaların kesinleşmeden hüküm ifade etmeyeceği, taşınmazın bir kısmının orman olup olmadığı kesinleşmeden taşınmaza hukuki el atıldığından bahisle talep edilen tazminat isteminin yasal dayanaktan yoksun olduğu izah edilmiştir. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dokuzuncu İdari Dava Dairesince 11/3/2020 tarihinde başvurucunun istinaf talebinin kesin olarak reddine karar verilmiştir. Nihai karar, başvurucuya 24/3/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 17/4/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. A. Ulusal Hukuk İlgili Mevzuat 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun "Kamulaştırmada önce yapılacak işlemler ve idari şerh" kenar başlıklı maddesi şöyledir:"Kamulaştırmayı yapacak idare, kamulaştırma veya kamulaştırma yolu ile üzerinde irtifak hakkı kurulacak taşınmaz malların veya kaynakların sınırını, yüzölçümünü ve cinsini gösterir ölçekli planını yapar veya yaptırır; kamulaştırılan taşınmaz malın sahiplerini, tapu kaydı yoksa zilyetlerini ve bunların adreslerini, tapu, vergi ve nüfus kayıtları üzerinden veya ayrıca haricen yaptıracağı araştırma ile belgelere bağlamak suretiyle tespit ettirir.İlgili vergi dairesi idarenin isteği üzerine taşınmaz mal ve kaynakların vergi beyan ve değerlerini, vergi beyanı bulunmadığı hallerde beyan yerine geçecek takdir edilecek değeri en geç bir ay içerisinde verir.İdare kamulaştırma kararı verdikten sonra kamulaştırmanın tapu siciline şerh verilmesini kamulaştırmaya konu taşınmaz malın kayıtlı bulunduğu tapu idaresine bildirir. Bildirim tarihinden itibaren malik değiştiği takdirde, mülkiyette veya mülkiyetten gayri ayni haklarda meydana gelecek değişiklikleri tapu idaresi kamulaştırmayı yapan idareye bildirmek zorundadır. (Değişik cümle: 24/4/2001 - 4650/2 md.) İdare tarafından, şerh tarihinden itibaren altı ay içinde 10 uncu maddeye göre kamulaştırma bedelinin tespitiyle idare adına tescili isteğinde bulunulduğuna dair mahkemeden alınacak belge tapu idaresine ibraz edilmediği takdirde, bu şerh tapu idaresince resen sicilden silinir." 2942 sayılı Kanun'un "Aynın ihtilaflı bulunması" kenar başlıklı maddesinin ilgili kısmı şöyledir:"İdare, kamulaştırılması kararlaştırılan taşınmaz malın mülkiyeti üzerinde ihtilaf olup olmadığını, taşınmaz malın bulunduğu yerdeki tapu idaresi, kadastro müdürlüğü ve hukuk mahkemelerinden sorarak ve mahallinde araştırma yaparak tespit eder.Yapılan araştırmalar sonucunda, taşınmaz malın tapuda kayıtlı olmakla birlikte mahkemede mülkiyeti üzerinde ihtilaf olduğu veya kadastrosu yapılmasına rağmen kadastro mahkemesinde davalı olduğunun tespit edilmesi halinde idarece, 10 uncu madde uyarınca hazırlanan belgelerin tamamı, taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine verilerek, taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin mülkiyet ihtilafıyla ilgili uyuşmazlığın sonucunda belli olacak hak sahibine peşin veya kamulaştırma 3 üncü maddenin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi karşılığında idare adına tesciline karar verilmesi istenir.Mahkemece, taşınmaz mal hakkındaki mülkiyet ihtilafı ile ilgili davanın tüm taraflarına, 10 uncu madde uyarınca tebligatların ve ilanların yapılması, taşınmazın kamulaştırma bedelinin yine bu maddedeki usule göre tespit edilmesi ve bu bedelin mülkiyet ihtilafıyla ilgili davanın sonucunda belli olacak hak sahibine ödenmek üzere idarece mahkemenin belirttiği bankaya 10 uncu madde uyarınca ve üçer aylık vadeli hesaba yatırılmasından sonra, bu bedelin ileride belli olacak hak sahibine ödenmesine ve taşınmaz malın idare adına tesciline karar verilir ve bu karar tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. 3 üncü maddenin 2 nci fıkrasına göre yapılan kamulaştırmalarda mahkemece belirlenecek kamulaştırma bedelinin ilk ve takibeden taksitleri de mahkemenin belirlediği bankadaki üçer aylık vadeli hesaplara yatırılır.Mülkiyet ihtilafı ile ilgili davanın sonucunda, hak sahibi olduğuna mahkemece karar verilen kişinin müracaatı üzerine kamulaştırma bedelini tespit eden mahkemenin, paranın bu hak sahibine ödenmesi için bankaya yazacağı talimat üzerine para hak sahibine ödenir.Bu maddede öngörülen işlemler, mahkemenin davetine uymayanlar olduğu takdirde ilgilinin yokluğunda yapılır...." 2942 sayılı Kanun'un "Trampa yolu ile kamulaştırma" kenar başlıklı maddesi şöyledir:“Mal sahibinin kabul etmesi halinde kamulaştırma bedeli yerine, idarenin kamu hizmetine tahsis edilmemiş olan taşınmaz mallarından, bu bedeli kısmen veya tamamen karşılayacak miktarı verilebilir.Kamulaştırma bedeli yerine verilecek taşınmaz malın değeri, idarenin ihale komisyonunca yoksa bu amaçla kuracağı bir komisyonca tespit edilir. Taşınmaz mal bedelleri arasındaki fark taraflarca nakit olarak karşılanır. Ancak idarenin vereceği taşınmaz malın değeri, kamulaştırma bedelinin yüzde yüzyirmisini aşamaz." 23/1/2011 tarihli İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) ''Özel hükümler'' kenar başlıklı maddesinin (9) numaralı fıkrasının (a) bendi şöyledir:“Mutlak koruma alanlarında İdare tarafından yapılacak veya yaptırılacak arıtma tesisleri hariç, hangi maksatla olursa olsun hiçbir yapılaşmaya izin verilemez. Yönetmelik'in ''Genel hükümler'' kenar başlıklı maddesi şöyledir: ''(1) Bu yönetmelikte açıklanmayan tüm hususlarda Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nin içmesuyu havzaları ile ilgili hükümleri uygulanır. (2) Bu Yönetmelik hükümleri uyarınca yasaklanmış olan yapı, tesis ve faaliyetler; içmesuyu havzaları için zararlı yapı, tesis ve faaliyetlerden sayılır. Bu yapı, tesis ve faaliyetleri yapanlar hakkında; İSKİ Genel Müdürlüğü tarafından 2560 sayılı İSKİ Kanunu, 3194 sayılı İmar Kanunu, 2872 sayılı Çevre Kanunu ve ilgili diğer mevzuat uyarınca cezalandırılmaları için suç duyurusunda bulunulur. (3) Bu Yönetmelik hükümlerinin uygulama esasları ve diğer hususlar, Yönerge ile belirlenir.'' 2015 yılında kabul edilen İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönergesi'nin (Yönerge) ''Mutlak koruma alanlarında uyulması gereken hususlar'' kenar başlıklı maddesi şöyledir: ''(1) Mutlak koruma alanlarında uyulması gereken kurallar aşağıda sıralanmıştır:a) Bu alanlar İdarenin bütçe imkânları doğrultusunda bir program dâhilinde kamulaştırılır. Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanlığınca mutlak koruma alanlarında öncelikle kamulaştırılacak arazi ve yapıların tespiti yapılır ve kamulaştırılması Emlak ve İstimlâk Dairesi Başkanlığından talep edilir.b) Kamulaştırılan bu alanlar ile kamu mülkiyetinde bulunan alanlarda suni gübre ve zirai mücadele ilaçları kullanılmamak, araziyi geçirimsiz hale getirmemek şartıyla İdare tarafından Ek-1 ve Ek-2 Tabloda yer alan ağaçların dikimi, gezi, seyir, park, bahçe ve peyzaj düzenlemeleri yapılır veya yaptırılır.c) Bu Yönergenin 10 uncu maddesinin 3 üncü ve 4 üncü bentlerinde izin verilen yapı ve tesisler hariç olmak üzere, bu alanda hiçbir yapı yapılamaz.ç) Bu alanlar için izin verilen ve bu maddede sıralanan faaliyetler dışında TIR parkı, açık otopark, yed-i emin parkı, açık/kapalı spor alanı/tesisi, sürücü kursu eğitim alanı, madencilik, toprak dökümü ve benzeri hiçbir yapı ve faaliyete izin verilemez.d) Zorunlu hallerde, imar planı gereği yapılacak yolların bu alandan geçecek olan kısımlarında sadece ulaşımla ilgili işlevlerine gerekli tedbirlerin alınması şartı ile izin verilebilir." Yönerge'nin ''İçme suyu havzalarının tüm koruma alanlarında yapılaşma, tesis ve faaliyetler ile ilgili diğer hükümler'' kenar başlıklı maddesinin ilgili kısmı şöyledir: ''... (6) Mutlak ve kısa mesafeli koruma alanlarında; kamuya ait veya 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu kapsamında yapı yapılmasının talep edilmesi veya fiili olarak yapıldığının arazide görülmesi durumunda bu koruma alanları ile ilgili kısıtlamalar yapıyı yapan/yaptıran kuruma yazılı olarak bildirilir. Kamu yararı, sosyal ihtiyaçlar, ekonomik durum, yerleşik alan içerisinde olup olmadığı, atıksu tedbirinin alınıp alınmadığı ve benzeri bakımdan gerekli değerlendirmelerin yapılarak söz konusu yapılaşmaya ruhsat ve izin verilip verilmemesi hususu, yapıları yapan/yaptıran kurumların sorumluluğundadır. (7) Mutlak ve kısa mesafeli koruma alanlarında bu yönetmelikten önceki İçme Suyu Havzaları Yönetmeliği’nin yürürlüğe girdiği 2006 tarihinde, bu tarihten sonra koruma altına alınan havzalarda ise havza ilan tarihinde mevcut olan yapılar dondurulmuştur. (8) Mutlak ve kısa mesafeli koruma alanlarında yeni mezarlık kurulamaz. 2006 tarihinde mevcut olan mezarlıklar ve bu tarihten sonra koruma altına alınan havzalarda da havza ilan tarihinde mevcut olan mezarlıklar ilgili idarelerin yetki ve sorumluluğundadır....'' Yönerge'nin ''Müştemilat türü yapılar'' kenar başlıklı maddesi şöyledir: ''(1) Mutlak koruma alanlarında su tankı, su deposu, gölgelik, tel çit, bahçe duvarı, sızdırmaz fosseptiği olan toplam 3 m2 (üç metrekare)’yi geçmeyen tuvalet maksatlı mobo, mevcut yapılara ait merdiven, balkon boşluklarının kapatılması ve benzeri unsurlar yapılabilir. (2) Mutlak koruma alanı dışında kalan alanlarda branda, naylon ve benzeri malzemeden yapılan kamp çadırı gibi portatif müştemilatlar, havuz, mevcut yapıya ait günlük ihtiyaca cevap verecek, toplamda 30 (otuz metrekare) m2’yi geçmeyen kümes, tuvalet, kömürlük, odunluk, garaj, depo türü müştemilat yapılması, su havzaları için zararlı yapı, tesis ve faaliyetlerden sayılmaz ve bu yapılar hakkında İdarece işlem tesis edilmez.'' Yönerge'nin ''Koruma alanlarında ziraat ve hayvancılık faaliyetlerine ilişkin hususlar'' kenar başlıklı maddesinin ilgili kısmı şöyledir: ''(1) Mutlak koruma alanlarında hiçbir ziraat ve hayvancılık faaliyeti yapılamaz. Suni gübre ve zirai mücadele ilaçları kullanılmamak şartıyla Ek-1 ve Ek-2 Tabloda yer alan ağaçların dikilmesine izin verilir'' Olay tarihinde yürürlükte bulunan 31/12/2004 tarihli ve 25687 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'nin ''Mutlak koruma alanı'' kenar başlıklı (mülga: RG-14/2/2018-30332) maddesi şöyledir: ''Mutlak koruma alanı, içme ve kullanma suyu rezervuarının maksimum su seviyesinden itibaren 300 metre genişliğindeki şerittir. Söz konusu alanın sınırının su toplama havzası sınırını aşması hâlinde, mutlak koruma alanı havza sınırında son bulur. Bu alanda aşağıda belirtilen koruma tedbirleri alınır,a) Maksimum su seviyesinden itibaren 300 metre genişliğindeki şerit kamulaştırılır. Kamulaştırma suyu kullanan idare veya idarelerce yapılır. Ancak 1988 yılı veya su temin projesinin yatırım programına alındığı tarih itibarıyla mevcut olan yapılarda bu alanda kamulaştırma yapılıncaya kadar, yapı inşaat alanında değişiklik yapmamak ve kullanım maksadını değiştirmemek şartıyla gerekli bakım onarım yapılabilir.b) İçme ve kullanma suyu projesine ve mevcut yapıların kanalizasyon sistemlerine ait mecburi teknik tesisler hariç olmak üzere, bu alanda hiçbir yapı yapılamaz. Bu alanda kalan mevcut yapılar dondurulmuştur.c) Çevre düzeni planına uyularak, bu alan içinde gölden faydalanma, piknik, yüzme, balık tutma ve avlanma ihtiyaçları için cepler teşkil edilir. Bu cepler su alma yapısına 300 metreden daha yakın olamaz.d) Kamulaştırmayı yapan idarece gerekli görülen yerlerde alan çitle çevrilir veya koruma alanı teşkil edilir.'' Olay tarihinden sonra 28/10/2017 tarihli ve 30224 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan İçme-Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair Yönetmelik'in ''Mutlak koruma alanı'' kenar başlıklı maddesinin ilgili kısmı şöyledir: ''(1) Mutlak koruma alanı, içme-kullanma suyu temin edilen veya edilmesi planlanan tabii göl, baraj gölü ve göletlerin, maksimum su seviyesinden itibaren yatayda 300 metre genişliğindeki kara alanıdır. Söz konusu alanın sınırının içme-kullanma suyu havzası sınırını aşması hâlinde, mutlak koruma alanı, havza sınırında son bulur. (2) İçme-kullanma suyu temin edilmesi amacıyla yapılması planlanan baraj gölü ve göletler ile su alınması planlanan tabii göllerin çevresinde, maksimum su seviyesinden itibaren içme-kullanma suyu alma yapısını merkez alan, yarıçapı 300 metre genişliğindeki alanın kara kısmındaki bölümü, içme-kullanma suyunu kullanan idare tarafından kamulaştırılır. İçme-kullanma suyunu kullanan idarece gerekli görülmesi durumunda yarıçapı 300 metre genişliğindeki alana ilave olarak mutlak koruma alanının bir kısmı veya tamamı kamulaştırılabilir. (3) İçme-kullanma suyu projesine ve mevcut yapıların kanalizasyon sistemlerine ait mecburi teknik tesisler haricinde hiçbir yeni yapı yapılamaz....'' Danıştay Kararı Danıştay Altıncı Dairesinin 17/1/2017 tarihli ve E.2016/6106, K.2017/275 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:''...İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönetmeliğinin 'Özel hükümler' başlıklı maddesinin fıkrasında, İstanbul’a su temin edilen ve edilecek olan içmesuyu havzaları ve derelerin EK-1’de gösterildiği, 'İçmesuyu havzalarında imar planlarında uyulması gereken esaslar' başlıklı fıkrasının c bendinde; Mutlak koruma alanlarında İdare tarafından yapılacak veya yaptırılacak arıtma tesisleri hariç, hangi maksatla olursa olsun hiçbir yapılaşmaya izin verilemeyeceği, g bendinde İçme suyu havzalarında EK-1’de isimleri verilen derelerin, orman alanları ve tarımsal niteliği korunacak alanlar dışında kalan kısımlarında; ıslah projesine uygun olarak bu derelerin ıslah kesitinin her iki yanında; temizlik, bakım ve onarımlarının yapılabilmesi maksadıyla imar planlarında en az on metrelik dere işletme bandı ayrılır. Dere ıslah alanı ile dere işletme bandları idarece kamulaştırılacağı, düzenlenmiştir.Yukarıdaki mevzuat hükümlerinden 'havzanın mutlak koruma alanı' ile 'derenin koruma bandının' farklı kavramlar olduğu, havza mutlak koruma alanının; İçme ve kullanma suyu temin edilen ve edilecek olan suni ve tabii göller etrafında en yüksek su seviyesinde, su ile karanın meydana getirdiği çizgiden itibaren yatay 300 metre genişliğindeki kara alanı olduğu, havzanın mutlak koruma alanı içerisinde yapılaşma yasağı olduğundan bu alanda yer alan taşınmazların kamulaştırılmalarının zorunlu olduğu, havzayı besleyen derelerin dere işletme bandının ise; İSKİ içmesuyu havzaları yönetmeliği EK-1’de isimleri verilen derelerin, orman alanları ve tarımsal niteliği korunacak alanlar dışında kalan kısımlarında; ıslah projesine uygun olarak bu derelerin ıslah kesitinin her iki yanında; temizlik, bakım ve onarımlarının yapılabilmesi maksadıyla imar planlarında en az on metrelik bandı ifade ettiği ve dere işletme bandının da kamulaştırılmasının zorunlu olduğu anlaşılmaktadır...."B. Uluslararası Hukuk İlgili uluslararası hukuk için bkz. Halide Demirel, B. No: 2017/17378, 13/2/2020, §§ 36-
Adil yargılanma hakkı (Hukuk)-Mülkiyet Hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2019/2474
Başvuru, 1995 yılında tapu kaydına kamulaştırma şerhi konan taşınmazın kamulaştırılmaması nedeniyle taşınmazda meydana gelen değer kaybının ve zararların ödenmemesi sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
1
Başvuru, işe iade istemiyle açılan davanın karar verilmesine yer olmadığına dair hükümle sonuçlanması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 2/4/2018 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir: Başvurucu, A. Temizlik İnşaat Güvenlik Nakliye Yemek Üretim Hizmetleri Taah. Tic. Ltd. Şti.nin (alt işveren) işçisi olarak Bismil Belediyesinde (Belediye) 1/2/2015 tarihinden itibaren şoför olarak çalışmaktayken Bismil Emniyet Müdürlüğünden alınan istihbari belgelere dayanılarak terör örgütleri ile irtibatı, iltisakı, örgütlere mensubiyeti ve aidiyeti olduğu gerekçesiyle 2/6/2017 tarihinde başvurucunun iş akdi feshedilmiştir. Başvurucu 30/6/2017 havale tarihli dilekçesiyle iş akdinin geçerli bir nedene dayanılmadan feshedildiğini belirterek alt işveren aleyhine işe iade istemiyle dava açmıştır. Bismil Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) iş mahkemesi sıfatıyla bakmış olduğu davada 8/12/2017 tarihli karar ile kamu kurumu niteliğindeki bir işyerinde işçi statüsüyle çalışmakta olan başvurucunun iş sözleşmesinin 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (667 sayılı KHK) hükümlerine dayalı olarak feshedildiği, 2/1/2017 tarihli ve 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında KHK hükümleri uyarınca davayı inceleme yetkisinin Olağanüstü Hâl İşlemlerini İnceleme Komisyonuna (OHAL Komisyonu) ait olduğu gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına ve dosyanın OHAL Komisyonuna gönderilmesine kesin olarak karar vermiştir. Başvurucunun karara karşı yaptığı 30/1/2018 tarihli istinaf talebi Mahkemenin istinaf başvurusunu değerlendirmesine yönelik 1/2/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararda, Mahkemece verilen 8/12/2017 tarihli kararın kesin olduğu belirtilmiştir. Anılan karar başvurucuya 2/3/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 2/4/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. OHAL Komisyonu 27/4/2018 tarihinde olağanüstü hâl kapsamında doğrudan kanun hükmünde kararname ile tesis edilen tedbir uygulanmadığı için OHAL Komisyonunun görevleri arasında yer almayan dosyanın kabulüne olanak bulunmadığından bahisle dosyayı ilk derece mahkemesine iade etmiştir. OHAL Komisyonunun anılan kararı doğrultusunda Asliye Hukuk Mahkemesi işe iade davasını yeni bir esas numarasına (E.2018/436) kaydederek incelemeye başlamıştır. Bireysel başvurunun karar tarihi itibarıyla işe iade davasının istinaf incelemesinde olduğu anlaşılmaktadır.
