text
stringlengths
7
4.73k
Psoriasisson yıllarda ülseratif kolit, Crohn hastalığı, romatoid artrit, ankilozanspondilit, Behçet hastalığı gibi immun aracılı inflamatuvar hastalık grubu içerisinde sınflandırılmaktadır11.
Hastalığın klinik gidişini takip etmek ve tedavi stratejileri oluşturmak içininflamatuvar sürecin aktivasyonunu gösteren parametreler önemtaşımaktadır.
Günümüzde hastalığın aktivitesini belirleyecek tümdünyaca kabul görmüş bir laboratuvar belirteci bulunmamaktadır.
Psoriasis patogenezine yönelik yapılan çalışmalarda çeşitli antijenikuyaranlara karşı artmış Th1 hücre cevabına bağlı olarak tip 1proinflamatuar sitokinlerin psoriatik lezyonlarda ve serumda artığıgösterilmiştir.
Bu sitokinlerin hastalık şiddeti ve aktivasyonu ile ilişkilerininaraştırıldığı çok sayıda çalışma yapılmış ve farklı sonuçlar eldeedilmiştir1218.
TNFα, psoriasis patogenezinde anahtar rol oynayan birsitokin olup, Eselektin, P selektin, ICAM ve VCAM gibi adhezyonmoleküllerinin, çeşitli büyüme faktörlerinin ve IL8’in salınımını arttırarakinflamatuvar cevabın başlamasında ve keratinosit proliferasyonununindüklenmesinde oldukça önemli rol oynamaktadır13.
Psoriasisde TNFαdüzeylerinin hastalık şiddeti ve aktivasyonu ile ilişkisinin araştırıldığıçalışmalarda çelişkili sonuçlar elde edilmiştir1218.plakpsoriasisli hastalarda serum TNFα düzeylerini hastalık şiddeti ile koreleolarak daha yüksek düzeylerde saptamışlar ve etkili tedavi sonrasındaanlamlı şekilde azaldığını rapor etmişlerdir.
Yazarlar psoriasise özgülolmasa da hastalık şiddeti ile paralel olan bu değerlerin özellikle tedaviileri sürmüşlerdir14.etkinliğini belirlemede yararlı olabileceğini Ülkemizden yapılan iki farklı çalışmada Bozkurt ve ark.15 ve Gönül veark.16 serum TNFα düzeylerini psoriasisli hastalarda kontrole kıyasladaha yüksek bulmuşlar ve bu değerlerin PASI ile korele olduğunu tespitetmişlerdir.
Benzer şekilde Ragab ve ark.
TNFα düzeylerini psoriasislihastalarda daha yüksek olarak bulmuşlar ve şiddetli psoriasisde buyüksekliğin hafif psoriasise kıyasla daha anlamlı olduğunu raporetmişlerdir17.
Chodorowska orta şiddetli psoriasisi olan hastalarda serumTNFα düzeylerini kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulmuşancak PASI skoruyla korelasyon saptamamıştır18.isepsoriasisli hastalar ve kontrol grubu arasında TNFα düzeyleri açısındananlamlı fark saptamamıştır13.
Tigalonova ve ark tarafından yürütülen birdiğer çalışmada da TNFα düzeyleri psoriasis ve kontrol grubunda farklıbulunmamış ve hastalık aktivitesi ile ilişkisiz olduğu bildirilmiştir19.
Bizimsonuçlarımıza göre psoriasisli hasta grubunda serum TNFα düzeylerikontrol grubuna kıyasla anlamlı şekilde yüksekti.
Fakat serum TNFαdüzeyleri ve PASI arasında anlamlı korelasyon saptanmadı.
Neopterin düşük molekül ağırlıklı bir pteridin derivesidir.
Neopterininhücresel immün sistem aktivasyonunun nonspesifik belirleyicisiolduğunun anlaşılması ile günümüze değin, infeksiyondan malinitelere,kardiyovasküler hastalıktan renal yetmezliğe kadar birçok hastalıktavücut sıvılarındaki miktarları araştırılmıştır5.
