text
stringlengths
7
4.73k
NFAT5 ve PTBP2 genlerinin PK ile ilişkisinin istatistiksel değerlendirmesi, GEPIA veri tabanında Pearson korelasyon testi ile gerçekleştirildi.
Bulgular: Eksonik bölgelerinde TUCR içeren genler PKilişkili ceRNA'lar NFAT5, CLK3, PTBP2, CPEB4, MIPOL1 ve TCF4 genleri olarak tespit edildi.
TUCR içeren PK ile ilişkili ceRNA'lar arasında PCa ve normal prostat dokuları arasında belirgin ekspresyon farklılıklarına sahip genleri tanımladık.
Bu analize göre, NFAT5 ve PTBP2 genleri, PK'de normal prostat dokusundan çok daha az eksprese edilirken, diğerleri ifade düzeyi açısından anlamlı bir farklılık göstermemiştir.
NFAT5 ve PTBP2 gen çiftinin PK ile anlamlı derecede ilişkili olduğunu bulduk .
Sonuç: Sonuç olarak, bu çalışma PK ile NFAT5 ve PTBP2 genlerini ilişkilendiren ve bu genlere PK için tümör baskılayıcı fonksiyon öngören ilk çalışmadır.
Yine de, bu konuda daha geniş ve daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.
Yöntemler: Bu çalışmada, Ocak 2015 Ocak 2018 tarihleri arasında gestasyonel trofoblastik hastalık tanısı alan 89 hastanın dosya bilgisine ulaşıldı ve retrospektif olarak değerlendirildi.
Toplam 89 hastanın kayıtları incelendi.
Hastalardan 76 komplet molar ve 13 parsiyel molar gebelik olmak üzere iki gruba ayrıldı.
Mevcut kayıtlardan hastaların yaş, gravida, parite, abortus, kan grupları, β HCG, vakum küretaj öncesi ßHCG değerleri, serum tiroid uyarıcı hormon , serbest tiroksin ve serbest triiyodotironin ve histopatoloji ile ilgili sonuçları kayıt edildi.
Bulgular: Ocak 2015 Ocak 2018 tarihleri arasında toplam doğum sayısı 3927 olarak tespit edildi.
Gestasyonel trofoblastik hastalık insidansı 22.6/1000 doğum olarak tespit edildi.
Çalışmaya dahil edilen kadınların yaş dağılımı incelendiğinde; yaş ortalaması 29.55±9.79 olarak bulundu.
Beta HCG değerleri açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı .
Olguların tiroid fonksiyon testleri incelendiğinde, %13,4 ’ünün hipertiroidi olduğu bulundu.
Hastaların vakumküretaj materyallerinin histopatoloji sonuçları incelendiğinde, olguların %85,4 ’ ünün komplet mol iken %14,6 ’sının parsiyel mol olduğu izlendi.
Sonuç: Çalışmamızda sonuç olarak, molar gebelik vakalarında tetkik ve tedavileri göz önüne alındığında tiroid fonksiyon testi etkilendiği gözlenmektedir.
Bu olgularda anestezi öncesi mutlaka tiroid fonksiyon testleri değerlendirmek gerekir.
Bu olgulara küretaj sonrasında β hCG takiplerinin yapılması hususunda hastalar bilgilendirilmeli ve herhangi bir takip yapılmaması halinde hayati tehlike oluşturabileceği açıklanmalıdır.
DOI: 10.5798/dicletip.474185 Yazışma Adresi / Correspondence: Mert Ulaş Barut, Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD, Şanlıurfa, Türkiye, email: 431
Barut M. U., Sak S., Sak M. E.trofoblastik neoplaziye GİRİŞ Gestasyonel trofoblastik hastalık; parsiyel veya komplet mol hidatiform dan hayatı tehdit eden gestasyonel kadar uzanan birbiriyle ilişkili hastalıkların bir spektrumudur ve bunların arasında komplet mol hidatiform en sık görülen formdur1.
Başka bir ifadeyle, gestasyonel trofoblastik hastalıklar; plasentada trofoblastların anormal proliferasyonu sonucu gelişen ve histolojik olarak; parsiyel mol hidatiform, komplet mol hidatiform, site trofoblastik tümör ve koryokarsinom olarak sınıflandırılmaktadır2.