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/11044
Başvuru, işe iade istemiyle açılan davanın karar verilmesine yer olmadığına dair hükümle sonuçlanması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
0
Başvuru, ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucunun yakınlarına gönderdiği mektupta yer alan ifadeler nedeniyle disiplin cezasıyla cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 7/8/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur. 2018/24991 numaralı başvuru incelenen başvuruyla birleştirilmiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir: Başvurucu, başvuru tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçundan tutuklu olarak Osmaniye 1 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.A. 2018/24272 No.lu Bireysel Başvuruya Konu 4/12/2017 Tarihli Mektup Yönünden Başvurucu, başka ceza infaz kurumunda bulunan bir arkadaşına gönderilmek üzere hazırladığı mektubu 4/12/2017 tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna vermiştir. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu (Disiplin Kurulu) mektubu incelemiş ve mektupta kurum görevlilerine yönelik sarf edilen uygunsuz sözlerin bulunduğuna, bu kısımların kapatılarak alıcısına gönderilmesine karar vermiştir. Disiplin Kurulu başvurucu hakkında mektupta geçen sözler nedeniyle disiplin soruşturması başlatılmasına da karar vermiştir. Disiplin Kurulu disiplin soruşturması sonucunda 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un maddesinin (2) numaralı fıkrasının (j) bendinde düzenlenen "kurum görevlilerine hakaret veya tehditte bulunmak" eylemini gerçekleştirdiği gerekçesiyle başvurucu hakkında 7 gün hücreye koyma cezası verilmesine karar vermiştir. Disiplin Kurulu, hakaret ve tehdit oluşturduğunu kabul ettiği sözlere yer vererek başvurucunun eyleminin anılan disiplin suçunu oluşturduğu belirtmiştir. Disiplin Kurulu kararında açıklanan sözler şu şekildedir:"Hem mahkumlarda, hem başkalarında insanlara daha çok nasıl eziyet ederim, işlerini daha çok nasıl zorlaştırırım, zulüm benim için bir meslek nasıl olur? Bu işlerin peşine düşüyorlar. Yani kafalar boş olunca şeytanla oturup şeytanla kalkıyorlar. Kendilerine sadistçe meşgaleler bularak vakitlerini akşam ediyorlar. Kim mi yapıyor bunları? iki ayaklı, zombi kılıklı, beyinciği, pardon beyni alınmış kuş edalı, karanlık yüzlü mahlukat ... Daha iyi oturan tasvirleri mümkün ama ağzımı kirletemem o değersiz şeyler için. Neyse burada mahkumlarda böyle zor günler geçiriyor. Onlar için de imtihan var burada ya bu ahlaksızlara tahammül edecekler ya da etmeyerek kendileri şeytanca düşüncelere bırakmayıp iyiye doğru tevessül teveccüh edecekler. ... insanda yüz olur kızaracak denir, insanda yüz yoksa ağzını kirlettiğinle kalırsın. Ben de söylemiyorum bu nedenle bazen kafama esiyor böyle şeyler. Adamın dışarıda dilini keserler. Hadi yiyorsa delikanlıyım diyen çıksın dışarıda başkasına söylesin. Sen kime terörist muamelesi yapmaya kalkıyorsun lan! deyip yakasından tutup pas pas ederler adamı, Aslan kafeste, kim korkar kükremesinden derler hayvanat bahçesinde gezenler. Ayılana gazoz bayılana limon diye bir reklam filmi vardı. Orada kız arkadaşıyla yürüyen bir genç tel örgünün arkasından doberman köpeklerine artistlik yapıp poposunu sallayarak ilerliyordu. Belki hatırlamışsındır sen de, ilerde tel örgü bitince köpekle karşı karşıya kalan delikanlı bir anda korkudan bayılıyordu." Başvurucu, Disiplin Kurulunun kararına karşı Osmaniye İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) şikâyette bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği, başvurunun itirazını 21/3/2018 tarihinde reddetmiştir. İnfaz Hâkimliği başvurucu hakkındaki uygulamanın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesine dayanmıştır. Başvurucu, İnfaz Hâkimliği kararına itiraz etmiştir. Osmaniye Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle itirazı 19/7/2018 tarihinde reddetmiştir. Mektupta geçen ve yukarıda yer verilen sözler nedeniyle başvurucu hakkında adli bir soruşturmada yürütülmüştür. Yapılan adli soruşturma sonucunda Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığı 7/3/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:"Şüphelinin söz konusu mektubunda geçen ifadelerin hakaret niteliği taşıdığı ancak kime yönelik sarf ettiği konusunda bu hali ile belirlenme yapılamadığı, TCK'nın 126 maddesi uyarınca mağdurun şahsına yönelik hakarette bulunduğunda duraksanmayacak şekilde mağdurun belirli olması gerektiği hususları birlikte değerlendirildiğinde şüphelinin eylemi ile ilgili olarak TCK 126/1 maddesi uyarınca kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına ... karar verildi."B. Birleştirilen 2018/24991 No.lu Bireysel Başvuruya Konu 14/11/2017 Tarihli Mektup Yönünden Başvurucu, bir yakınına gönderilmek üzere hazırladığı mektubu 14/11/2017 tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna vermiştir. Disiplin Kurulu mektubu incelemiş ve mektupta kurum görevlilerine yönelik sarf edilen uygunsuz sözlerin bulunduğuna, bu kısımların kapatılarak alıcısına gönderilmesine karar vermiştir. Disiplin Kurulu başvurucu hakkında mektupta geçen sözler nedeniyle disiplin soruşturması başlatılmasına da karar vermiştir. Disiplin Kurulu disiplin soruşturması sonucunda 5275 sayılı Kanun'un maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendinde düzenlenen "kurum görevlilerine karşı uygunsuz söz sarf etmek" eylemini gerçekleştirdiği gerekçesiyle başvurucu hakkında 3 ay süre ile bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezası verilmesine karar vermiştir. Disiplin Kurulu, uygunsuz söz oluşturduğunu kabul ettiği sözlere yer vererek başvurucunun eyleminin anılan disiplin suçunu oluşturduğu belirtmiştir. Disiplin Kurulu kararında açıklanan sözler şu şekildedir:"O yazıları karartanları da; Allah (cc), bazı yüzlerin kararacağı [bazı yüzlerin ise aydınlanacağı] o mahşer gününde yüzlerini nasıl biliyorsa öyle yapsın! Kimseye beddua edip ağzımı kirletemem. Ayrıca benim aklımın tahayyülü ile de sınır koymak istemem." Başvurucu, Disiplin Kurulunun kararına karşı İnfaz Hâkimliğine şikâyette bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği, başvurunun itirazını 21/3/2018 tarihinde reddetmiştir. İnfaz Hâkimliği, başvurucu hakkındaki uygulamanın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesine dayanmıştır. Başvurucu, İnfaz Hâkimliği kararına itiraz etmiştir. Mahkeme, İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle itirazı 19/7/2018 tarihinde reddetmiştir. 5275 sayılı Kanun’un maddesinin (1) numaralı fıkrasının olay tarihindeki hâli şöyledir:"Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır." 5275 sayılı Kanun’un maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendi şöyledir:"(2) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezasını gerektiren eylemler şunlardır:…e) Kurum görevlilerine karşı uygunsuz söz sarf etmek veya davranışta bulunmak.…" 5275 sayılı Kanun’un maddesinin (2) numaralı fıkrasının (j) bendi şöyledir:"(2) Bir günden on güne kadar hücreye koyma cezasını gerektiren eylemler şunlardır: …j) Kurum görevlilerine hakaret veya tehditte bulunmak..."
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/24272
Başvuru, ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucunun yakınlarına gönderdiği mektupta yer alan ifadeler nedeniyle disiplin cezasıyla cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
0
Başvuru, koruma tedbirleri nedeniyle açılan tazminat davasının bildirilen eksikliklerinin yasal süre içerisinde giderilmediğinden reddedilmesi sebebiyle mahkemeye erişim hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvuru 25/12/2018 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Başvuru formu ile eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir: Yabancı uyruklu olan başvurucu, Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) yürütülen bir soruşturma kapsamında, silahlı terör örgütüne üye olmak suçlamasıyla 23/3/2017 ile 6/4/2017 tarihleri arasında gözaltında tutulmuştur. Başsavcılıkça tutuklanması istemiyle başvurucu, Kayseri Ağır Ceza Mahkemesine sevk edilmiştir. Başvurucu 6/4/2017 ile 28/11/2017 tarihleri arasındaki süreyi tutuklu olarak geçirmiştir. Kayseri Ağır Ceza Mahkemesinin 6/4/2018 tarihli kararı ile başvurucunun beraatine karar verilmiş; karar istinaf yoluna başvurulmaksızın kesinleşmiştir. Başvurucunun avukatı, müvekkilinin gözaltı süresiyle birlikte toplam 8 ay 5 gün tutuklu kalması nedeniyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun ve devamı maddeleri gereğince Kayseri Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) 3/5/2018 tarihinde koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası açmıştır. Mahkemece, dava dilekçesinde başvurucunun ikamet adresi bilgisinin eksik olması nedeni ile başvurucu vekiline süre verilmiştir. Söz konusu yazıda; dava dilekçesinde başvurucunun ikametgâh adresinin bildirilmediği gibi ilgilinin MERNİS kaydına da rastlanılmadığı, ayrıca ilçe Emniyet Müdürlüğünce yapılan adres araştırması neticesinde başvurucunun Gaziantep Geri Gönderme Merkezinden ülkesi Suriye’ye gönderildiği bilgisinin verildiği belirtilmiştir. Bu kapsamda başvurucu vekilinden başvurucunun ülke sınırları içerisinde tebligata yarar adresinin bildirilmesi istenilmiş, aksi hâlde 5271 sayılı Kanun'un maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince istemin reddedileceği bildirilmiştir. Başvurucu vekili; Mahkemeye sunduğu 18/5/2018 havale tarihli dilekçeyle, tahliye kararından sonra başvurucunun Kayseri Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğü tarafından gözetim altına alındığını ve hâlen Gaziantep Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğünde gözetim altında bulunduğunu belirtmiştir. Mahkemenin talebi üzerine Gaziantep Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğünce Mahkemeye gönderilen 26/9/2018 tarihli yazıda, kamu güvenliğine tehdit oluşturması sebebiyle başvurucu hakkında 29/11/2017 tarihinde sınır dışı kararı alındığı ve başvurucunun sınır dışı edildiği bildirilmiştir. Mahkemece 3/10/2018 tarihinde dava dilekçesinin reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucuya ait ikametgâh adresinin dava dilekçesinde belirtilmemesi ve ilgilinin MERNİS kaydına da rastlanılmaması nedeniyle başvurucunun tebligata yarar adresinin bildirilmesi, aksi hâlde 5271 sayılı Kanun'un maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince istemin reddedileceği hususunun başvurucu vekiline bildirildiği vurgulanmıştır. Başvurucu vekilinin 18/5/2018 havale tarihli dilekçesinde, başvurucunun hâlen Gaziantep Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğünde gözetim altında tutulduğunun bildirilmesine karşın Mahkemece yapılan yazışmalar neticesinde başvurucunun 29/11/2017 tarihinde sınır dışı edildiği bilgisinin Gaziantep Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğünün 26/9/2018 tarihli yazısı ile verildiği belirtilmiştir. Buna göre dava tarihi itibarıyla başvurucunun Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde olmadığı ve başvurucu vekiline eksikliğin giderilmesi hususunda yapılan bildirimin yasal süresi içerisinde tamamlanmaması nedeniyle 5271 sayılı Kanun'un maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca itiraz yolu açık olmak üzere dava dilekçesinin reddine karar verildiği ifade edilmiştir. Karara karşı başvurucu vekili tarafından itiraz yoluna başvurulmuştur. İtiraz dilekçesinde; başvurucunun mevcut tüm adreslerinin ve bilgilerinin mahkemeye bildirildiği, başvurucuyla vekâlet ilişkisinin sona erdirildiğine dair herhangi bir tespitin bulunmadığı, dolayısıyla vekâlet ilişkisinin devam edip etmediğinin tespiti ve davaya muvafakat için başvurucunun hazır edilmesinin istenilmesinin yasal dayanağının mevcut olmadığı ileri sürülmüştür. Kayseri Ağır Ceza Mahkemesinin 28/11/2018 tarihli kararı ile Mahkemece dava dilekçesinin reddine dair verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğunun ve mezkûr karara vaki itirazın yerinde olmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle başvurucu vekili tarafından yapılan itirazın reddine karar verildiği hüküm altına alınmıştır. İtirazın reddi kararının 23/12/2018 tarihinde öğrenildiği beyan edilmiş ve 25/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur. A. Ulusal Hukuk İlgili Mevzuat 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;...e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,...Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler." 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı maddesinin ilgili kısmı şöyledir:"... (3) Tazminat isteminde bulunan kişinin dilekçesine, açık kimlik ve adresini, zarara uğradığı işlemin ve zararın nitelik ve niceliğini kaydetmesi ve bunların belgelerini eklemesi gereklidir. (4) Dilekçesindeki bilgi ve belgelerin yetersizliği durumunda mahkeme, eksikliğin bir ay içinde giderilmesini, aksi hâlde istemin reddedileceğini ilgiliye duyurur. Süresinde eksiği tamamlanmayan dilekçe, mahkemece, itiraz yolu açık olmak üzere reddolunur...." Yargıtay Kararı Yargıtay Ceza Dairesinin 7/7/2014 tarihli ve E.2014/5080, K.2014/16742 sayılı kanun yararına bozma kararının ilgili kısmı şöyledir: "...5271 sayılı CMK'nın 'tazminat isteminin koşullan' başlıklı maddesinin ... fıkrasında; 'tazminat isteminde bulunan kişinin dilekçesine, açık kimlik ve adresini, zarara uğradığı işlemin ve zararın nitelik ve niceliğini kaydetmesi ve bunların belgelerini eklemesi gereklidir' şeklinde tazminat isteminde bulunan kişinin dilekçesinde yer alması gereken hususlar, fıkrasında ise; 'dilekçesindeki bilgi ve belgelerin yetersizliği durumunda mahkeme, eksikliğin bir ay içinde giderilmesini, aksi hâlde istemin reddedileceğini ilgiliye duyurur, süresinde eksiği tamamlanmayan dilekçe, mahkemece, itiraz yolu açık olmak üzere reddolunur' şeklinde dilekçedeki bilgi ve belgelerin eksik olması durumunda bu eksikliğin tamamlanmasının yolu gösterilmiş, eksikliğin tamamlanmaması halinde ise dilekçenin mahkemece reddolunacağı hükme bağlanmıştır. Bu düzenlemeye göre maddenin ... fıkrasında; tazminat isteminde bulunan kişinin dilekçesinde, 'açık kimlik ve adresi ile zarara uğranılan işlemin ve zararın nitelik ve niceliğinin' bulunması ve bunlara ilişkin belgelerin de dilekçeye eklenmesi zorunlu kılınmıştır. Maddenin fıkrasında ise, dilekçedeki bilgi ve belgelerin yetersizliği durumunda mahkemenin, 'eksikliğin bir ay içinde giderilmesini, aksi hâlde istemin reddedileceğinin' davacıya bildirileceği ve süresi içinde eksiği tamamlanmayan dilekçenin, mahkemece itiraz yolu açık olmak üzere reddolunacağı açık ve net bir şekilde belirtilmiş, bu aşamada dilekçedeki eksikliklerin mahkemece resen yapılacak araştırma ile giderilmesine olanak tanınmamış, bilgi ve belgeleri yetersiz olan ve verilen sürede eksiklikleri de tamamlanmayan dilekçelerin reddolunması hususunun takdire bağlı kılınmadığı emredici bir ifade ile hüküm altına alınmıştır..."B. Uluslararası Hukuk İlgili Sözleşme Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından davasının ...görülmesini istemek hakkına sahiptir..." Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin maddesinin (1) numaralı fıkrası açık bir biçimde mahkeme veya yargı merciine erişim hakkından söz etmese de maddede kullanılan terimler bir bütün olarak dikkate alındığında bu fıkranın mahkemeye erişim hakkını da garanti altına aldığı sonucuna ulaşıldığını belirtmektedir (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70, 21/2/1975, §§ 28-36). AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı Sözleşme'nin maddesinin (1) numaralı fıkrasında mündemiçtir. Bu, Sözleşmeci devletlere yeni yükümlülük yükleyen, genişletici bir yorum olmayıp Sözleşme'nin maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesindeki lafzın Sözleşme'nin amaç ve hedefleri ile hukukun genel prensiplerinin gözetilerek birlikte okunmasına dayanmaktadır. Sonuç olarak Sözleşme'nin maddesinin (1) numaralı fıkrası, herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını mahkeme önüne getirme hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36). AİHM; mahkeme hakkının bir unsurunu teşkil eden mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği devletin düzenleme yapmasını gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul etmektedir. Ancak AİHM; bu sınırlamaların kişinin mahkemeye erişimini hakkın özünü zedeleyecek şekilde ve genişlikte kısıtlamaması, zayıflatmaması gerektiğini ifade etmektedir. AİHM'e göre meşru bir amaç taşımayan ya da uygulanan araç ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi kurmayan sınırlamalar Sözleşme'nin maddesinin (1) numaralı fıkrasıyla uyumlu olmaz (Sefer Yılmaz ve Meryem Yılmaz/Türkiye, B. No: 611/12, 17/11/2015, § 59; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013, § 19; Edificaciones March Gallego S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34).