Ayrıca Behçet hastalığı,romatoid artrit, Sjögren sendromu, sistemik lupus eritematozus veotoimmün tiroidit gibi bazı otoimmün kökenli hastalıkların aktivasyondönemlerinde de vücut sıvılarında neopterin düzeylerinin arttığısaptanmıştır5,9,20.
Neopterin aktif Th1 lenfositleri ve NK hücrelerindensalgılanan IFNγ’nın etkisi ile ve guanozin trifosfat siklohidrolazenzimi aracılığı ile monosit/makrofajlardan sentezlenmektedir.
Proinflamatuvar bir sitokin olan IFNγ, GTP siklohidrolaz enzimi veneopterin sentezinin en potent indükleyicisidir.
Ayrıca endotoksinler,lipopolisakkaritler, granülosit makrofaj koloni stimülan faktör, IL2, IL6 veTNFα da neopterin sentezini arttırabilmektedir5,7,21.
Psoriasisde artmış Th1 hücre yanıtı ve sitokin sentezi ile ilişkili olarakneopterin düzeylerinin de artabileceği ve hastalık aktivitesinin göstergesiolabileceği öngörüsüyle yapılan çalışmalarda farklı sonuçlar elde edilmiştir.
SanchezRegana ve ark.22 psoriasis hastasının dahil edildiği çalışmalarındaserum neopterin düzeylerini psoriasisli hastalarda anlamlı olarak yüksekbulmuş ve topikal kortikosteroid ve katran kullanımından sonra azalmaolduğunu tespit etmişlerdir.
Aynı çalışmada yazarlar neopterin düzeyleri ilePASI arasında korelasyon olduğunu saptamış ve neopterinin psoriasis içinbir aktivasyon belirteci olarak kullanılabileceğini iddia etmişlerdir22.
Benzerşekilde Harland ve ark.idrar neopterin düzeylerinin psoriasisli hastalardayüksek olduğunu, PUVA ve UVB tedavilerinden sonra gerilediğini ve PASIile idrar neopterin düzeyleri arasında korelasyon olduğunusaptamışlardır23.psoriasisli hastalarda serum ve idrarneopterin düzeylerinin PASI ile korele olduğunu, siklosporin tedavisiuygulandıktan sonra anlamlı şekilde azaldığını bildirmişlerdir24.
Bunakarşın De Rie ve ark.orta şiddette psoriasisli 9 hastanın sadece 1’indeserum neopterin düzeyini yüksek bulmuş ve neopterin düzeyleri ile PASIarasında bir korelasyon saptamamıştır25.
Koç ve ark.tarafından 24 psoriasis hastasının dahil edildiği birçalışmada psoriasisli hastaların idrar neopterin düzeyleri, kontrolgrubuna göre anlamlı şekilde yüksek bulunmuş ve etanercept tedavisiile idrar neopterin düzeyinde belirgin azalma olduğu gösterilmiştir.
Yazarlar idrar neopterin düzeylerinin hastalık aktivitesini yansıtması veetanersept tedavisine yanıtı göstermesi açısından bir belirteç olarakkullanılabileceğini iddia etmişlerdir9.
Okubo ve ark.psoriasisli 17 hasta ve 8 sağlıklı bireyin dahil edildiğiçalışmalarında psoriasisli hastaların serum neopterin düzeylerinianlamlı olarak yüksek bulmuş; fakat serum neopterin düzeyleri ile PASIarasında korelasyon saptamamışlardır26.
Çalışmamızda da serum neopterin düzeyleri benzer şekilde hastagrubunda anlamlı şekilde yüksek idi.
Psoriasisde Neopterin ve TNFα Düzeyleri Türk derm2012; 46: 710veya yöntemleri kromotografisi radioimmunassay ilesıvı değerlendirilmiştir.
Çalışmamızda diğer çalışmalardan farklı olarakserum neopterin konsantrasyonları ELISA yöntemi ile ve daha fazlasayıda hastada çalışılmış ve eş zamanlı olarak serum TNFα düzeyleride araştırılmıştır.