Bracken çalışmasında arkadaşlarının sosyoekonomik seviye, kan grubu, menarş yaşı, maternal yaş, parite, geçirilmiş mol gebelik öyküsünün faktörler, malnütrisyon, parazitler, enfeksiyonlar gibi predispozan risk faktörleri arasında olduğunu rapor edilmiştir3.invaziv mol, plasental genetik varlığı, ve olarak görünümü" çözünürlüklü Gestasyonel trofoblastik hastalıklar Kuzey Amerika ve Avrupa'da sıklığı 60 ila 120 / 100,000 gebelikte tanımlanmıştır.
GTH'nin ultrason bulguları arasında, genellikle "kar fırtınası tanımlanan maternal kanla kapatılan çeşitli boyut ve şekillerde çok sayıda sonolusent kistlerle doldurulmuş bir uterin boşluk görünümü tipiktir.görüntülemenin Yüksek gelişmesiyle, erken gebelikte transvajinal ultrason kullanımının artmasıyla birlikte, trimesterden birinci ikinci GTH’nın trimestere geçmiştir46.
GTH'li kadınların trofoblastik hiperplaziye sekonder serum insan koryonik gonadotropin düzeyleri anormal derecede yüksektir.
Gebeliğin preeklampsi, hipertiroidizm, hiperemezis, anemi ve geniş yumurtalık thecalutein kistleri gibi çeşitli obstetrik komplikasyonlar rapor edilmiştir7,8.ilerlemesi tanısı ile 432
Mol hidatiform 6 ay süreyle oral kontraseptif kullanımı ile kontrasepsiyon önerilmelidir.
GTN'de sonra, düşük riskli hastalarda 12 ay boyunca, yüksek riskli hastalarda ise 18 ay boyunca gebelikten kaçınılması önerilir.
Brown ve arkadaşlarının çalışmasında uterin delme potansiyeli nedeniyle intrauterin cihazların kullanımı önerilmediğini rapor edilmiştir9.
YÖNTEMLER Tersiyer bir merkezde Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde Ocak 2015 ile Ocak 2018 tarihleri arasında gestasyonel trofoblastik hastalık tanısı patoloji sonucu ile doğrulanmış alan 89 hastanın dosya bilgisine ulaşıldı ve retrospektif olarak değerlendirildi.
Toplam 89 komplet ve parsiyel mol olgusu kayıtları incelendi.
Çalışmada histopatolojik tanı esas alınmıştır.
Mol hidatiform ön tanısıyle takip edilen fakat küretaj materyalinin histopatolojik sonucu bunu desteklemeyen vakalar çalışma dışı bırakılmıştır, abortus insipiens ve abortus inkompletus ön tanıları ile tedavi yapılıp histopatoloji sonucu mol hidatiform olan çalışmaya dahil edildi.
Bunların vakalar 76’sının komplet molar gebelik iken, 13’ü parsiyel molar gebelik grubunda olduğu izlendi.
Mevcut kayıtlardan hastaların yaş, gravida, parite, abortus, kan grupları, β HCG, vakum küretaj öncesi ßHCG değerleri, serum tiroid uyarıcı hormon , serbest triiyodotironin ve serbest tiroksin ve histopatoloji ile ilgili sonuçları kayıt edildi.
Gestasyonel trofoblastik hastalığın histolojik tipi, molar gebelik hikayesi, term gebelik öyküsü, gebelik haftası, hiperemezis ve hipertiroidi varlığı, preeklampsi ve eklampsi varlığı, uygulanan kaydedildi.tedavi komplikasyonlar ve transfüzyonu, Hastaların Maternal maternal yoğun bakım ihtiyacı ve maternal ölüm olup olmadığı da araştırıldı.
Veriler hastane arşiv taraması yapılarak kayıt edildi.
Normal dağılıma parametrik değerler testi kullanıldı.kategorik değişkenler için ise Kikare testi kullanılmıştır.p <0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir.için Student T BULGULAR Çalışmada, Ocak 2015 Ocak 2018 tarihleri arasında toplam doğum sayısı 3927 olarak tespit edildi.
Gestasyonel trofoblastik hastalık insidansı 22.6/1000 doğum olarak bulundu.
Çalışmada primipar gebelik sayılarının oranı %20,2 iken %51,7 ’sinin gravida sayısı 4 ve üzeri olarak tespit edildi.