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2019/138
Başvuru, koruma tedbirleri nedeniyle açılan tazminat davasının bildirilen eksikliklerinin yasal süre içerisinde giderilmediğinden reddedilmesi sebebiyle mahkemeye erişim hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
0
Başvuru, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesinin iptal edilerek yapının yıkımına ve mühürlenmesine karar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 16/1/2018 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: Aydın ili Kuşadası ilçesi Bayraklıdede Mahallesi'nde bulunan 1846 ada 8 parsel sayılı taşınmazda kayıtlı Blok 1 numaralı bağımsız bölüm tapuda başvurucu adına kayıtlıdır. Başvuru konusu bağımsız bölümü de kapsayan 1/1000 ölçekli uygulama imar planında Kuşadası Belediye Meclisinin 6/2/2008 tarihli kararıyla değişiklik yapılmış ve bu yapıya 9/3/2009 tarihinde yapı ruhsatı, 14/6/2011 tarihinde ise yapı kullanım izin belgesi verilmiştir. Bahsi geçen imar planı değişikliği Aydın İdare Mahkemesince 16/2/2012 tarihinde iptal edilmiştir. Bu karar Danıştay Altıncı Dairesince 26/12/2013 tarihinde onanmıştır. İmar planı değişikliği iptal edildiği için yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi de iptal edilmiş ve başvuru konusu taşınmaz mühürlenmiştir. Başvurucu, mühürleme işleminin iptali talebiyle Aydın İdare Mahkemesi nezdinde dava açmıştır. Aydın İdare Mahkemesi 15/12/2016 tarihinde davanın kabulü ile uyuşmazlık konusu idari işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi düzenlendikten sonra taşınmazı satın alan iyi niyetli başvurucuya taşınmaz bedeli ödenmeden yapılan işlemin hukuka uygun bulunmadığı belirtilmiştir. Başvurucu, karara karşı istinaf talebinde bulunmuş; İzmir Bölge İdare Mahkemesi Üçüncü İdare Dava Dairesince 30/11/2017 tarihinde ilk derece mahkemesinin iptal kararı kaldırılarak kesin olarak davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, daha önce verilen idari yargı kararları çerçevesinde dava konusu mühürleme işleminin yapıldığına işaret edilerek bu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir. Nihai karar, başvurucuya 4/1/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 16/1/2018 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun maddesi şöyledir: "Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek resmi ve özel bütün yapılar bu Kanun hükümlerine tabidir." 3194 sayılı Kanun'un maddesinin ilgili kısmı şöyledir: "Yapı:a) Kuruluş veya kişilerce kendilerine ait tapusu bulunan arazi, arsa veya parsellerde,...İmar planı, yönetmelik, ruhsat ve eklerine uygun olarak yapılabilir." 3194 sayılı Kanun'un maddesinin birinci fıkrası şöyledir:"Bu Kanunun kapsamına giren bütün yapılar için 26 ncı maddede belirtilen istisna dışında belediye veya valiliklerden yapı ruhsatiyesi alınması mecburidir." 3194 sayılı Kanun'un maddesi şöyledir: "Yapı ruhsatiyesi almak için belediye, valilik bürolarına yapı sahipleri veya kanuni vekillerince dilekçe ile müracaat edilir. Dilekçeye sadece tapu (istisnai hallerde tapu senedi yerine geçecek belge), mimari proje, statik proje, elektrik ve tesisat projeleri, resim ve hesapları, röperli veya yoksa, ebatlı kroki eklenmesi gereklidir.Belediyeler veya valiliklerce ruhsat ve ekleri incelenerek eksik ve yanlış bulunmuyorsa müracaat tarihinden itibaren en geç otuz gün içinde yapı ruhsatiyesi verilir.Eksik veya yanlış olduğu takdirde; müracaat tarihinden itibaren onbeş gün içinde müracaatçıya ilgili bütün eksik ve yanlışları yazı ile bildirilir. Eksik ve yanlışlar giderildikten sonra yapılacak müracaattan itibaren en geç onbeş gün içinde yapı ruhsatiyesi verilir." 3194 sayılı Kanun'un maddesi şöyledir: "Yapı tamamen bittiği takdirde tamamının, kısmen kullanılması mümkün kısımları tamamlandığı takdirde bu kısımlarının kullanılabilmesi için inşaat ruhsatını veren belediye, valilik bürolarından; 27 nci maddeye göre ruhsata tabi olmayan yapıların tamamen veya kısmen kullanılabilmesi için ise ilgili belediye ve valilikten izin alınması mecburidir. Mal sahibinin müracaatı üzerine, yapının ruhsat ve eklerine uygun olduğu ve kullanılmasında fen bakımından mahzur görülmediğinin tespiti gerekir.Belediyeler, valilikler mal sahiplerinin müracaatlarını en geç otuz gün içinde neticelendirmek mecburiyetindedir. Aksi halde bu müddetin sonunda yapının tamamının veya biten kısmının kullanılmasına izin verilmiş sayılır. Bu maddeye göre verilen izin yapı sahibini kanuna, ruhsat ve eklerine riayetsizlikten doğacak mesuliyetten kurtarmayacağı gibi her türlü vergi, resim ve harç ödeme mükellefiyetinden de kurtarmaz." 3194 sayılı Kanun'un maddesi şöyledir: "Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshasıda muhtara bırakılır.Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister.Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir.Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir." 3194 sayılı Kanun'un maddesinin ilgili kısmı şöyledir: "Bu maddede belirtilen ve imar mevzuatına aykırılık teşkil eden fiil ve hallerin tespit edildiği tarihten itibaren on iş günü içinde ilgili idare encümenince sorumlular hakkında, üstlenilen her bir sorumluluk için ayrı ayrı olarak bu maddede belirtilen idari müeyyideler uygulanır.Ruhsat alınmaksızın veya ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının sahibine, yapı müteahhidine veya aykırılığı altı iş günü içinde idareye bildirmeyen ilgili fenni mesullere yapının mülkiyet durumuna, bulunduğu alanın özelliğine, durumuna, niteliğine ve sınıfına, yerleşmeye ve çevreye etkisine, can ve mal emniyetini tehdit edip etmediğine ve aykırılığın büyüklüğüne göre, beşyüz Türk Lirasından az olmamak üzere, aşağıdaki şekilde hesaplanan idari para cezaları uygulanır:a) Bakanlıkça belirlenen yapı sınıflarına ve gruplarına göre yapının inşaat alanı üzerinden hesaplanmak üzere, mevzuata aykırılığın her bir metrekaresi için;1) sınıf A grubu yapılara üç, B grubu yapılara beş Türk Lirası,2) sınıf A grubu yapılara sekiz, B grubu yapılara onbir Türk Lirası,3) sınıf A grubu yapılara onsekiz, B grubu yapılara yirmi Türk Lirası,4) sınıf A grubu yapılara yirmiüç, B grubu yapılara yirmibeş, C grubu yapılara otuzbir Türk Lirası,5) sınıf A grubu yapılara otuzsekiz, B grubu yapılara kırkaltı, C grubu yapılara elliiki, D grubu yapılara altmışüç Türk Lirası,idari para cezası verilir. Bu miktarlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında bir Türk Lirasının küsuru da dikkate alınmak suretiyle artırılarak uygulanır....c) (a) ve (b) bentlerine göre cezalandırmayı gerektiren aykırılığa konu yapı;...8) Ruhsatsız ise cezanın % 180’i,... (a) ve (b) bentlerinde belirtilen şekilde tespit edilen para cezalarının miktarına göre ayrı ayrı hesap edilerek ilave olunur. Para cezalarına konu olan alanın hesaplanmasında, aykırılıktan etkilenen alan dikkate alınır.18, 28, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 40 ve 41 inci maddelerde belirtilen mükellefiyetleri yerine getirmeyen veya bu maddelere aykırı davranan yapı veya parsel sahibine, harita, plan, etüt ve proje müelliflerine, fenni mesullere, yapı müteahhidine ve şantiye şefine, ilgisine göre ayrı ayrı olmak üzere ikibin Türk Lirası, bu fiillerin çevre ve sağlık şartlarına aykırı olması halinde dörtbin Türk Lirası, can ve mal emniyetini tehdit etmesi halinde altıbin Türk Lirası idari para cezası verilir....Yukarıdaki fıkralar uyarınca tahsil olunan idari para cezaları, aynı fiil nedeniyle 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 184 üncü maddesine göre mahkûm olanlara faizsiz olarak iade edilir." 11/5/2018 tarihli ve 7143 sayılı Kanun'un maddesiyle 3194 sayılı Kanun'a eklenen geçici madde şöyledir: “Afet risklerine hazırlık kapsamında ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması amacıyla, 31/12/2017 tarihinden önce yapılmış yapılar için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve yetkilendireceği kurum ve kuruluşlara 31/10/2018 tarihine kadar başvurulması, bu maddedeki şartların yerine getirilmesi ve 31/12/2018 tarihine kadar kayıt bedelinin ödenmesi halinde Yapı Kayıt Belgesi verilebilir. Başvuruya konu yapının ve arsasının mülkiyet durumu, yapı sınıf ve grubu ve diğer hususlar Bakanlık tarafından hazırlanan Yapı KayıtSistemine yapı sahibinin beyanına göre kaydedilir. Yapının bulunduğu arsanın 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununa göre belirlenen emlak vergi değeri ile yapının Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca belirlenen yaklaşık maliyet bedelinin toplamı üzerinden konutlarda yüzde üç, ticari kullanımlarda yüzde beş oranında alınacak kayıt bedeli başvuru sahibi tarafından genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydedilmek üzere merkez muhasebe birimi hesabına yatırılır. 6306 sayılı Kanun kapsamında kullanılmak üzere kaydedilen gelirler karşılığı Bakanlık bütçesine ödenek eklemeye Maliye Bakanı yetkilidir. Bu ödenek, dönüşüm projeleri özel hesabına aktarılarak kullanılır. Kayıt bedeline ilişkin oranı iki katına kadar artırmaya, yarısına kadar azaltmaya, yapının niteliğine ve bölgelere göre kademelendirmeye, ayrıca başvuru ve ödeme süresini bir yıla kadar uzatmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.Yapı Kayıt Belgesi yapının kullanım amacına yöneliktir. Yapı Kayıt Belgesi alan yapılara, talep halinde ilgili mevzuatta tanımlanan ait olduğu abone grubu dikkate alınarak geçici olarak su, elektrik ve doğalgaz bağlanabilir.Yapı Kayıt Belgesi verilen yapılarla ilgili bu Kanun uyarınca alınmış yıkım kararları ile tahsil edilemeyen idari para cezaları iptal edilir.Yapı ruhsatı alıp da yapı kullanma izin belgesi almamış veya yapı ruhsatı bulunmayan yapılarda, Yapı Kayıt Belgesi ile maliklerin tamamının muvafakatinin bulunması ve imar planlarında umumi hizmet alanlarına denk gelen alanların terk edilmesi halinde yapı kullanma izin belgesi aranmaksızın cins değişikliği ve kat mülkiyeti tesis edilebilir. Bu durumda, ikinci fıkrada belirtilen bedelin iki katı ödenir.Beşinci fıkra uyarınca kat mülkiyetine geçilmiş olması 6306 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin uygulanmasına engel teşkil etmez.Yapı Kayıt Belgesi alınan yapıların, Hazineye ait taşınmazlar üzerine inşa edilmiş olması halinde, bu taşınmazlar Bakanlığa tahsis edilir. Yapı Kayıt Belgesi sahipleri ile bunların kanuni veya akdi haleflerinin talepleri üzerine taşınmazlar Bakanlıkça rayiç bedel üzerinden doğrudan satılır. Bu durumda elde edilen gelirler bu maddenin ikinci fıkrasına göre genel bütçeye gelir kaydedilir. Ayrıca bu gelirler hakkında 29/6/2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin beşinci fıkrası hükmü uygulanmaz.Yapı Kayıt Belgesi alınan yapıların belediyelere ait taşınmazlar üzerine inşa edilmiş olması halinde, Yapı Kayıt Belgesi sahipleri ile bunların kanuni veya akdi haleflerinin talepleri üzerine bedeli ilgili belediyesine ödenmek kaydıyla taşınmazlar rayiç bedel üzerinden belediyelerce doğrudan satılır.Üçüncü kişilere ait özel mülkiyete konu taşınmazlarda bulunan yapılar ile Hazineye ait sosyal donatı için tahsisli araziler üzerinde bulunan yapılar bu madde hükümlerinden yararlandırılmaz.Yapı Kayıt Belgesi, yapının yeniden yapılmasına veya kentsel dönüşüm uygulamasına kadar geçerlidir. Yapı Kayıt Belgesi düzenlenen yapıların yenilenmesi durumunda yürürlükte olan imar mevzuatı hükümleri uygulanır. Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır.Bu madde hükümleri, 18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanununda tanımlanan Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesi içinde ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alan ile İstanbul tarihi yarımada içinde ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanlarda ve ayrıca 19/6/2014 tarihli ve 6546 sayılı Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde belirlenmiş Tarihi Alanda uygulanmaz.Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık ve Maliye Bakanlığı tarafından müştereken belirlenir.” 6/6/2018 tarihli ve 30443 sayılı Yapı Kayıt Belgesi Verilmesine İlişkin Usul ve Esaslara İlişkin Tebliğ'in maddesi şöyledir:"(1) Yapı Kayıt Belgesi 31/12/2017 tarihinden önce yapılmış yapılar için verilir. Yapı Kayıt Belgesi için müracaatın 31/10/2018 tarihine kadar yapılması ve Yapı Kayıt Belgesi bedelinin 31/12/2018 tarihine kadar ödenmesi gerekir. Başvuru ve ödeme süresini bir yıla kadar uzatmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. (2) Yapı Kayıt Belgesi için yapı maliklerinden herhangi birisi veya vekili tarafından, e-Devlet üzerinden Yapı Kayıt Sistemindeki Yapı Kayıt Belgesi formunun doldurulması suretiyle müracaatta bulunulabileceği gibi kurum ve kuruluşlara başvurulmak suretiyle de müracaatta bulunulabilir. (3) Müracaatın e-Devlet üzerinden yapılması durumunda, Yapı Kayıt Belgesi formunun eksiksiz olarak doldurulmasından ve Yapı Kayıt Belgesi bedelinin yatırılmasından sonra, Yapı Kayıt Sistemi tarafından oluşturulan Yapı Kayıt Belgesi talepte bulunan yapı sahibince e-Devlet üzerinden alınır. (4) Müracaat kurum ve kuruluşlara yapılmış ise, Yapı Kayıt Belgesi formu müracaat sahibinin beyanına göre eksiksiz olarak doldurulur, Yapı Kayıt Belgesi bedelinin yatırılması sağlanır, Yapı Kayıt Belgesi formu sistem üzerinden onaylanmak üzere Müdürlüğe gönderilir ve formun Müdürlükçe onaylanmasından sonra bir örneği talepte bulunan yapı sahibine verilir. (5) Her yapı için sadece bir Yapı Kayıt Belgesi düzenlenir."