Çalışmamızın sonuçları psoriasisde artmış inflamasyon ve hücreselimmun cevabın bir göstergesi olarak, yüksek miktarlarda tespit edilenserum neopterin ve TNFα düzeylerinin hastalık şiddetini yansıtmasıaçısından güvenilir bir belirteç olmadığını göstermektedir.
Psoriasis ile birlikte diğer inflamatuvar deri hastalıklarının da dahiledildiği, daha fazla sayıda hasta ve kontrol içeren ve tedavi öncesi vesonrası neopterin düzeylerinin değerlendirildiği daha kapsamlıçalışmaların psoriasis şiddeti ve neopterin ilişkisini aydınlatmasıaçısından gerekli olduğunu düşünmekteyiz.
Bozkurt NM, Yıldırım M, Ceyhan AM, Kara Y, Vural Y: Psoriasisli hastalardaserum visfatin düzeylerinin araştırılması.
Türkderm 2010;44:158.16.
Gönül T, Başak PY, Kara Y Akaya VB, Vural H: Psoriasisli hastalarda serum leptindüzeylerinin araştırılması.
Türkderm 2009;43:4852.17.
Adışen E, Gürer MA: Psoriasis, genel bilgiler, epidemiyoloji.
Olgu SunumuCase ReportDOI: 10.4274/Turkderm.23540101Bisoprolol ile İlişkili Liken Planus PemfigoidesLichen Planus Pemphigoides Associated with BisoprololTurna İlknur, Sevgi Akarsu, Ceylan Canbaz Avcı, Saim Çarşanbalı, Banu Lebe*, Emel FetilDokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı, *Patoloji Anabilim Dalı, İzmir, TürkiyeÖzetSum maryGi rişLiken planus pemfigoides klinik olarak gerek liken planus lezyonları üzerinde gerekse tutulmamış deri bölgelerindeyerleşimli gergin büller ile karakterize iken, histopatolojik olarak likenoid infiltrasyon ve subepidermal bül oluşumu yanında direktimmünofloresan incelemede bazal membran boyunca lineer Ig G ve C3 birikimi ile karakterize bir hastalıktır.
Nadir görülen bubüllöz dermatoz genellikle idiyopatik olmakla birlikte literatürde hepatit B, maliniteler, fototerapi ve ramipril, kaptopril, sinnarizinve simvastatin gibi bazı ilaçlar ile tetiklenen az sayıda olgu bildirilmiştir.
Burada bisoprolol kullanımı ile tetiklendiği düşünülenLPP’li 35 yaşında bir kadın olgu sunulmaktadır.
Key Words: Beta blockers, bisoprolol, lichen planus pemphigoides, lichenoid drug eruptionİlk kez 1982 yılında Kaposi tarafından büllöz lezyonların eşlikettiği liken planus tablosu tanımlanmış, daha sonraSchreiner tarafından bu klinik antite LP vezikülozis ve LPpemfigoides olmak üzere ikiye ayrılmıştır1,2.
Hem LPlezyonları üzerinde hem de normal deri üzerinde görülebilengergin vezikül ve büllerle karakterize olan LPP’li olgulardalikenoid papüllerden alınan biyopsinin histopatolojisinde tipikLP özellikleri görülürken, vezikülobüllöz lezyonlardan alınanörneklerde subepidermal bül oluşumu izlenir.
Direktimmünofloresan incelemede ise epidermal bazal membranboyunca C3 ve/veya IgG birikimi gözlenir14.
Nadir görülen bubüllöz dermatoz genellikle idiyopatik olsa da, literatürdehepatit B, maliniteler, fototerapi ve bazı ilaçlar ile tetiklenen azsayıda olgu bildirilmiştir516.
Burada bisoprolol kullanımısonrası LPP lezyonları oluşan bir kadın olgu bildirilmektedir.
Olgu Bacaklarındaki kaşıntılı kızarık kabarıklıklar ve kabarcıklaryakınması ile başvuran 35 yaşındaki kadın olgu buyakınmasının yaklaşık 1,5 ay önce her iki ayak tabanı ve ayaksırtında başladığını ve zamanla bacaklarda daha yoğun olmaküzere, kollara ve gövdeye yayıldığını tanımlamıştır.