Çalışmada paritesi 4 ve üzeri %37,1 olarak bulundu.incelendiğinde; Hastaların kan gruplarını hastaların 36 ’sında 0 grubu, 35 ’inde A grubu, 12 ’sinde B grubu ve 6 ’ sının AB kan grubuna sahip olduğu tespit edildi.
Olguların testleri tiroid incelendiğinde, %13,4 ’ünün hipertiroidi olduğu bulundu.
Çalışmada parsiyel mol tanısı alan olguların yaş ortalama değeri 29.15±10.54, komplet mol tanısı alan olguların ise 29.74±9.72 olarak bulundu .
Çalışmada parsiyel mol tanısı alan olguların TSH ortalama değeri 0.99±0.90 mIU/mL iken, komplet mol tanısı alan olguların TSH ortalama değeri 1.02±1.00 mIU/mL olarak bulundu .
Çalışmada parsiyel mol tanısı alan olguların serbest T3 ortalama değeri 3.80±1.25 ng/dl iken, komplet mol tanısı alan olguların serbest T3 ortalama değeri 3.94±2.46 ng/dl olarak bulundu .
Çalışmada parsiyel mol tanısı alan olguların serbest T4 ortalama değeri 2.02±1.34 ng/dl iken, komplet mol tanısı alan olguların serbest T4 ortalama değeri 1.66±0.93 ng/dl olarak bulundu .tedavisi genel anestezi altında Hastaların infüzyonu oksitosin ve vakum uygulanarak Hastalarda yapılmıştır.hipertiroidi tespit edilenler gerekli cerrahi alınıp dahiliye tedavi gerektiğinde ß blokör verildikten sonra cerrahi prosedür uygulanmıştır.
Olguların vakumküretaj öncesi ve sonrası ßHCG takipleri yapılmış.
Hastaların vakumküretaj materyallerinin histopatoloji sonuçları incelendiğinde, olguların %85,4 ’ ünde komplet mol olup, geriye kalan %14,6 ’sında parsiyel mol olarak bulundu.küretaj görüşü öncesi 434
Gül ve arkadaşları tarafından yapılan bir başka çalışmada gestasyonel trofoblastik hastalık insidansı 24.50 / 1000 doğum olarak rapor edilmiştir15.
Bizim çalışmamızda ise gestasyonel trofoblastik hastalık insidansı 22.6/1000 doğum olarak bulundu.
Çalışmamızdaki hastaların ortalama yaş aralığı incelendiğinde; en yüksek oranın %62.9’u ile 2140 yaş aralığında olup %16,9’u 40 yaş üzerinde olduğu tespit edilmiştir.
Diğer yaş gruplarıyla üreme çağındaki gestasyonel trofoblastik hastalıklar daha fazla görülmüştür.
Lurain çalışmasında arkadaşlarının gestasyonel trofoblastik hastalıklar 20 yaş altında görülme riskinin 1.5 kat, 40 yaş üstünde 5.2 kat arttığı rapor edilmiştir16.
Çalışmada parsiyel mol tanısı konulan olguların yaş ortalama değeri 29.15±10.54, komplet mol tanısı konulan olguların ise 29.74±9.72 olarak bulundu .
Bagshwe ve arkadaşlarının çalışmasında molar gebeliklerde maternal A kan grubu daha rastlandığı bildirilmiştir17.
Bizim sıklıkla çalışmamızda gruplarını incelendiğinde; 36 hastanın 0 grubuna, 35 hastanın A grubuna, 12’sinin B grubuna, 6’ sının AB kan grubuna sahip olduğu görülmüştür.
Martin ve arkadaşlarının çalışmasında GTH için risk faktörleri, karotenden ve hayvansal besinlerden fakir diyet, düşük sosyoekonomik düzey olduğu rapor edilmiştir18.
Sebire ve yaş çalışmasında arkadaşlarının gebeliklerin ve geç yaş gebeliklerin GTH insidansını arttırdığını rapor edilmiştir19.çalışmalarda, annenin yaşı 35'i Yapılan geçtiğinde GTH sıklığının 5 kat arttığı saptanmıştır.