Adil yargılanma hakkı (Hukuk)-Mülkiyet Hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/1275
Başvuru, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesinin iptal edilerek yapının yıkımına ve mühürlenmesine karar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
0
Başvuru, Jandarma Okullar Komutanlığında önleme araması yapılması ve cep telefonuna el konması nedeniyle özel hayata saygı ve mülkiyet haklarının; bu işleme yapılan itirazın tek hâkim tarafından reddedilmiş olması nedeniyle adil yargılanma hakkının unsurlarından olan kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvuru 17/5/2013 tarihinde Sincan Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 19/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından 5/2/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 13/4/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 28/4/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 4/5/2015 tarihinde ibraz etmiştir. A. Olaylar Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: Başvurucu, Jandarma Okullar Komutanlığında binbaşı rütbesiyle öğretmen olarak görev yapmaktadır. Jandarma Okullar Komutanlığının Jandarma Genel Komutanlığına hitaben 26/2/2013 tarihli ve 14774 sayılı yazısı ile Askerî Mahkemeden arama kararı alınması talep edilmiştir. Jandarma Genel Komutanlığının 27/2/2013 tarihli ve 97462 sayılı emriyle mevzuatta arama kararı taleplerinin teşkilatında askerî mahkeme kurulan kıt'a komutanı veya askeri kurum amirleri tarafından yapılacağını zorunlu tutan bir hüküm bulunmadığından önleme arama kararı çıkarılmasına ilişkin talebin doğrudan Jandarma Okullar Komutanlığı tarafından yapılması gerektiği bildirilmiştir. Jandarma Okullar Komutanlığının 28/2/2013 tarihli talep yazısına istinaden Jandarma Genel Komutanlığı Ankara Askerî Mahkemesinin (Askerî Mahkeme) heyet hâlinde verdiği 1/3/2013 tarihli ve 2013/79-İd., 2013/61-Kr. sayılı kararı ile Okullar Komutanlığı Başkanlık binasında 6/3/2013 tarihinde saat 00'te yapılacak toplantı öncesi ve bitiminde toplantıya katılacak personel ile toplantının yapılacağı binada görev yapacak personel üzerinde, toplantının yapılacağı binanın odalarında ve depolarında 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun , 25/10/1963 tarihli ve 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluş ve Yargılama Usulü Kanunu'nun maddelerine istinaden önleme araması yapılmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir: “Ankara Beytepe J. Okll. K.lığının 28/2/2013 tarih ve ... sayılı yazısı ile 6/3/2013 tarihinde saat 14:00'de ve J. Okll. K.lığıÖğr.Bşk.lığında yapılacak olan faaliyet öncesi ve sonrasında önleyici arama kararı verilmesinin talep edildiği görülmekle üst yazı ve ekindeki talep yazısı incelendi:Talep yazısında 6413 sayılı TSK Disiplin Kanununun 19/J maddesi ile görüntü ve sesleri kaydetmek ve aktarmakta kullanılan cihaz ve aletlerin birlik içerisinde bulundurulmasının ve kullanılmasının yasak olduğu hatırlatılarak 'pasakeyfim.net' adlı internet sitesinde J. Okll. K.lığı personeli hakkında yasadışı yollarla kaydedilen ses ve görüntülerin ilgisiz, abartılı ve yanlış bilgilerin yayınlanmasıyla personele yönelik iftira ve hakaret dolu yayınlara devam edildiği, 2013 yılı içerisinde bahse konu internet sitesinde söz konusu yayınların arttığı, adı geçen internet sitesinde yayınlanan ses ve görüntüler ile TCK'nın 133, 134, 135 ve 136'ncı maddelerinde düzenlenen özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar ile 1632 sayılı ASCK'nun da yer alan 84, 85, 95, 96'ncı maddelerinde düzenlenen suçların işlendiği yönünde değerlendirme yapılmak sureti ile;-Bahse konu suçları önlemek,-Personelin huzur ve güven içerisinde görev yapması ile haklarını korumak ve özgürlüklerini sağlamak,-Milli güvenlik, kamu düzeni ve genel ahlakın korunması amaçları doğrultusunda ayrıca gerek TSK'nın gerekse J. Okll. K.lığının manevi şahsiyetine zarar verecek muhtemel faaliyetleri önlemek ve birlik içi disiplinin tesisi maksadı ile 6/3/2013 tarihinde saat 14:00'de yapılacak toplantı öncesinde öğretim başkanlığı bina girişlerinde ve toplantı sonrası toplantı çıkışında tüm personelin üzerinde ve bina içerisinde gerekli görülen oda ve depolarda önleme araması yapılması hususunda karar verilmesinin talep edildiği görüldü.Arama, saklanan bir kişinin veya gizli ve saklı tutulan bir eşyanın, tehlikeyi önlemek için veya adli amaçlarla meydana çıkarılması için yapıldığından, yapılan işlem sırasında 'özel hayatın gizli alanına' girilmiyorsa, bu işlem teknik olarak arama değildir. Arama, genel emniyet ve asayişin korunması ve tehlikelerin önlenmesi için yapıldığında önleme aramasından; suçun işlenmesinden sonra, suçun, delillerinin ve failinin ortaya çıkartılması için yapıldığında ise, adli aramadan söz edilmektedir.Teknik anlamda 'arama' sayılmayan denetim ve idari kontroller, doğal olarak, Anayasanın koruduğu alan dışındadır. Devlet tarafından yapılan işlem, teknik anlamda 'arama' olmalıdır. Anayasamız katı bir arama düzenlemesi yapmış, bütün aramalar için önceden alınmış bir hakim kararı veya gecikmede sakınca olan hallerde önceden alınmış bir yazılı emrin bulunması şartını aramıştır.Önleme aramasında da kolluğun kendiliğinden arama yapma yetkisi yoktur. Yetkili makam acele hallerde arama emri vermişse, bu emrin hakim tarafından incelenmesi gerekir. Kolluğun hakim kararı veya yazılı emir almadan kendiliğinden adli arama yapması mümkün olan istisnai durumlarda da (Arama Yönetmeliği madde 8), yapılan bu işlemin yirmidört saat içinde hakim kararına sunulması ve kırksekiz saat içinde hakim kararına bağlanması gerekir. ..Aramayı düzenleyen 353 sayılı Kanun'un maddesinde belirtilen şartların Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanununun maddesi ile Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin maddesinde belirtilen önleme araması gerekçeleri ile örtüştüğü görülmektedir. 353 sayılı Kanunun maddesinin 29/6/2006 tarihli 5530 sayılı Kanunun maddesi ile mülga edilip 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun aramaya vezapta ilişkin hükümlerine atıfta bulunulmasıdolayısıyla, askeri yargıda adli aramaların bu atıf nedeniyle CMK'nın hükümlerine göre; önleme aramalarının ise 353 sayılı Kanunun maddesine göre yapılması zorunluluğu bulunduğunun kabulü gerekmektedir.353 sayılı Kanunun maddesine göre aramaya karar verme yetkisi esas olarak Askeri Mahkemeye aittir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Askeri Savcılar, teşkilatında Askeri Mahkeme kurulan kıta komutanı veya askeri kurum amirleri ile bunların verecekleri yazılı emirle diğer askeri makamlar arama işlemi yapabileceklerdir. Ancak bu suretle yapılan arama işlemlerinin yirmidört saat içinde yetkili Askeri Mahkemenin onayına sunulması zorunluluğu mevcuttur.Her ne kadar birlik içerisinde cep telefonu, bilgisayar, radyo, teyp, fotoğraf makinesi gibi görüntü, ses ve benzeri verileri ve bilgileri kaydeden, depolayan veya ileten her türlü cihaz ve aletin ve bunların aksamlarının kullanılması ve bulundurulması TSK Disiplin Kanununun 19/J maddesi gereğince yasaklanmış ise de, talep yazısında belirtilen 'pasakeyfim.net' adlı internet sitesinde ...TSK personeli ile J. Okll. K.lığı personeli hakkında izinsiz yapılan görüntü ve ses kayıtlarının yayınlandığı, birlik girişlerinde yapılan kontrollerin adı geçen elektronik cihaz ve aletlerin birlik içine sokulmasının engellenmesinde zaman zaman yetersiz kaldığı, milli güvenlik ve kamu düzeni ile genel ahlakın korunması amacı ile zaman zaman temel kişi hak ve özgürlüklerini kısıtlamayacakşekilde idarece tesis edilecek ölçülü ve orantılı tedbirler ile önleyici arama yapılmasının talep yönünden TCK'nın 132- maddelerinde yer alan suçların önlenmesinde etkili olacağı ve birlik içi disiplinin tesisi ve idamesine katkı sağlayacağı değerlendirildiğinden; 6/3/2013 tarihinde J. Okll. K.lığı Öğr.Bşk.lığı bina girişlerinde, saat 14:00'de başlayacak toplantının öncesinde ve toplantının bitiminde toplantıya katılacak ve toplantının yapılacağı binada görev yapacak personel üzerinde, öğretim başkanlığı binasının oda ve depolarında önleme araması yapılmasına karar verilmiştir.” Bu kararın 6/3/2013 tarihinde icrası kapsamında yapılan aramaya ilişkin aynı tarihli tutanakta aramaya saat 20'de son verildiği, personel üzerinde yapılan aramada herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığı, brifing salonu içinde yapılan aramada sahipleri bilinmeyen çeşitli markalarda cep telefonları ve bir adet haricî belleğin bulunarak muhafaza altına alındığı belirtilmiştir. Jandarma Okullar Komutanlığının 7/3/2013 tarihli yazısıyla Askerî Mahkemeden arama ve el koyma tutanağının onaylanması, cep telefonlarına ait kayıtlı bilgilerin incelenmesi, sahibi olan personelin tespit edilmesi, suç unsuru tespit edilmesi hâlinde yasal işlem başlatılması talep edilmiştir. Askerî Mahkemenin 7/3/2013 tarihli yazısıyla suç ihbar ve şikâyetlerinin teşkilatında askerî mahkeme kurulan komutanlığa yapılması gerektiği, 353 sayılı Kanun'un ve maddelerinde belirtilen usule uyulması gerektiğinden talep yazısının iade edildiği bildirilmiştir. Bu defa Jandarma Okullar Komutanlığı tarafından 8/3/2013 tarihli yazıyla Jandarma Genel Komutanlığından konu hakkında inceleme ve tespit talebinde bulunulmasıistenilmiştir. Jandarma Genel Komutanlığının Jandarma Okullar Komutanlığına hitaben "Jandarma Genel Komutanı emriyle" ibareli 8/3/2013 tarihli yazısıyla, Askerî Mahkemeden yeniden ivedi olarak el koyma onay kararının talep edilmesi, el koyma kararı verildiği takdirde ilgili belgelerin suç dosyası hâline getirilerek vaka kanaat raporu ile birlikte soruşturma emri verilmesi işlemi için gönderilmesi istenmiştir. Bunun üzerine Jandarma Okullar Komutanlığının 8/3/2013 tarihli yazısıyla Askerî Mahkemeden el koyma onay kararıtalep edilmiştir. Askerî Mahkemenin heyet hâlinde verdiği 8/3/2013 tarihli ve 2013/91-İd., K. 2013/230 sayılı kararıyla yapılan aramada bulunan cep telefonları ile haricî belleğe ilişkin "arama ve zapt tutanağının 353 S.K.nun 66'ıncı maddesi gereğince onaylanmasına" karar verilmiştir. Jandarma Genel Komutanlığı Askerî Savcılığınca (Askerî Savcılık) 13/3/2013 tarihinde soruşturma açılmış; Askerî Mahkemeden el konulan malzemelerden kopya çıkarılmasına, kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine karar verilmesi talep edilmiştir. Askerî Mahkemenin 15/3/2013 tarihli ve 2013/100-İd., 2013/72-Kr. sayılı kararı ile talep kabul edilmiştir. Askerî Savcılık tarafından bir adet N..marka telefonda takılı bulunan sim kartın seri numarası üzerinden ilgili kurumlarla yapılan yazışmalara dayanılarak telefona takılı sim kartın sahibinin başvurucu olduğu tespit edilmiştir. Başvurucu, bireysel başvuru formunda disiplin cezasıyla karşılaşabileceği düşüncesiyle üzerinde sim kart takılı olan N... marka bir adet cep telefonunubrifing salonunda oturduğu koltuğa bıraktığını, söz konusu cep telefonunun el konulan telefonlar arasında bulunduğunu belirtmiştir. Başvurucu, Askerî Mahkemenin 8/3/2013 tarihli ve 2013/91-İd., 2013/230-Kr. sayılı onama kararına karşı Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Mahkemesine itirazda bulunmuştur. Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Mahkemesinin tek hâkimle verdiği 4/4/2013 tarihli ve 2013/170 İd., 2013/159 Müt. sayılı kararı ile başvurucunun itirazının reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:"Mehmet Taşdemir'in ...dilekçesinde her ne kadar ele geçirilen cihazlardan muterize ait olan olup olmadığı anlaşılamamış ise de itiraz ettiği kararların, önleme arama kararı verilen ...1/3/2013 tarihli ve ...sayılı kararı ile zapt tutanağının onaylandığı ....8/3/2013 tarihli ...sayılı kararı olduğu anlaşılmış ve inceleme bu çerçevede yapılmıştır....İtiraza konu arama kararına ilişkin öncelikle usule yönelik yapılan değerlendirmede, ilgili mahkemesinden istemde bulunacak yetkili merci bakımından soruşturma dosyasında J.Gn.K.lığı Askeri Mahkemesinin yetki sahası içerisinde bulunan ve müstakil birlik komutanlığı olan Jandarma Okullar Komutanlığınca arama kararı talebinde bulunulduğu, öncesinde adı geçen komutanlığın Jandarma Genel Komutanlığı ile irtibat halinde olduğu ve kendisine yetkili olması nedeniyle doğrudan J.Gn.K.lığı Askeri Mahkemesinden talepte bulunması cevabının verildiği görülmektedir. Arama kararını talep edecek merci bakımından gerek 353 sayılı gerek ise 5271 sayılı Kanunların ilgili maddelerinde ve Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin üçüncü bölümünde bir sınırlama getirilmediği, sadece Yönetmeliğin Maddesinde aramanın yapılacağı yer mülki amirinin mahkemeden talepte bulunacağının düzenlendiği, mülki amir kavramının ise Türk Silahlı Kuvvetlerinde doğrudan bir karşılığı olmamakla birlikte aramayı yapacak komutanlığın talepte bulunmaya yetkili olduğunun kabulü gerektiği, dolayısıyla Jandarma Okullar Komutanlığının mahkemesinden arama talebinde bulunmasının usule uygun olduğu değerlendirilmiştir.Önleme arama kararı verilen J.Gn.K.lığı Askeri Mahkemesinin 1/3/2013 tarihli ve 2013/79 İd.