Olgununözgeçmişinden iki ay önce kardiyak aritmi nedeniyle bisoprololtablet başlandığı ve iki hafta sonrasında mevcut lezyonlarınınortaya çıktığı öğrenilmiştir.
Hasta ayrıca yedi yıl önce multiplskleroz tanısı aldığını ve o zamandan beri gün aşırı subkutanolarak interferon beta 1b enjeksiyonu yapıldığını tanımlamıştır.
Bisoprolol ile İlişkili Liken Planus PemfigoidesTürk derm2012; 46: 1013Olgunun soygeçmişinde ailesel hiperlipidemi dışında bir özellikbelirlenmemiştir.
Saçlı deri, tırnaklar, oral mukoza ve intertriginözbölgeleri normal olarak belirlenen olgunun sistem sorgulaması ve fizikmuayenesinde herhangi bir özellik saptanmamıştır.
Olgunun dermatolojik muayenesinde her iki ayak tabanı, ayak sırtı,kollar, bacaklar, gluteal ve abdominal bölgede çok sayıda eritemli veviyolase renkli papüler lezyonlar, özellikle papüler lezyonların üzerindeolmakla birlikte normal deriyi de tutan yer yer seröz ve hemorajikkarakterli gergin vezikül ve büller ile yer yer üzerinde hemorajikkurutları olan eksülserasyon alanları belirlenmiştir .
Yapılan laboratuvar incelemelerinde LDLkolesterol yüksekliği dışında tamkan sayımı, sedimentasyon, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri, tümörbelirteçleri ve hepatit serolojisi normal olarak saptanmıştır.
Akciğer grafisinormal olan hastanın abdominopelvik ultrasonografisinde hepatomegali,basit karaciğer kisti ve kolelitiyazis saptanmıştır.
Bacak ön yüzdeki likenoid papülden alınan biyopsinin histopatolojikincelemesinde epidermiste ortokeratoz, bazal tabakada belirginvakuoler değişiklikler, intraspinöz dağılmış nekrotik keratinositlerizlenirken epidermiste biyopsinin yarısında belirgin subepidermalayrışma ve bül formasyonu dikkati çekmiştir.
Dermiste ödem ile dermaldamarlarda lenfositik vaskülit paterni yanı sıra dermiste süperfisyelperivasküler ve likenoid tarzda lenfositik hücreler ve eşlik eden çoksayıda melanofaj da izlenmiştir .
Bu bulgular ışığındahistopatolojik tanı likenoid ilaç erupsiyonu ile uyumlu olabilecek likenoiddermatit olarak rapor edilmiştir.
Ayak sırtındaki viyolase papülüzerindeki büllöz bir lezyondan alınan biyopsinin histopatolojikincelemesinde ise epidermisde fokal parakeratoz, belirgin subepidermalayrışma ve bül formasyonu, dermal papillalarda süperfisyel perivaskülerlenfositler, nötrofiller ve arada melanofajlar izlenmiştir .
Perilezyonel bölgeden alınan biyopsinin direkt immünofloresanincelemesinde epidermal bazal membranda lineer IgG ve fibrinojenbirikimi ile fokal granüler C3 birikimi saptanmıştır .
Klinik ve histopatolojik bulgular eşliğinde bisoprolol ile uyarılan LPPtanısı konulan olguya lezyonların yaygın olması nedeniyle bisoprololünkesilmesine ek olarak 1 mg/kg/gün dozunda sistemik prednizolon vetopikal diflukortolon valerat + klorkinaldol içeren krem tedavisibaşlanmıştır.
Klinik izleminde tedavinin 6. gününden itibaren yenilezyon çıkışı olmayan olgunun mevcut lezyonlarında gerileme izlenmesiüzerine prednizolon dozu 3. haftadan itibaren kademeli olarakResim 1.
Liken planus pemfigoidesi tanımlayan gerek eritemlipapüller ve gerekse normal deri üzerinde yerleşimlivezikülobüllöz lezyonlarResim 2.
Belirgin subepidermal ayrışma ve bül formasyonu, dermalödem ve likenoid lenfositik hücre infiltrasyonu ile eşlik edenmelanofajlar Resim 4.