Benzer bir şekilde daha erken yaşlardaki molar gebelikler GTH insidansını ciddi şekilde arttırdığı rapor edilmiştir20,21.olguların erken kan Tüm olgularda rekürrens riski düşünülerek serum ßHCG değerleri normale ininceye kadar haftalık, normale indikten sonra üç kez haftalık takipleri yapılmış olup, daha sonra bir yıl süreyle aylık kontrollere çağrılarak serum ßHCG düzeyleri takip edilmiştir.
Hastalara yaklaşık bir yıl kontrasepsiyon önerilmiştir.tam fakat dokunun trofoblastik çapında epidemiyolojik TARTIŞMA Çalışmamızda, hidatiform mol etyolojisi hala tam netlik kazanmamış olmakla birlikte, anormal gametogenezis ve/veya fertilizasyon ve malign transformasyonu ile karakterize patolojik bir değişikliktir.
Palmer ve arkadaşlarının çalışmasında 2135 yaş arasındaki kadınlara kıyasla, 35 yaşından büyük ve 21 yaşından küçük kadınlar için HM riski daha yüksektir.
Gestasyonel trofoblastik olarak hastalıkların patogenezi lezyon aydınlatılamamış karakterizasyonu içermektedir10.
Dünya çalışmalar sonucunda farklı insidanslar rapor edilmiştir.
Çalışmamızda tüm vakalara vakum küretaj uygulanmış.
İşlem sırasında herhangi bir komplikasyona rastlanmadı.
Braga ve arkadaşlarının çalışmasında GTH için göz önemli kanama, komplikasyonlardan; preeklampsi ve hipertiroidizm olduğu rapor edilmiştir22.
Çalışmamızda hastaların tiroid incelendiğinde %13,4 fonksiyon ’ünde hipertiroidi tespit edildi.
Fakat çalışmada parsiyel mol tanısı konulan olguların TSH ortalama değeri 0.99±0.90 mIU/mL iken, komplet mol tanısı konulan olguların TSH ortalama değeri 1.02±1.00 mIU/mL olarak bulundu .
Çalışmada parsiyel mol tanısı konulan olguların serbest T3 ortalama değeri 3.80±1.25 ng/dl iken, komplet mol tanısı konulan olguların serbest T3 ortalama değeri 3.94±2.46 ng/dl olarak bulundu .
Çalışmada benzer şekilde parsiyel mol tanısı konulan olguların serbest T4 ortalama değeri 2.02±1.34 ng/dl tanısı konulan olguların serbest T4 ortalama değeri 1.66±0.93 ng/dl olarak bulundu .
Parsiyel mol hidatiform vakalarında canlı olmayan bir fetus mevcuttur ve böylece gebelik sonlandırılmalıdır.
Öte yandan, Braga ve arkadaşlarının plasental mezenkimal displazi, ikiz molar gebelikte, canlı birlikte ve bulunabileceğini ve bu gibi durumlarda gebelik devamına rapor edilmiştir23.
Bruce ve arkadaşlarının çalışmasında spontan düşük, kürtaj öyküsü olan kadınların, spontan düşüğü olmayan kadınlarla kıyaslandığında, molar gebeliğin 23 kat artış olduğu rapor edilmiştir24.iken, komlet mol verilebileceğini çalışmasında normal varlığı fetus izin ile 436 SONUÇ Çalışmamızda sonuç olarak, molar gebelik vakalarında tetkik ve tedavileri göz önüne alındığında tiroid fonksiyon testi etkilendiği gözlenmektedir.
Fakat parsiyel ve komplet molar gebelik olguları arasında anlamlı farklılık olmadığı görüldü.
Yapılan araştırmalarda, molar gebelik olgularında ciddi hipertiroidi ile karşılaşmaktadır.
Bu komplikasyonları olgularda anestezi öncesi mutlaka tiroid fonksiyon testleri değerlendirmek gerekir.
Bu olgulara küretaj sonrasında β hCG takiplerinin yapılması hususunda hastalar bilgilendirilmeli ve herhangi bir takip yapılmaması halinde hayati tehlike oluşturabileceği açıklanmalıdır.
Bunun dışında, hastalara en az 1 yıl gebe kalmamaları gerektiğini bilgilendirilmelidirler.çıkar Çıkar Çatışması Beyanı: Yazarlar çatışması olmadığını bildirmişlerdir.
Finansal Destek: Bu çalışma herhangi bir fon tarafından desteklenmemiştir.