-61 sayılı kararına ilişkin esasa yönelik yapılan değerlendirmede, talepte bulunan komutanlığın 26/2/2013 tarihli 'Önleyici arama talebi' başlıklı yazısında 353 sayılı Kanunun Maddesinde ifade edilen sebeplerin varlığı detayları ile izah edilmiş ve soruşturmanın mevcut hali itibarıyla mahkememizce de öne sürülen sebeplerin arama kararı verilmesine mesnet olabilecek derecede ciddi olduğu kanaatine varılmıştır. Diğer unsurlar yönünden, mezkur önleme arama kararının elzem unsurları ihtiva ettiği görülmüştür.Usul ve esasa uygun verilen kararı müteakip icra edilen arama neticesinde ele geçirilen cihazlara dair arama ve zapt işlemlerinin ilk bakışta 353 sayılı Kanunun 66/ Maddesinin amir hükmü gereği 24 saat içerisindeJ.Gn.K.lığı Askeri Mahkemesine onaya sunulmadığı şeklinde izlenim ediniliyorsa da, esasen aramayı yapan Jandarma Okullar Komutanlığının 7/3/2013 tarihinde mahkemesine arama ve zapt işlemlerini onaya sunduğu ancak, kurumlar arası farklı değerlendirmeler nedeniyle aynı mahiyette 8/3/2013 tarihinde yeniden talepte bulunulduğu ve mahkemesince 8/3/2013 tarihli ve 2013/91-230 İd-Kr. sayılı kararı ile onaylama kararı verildiği görülmektedir. İzah edilen hususlar çerçevesinde arama ve zapt tutanağının onaylandığıJ.Gn.K.lığı Askeri Mahkemesinin 8/3/2013 tarihli ve 2013/91-230 İd-Kr. sayılı kararının da usul ve esasa uygun verildiği kanaatine varılmıştır." Bu karar başvurucuya 19/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 17/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucu ve diğer ilgililer hakkında açılan soruşturma sonucunda Jandarma Genel Komutanlığı Askerî Savcılığının 2/8/2013 tarihli ve E.2013/377, K.2013/123 sayılı kararıyla elde edilen cep telefonu, sim kart, hafıza kartı ve taşınabilir bellek içinde bulunan verilerde herhangi bir ses veya görüntü kaydı ile başkaca suç içeren bulguya rastlanılmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. El konulan ceptelefonu 2/7/2013 tarihinde, sim kartı ise 15/11/2013 tarihinde başvurucuya iade edilmiştir.B. İlgili Hukuk 31/1/2013 tarihli ve 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu'nun "Hizmet yerini terk etmeme cezasını gerektiren disiplinsizlikler" kenar başlıklı maddesinin (1) numaralı fıkrasının j bendi şöyledir:"Hizmet yerini terk etmeme cezasını gerektiren disiplinsizlikler şunlardır:...j) Yasak edilen malzemeyi bulundurmak: Kıta, karargâh ve kurumlarda ya da görev esnasında bulundurulması veya kullanılması emirle yasak edilen cep telefonu, bilgisayar, radyo, teyp, fotoğraf makinesi gibi görüntü, ses ve benzeri verileri ve bilgileri kaydeden, depolayan veya ileten her türlü cihaz ve aletler ile aksamlarını bulundurmak veya kullanmaktır." 353 sayılı Kanun’un maddesi şöyledir:"Türk Milleti adına yargı yetkisini kullanacak askeri mahkemeler; kolordu, ordu, (deniz ve havada eşidi) ve kuvvet komutanlıkları ile Genelkurmay Başkanlığı nezdinde Milli Savunma Bakanlığınca kurulur.Kuvvet Komutanlıklarının yapacakları teklif veya Genelkurmay Başkanlığının, doğrudan doğruya göstereceği lüzum üzerine, diğer kıta komutanlıkları veya askeri kurum amirlikleri nezdinde de Milli Savunma Bakanlığınca askeri mahkeme kurulabilir ve aynı yolla kaldırılabilir.Bir garnizonda aynı Kuvvetten nezdinde askeri mahkeme kurulması gereken birden fazla kıta komutanlığı bulunursa Genelkurmay Başkanlığının uygun göreceği bir kıta komutanlığı nezdinde Milli Savunma Bakanlığınca yeteri kadar askeri mahkeme kurulması ile yetinilebilir.Askeri Ceza Kanununun 55, 56, 57, 58 ve 59 uncu maddeleri ile 148 inci maddesinin (B) fıkrasında yazılı suçları işliyenlerin yargılanmaları Milli Savunma Bakanlığının önceden tesbit ve Resmi Gazete ile yayınlayacağı askeri mahkemelerde yapılır." 353 sayılı Kanun'un maddesi şöyledir:"Askerî mahkemeler, bu Kanunda aksi yazılı olmadıkça üç askeri hakimden kurulur. Askerî mahkeme kurulunda bulunanların en kıdemlisi, mahkeme başkanlığı görevini yapar." 353 sayılı Kanun'un "Nezdinde askeri mahkeme kurulan kıta komutanı ve askeri kurum amiri" kenar başlıklı maddesi şöyledir: "Nezdinde askeri mahkeme kurulan kıta komutanı veya askeri kurum amiri bir suçun işlendiğini öğrendiklerinde refakatlerindeki askeri savcıya soruşturma açtırır ve yapılmakta olan soruşturma hakkında askeri savcıdan her zaman bilgi isteyebilirler.Nezdinde askeri mahkeme kurulan kıta komutanı veya askeri kurum amirlerinin refakatlerindeki adli müşavirler, bu yetkinin kullanılmasında bu komutan ve askeri kurum amirlerinin yardımcısıdırlar ve kanun yollarına başvurmada adı geçen komutan ve askeri kurum amirleri adına ilgili soruşturma ve dava dosyalarını incelemeye yetkilidirler.Adli müşavirler, aynı zamanda refakatlerinde bulundukları, nezdinde askeri mahkeme kurulan kıta komutanı veya askeri kurum amirlerinin hukuk işlerinde de yardımcısıdırlar.Kıta komutanının ve askeri kurum amirinin kanuni ve şahsi engelleri yetkilerinin kullanılmasına imkan vermez ise bu yetkiler kanuni vekillerine geçer.Teşkilâtında askerî mahkeme kurulan kıt’a komutanı veya askerî kurum amiri, subay ve astsubayların işledikleri suçlar dışında, diğer kişilerin işledikleri suçlara ait suç evrakını, soruşturma yapılması istemiyle askerî savcılığa göndermek üzere askerî hâkim sınıfından olan adlî müşavirlere yazılı yetki verebilir. Yetki verilen konularda kıt’a komutanı veya kurum amirine tanınan kanunî yetkiler adlî müşavirler tarafından kullanılır." 353 sayılı Kanun'un "Genel görev" kenar başlıklı maddesi şöyledir: "Askeri mahkemeler kanunlarda aksi yazılı olmadıkça, asker kişilerin askeri olan suçları ile bunların asker kişiler aleyhine (…) yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler." 353 sayılı Kanun’un "Tek hakimle ve kurulla bakılacak işler" kenar başlıklı maddesi şöyledir: “Subay ve astsubayların işledikleri suçlara ait davalar ile ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçlara ait davalar hariç olmak üzere, üst sınırı beş yıla kadar (beş yıl dahil) hapis cezaları ve bunlara bağlı adli para cezaları ile bağımsız olarak hükmedilecek adli para cezalarını ve güvenlik tedbirlerini gerektiren Askeri Ceza Kanununda ve diğer kanunlarda yazılı suçlara ait davalara ve suç konusu olmayan eşyanın müsaderesine tek hakim tarafından bakılır.Kurulla veya tek hakimle bakılacak işlerin belirlenmesinde, cezayı ağırlaştırıcı veya hafifletici nedenler gözetilmeksizin, kanunda yer alan suçun cezasının üst sınırı göz önünde bulundurulur....Tek hakim tarafından bakılan davalarla ilgili soruşturmalarda, hakim kararı gerektiren her türlü işleme ait kararlar, tek hakim tarafından verilir. Bu kararlara karşı itirazları incelemeye en yakın askeri mahkeme yetkilidir.İddianamenin kabulünden sonra, yargılamanın tek hakim tarafından yürütülmesi gerektiği gerekçesi ile görevsizlik kararı verilemez.Görülmekte olan davalar nedeniyle tek hakim ile askeri mahkeme kurulu arasında çıkan görev uyuşmazlıklarını, Askeri Yargıtay çözümler.” 353 sayılı Kanun’un "Arama ve zapt" kenar başlıklı maddesi şöyledir:  “Aramaya ve zapta karar verme yetkisi; millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, askerî mahkemeye aittir.Yukarıda belirtilen sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde askerî savcılar, teşkilâtında askerî mahkeme kurulan kıt’a komutanı veya askerî kurum amirleri ve bunların verecekleri yazılı emir üzerine diğer askerî makamlar da arama ve zapt işlemi yapabilirler. Arama ve zapt işlemleri, yirmidört saat içinde yetkili askerî mahkemenin onayına sunulur. Askerî mahkeme, kararını arama ve zapt işleminden itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, zapt kendiliğinden kalkar.Askerî mahallerde yapılacak arama ve zapttan o yerdeki askerî birlik komutanı veya kurum amiri haberdar edilir.Askerî mahkemenin onayına sunulmayan arama ve zapt işlemleri hakkında, aleyhine arama ve zapt işlemi yapılan kimse, askerî mahkemeden her zaman bu hususta bir karar verilmesini isteyebilir.Yukarıdaki fıkralara göre verilecek kararlara karşı yedi gün içinde en yakın askerî mahkemeye itiraz edilebilir.” Anılan maddenin gerekçesi şöyledir:"Madde ile; 353 sayılı Kanunun 66 ncı maddesinde yapılan değişiklikle; arama ve el koyma yetkisi yeniden düzenlenerek, 4709 sayılı Kanunla Anayasamızın 19 ve 20 nci maddelerinde yapılan düzenlemelere uyum sağlanmaktadır. Bunagöre;askerîmahkemenin arama veya el koymakararı verebilmesi için; millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçı aranmakta, ayrıca aynı koşullara bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde askerî savcı veya yetkili kılınmış birlik komutanlarının verdiği arama ve el koyma kararının yirmi dört saat içinde yetkili askerî mahkemenin onayına sunulması, askerî mahkemenin de kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklaması öngörülmekte, aksi halde el koyma kararı kendiliğinden ortadan kalkmaktadır." 353 sayılı Kanun’un "Arama esnasında bulunan diğer şeyler" kenar başlıklı maddesi şöyledir:  “Arama esnasında soruşturulan olay ile ilgili olmıyan ve fakat kovuşturmayı gerektiren diğer bir eylemin bulunduğunu gösteren maddeler de zaptedilir. Bunlar nezdinde askeri mahkeme bulunan kıta komutanı veya askeri kurum amirine veyahut yetkili Cumhuriyet savcısına evrakı ile birlikte gönderilir.Bu takdirde 95 inci madde hükmü uygulanır.” 353 sayılı Kanun’un "Bir suç işlenildiğinin öğrenilmesi ve ilk tedbirler" kenar başlıklı maddesi şöyledir: "Cumhuriyet savcılıklarına veya zabıta makam ve memurlarına yapılacak askerî yargıya tâbi suç ihbar ve şikâyetleri şüphelinin amiri olan makama gönderilir.Askerî birlik komutanı veya askerî kurum amiri maiyetinden birinin kendisine ihbar veya şikâyet olunan veyahut diğer suretle öğrendiği, askerî mahkemelerin görev alanına giren suçları hakkında şüphelinin kimliğini, isnat olunan suçu ve bu suçun delillerini gösterir bir vak’a raporu düzenler ve adlî yönden bağlı bulunduğu askerî mahkemenin teşkilâtında kurulduğu kıt’a komutanı veya askerî kurum amirine gönderir.Teşkilâtında askerî mahkeme kurulan kıt’a komutanı veya askerî kurum amiri, suç evrakını inceledikten sonra askerî savcıya gönderir ve şüphelinin tutuklanmasını isterse bu husustaki istemini de bildirir.Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçlar veya gecikmesinde sakınca umulan hallerde askerî savcılar derhal soruşturmaya başlarlar. Zorunluluk halinde bu soruşturma bir disiplin subayı tarafından da yapılabilir. Bu hallerde durum derhal yetkili askerî mahkemenin teşkilâtında kurulduğu komutan veya askerî kurum amirine bildirilir.Cumhuriyet savcıları, zabıta makam ve memurları ve askerî amirler askerî savcının işe el koymasına kadar eylemin sübut vasıtalarının ve delillerinin kaybolmasını önleyecek, gecikmesinde sakınca umulan tedbirleri alırlar." 353 sayılı Kanun’un "İtiraz olunabilecek kararlar ve itiraz merci" kenar başlıklı maddesi şöyledir: "İtiraz, bu kanunda açıkça gösterilen hallerde kararlara veya askeri mahkeme kararlarına karşı yapılabilir.Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yapılacak itirazları en yakın askerî mahkeme inceler." 353 sayılı Kanun’un Ek maddesi şöyledir: "Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hâllerde Ceza Muhakemesi Kanununun (…), değerlendirme raporu yetkisine ilişkin 166 ve istinafa ilişkin 272 ilâ 285 inci maddeleri hükümleri hariç olmak üzere diğer hükümleri askerî yargıda da uygulanır. Bu Kanunun uygulanmasında, atıf yapılan hükümlerde yer alan, Adalet Bakanı, Millî Savunma Bakanını; Yargıtay, Askerî Yargıtayı; mahkeme, askerî mahkemeyi; hâkim ve sulh ceza hâkimi, askerî hâkimi; mahkeme başkanı, duruşma hâkimini; Cumhuriyet Başsavcılığı, askerî savcılığı; Cumhuriyet savcısı, askerî savcıyı ifade eder." 5271 sayılı Kanun'un "Eşya veya kazancın muhafaza altına alınması ve bunlara elkonulması" kenar başlıklı maddesi şöyledir:"(1) İspat aracı olarak yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri, muhafaza altına alınır.(2) Yanında bulunduran kişinin rızasıyla teslim etmediği bu tür eşyaya elkonulabilir." 5271 sayılı Kanun'un "Elkoyma kararını verme yetkisi" kenar başlıklı maddesinin (1), (2), (3) numaralı fıkraları şöyledir:"(1) Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri, elkoyma işlemini gerçekleştirebilir.(2) Kolluk görevlisinin açık kimliği, elkoyma işlemine ilişkin tutanağa geçirilir.(3) Hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını elkoymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde elkoyma kendiliğinden kalkar." 5271 sayılı Kanun'un "Bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma" kenar başlıklı maddesinin (1), (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:"(1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması halinde, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına, bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine hâkim tarafından karar verilir.(3) Bilgisayar veya bilgisayar kütüklerine elkoyma işlemi sırasında, sistemdeki bütün verilerin yedeklemesi yapılır.(4) Üçüncü fıkraya göre alınan yedekten bir kopya çıkarılarak şüpheliye veya vekiline verilir ve bu husus tutanağa geçirilerek imza altına alınır."