Türk derm2012; 46: 1013Tartışmadüşürülmeye başlanmıştır.
Daha sonraki klinik izleminde tedavinin 1.ayından itibaren lezyonlarda postinflamatuar hiperpigmentasyonbırakarak tamamen gerileme belirlenen olgunun prednizolon tedavisi 3.ayın sonunda kesilmiştir.izlendiği gibi Nadir görülen, edinsel, immünobüllöz bir dermatoz olan LPP’delezyonlar daha yoğun olarakolgumuzda da ekstremitelerde lokalize olmaktadır.Şu ana kadar tanımlanan olgulardagenellikle önce likenoid lezyonların oluştuğu sonra bül gelişiminin kliniktabloya eklendiği bildirilmiş olsa da, bül oluşumunun likenoidlezyonlardan önce gözlendiği ya da bizim olgumuzda olduğu gibilikenoid papüller ve vezikülobüllöz lezyonların eşzamanlı başladığıolgular da bildirilmiştir14.
Bizim olgumuzda gözlenmese de, bazıolgularda oral mukozada retiküler beyaz plakların ve yüzeyel ülserasyonalanlarının görüldüğünden de bahsedilmiştir13,14,16.
Klinik, histopatolojik ve immünolojik olarak LP ve büllöz pemfigoidinkarışımı olarak karşımıza çıkan LPP’nin ayrı bir immünolojik antite miyoksa basit bir LP ve büllöz pemfigoid birlikteliği mi olduğu tartışmalıdır.
Yapılan immün elektron mikroskobik çalışmalar bu dermatozunheterojen bir hastalık olduğunu destekler nitelikte olup, LP’un en sıkbüllöz pemfigoidle ilişkili olduğu gözlense de sikatrisyel pemfigoid veedinsel epidermolizis bülloza gibi farklı subepidermal otoimmün büllözdermatozlarla ilişkili olabileceği de ileri sürülmüştür1.
LPP’in klinik olarak ayırıcı tanısında büllöz LP, büllöz pemfigoid ve diğerbüllöz hastalıkların göz önünde tutulması gerekmektedir.
Bu hastalıkbüllöz LP’tan klinik olarak sağlam deri üzerinden bül gelişimi yanındadirekt immünofloresan incelemede bazal membran zonu boyuncalineer IgG ve/veya C3 depolanmasının görülmesi ile ayırt edilebilir.
Klasik büllöz pemfigoidde LP lezyonlarının görülmemesi, büllerin dahayoğun olarak gövdede görülmesi, seyrinin LPP’e göre daha şiddetliolması ve nispeten daha yaşlı popülasyonu etkilemesi, ayrıca LPP’degörülen bazal membran zonu boyunca fibrinojende saçaklıdepolanmanın izlenmemesi ayırıcı tanıda yardımcıdır1,2.
Olgumuzdaindirekt immünofloresan ve immünoblotting incelemeler yapılamamışolmasına rağmen klinik, histopatolojik ve direkt immünofloresanbulgular LPP ile uyumludur.
Genellikle idiyopatik olmakla birlikte literatürde hepatit B virüsüinfeksiyonu, maliniteler, dar band UVB, PUVA ve bazı ilaçlarla ilişkiliolarak ortaya çıkan LPP olguları bildirilmiştir516.
LPP oluşumundasuçlanan ilaçlar arasında sinnarizin, ramipril, kaptopril, simvastatin,furusemid, parasetamol, ibuprofen ve paroksetin bulunmaktadır716.
İlaçlar ile tetiklenen LPP’in patogenezi tam olarak bilinmemekle birliktebazı teoriler vardır.
Son zamanlarda ortaya atılan “epitop yayılma”fenomeninin ilaçların neden olduğu otoantikor oluşumunda roloynadığı ileri sürülmüştür.
İlaçlar bazal membranda bulunankeratinositlerde hasarlanma oluşturarak bazal membran zonuantijenlerinin açığa çıkmasına neden olmaktadır.
Bunlara yönelikuyarılan otoantikor yanıtı büllöz lezyonlara ve büllöz pemfigoid benzeriimmünfloresan paterni oluşumuna yol açmaktadır.