Pek çok çalışmada bazı antioksidanların CYP'nin yan etkilerine karşı koruyucu etkileri olduğu gösterilmiştir.
Bu çalışmada, kuersetinin histolojik ve biyokimyasal yöntemler kullanılarak sıçanlarda CYP ile indüklenen hepatotoksisite üzerindeki koruyucu etkisinin araştırılması amaçlanmıştır.
Yöntemler: Otuz SpragueDawley erkek sıçan 5 gruba ayrıldı.
Kontrol grubuna 7 gün boyunca intragastrik olarak mısıryağı verildi.
CYP grubuna 7 gün intragastrik olarak mısır yağı verildi ve 7. günde intraperitoneal olarak CYP uygulandı.7 gün boyunca Q50+CYP ve Q100+CYP gruplarına sırasıyla kuersetin verildi ve 7. günde tek doz CYP uygulandı.
Q100 grubuna günde 100 mg/kg dozda kuersetin verildi.8.
günde biyokimyasal ve histopatolojik incelemeler için kan örnekleri ve karaciğer dokuları alındı.
Bulgular: MDA seviyesinin kontrol grubu ile karşılaştırıldığında CYP grubunda belirgin olarak yüksek olduğunu ve kuersetin uygulaması ile azaldığını tespit ettik.
SOD ve GSH düzeyleri CYP grubunda kontrol, Q50+CYP, Q100+CYP ve Q100 gruplarına göre azalmıştı.
Histolojik analizlerde CYP grubunda sinüsoidal dilatasyon, mononükleer hücre infiltrasyonu ve vasküler konjesyon gözlenirken, bu dejeneratif değişikliklerin kuersetin uygulaması ile azaldığı tespit edildi.
TUNEL yönteminde, CYP grubunda kontrol grubuna kıyasla fazla sayıda TUNEL pozitif hepatosit tespit edildi.
Ayrıca Bax ve Caspase3 immunpozitivitesi açısından CYP grubunda diğer gruplara oranla imünpozitiflik fazla iken, Bcl2 immunpozitivitesi CYP grubunda diğer gruplardan daha düşüktü.
Sonuç: Elde ettiğimiz sonuçlar, kuersetinin siklofosfamidle indüklenen hepatotoksisite üzerinde koruyucu etkiye sahip olduğunu göstermektedir.
Çeşitli Dünya genelinde en ölümcül hastalıklardan biri olarak kabul edilen kanser hastalığının genellikle tedavisinde kemoterapötik kullanımıdır1.
Siklofosfamit neoplastik hastalıkların tedavisinde yaygın olarak kullanılan, alkilleyici bir türlerinin tedavisinde kullanılmasının yanı sıra sistemik lupus eritematozus, romatoid artrit ve multipl skleroz gibi hastalıkların tedavisinde de yoğun bir gibi antikanserojenik ilaçlar terapötik etkiye sahip olmanın yanı sıra, normal dokular üzerinde de toksik etki göstermektedir ve bu durum kullanım alanlarını kısıtlamaktadır2,4.
CYP’nin tedavi edici etkisinin dışında idrar kesesinde akut inflamasyon, renal hasar5, kemik iliği baskılanması, bulantı, kusma, ürotoksisite, kardiyotoksisite, immünotoksisite1,6 ve özellikle de hepatotoksisite gibi pek çok yan etkisinin olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur710.kullanılmaktadır4.
CYP şekilde Kanser kemoterapisinde bir ön ilaç olarak kullanılan CYP, karaciğerde sitokrom P450 enzim ailesinin üyeleri olan CYP3A4 ve CYP2B6 enzimleri ile metabolize edilir.
Metabolizasyon işleminin sonunda akrolein ve fosfamid hardalı olarak adlandırılan sitotoksik metabolitler oluşur5,11.
Karaciğerde oluşan bu metabolitler sistemik dolaşımla farklı dokulara dağılarak oksidatif stres kaynaklı doku hasarına neden olurlar12,13.
Oluşan bu oksidatif stresin, CYP ile indüklenen hepatotoksisitenin sebebi olduğunu da mevcuttur1315.gösteren Hücrelerde lipid peroksidasyonunu başlatıcı bir ürün olarak tanımlanan akrolein, DNA’yı alkilleyici bir ajan olarak hareket eder16.