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2013/3436
Başvuru, Jandarma Okullar Komutanlığında önleme araması yapılması ve cep telefonuna el konması nedeniyle özel hayata saygı ve mülkiyet haklarının; bu işleme yapılan itirazın tek hâkim tarafından reddedilmiş olması nedeniyle adil yargılanma hakkının unsurlarından olan kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
0
Başvuru, darbe teşebbüsüyle bağlantılı olarak yürütülen soruşturmada uygulanan el koyma tedbiri nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru 4/10/2016 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını Anayasa Mahkemesine sunmuştur. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: Başvurucu 13/11/1995 tarihinde polis memuru olarak memuriyete başlamış, 5/6/2000 tarihinde de kaymakam adayı olmuştur. Başvurucu daha sonra sırasıyla Ulaş Kaymakamlığı, Pertek Kaymakamlığı, Hacılar Kaymakamlığı görevlerinde bulunduktan sonra 20/6/2011 tarihinde mülkiye müfettişliğine atanmıştır. 15/7/2016 tarihinde yaşanan darbe girişimi sonrasında İçişleri Bakanlığı 18/7/2016 tarihinde başvurucunun da aralarında bulunduğu 246 mülki idare amirinin anayasal düzeni yıkmaya yönelik eylemlerin içinde olabilecekleri gerekçesiyle görevden uzaklaştırılmasına karar vermiştir. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 19/7/2016 tarihinde FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün mülkiye yapılanmasına ilişkin olarak soruşturma başlatılmıştır. Başsavcılık; aynı tarihte İçişleri Bakanlığından açığa alınan vali, vali yardımcısı, kaymakam ve mülkiye müfettişi ile diğer görevlilerin bilgilerini istemiştir. Bu yazıda; açığa alınma kararlarının onaylı birer sureti, disiplin dosyaları, istihbari bilgiler ile güvenlik soruşturma dosyaları, diğer belge ve delillerin gönderilmesi istenmiştir. İçişleri Bakanlığı, açığa alma listesini Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Ankara Sulh Ceza Hâkimliği 1/8/2016 tarihinde başvurucunun mal varlığı hakkında el koyma tedbiri uygulanmasına karar vermiştir. Buna göre başvurucunun taşınmazlarına, kara, deniz ve hava ulaşım araçlarına, gerçek ve tüzel kişiler nezdindeki hak ve alacaklarına, kıymetli evrakına, varsa ortağı bulunduğu şirket ve kooperatiflerdeki ortaklık paylarına, kiralık kasa mevcutlarına, banka ve diğer mali kurumlardaki tüm döviz ve hesaplarına, vadeli mevduat hesaplarına, vadeye bağlanmamış olsa bile maaş hesapları dışındaki diğer hesaplarına tedbir konulmuştur. Bunun yanında başvurucunun maaş hesabı yönünden "son aldığı maaşı kadar paranın aylık harcamaları için kullanılmak üzere o ay içerisinde çekilmesine izin verildikten sonra arta kalan miktar üzerine tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasına" karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:"...Dosya içerisinde bulunan bilgi ve belgeler ve tüm dosyakapsamı itibariyle FETÖ/PDY üyesi olan ve haklarında soruşturma açılan şüphelilerin bir kısmının tutuklandığı, bir kısmının ise adli kontrol şartı ile serbest bırakıldığı, tutuklu şüphelilerin yakınlarına verdikleri ve vermek istedikleri vekaletnameler ile taşınır-taşınmaz malları ve bankalardaki yüklü mevduatları elde çıkartmaya çalıştıklarınındosyaya ibraz edilen 28/07/2016 tarihli anlaşılması karşısında.......CMK 128/1,2 maddesi gereğince, 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ve Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 3/1-ı maddesi gereğince TEDBİR KONULMASINA;....karar verildi." Başvurucu, bu karara karşı 5/9/2016 tarihinde itirazda bulunmuştur. Başvurucunun itirazı, Ankara Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 8/9/2016 tarininde itiraz konusu kararın yasaya uygun olup verilen kararda herhangi bir isabetsizlik görülmediği gerekçesiyle reddedilmiştir. Anılan karar, başvurucuya 22/9/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 4/10/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Diğer taraftan başvurucu 1/9/2016 tarihli ve 29818 Mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 15/8/2016 tarihli ve 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu görevinden çıkarılmış, başvurucunun tekrar kamu hizmetlerinde istihdam edilmesi de yasaklanarak silah ruhsatı ve pasaportu iptal edilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Ankara Sulh Ceza Hâkimliği 24/11/2016 tarihinde aralarında başvurucunun olmadığı beş şüpheli haricindeki şüpheliler hakkındaki tedbir kararının kaldırılmasına karar vermiştir. Cumhuriyet Başsavcılığının 8/3/2017 tarihli iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 17/9/2004 tarihli ve 5234 sayılı Kanun'un maddesinin (2) numaralı fıkrası ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun maddesi yollamasıyla maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davası açılmıştır. İddianamede ayrıca 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun maddesine göre müsadere hükümlerinin uygulanması da talep edilmiştir. İddianamede FETÖ-PDY'nin mali yapısı ile olarak şu bilgilere yer verilmiştir:"11) Örgütün Mali Yapısı:Örgütün himmet yolu ile sağladığı gelirler genel olarak mütevelli heyetleri vasıtası ile toplanmaktadır. Örgütün sohbet gruplarında yer alan kişilerden; sohbet toplantılarına düzenli olarak katılıp verilen görevleri yerine getiren, örgütün verdiği talimatlara sorgusuz itaat eden ve maddi gücü yerinde olan kimseler seçilerek mütevelli heyeti üyesi yapılmaktadır. Sohbet gruplarında zekât, burs, kurban ve himmet adı altında paralar toplanırken; mütevelli heyeti üyesi kişiler ayrıca bir ışık evinin maddi ihtiyaçlarından sorumlu tutulmaktadır. Mütevelliler topladıkları parayı sohbet hocasının yanında getirdiği muhasebecilere vermektedir. Örgütün mali kayıtlarını bu muhasebeciler tutmaktadır. İl imamının da bir muhasebecisi bulunmakta ve bu kişi il genelindeki mali kayıtları tutmaktadır.İl imamının koordinesinde yılda en az bir kez mütevelli heyeti üyelerinin katılımı ile kamp düzenlenmektedir. Kamplar esnasında dini duygular istismar edilerek himmet, zekât, kurban ve öğrenci bursu adı altında toplanan paraların arttırılması sağlanmaktadır. Mütevelli heyeti mensupları, iş adamlarının kurduğu sivil toplum kuruluşlarına üye yapılmakta, kimin hangi sivil toplum kuruluşuna üye olacağı sohbet abisi tarafından belirlenmektedir. Örgüt, bu kuruluşların başkan ve üye seçimlerinde söz sahibi olmayı böylelikle de hükümete baskı yapabilmeyi amaçlamaktadır. 12) Örgütün Gelir Kaynakları;a) Kamu Kaynaklarından Elde Edilen Gelirler;i) Kamu ihalelerinin örgütle bağlantılı firmalara verilmesi, ii) Örgütle ilişkili firmaların rakipleri hakkında adli ve idari işlemler yaparak piyasanın örgüt firmalarına teslim edilmesi,iii) Kurumların gizli kalması gereken finansal ve yatırım planlamaları bilgilerinin ilişkili firmalara sızdırılması, iv) Kamu arazi tahsislerinin örgütle ilişkili vakıf, dernek veya eğitim kurumlarına bedelsiz devredilmesi,v) Belediyelerce yapılan imar değişikliklerinin, örgütle ilişkili vakıf, dernek ve şirketler lehine yapılması, vi) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı'nda görevli adamları vasıtasıyla iş adamlarının yurt dışı iş bağlantılarını sağlama karşılığında örgüt adına kendilerinden para alınması, vii) Kamu hibe, destekleme ve teşviklerinin takibi ve proje kabullerinden PDY firmalarının kayrılması, b) İş adamlarından Sağlanan Gelirler; i) İş adamlarından, adli ve idari süreçlerdeki işlemlerini iş adamları lehine sonuçlandırma karşılığı alınan paralar, ii)İş adamlarının özel hayatları ile ilgili çeşitli zafiyetlerini " ses ve görüntü " kaydına aldırılarak tehdit ve şantaj yoluyla alınan paralar,iii) İş adamlarından, iş bağlantılarını sağlama karşılığı alınan paralar,c) STK'lardan Sağlanan Gelirler;i) TUSKON ve bağlı federasyon, dernek, şirket ile vakıflardan toplanan aidatlar, ii) Yazılı ve görsel medya sektöründen sağlanan gelirler,iii) Kimse Yok Mu? Benzeri bağlı STK'lar aracılığı ile yardım adı altında vatandaşlardan toplanan paralar, iv) Ticaret Odası yönetimlerinin ele geçirilerek, kamu hizmet alımlarındaki rayiç bedel belirlemelerinde örgütle ilişkili vakıf, dernek ve firmalar lehine hareket edilmesi yoluyla sağlanan menfaatler,d) Gönüllülük Esaslı Sağlanan Gelirler;i) Kurban Bayramı öncesi iş adamlarından firmalardan ve esnaftan, adlarına kurban kesileceğini belirterek ' Kurban ' adı altında toplanan paralar, ii) İl ve İlçelerde iş adamlarının katıldığı mütevelli heyetleri oluşturarak zekât ve burs adı altında toplanan paralar,iii) Memur maaş ve ödüllendirmelerinden 'Himmet' adı altında yapılan kesintilerden toplanan paralar, iv) Devlet kurumlarına yerleştirilen örgüt mensuplarının ilk maaşlarını örgüte vermeleri ile elde edilen paralar. e) Eğitim Faaliyetleri Gelirleri;i) 154 ülkede bulunan örgütle ilişkili eğitim kurumlarında okuyan öğrencilerden alınan paralar,ii) Yurt içinde faaliyet gösteren örgütle ilişkili eğitim kurumlarında okuyan öğrencilerden alınan paralar,iii) Eğitim kurumlarında okutulan öğrencilerden ücret alındığı halde, fakir öğrencilerin okutulacağından bahisle 'burs' adı altında toplanan paralar oluşturmaktadır." İddianamenin FETÖ-PDY'nin mülkiye yapılanması ve başvurucu hakkındaki iddialar ile ilgili kısmı şöyledir:"B) Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı tarafından gönderilen 2016 tarih ve 846853 sayılı yazı ve ekleri ile Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın 2016 tarih ve (106-15) 5608 sayılı yazısı ekinde Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı tarafından gönderilen 2016 tarih ve 4089-145433 sayılı yazısı ve eklerinde; (EK:13, 13/1-65,14,14/1-42)SOSYAL ÇEVRESİ- PDY/FETÖ çatı örgütlenmesi içinde faaliyet gösteren 1 şahısla 17 irtibatının bulunduğu,- PDY/FETÖ içerisinde faaliyet gösterip hakkında yasal işlem yapılmış olan şahıslarla iltisakının bulunduğu,Belirtilmiştir. C) İçişleri Bakanlığı Bakanlık Makamının 23/01/2015 tarihli ve (106-15) 30 sayılı onayı ve Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığının 27/01/2015 tarihli ve (106-15) 438 sayılı, 26/08/2015 tarihli ve (106-15)4873 sayılı ve 21/07/2016 tarihli ve (106-15) 3628 sayılı görevlendirme yazıları ve 25/07/2016 tarihli ve (106-15)3689 sayılı, 27/07/2016 tarihli ve (106-15) 3747 sayılı, 29/07/2016 tarihli ve (106-15) 3878 sayılı, 04/08/2016 tarihli ve (106-15)3975 sayılı, 11/08/2016 tarihli ve (106-15)4170 sayılı birlikte değerlendirme yazıları gereğince; (EK: 26,26/1-738) “İçişleri Bakanlığının bir “çete” tarafından kuşatıldığı, Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığındaki bazı Mülkiye Müfettişleri ile Emniyet Genel Müdürlüğü görevlilerinin “çete elemanı” oldukları, dolayısıyla hukuka aykırı işlemler yaptıkları ve gerçeğe aykırı rapor düzenledikleri iddiası”Hakkında Mülkiye Başmüfettişleri ... tarafından düzenlenerek Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş 2016 tarih ve AAO:14/8, YSA:13/12, HNA:94/37 sayılı Tevdi Raporunda; müfettişliği döneminde hakkında “düzenlenmiş rapor bulunmadığı” belirtilmiştir. Aynı raporun sonuç bölümünde; “…...Bu tevdi konusunu oluşturan İçişleri Bakanlığının bir “çete” tarafından kuşatıldığı, Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığındaki bazı Mülkiye Müfettişleri ile Emniyet Genel Müdürlüğü görevlilerinin “çete elemanı” oldukları, dolayısıyla hukuka aykırı işlemler yaptıkları ve gerçeğe aykırı rapor düzenledikleri iddiaları ile ilgili soruşturma yapma yetkisi Cumhuriyet Başsavcılığına ait olduğu ve belirtilen konuların tahkikinin adli makamların yetkileri çerçevesinde araştırılarak ortaya çıkarılabileceği değerlendirildiğinden, ....D) Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığının 2016 tarih ve (106-15) 4095 sayılı yazısı ekinde gönderilmiş Dernekler Dairesi Başkanlığının 2016 tarih ve 2398 sayılı yazısı, Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığının 2016 tarih ve (106-15) 4447 sayılı yazısı ekinde gönderilmiş Dernekler Dairesi Başkanlığının 2016 tarih ve 2861 sayılı yazısı, Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığının 2016 tarih ve (106-2) 6234 sayılı yazısı ekinde gönderilmiş Dernekler Dairesi Başkanlığının 2016 tarih ve 3748 sayılı yazısı ve eklerinde; (EK:18, 18/1-9, 19, 19/1-10,20,20/1-17)a) Kendisinin 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kapatılan derneklerden 2016 tarih ve 115/3601-123 sayılı yazımızla sorulan Ankara, İstanbul, İzmir merkezli 21 Dernek ile Uluslararası Yöneticiler Derneği (YÖNETDER)’e üyeliğinin bulunmadığı,b) Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığının 2016 tarih ve (106-15) 5805 sayılı yazısı ekinde gönderilmiş Dernekler Dairesi Başkanlığının 2016 tarih ve 3557 sayılı yazısı ve eklerinde; (EK: 21, 21/1-49)Kimse Yok mu Derneğine 2014 tarihinde 5,00 TL tutarında SMS yoluyla 1 kez bağışta bulunduğu,Bildirilmiştir.E) 2016 tarihinde Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilmiş 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden çıkarılmıştır.Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; şüphelinin üzerine atılıFETÖ/PDY Terör Örgütü üyesi olmak suçunu işlediği yukarıda izah edilen delillerden anlaşılmakla;Şüphelinin yargılamasının Mahkemenizce yapılarak eylemine uyan yukarıda belirtilen Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; şüphelinin üzerine atılıFETÖ/PDY Terör Örgütü üyesi olmak suçunu işlediği yukarıda izah edilen delillerden anlaşıl[mıştır.]" Ankara Ağır Ceza Mahkemesince iddianame kabul edilerek kovuşturmaya başlanmıştır. Yargılamanın hâlen devam ettiği ve duruşmanın 2/7/2018 tarihine talik edildiği Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarından anlaşılmaktadır.
Adil yargılanma hakkı (Hukuk)-Mülkiyet Hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2016/21060
Başvuru, darbe teşebbüsüyle bağlantılı olarak yürütülen soruşturmada uygulanan el koyma tedbiri nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
0
Başvuru, yeğenlerle şahsi ilişki kurulması talebinin reddedilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurular 20/11/2014 tarihinde yapılmıştır. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyonlara sunulmuştur. Komisyonlarca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Konu yönünden hukuki irtibatları bulunması nedeniyle 2014/18376, 2014/18382 ve 2014/18386 numaralı başvuru dosyalarının 2014/18376 numaralı başvuru dosyasıyla birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir: Başvurucuların vefat etmiş olan erkek kardeşinin 2004, 2006 ve 2010 doğumlu üç çocuğu bulunmaktadır. Çocukların velayeti anneye verilmiştir. Başvurucular ve çocukların amcası N.G., yeğenleriyle aralarında şahsi ilişki kurulması talebiyle çocukların annesi N'.ye karşı Ankara Aile Mahkemesinde 30/10/2012 tarihinde dava açmışlardır. Dava devam ederken çocukların annesi 4/2/2013 tarihinde silahla vurularak öldürülmüştür. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen 4/5/2016 tarihli ve 2013/20797 sayılı iddianamede; çocukların annesinin olay günü T.G. Bulvarında bir erkek şahıs tarafından tabancayla başına ateş edilmesi sonucu vefat ettiği, tanık beyanlarına göre ateş eden kişinin çocukların amcası N.G. olduğunun tespit edildiği belirtilmiştir. İddianamede ayrıca maktulün daha önce miras anlaşmazlığı nedeniyle eşinin yakınları tarafından tehdit edildiğine dair şikâyetinin olduğu ifade edilmiştir. N.G. aleyhine kasten adam öldürmek suçu nedeniyle Ankara Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/278 esas numaralı dosyasında kamu davası açılmıştır. Mahkemenin 2/6/2017 tarihli duruşma tutanağında sanığın hâlen yakalanamadığı belirtilmiştir. Ankara Sulh Hukuk Mahkemesinin 25/3/2013 tarihli kararıyla çocukların dayısı olan E.A. çocuklara vasi tayin edilmiştir. Başvurucular tarafından yeğenleriyle şahsi ilişki kurulması talebiyle açılmış olan davada Ankara Aile Mahkemesi tarafından bir psikolog ve bir pedagogdan oluşan bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır. Çocukların annesi hayattayken düzenlenmiş olan 22/1/2013 tarihli bilirkişi raporunda; çocukların annesi ile başvurucular arasında sorunlar olduğu, babanın vefatından sonra aralarındaki iletişimin tamamen koptuğu, ayrıca miras ile ilgili anlaşmazlıkların da yaşandığı, ancak anne ile başvurucular arasındaki anlaşmazlıkların ayrı tutulması gerektiği, başvurucularla çocuklar arasında ilişki kurulmasının çocukların yararına olacağı belirtilmiştir. Ankara Aile Mahkemesinin 25/10/2013 tarihli kararıyla dava reddedilmiştir. Karar gerekçesinde, başvurucuların kardeşi olan davacı N.G. hakkında çocukların annesini öldürdüğü iddiasıyla soruşturma başlatıldığı ve tutuklandığının anlaşıldığı ifade edilmiştir. Ayrıca, davalı tanıklarının baba öldükten sonra davacıların çocukların annesini öldürmekle tehdit ettikleri, onu kötü kadın olarak tanıtmaya çalıştıkları, çocukların da bu durumdan etkilendikleri yönünde beyanda bulunduklarına yer verilmiştir. Mahkeme çocuklardan yaşı itibarıyla yetkin olan E.nin beyanını dinlemiştir. Buna göre çocuk E.nin, kendileriyle dayılarının ilgilendiğini ve onun yanında yaşadıklarını, amcalarını hiç sevmediklerini, onların babasına da iyi davranmadıklarını, babasının vefatından sonra annesini çok üzdüklerini ve onu öldürmekle tehdit ettiklerini söylediği belirtilmiştir. Kararda, yargılama sırasında gelişen ve ceza davasına konu olan olaylar gözönüne alındığında hısımlar arasında kişisel ilişki kurma koşullarının oluşmadığı ifade edilmiş, bu nedenle 22/1/2013 tarihli sosyal inceleme raporundaki görüşe itibar edilmediği belirtilmiştir. Karar Yargıtay Hukuk Dairesinin 28/3/2014 tarihli kararıyla onanmıştır. Başvurucuların karar düzeltme istemleri aynı Dairenin 15/9/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Söz konusu karar başvurucular vekiline 24/10/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucular 20/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır. A. Ulusal Hukuk 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun maddesi şöyledir:“Olağanüstü hâller mevcutsa, çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde çocuk ile kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkı diğer kişilere, özellikle hısımlarına da tanınabilir.Ana ve baba için öngörülen sınırlamalar üçüncü kişiler için kıyas yoluyla uygulanır.” Söz konusu maddenin gerekçesi şöyledir:“Yürürlükteki Kanunda mevcut olmayan ve İsviçre Medeni Kanununun 274a maddesinden alınan bu maddede, ana ve baba dışında kalan üçüncü kişilerin, özellikle de hısımların, olağanüstü sebeplerin varlığı hâlinde ve çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde, çocuk ile kişisel ilişki kurabilecekleri hükme bağlanmaktadır. Madde, bugün sadece büyükana ve büyükbabaların torunlarıyla kişisel ilişki kurma hakları açısından bir Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararıyla sonuca bağlanmış olan bir sorunu, üçüncü kişilerin çocuk ile kişisel ilişki kurmaları için gerekli olan koşulları da belirten bir Medenî Kanun hükmüyle açıklığa kavuşturmak amacını taşımaktadır.İkinci fıkrada, ana ve babanın çocuk ile kişisel ilişki kurma haklanyla ilgili sınırlamaların burada da kıyas yoluyla uygulanacağı belirtilmiştir.” 4721 sayılı Kanun’un maddesi şöyledir: “Ana ve babadan her biri, diğerinin çocuk ile kişisel ilişkisini zedelemekten, çocuğun eğitilmesi ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmakla yükümlüdür. Kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzuru tehlikeye girer veya ana ve baba bu haklarını birinci fıkrada öngörülen yükümlülüklerine aykırı olarak kullanırlar veya çocuk ile ciddî olarak ilgilenmezler ya da diğer önemli sebepler varsa, kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilir veya kendilerinden alınabilir.” 4721 sayılı Kanun’un “Hakimin takdir yetkisi” kenar başlıklı maddesinin ikinci fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:“Velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlâk bakımından yararları esas tutulur.”B. Uluslararası Hukuk Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin(Sözleşme) “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı maddesinin birinci fıkrası şöyledir:“(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), aile hayatının sadece ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişkilerle sınırlı olmadığını, örneğin büyükanne ve büyükbaba ile torun ilişkisinde olduğu gibi yakın akrabalar arasındaki ilişkilerin de aile hayatına dâhil olabileceğini kabul etmektedir (Marckx/Belçika, B. No: 6833/74, 13/6/1979, § 45). AİHM, devletlerin bu şekildeki yakın akrabalar arasındaki aile ilişkilerinin normal bir şekilde sürdürülmesine izin verecek şekilde davranma yükümlülüğü olduğunu belirtmektedir (Marckx/Belçika, § 45; Bronda/İtalya, B. No: 22430/93, 9/6/1998, § 51). AİHM, diğer akrabalar ile çocuk arasındaki ilişkiler yönünden ise aile hayatının varlığı için kan bağının yeterli olmadığını kabul etmekte, bu kişiler ile çocuk arasında yakın kişisel bağların fiilen kurulmuş olup olmadığını incelemektedir (Butt/Norveç, B. No: 47017/09, 4/12/2012, § 76; Boyle/Birleşik Krallık, B. No: 16580/90, Komisyon Raporu, 9/2/1993,§ 45). Diğer Uluslararası Belgeler 9/11/2010 tarihli ve 6066 sayılı Kanun'la onaylanması uygun bulunan ve 17/11/2011 tarihli ve 28115 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Avrupa Sözleşmesi'nin "Çocukla ana ve babası dışındaki şahıslar arasında kişisel ilişki" kenar başlıklı maddesi şöyledir:“1) Çocuğun yüksek yararına bağlı olarak, çocukla, ana ve babası dışındaki aile bağları bulunan şahıslar arasında kişisel ilişki kurulabilir.2) Taraf Devletler, bu hükmün kapsamını, fıkrada sözü edilen kimselerden başkalarına da genişletmekte serbesttirler ve böyle bir genişletme durumunda, devletler, maddenin (a) bendinde tanımlanan kişisel ilişki türlerinden hangisinin uygulanacağı hususunda serbestçe karar verebilirler.” 27/1/1995 tarihli ve 22184 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 20/11/1989 tarihli Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’sinin maddesinin ilgili kısmı şöyledir:" Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir. Taraf Devletler, çocuğun ana-babasının, vasilerinin ya da kendisinden hukuken sorumlu olan diğer kişilerin hak ve ödevlerini de göz önünde tutarak, esenliği için gerekli bakım ve korumayı sağlamayı üstlenirler ve bu amaçla tüm uygun yasal ve idari önlemleri alırlar...."