Bununla birlikte buteorinin ilaçlarla uyarılan LPP olgularındaki klinik seyirle uyumluolmasına rağmen, eğer ilacın verilmesinden sonra otoantikortitrelerindeki kademeli artışın gösterilmesi mümkün olsaydı dahatatmin edici olabileceğinden söz edilmiştir1,7.
Her ne kadar likenoid ilaç erupsiyonlarında daha uzun olabilse de, ilaçalımı ile erupsiyon başlangıcı arasındaki süre bizim olgumuzda daolduğu gibi genelde 12 hafta olup bazen bir ayı bulabilmektedir.
Bisoprolol ile İlişkili Liken Planus Pemfigoides103Histopatolojik olarak klasik LP ve likenoid ilaç erupsiyonunu ayırmak herzaman mümkün olmasa da hücresel infiltratta eozinofil ve plazmahücrelerinin varlığı ve bizim olgumuzda da olduğu gibi fokalparakeratoz ve damar duvarında infiltrasyon izlenmesi likenoid ilaçerupsiyonu için daha tanımlayıcıdır17.
Likenoid ilaç erupsiyonlarındailacı kestikten sonra spontan gerileme izlenebilmekte ve bu durumtanıyı destekler bir bulgu olsa da, bizim olgumuzda lezyonlarınyaygınlığı ve şiddeti nedeniyle sistemik tedavi başlanması gerekmiştir.
Çünkü ilaç kesilse bile mevcut tablonun ilacın kesilmesini takiben ancakbirkaç hafta ile birkaç ay içinde düzelebileceği bildirilmektedir815.
Suçlanan ilaca hastanın tekrar maruz bırakılması ise tehlikeli sonuçlardoğurabileceğinden genellikle önerilmemektedir17.
Literatürde beta blokerler ile likenoid ilaç erusiyonları arasında ilişkiyıllardır bilinmektedir17.
Fakat bir beta bloker olan bisoprolol ile likenoidilaç erupsiyonu veya LPP geliştiğine dair bir veriye rastlanmamıştır.
Olgumuzda LPP lezyonlarının bisoprolol tedavisinin başlanmasından ikihafta sonra ortaya çıkması ve histopatolojik olarak likenoid ilaçerupsiyonunu tanımlayan bulgular saptanması mevcut tabloyu bir betabloker olan bisoprololun tetiklediğini düşündürmektedir.
Clin Exp Dermatol 1998;23:1325.Şentürk N, Seraslan G, Bükülmez G, et al: Liken planus pemfigoides.
Etkili olduğu belirtilen farklı tedavi seçenekleri bulunmaktadır.
Yirmi üç yaşında, psoriazis öyküsü olan 25 haftalık gebeolgu, ani başlangıçlı jeneralize püstüler döküntülerle başvurdu.
Klinik bulgular ve histopatolojik değerlendirme ile İH tanısı konuldu.
Sistemik prednizolon üç hafta süreyle uygulandı.
Yanıt olmadığı için siklosporin A ilave edildi.
İki haftasiklosporin A ve sistemik prednizolon kombine kullanılmasına rağmen deri bulguları gerilemedi.
Tedavilere ek olarak 30. gebelikhaftasında intravenöz immunglobulin uygulaması ile deri belirtilerinde azalma gözlendi.33.
gebelikhaftasında reaktivasyon olduğu için IVIG tekrar verildi.
gebelik haftasında doğumyapan olgunun sağlıklı bir bebeği oldu.
Bu olgu sunumu ile İH’de gebeliğin devam etmesi ve fetusun sağlıklı gelişimini sağlamasıamacıyla IVIG tedavisine dikkat çekilmektedir.
Key Words: Impetigo herpetiformis, intravenous immunoglobulineGi rişİmpetigo herpetiformis , ilk olarak 1872 yılında VonHebra tarafından gebeliğin spesifik dermatozu olaraktanımlanmıştır1.
Günümüzde, İH’nin gebeliğin spesifik birdermatozu mu yoksa jeneralize püstüler psoriazisin bir formumu olduğuna dair tartışmalar devam etmektedir.