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2014/18376
Başvuru, yeğenlerle şahsi ilişki kurulması talebinin reddedilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
0
Başvuru, ceza infaz kurumu disiplin kurulu kararına karşı yapılan şikâyetin infaz hâkimliği tarafından kabul edilerek cezanın kaldırılmasının ardından Cumhuriyet savcılığınca yapılan itirazın başvurucuya bildirilmemesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucu, nihai hükmü 25/4/2019 tarihinde öğrendikten sonra 22/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun şikâyeti üzerine yapılan inceleme sonucunda infaz hâkimliğince ceza infaz kurumu tarafından verilen 3 ay ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma disiplin cezasının kaldırılmasına karar verilmiştir. Cumhuriyet savcısının itirazı üzerine itiraz makamınca infaz hâkimliği kararının kaldırılmasına kesin olarak karar verilmiştir. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur. Adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler)
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2019/18315
Başvuru, ceza infaz kurumu disiplin kurulu kararına karşı yapılan şikâyetin infaz hâkimliği tarafından kabul edilerek cezanın kaldırılmasının ardından Cumhuriyet savcılığınca yapılan itirazın başvurucuya bildirilmemesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
1
Başvuru, idari gözetim altında tutmanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutulma koşulları nedeniyle kötü muamele yasağının; idari gözetim kararına itirazın değerlendirildiği yargısal süreçte lehe vekâlet ücretine hükmedilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvuru 19/7/2017 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir: Başvurucu, Rusya Federasyonu vatandaşı olup Türkiye'ye 2008 yılında giriş yapmıştır. Başvurucu, Yalova Sulh Ceza Hâkimliğinin 5/2/2017 tarihinde verdiği karara istinaden kolluk görevlileri tarafından yapılan genel kontroller sırasında hakkında genel güvenlik gerekçesiyle yurda giriş yasağı (tahdit) kayıtları olduğu gerekçesiyle Yalova İl Göç İdaresi Müdürlüğüne (Yalova Göç İdaresi) teslim edilmiştir. Yalova Göç İdaresine teslim edilmesinin ardından Yalova Valiliğinin kararıyla hakkında sınırdışı ve idari gözetim kararı verilen başvurucu 24/2/2017 tarihinde Adana Valiliği Göç İdaresi Müdürlüğüne sevk edilerek önce Adana Geri Gönderme Merkezinde (Adana GGM), ardından Hatay Geri Gönderme Merkezinde (Hatay GGM) idari gözetim altına alınmıştır. Başvurucu, idari gözetim kararına 14/6/2017 tarihinde vekili aracılığıyla itiraz etmiştir. İtirazı inceleyen Kayseri Sulh Ceza Hâkimliği (Sulh Ceza Hâkimliği) 20/6/2017 tarihinde başvurucunun itirazını kabul etmiş ve başvurucu aynı tarihte salıverilmiştir. Başvuru 19/7/2017 tarihinde yapılmıştır. Başvurucu, yabancı uyruklu olmasını ve sığınma/iltica koşullarından kaynaklandığını ileri sürdüğü bazı hukuki sorunları gerekçe göstererek kamuya açık belgelerde kimlik bilgilerinin gizli tutulmasını talep etmiştir. İlgili hukuk için bkz. B.T. (GK), B. No: 2014/15769, 30/11/2017, §§ 19-
Yaşam hakkı-Kötü muamele yasağı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2017/31040
Başvuru, idari gözetim altında tutmanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutulma koşulları nedeniyle kötü muamele yasağının; idari gözetim kararına itirazın değerlendirildiği yargısal süreçte lehe vekâlet ücretine hükmedilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
0
Başvuru; murisin öldürülmesi nedeniyle uğranılan zararların tazmini için açılan davanın reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, tazminata ilişkin idari ve yargısal sürecin uzunluğu nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvuru 28/5/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:A. E.E.nin Ölümü ve Ceza Soruşturması ile 2019/10796 sayılı Bireysel Başvuru Süreci Başvuruculardan Ömer Evsen'in eşi, diğer başvurucuların ise annesi olan E.E. 21/9/1994 tarihinde Şırnak'ın İdil ilçesinin Hendek köyünde faili meçhul kişi veya kişiler tarafından ateşli silahla öldürülmüştür. Olaya ilişkin olarak İdil Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) tarafından bir soruşturma başlatılmıştır. Başlatılan bu soruşturmada yapılan olay yeri incelemesinde, E.E.nin ölü olarak bulunduğu bahçe içerisinde kamışlar arasında patlamış ve yere çarpan kısmı paslanmış bir havan mermisinin bulunduğu, ayrıca kan izlerinin olduğu yerin yakınındaki bahçe duvarlarında çok sayıda mermi izinin olduğu tespit edilmiştir. Ölü muayene tutanağında, E.E.nin tahminen olay yeri incelemesinden 11-12 saat önce boyun sağ tarafında yer alan mermi giriş deliği ve boyun sol tarafında yer alan çıkış deliğinden kaynaklanan kan kaybından ve solunum yetmezliğinden öldüğü; cesedin vücut ve kafatası üzerinde yapılan incelemesinde kesici, delici ve ateşli silah yarasına rastlanılmadığı belirtilmiştir. Olayla ilgili olarak tanıklar G.Ç. ve A.K. 22-23/9/1994 tarihli ifadelerinde, olay anında köyde bulunmadıklarını, ölümün açılan ateş sonucu olduğunu köylülerden duyduklarını belirtmiştir. Olay anında köydeki evinde bulunan F.B.nin 20/3/1995 tarihli ifadesinde, olay günü silah sesleri duyduğunu, korkudan dışarı çıkamadığını, daha sonra olay yerine gittiğinde E.E.nin cesedini gördüğünü, E.E.ye kimin ateş ettiğini ve öldürdüğünü bilmediğini beyan etmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı; yürütmüş olduğu soruşturmada başkaca tanıkları da dinledikten ve başkaca soruşturma işlemlerini yaptıktan sonra olayın fail veya faillerinin bulunamaması nedeniyle öncelikle 21/3/1995 tarihinde daimi arama kararı ve ardından da şüphelilerin tespit edilememesi ve zamanaşımını kesen usuli işlem bulunmaması nedeniyle 7/1/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Başvurucular vekili söz konusu kararın kendilerine tebliğ edilmediğini, 2/11/2018 tarihinde dosyadan fotokopi alma talepleri üzerine karardan haberdar olduklarını belirterek 15/11/2018 tarihinde verilen kararın yaşam hakkının ihlaline sebep olduğunu iddia ederek itiraz yoluna başvurmuştur.Midyat Sulh Ceza Hâkimliği 6/12/2018 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. Başvurucular bu karara karşı bireysel başvuruda (2019/10796) bulunmuştur. Başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiğinden bahisle yapmış oldukları bu bireysel başvuruya ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi; etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına varıldığı veya varılması gerektiği andan itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunulmasının gerekmesine rağmen başvurucuların etkisiz olduğu çok önceden anlaşılan soruşturmada süresinde bireysel başvuru yapmadıkları gerekçesiyle 26/5/2020 tarihinde kabul edilemezlik kararı vermiştir.B. Başvuruya Konu Tazminat Davasına İlişkin Süreç Başvurucular, murislerinin ölümü nedeniyle uğranılan zararların tazmini için 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında kurulan Şırnak Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Komisyon Başkanlığı 3 No.lu Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurucular, beyanlarına göre 20/5/2005 tarihinde İdil Kaymakamlığı aracılığı ile müracaatta bulunmuşlardır. Başvurucular, bu müracaatlarında E.E.nin cesedinin yakınında arka kısmı paslanan patlamış bir havan mermisi bulunduğunu, görgü tanıkları A.A. ve G.Ç.nin olayın havan topu ateşi sonucu gerçekleştiğini ifade ettiklerini, olayın gerçekleştiği tarihlerde yasa dışı terör örgütü ile güvenlik güçleri arasında silahlı çatışmaların yaşandığı Damlarca köyünden havan topu ve uzun namlulu silahlarla açılan ateş sonucu murislerinin öldüğünün açık olduğunu ileri sürmüşlerdir. Komisyon başvuruyu özetle, olayın faili meçhul adam öldürme olduğu, murisin kim veya kimler tarafından ne maksatla öldürüldüğünün belirli olmadığı gerekçesiyle 25/9/2006 tarihinde reddetmiştir. Başvurucular, anılan ret işleminin iptali için Mardin İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) 16/10/2006 tarihinde iptal davası açmıştır. Başvurucular dava dilekçelerinde; olaya ilişkin ceza soruşturmasının devam ettiğini, tanıklar A.A. ile G.Ç.nin kollukta ve Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği ifadelerinde E.E.nin Damlarca köyünden açılan ateş ve havan topu atışı sonucu öldüğünü duyduklarını beyan ettiklerini öne sürmüştür. Başvurucular, ayrıca E.E.nin cesedinin yanında patlamış bir havan topu mermisinin bulunduğunu, tanıkların boştan yere bu şekilde beyanda bulunmayacaklarını, söz konusu atışın Damlarca köyünden yapıldığını iddia etmiştir. Başvurucular aynı dilekçede; dönemin şartlarına göre güvenlik güçlerinin söz konusu olayın olduğu yere atış yapmalarının ihtimal dâhilinde olduğunu, E.E.nin öldürülmesi olayının normal bir adam öldürme olayı niteliğinde olmadığını, tanık beyanlarına göre güvenlik güçlerinin denetimindeki sivil bir yerleşim yerinde havan topu mermisi ve ateşli silahlar kullanılması nedeniyle ölümün meydana geldiğini ifade etmiştir. Başvurucular; bu şekildeki bulgulara rağmen Cumhuriyet Başsavcılığının olayı yanlış nitelendirdiğini, olayın faillerinin doğrudan belirli olmasa da olayın olduğu tarih itibarıyla ölümün güvenlik güçleri ile yasa dışı örgüt mensupları arasında meydana gelen çatışmalar nedeniyle ortaya çıktığını beyan etmiştir. Başvurucular; tüm bu bulgulardan hareketle nihayetinde 5233 sayılı Kanun'a göre olayın terör eylemi ve terörle mücadele kapsamında devletçe yürütülen faaliyetler nedeniyle tazminat verilmesi gerekirken tazminatın verilmediğini, olay yerine yakın yerde bulunan Damlıca Jandarma Karakolu'nda bulunan askerler ile yasa dışı örgüt üyeleri arasında zaman zaman çıkan çatışmalar sonucunda ölümün ileri geldiğini ileri sürmüştür. İdare Mahkemesi davanın reddine 14/9/2007 tarihinde karar vermiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:''... 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun “Kapsam” başlıklı maddesinin fıkrasında; bu Kanunun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsadığı, “Karşılanacak Zararlar” başlıklı maddesinde; bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla karşılanacak zararların; a) Hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar, b)Yaralanma, sakatlanma ve ölüm hâllerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri, c) Terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından kaynaklanan maddî zararları kapsadığı, “Zararın Tespiti” başlıklı maddesine; maddede belirtilen zararların, zarar görenin beyanı, adlî, idarî ve askerî mercilerdeki bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli ve zarar görenin aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya ihmalinin de göz önünde bulundurulması suretiyle, hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile belirleneceği hususları kurala bağlanmıştır.Dava dosyasının incelenmesinden, davacılar tarafından, 1994 tarihinde Şırnak İli, İdil İlçesi, Hendek Köyünde öldürülen [E.E.nin] cesedinin yakınında arka kısmı paslanan patlamış bir havan mermisi bulunduğundan ve görgü tanıkları [A.K.] ve [G.K.nin] olayın havan topu ateşi sonucu gerçekleştiğini ifade etmelerinden dolayı, olayın gerçekleştiği tarihlerde yasadışı PKK/KADEK terör örgütü ile güvenlik güçleri arasında silahlı çatışmaların yaşandığı Damlarca Köyünden havan topu ve uzun namlulu silahlarla açılan ateş sonucu [E.E.nin] öldüğünün açık olduğu ileri sürülerek, murislerinin ölümü nedeniyle uğranılan zararların tazmini için yaptıkları başvurunun dava konusu işlem ile reddi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.Uyuşmazlığa konu olayda İdil Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 1994/202 sayılı soruşturma dosyasının (ilgili kısımların fotokopisi çekilerek dava dosyasına alınmıştır) incelenmesinden; 1994 günü akşam saatlerinde[E.E.nin] öldürülmesi üzerine 1994 tarihinde İdil Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan olay yeri incelemesinde, [E.E.ye] ait kan izlerinin bulunduğu yerin yakınındaki bahçe duvarlarında çok sayıda mermi izlerinin, bahçe içerisinde ise olaydan önce patladığı anlaşılan ve paslanmış bir havan topu mermisinin bulunduğu, ölü muayene tutanağından maktulenin, boyun sağ tarafında yer alan mermi giriş deliği ve boyun sol tarafında yer alan çıkış deliğinden kaynaklanan kan kaybından ve solunum yetmezliğinden öldüğü, [A.K.] ve [G.K.nin] 22-1994 tarihli ifadelerinde, olay anında köyde bulunmadıklarını, olayın havan mermisi ve açılan ateş sonucu olduğunu köylülerden duyduklarını belirttikleri, olay anında köydeki evinde bulunan [F.B.nin] 1995 tarihli ifadesinde, olay günü silah sesleri duyduğunu, korkudan dışarı çıkamadığını, daha sonra olay yerine gittiğinde [E.E.nin] cesedini gördüğünü, [E.E.ye] kimin ateş ettiğini ve öldürdüğünü bilmediğini beyan ettiği, İdil Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 1994/202 Hz. Ve 1995/4 sayılı daimi arama kararıyla, olayın fail ya da faillerinin arandığı, ancak maktule ateş eden kişi ya da kişilerin sayıları, açık kimlikleri ve açık adreslerinin halen tespit edilemediği, yukarıda anılan tanıklar haricinde köy halkından olayın fail ya da faillerini gören, bilen ve tanıyan kimsenin olmadığı gibi olayın yasadışı PKK/KADEK terör örgütünün eyleminden veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetlerden kaynaklandığı yönünde herhangi bir delil, ifade ve tespitin de bulunmadığı anlaşılmıştır. Yukarıda belirtilen hususlar birlikte değerlendirildiğinde, 1994 tarihinde faili meçhul kişi ya da kişiler tarafından açılan ateş sonucunda davacıların muris [E.E.nin] ölümüyle sonuçlanan olayın 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi olanaklı görülmemiştir.Bu durumda, davacıların murisinin öldürülmesi olayı, 5233 sayılı Kanunun maddesi kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olay olmadığından, davacıların 5233 sayılı Kanun uyarınca yaptıkları maddi-manevi tazminat başvurusunun reddine ilişkin dava konusu Şırnak Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Komisyon Başkanlığı 3 Nolu Zarar Tespit Komisyonunun 2006 tarih ve 2006/3-1528 sayılı işleminde mevzuata aykırılık bulunmamaktadır.'' Karar Danıştay Onbeşinci Dairesi tarafından 30/1/2014 tarihinde oyçokluğu ile onanmıştır. Karar düzeltme başvurusu yapılması üzerine aynı Dairenin 12/12/2014 tarihli ilamıyla özetle; olayın kişisel husumete dayalı ya da başka bir sebeple gerçekleştiğine ilişkin bir tespit olmaması ve oluş şekli bir arada dikkate alındığında ölüm olayının 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerekirken aksi yönde verilen Mahkeme kararında hukuki isabet bulunmadığı gerekçeyle İdare Mahkemesinin kararının bozulmasına karar verilmiştir. İdare Mahkemesi, bozma kararı üzerine ilk kararında ısrar ederek 4/3/2015 tarihinde oyçokluğu davanın reddine karar vermiştir. Yukarıda verilen aynı gerekçeleri tekrar kabul eden İdare Mahkemesinin önceki karara eklediği ilgili kısmı şöyledir:''...Nitekim Danıştay Onbeşinci Dairesi'nin2014 tarihli, E.2011/9571, K.2014/4494 sayılı kararı da bu yöndedir. Kaldı ki, dava konusu ölüm olayının terör ve terörle mücadele kapsamında bulunduğuna ilişkin herhangi bir bilgi ve belgenin ne davacılar tarafından davalı idareye sunulduğu ne de davalı idarece yapılan araştırmada bu yönde bir bulguya ulaşıldığı görülmekte olup, adli makamlarca da olayın bir terör olayı olduğu yönünde herhangi bir tespitin bulunmadığı anlaşıldığından, yasada belirtilen ispat külfetinin aksine olarak ileri sürülen, olayın kişisel husumete dayalı ya da başka bir sebeple olduğunun idarece ispatlanamadığı tezinin de kabulüne olanak bulunmamaktadır...'' Karşıoyun ilgili kısımları şöyledir: ''...Dosyadaki belgelerin incelenmesinden; davacılar murisinin 1994 tarihinde Şırnak İli, İdil İlçesi, Hendek köyünde ateşli silahla vurularak öldürüldüğü, olayla ilgili olarak İdil Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 1994/202 hazırlık soruşturması sonucunda olayın aydınlatılmadığı faili meçhul kaldığı, nihayet 5233 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi üzerine davacılar tarafından murislerinin öldürülmesi olayının terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle doğduğu, anılan Kanun kapsamında uğranıldığı ileri sürülen zararların karşılanması için komisyona yapılan başvurunun reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.Durum böyle olunca, İnsan Hakları Sözleşmesinin maddesi ile düzenlenmiş olan yaşam hakkı, 13 maddesi ile düzenlenerek sözleşme kapsamındaki hakları ihlal edilenlerin bu hak ihlallerini etkili bir hukuk yolu ile soruşturmak suretiyle ortaya çıkarılmasını isteme hakkı ve yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yukarıda aktarılan Mahmut Kaya/Türkiye ve Demiray/Türkiye kararlarında belirtilmiş olan ilkeler dikkate alındığında, ayrıca kişilerin yaralanma, sakatlanma ve ölüm hallerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri zararlarının 5233 sayılı Kanunun kapsamında tazmini öngörüldüğünden, meydana gelen ölüm olayının, terör eylemi veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle meydana gelip gelmediği hususunun devletin etkin bir soruşturma ile ortaya çıkarması pozitif yükümlülüğü içerisinde olduğu, ancak bu yükümlülüğün yerine getirilmediği dikkate alındığında davacılar yakınının ölüm olayı ile 5233 sayılı Yasanın çıkarılmış olması amacı arasında illiyet bağının bulunduğu görüşüyle davacıların başvurusunun reddine ilişkin işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı bu nedenle dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle aksi yöndeki davanın reddine ilişkin çoğunluk kararına katılmıyorum. '' Kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK), İdare Mahkemesinin kararının usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı gerekçesiyle kararın onanmasına 28/3/2016 tarihinde karar vermiştir. Karar düzeltme başvurusu da 7/3/2019 tarihinde reddedilmiştir. Karşıoylarda, Onbeşinci Dairenin 12/12/2014 tarihli kararı doğrultusunda (bkz. § 13) bozma kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Karar elektronik ortamda 30/4/2019 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. S. ve diğerleri, B. No: 2016/5208, 1/7/
Yaşam hakkı-Kötü muamele yasağı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2019/18505
Başvuru, murisin öldürülmesi nedeniyle uğranılan zararların tazmini için açılan davanın reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, tazminata ilişkin idari ve yargısal sürecin uzunluğu nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
0
Başvuru; tutukluluğun makul süreyi aşması, formül gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verilmesi, tutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız yapılması ve itiraz incelemesinde savcılık görüşünün tebliğ edilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvuru 18/2/2014 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını bildirmiştir. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alınarak silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 29/4/2011 tarihinde İstanbul Ağır Ceza Mahkemesince tutuklanmıştır. Yapılan soruşturma sonucunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 11/8/2011 tarihli iddianamesi ile silahlı terör örgütüne üye olma, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme, mala zarar verme suçlarından dolayı başvurucu ile birlikte yirmi dört şüpheli hakkında kamu davası açılmıştır. İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/158 sayılı dosyası kapsamında 26/8/2011 tarihinde yapılan tensip duruşmasında başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. 24/12/2013 tarihinde yapılan celsede başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Bu celsede başvurucu ve müdafii de hazır bulunmuştur. Bu celsedeki tutukluluk hâlinin devamına ilişkin karara başvurucu tarafından yapılan itirazı değerlendiren İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi 27/12/2013 tarihli kararıyla itirazın reddine karar vermiştir. Bu karar 20/1/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi 24/1/2014 tarihinde, 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun maddesi uyarınca başvurucunun tutukluluk durumunu gözden geçirmiş; aynı gerekçelerle başvurucu ve diğer tutuklu sanıkların tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiştir. Başvurucu 18/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucu 22/7/2014 tarihinde tahliye edilmiştir. Başvurucu hakkındaki dava, özel yetkili İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinin kapatılması üzerine Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiştir. Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/145 sayılı esasında yargılama devam etmektedir. 5271 sayılı Kanun'un "Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir." 5271 sayılı Kanun'un "Usul" kenar başlıklı maddesi şöyledir:"103 ve 104 üncü maddeler uyarınca yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilir. (Ek cümle: 11/4/2013-6459/15 md.) Duruşma dışında bu karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir." 5271 sayılı Kanun'un "Tutukluluğun incelenmesi" kenar başlıklı maddesi şöyledir:"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir." 5271 sayılı Kanun’un maddesi şöyledir:"(1) İtirazı inceleyecek merci, yazı ile cevap verebilmesi için itirazı, Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilir. Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılmasını da emredebilir.(2) (Ek: 11/4/2013-6459/20 md.) 101 ve 105 inci maddeler uyarınca yapılan itiraz üzerine Cumhuriyet savcısından görüş alınması durumunda, bu görüş şüpheli, sanık veya müdafiine bildirilir. Şüpheli, sanık veya müdafii üç gün içinde görüşünü bildirebilir." 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;...d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,...Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler." 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:"(1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir."
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2014/2278
Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması, formül gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verilmesi, tutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız yapılması ve itiraz incelemesinde savcılık görüşünün tebliğ edilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
0
Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.A. Bireysel Başvuru Öncesi Süreç 10/7/2021 tarihinde Van'daki bir otobüs durağında PKK/KCK silahlı terör örgütünün propagandasını içeren broşür bulunduğuna dair ihbar yapılmıştır. Sonrasında "[O.Y.] futbol turnuvası, örgütlü gençlik ile özgür geleceğe, takımını kur, harekete geç" ibareli broşürler bulunması ve broşürün alt kısmında iletişim bilgisi olarak verilen GSM hattının başvurucu tarafından kullanıldığının tespit edilmesi üzerine başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan Van Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu 13/8/2021 tarihinde gözaltına alınmıştır. Başvurucu; kolluktaki ifadesinde, Halkların Demokratik Partisi (HDP) parti meclis üyesi olduğunu, daha önceden terör suçlarından dolayı 5-6 defa gözaltına aldığını ve 14 ay ceza infaz kurumunda kaldığını, HDP Genel Merkezinin yönlendirmesiyle gençlik meclisi tarafından tiyatro, folklor ve halı saha turnuvalarının düzenlendiğini söylemiştir. Başvurucu ayrıca Komalen Ciwan ve Devrimci Gençlik Hareketi ile bir irtibatının bulunmadığını, futbol turnuvası için halı saha organizasyonlarını sağladığını, ayrıca turnuvanın reklamı için broşür dağıtıp afiş astığını, O.Y.nin HDP Gençlik Meclisinin eski çalışanı olduğunu ve ölmesi nedeniyle turnuvanın onun adına düzenlendiğini, turnuvanın O.Y. adına düzenlenmesi talimatının HDP Genel Merkezinden geldiğini, terör örgütü adına eylem ve faaliyetlerde bulunmadığını beyan etmiştir. Başvurucu, Van Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) tarafından müsnet suçtan 16/8/2021 tarihinde tutuklanmıştır. Sorgusunda başvurucu; turnuvanın HDP Van il merkezi tarafından organize edildiğini, broşürdeki numaranın kendisine ait olmadığını, sadece HDP Gençlik Merkezine üye olduğunu ve futbol turnuvasında takımların eşleşmesiyle ilgilendiğini, broşürlerin Genel Merkez tarafından bastırıldığını belirtmiştir. Hâkimlik tutuklama gerekçesinde "kollukça tanzim edilen tüm tutanaklar, hep birlikte değerlendirildiğinde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu, şüpheli[n]in üzerine atılı suçun... katalog suçlardan olması sebebiyle bir tutuklama nedeninin varsayıldığı, yargılama sonunda şüpheli... hakkında mahkumiyet hükmü tesis edilmesi halinde verilmesi muhtemel cezaya göre tutuklama tedbirinin ölçülü olacağı kanaatine varıl[dığı]... " ifadelerine yer vermiştir. Başvurucunun tutuklama kararına itirazı öncelikle Hâkimlik tarafından 25/8/2021 tarihinde incelenmiştir. Hâkimlik, itiraz sebeplerini yerinde görmeyerek dosyayı ilgili Hâkimliğe göndermiştir. Başvurucunun itirazını inceleyen Van Sulh Ceza Hâkimliği 31/8/2021 tarihinde Hâkimliğin değindiği aynı gerekçelerle itirazın reddine karar vermiştir. Ret kararı başvurucuya 8/9/2021 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucu 13/9/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.B. Bireysel Başvuru Sonrası Süreç Bireysel başvuru sonrasında Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan incelemede, Başsavcılık tarafından düzenlenen 2/11/2021 tarihli iddianameyle başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kamu davası açıldığı anlaşılmıştır. İddianamede "... afişlerin bulunması üzerine... kolluk kuvvetince yapılan açık kaynak araştırmalarında söz konusu broşürlerin [Ç.T.] ve [R.] isimli şahıslar tarafından dağıtıldığı, suça konu broşürün alt kısmında iletişim bilgisi verilen .. nolu GSM numarasının iltisaklı kurumlar ile yapılan koordineli çalışmalar neticesinde Ferhat AZAN isimli şahıs tarafından kullanıldığı ve söz konusu futbol turnuvasını Ferhat AZAN isimli şahsın organize ettiğinin değerlendirildiği, broşürlerin üzerinde resmi ve adı bulunan [O.Y.] isimli şahsın HDP Gençlik Meclisi üyesi olduğu, terör örgütünün kırsal alanına katılım yapmış biri olduğu, PKK/KCK terör örgütünün güdümünde yayın organı olan 'Nuçe Ciwan' isimli internet sitesinde yapılan haberler ile bahse konu ... turnuvasının sahiplenildiği, 'HDPvangençlikmeclisi' isimli twitter kullanıcısı tarafından yapılan paylaşımlarla bahse konu broşürlerin dağıtımının ve turnuvaya davet edilmenin kendilerince sahiplenildiği, ilgi sayılı mahkeme kararınca HDP Gençlik Meclisi isimli oluşumun ... PKK/KCK terör örgütünün güdümünde hareket ederek terör örgütünün propagandasını yaptıkları, ... Ferhat Azan'ın ilgili mahkeme kararı doğrultusunda ikametinde arama yapıldığı, ... herhangi bir suç unsurunun tespit edilemediği, ... dosya kapsamında bulunan ve farklı illerde örgüt üyeliğinden yürütülen soruşturma kapsamında elde edilen tanık beyanlarından, dijital materyallerden ve mevcut delillerden, HDP Gençlik yapılanmasının KCK kapsamında faaliyet yürüten YDGH (Yurtseven Devrim ve Gençlik Hareketi)'nin Silahlı Terör Örgütü PKK'nın illegal faaliyetlerine legal görünüm kazanmaya çalıştığının açıkça anlaşıldığı, ...yukarıda açıklandığı üzere HDP Gençlik Meclisi oluşumunun kırsala eleman temin eden, sözde şehir gerillacılığını hedefe geçirmeyi hedefleyen ve örgütün parçası olan bir yapılanma olduğu, şüphelilerin de bu yapılanma içinde faaliyet yürüttüğüne dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir somut delillerin mevcut olduğu, şüpheliler hakkında daha önce adli işlem yapılmış olmasına rağmen eylemlerine devam ettikleri, şüphelilerin yukarıda belirtilen eylemleri nedeniyle üzerlerine atılı silahlı terör örgütüne üye olmak suçunu işledikleri..." bilgilerine yer verilmiştir. Van Ağır Ceza Mahkemesi 11/11/2021 tarihli tensip kararıyla başvurucunun tahliyesine, hakkında yurt dışına çıkmama ve kolluk birimine giderek imza atma şeklinde adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasına karar vermiştir. Yargılama dosyası Van Ağır Ceza Mahkemesinde başvurucu hakkında silahlı terör örgütü üyeliği isnadıyla yürütülen bağlantılı diğer yargılamayla birleştirilmiştir. Söz konusu yargılamaya esas iddianamede; başvurucunun müsnet suçtan 2/12/2020 tarihinde tutuklandığı, HDP Gençlik Meclisi içinde yer aldığı, aramalarda elde edilen dijital materyallerin incelemesinde PKK/KCK silahlı terör örgütünün propagandasının yapıldığı değerlendirilen müziklerin, videoların bulunduğu, iletişimin tespiti tedbiri sırasında bazı şahıslarla terör örgütü propagandası sayılabilecek pankartları yapma hazırlığında olduklarının tespit edildiği bilgilerine yer verilmiştir. Başvurucu bu yargılama sırasında, isnat edilen suçla ilgili mevcut delil durumu, kaçma şüphesini uyandıracak somut olguların bulunmaması, bu aşamadan sonra delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme hususunda kuvvetli şüphe oluşturacak herhangi bir davranışının olmaması, tutuklu kaldığı süre gözetilerek bu aşamada adli kontrol tedbirinin yeterli olacağı kanaatine ulaşılması gerekçesiyle 30/4/2021 tarihinde tahliye edilmiş; hakkında yurt dışına çıkış yasağı ve en yakın kolluk birimine imza atma yükümlülüğü şeklindeki adli kontrol tedbirine hükmedilmiştir. Anılan dosya, Van Ağır Ceza Mahkemesinde başvurucu hakkında silahlı terör örgütü üyeliği isnadıyla yürütülen bağlantılı bir başka dosyayla birleştirilmiştir. Bu yargılamaya esas iddianamede başvurucunun A.Ö.nün fotoğrafının bulunduğu iki pankart ile "15 Şubat Komplosunu Lanetliyoruz" ibaresinin yazılı olduğu bir adet pankartı asmaya çalışırken yakalanıp kaçtığı, twitter.com/WanHDP sosyal medya adresinde duyurulan A.Ö.ye destek amaçlı yapılan açlık grevine ilişkin açıklamada yer aldığı, PKK/KCK silahlı terör örgütünü simgeleyen bezi bağlayarak gökyüzüne balon bıraktığı, gençlik yapılanmasına yönelik PKK/KCK terör örgütü propagandası içeren bir film gösterimine katıldığı, evindeki aramada ele geçen CD'de PKK/KCK silahlı terör örgütünün propagandası amacıyla hazırlanmış şarkıların tespit edildiği, Facebook hesabından 2016 tarihinde "PKK halktır, halk burada" şeklinde yorum yaptığı, 2017 tarihinde "Sizce gerçek özgürlük nedir bir insana özgürlüğüm diyecek kadar sevmek mümkün müdür. Gerçek özgürlüğün aslında hiç kimseye bağlı olmama gerçeği ya da özgürlüğü o kadar isterken bi kadına bile bile mahkum olmak (gerillama)" yazısını, yine "Yüreğini, kimliğini ve siyasi birliğini kazanan bir halk için tanklar, toplar, bir hiçtir gerilla" yazısını yazarak paylaştığı bilgilerine yer verilmiştir. Bu soruşturma kapsamında 26/4/2019 tarihinde müsnet suçtan tutuklanan başvurucu, yargılama sırasında 18/12/2019 tarihinde atılı suçun vasıf ve mahiyeti, tutuklulukta geçen süre, mevcut delil durumu, beklenen delillere başvurucunun müdahale edemeyeceği ve kaçma şüphesini uyandıracak somut delillerin bulunmadığı gerekçesiyle tahliye edilmiş; hakkında yurt dışına çıkış yasağı ve en yakın kolluk birimine imza atma yükümlülüğü şeklindeki adli kontrol tedbirine hükmedilmiştir. Başvurucu hakkındaki yargılama derdesttir. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve yargılama giderlerini ödemekten geçici olarak muaf tutulmasına, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2021/40469
Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
1