text
stringlengths
7
4.73k
Ayrıca MSKCC, Stanford ve Türk nomogramları LVİ’nu prediktif faktör olarak kullanmaktadır13.
Kapur, Stitzenberg ve Park tarafından kapsül dışı invazyon varlığının pozitiflik Schrenk Zhang NSLN
ifade Tenon SLN’daki NSLN pozitifliğini arttırdığı bildirilmiş ve bu hastalara ALND yapılması önerilmiştir2931.
Metastatik SLN sayısının toplam SLN sayısına oranı Park, Gür ve arkadaşları tarafından NSLN faktörler olarak pozitifliğine eden etki bildirilmiştir31,13.
Ayrıca bu faktörTenon, Cambridge ve Türk nomogramları tarafından kullanılmaktadır13.
Çalışmamızda tek değişkenli analizde NSLN pozitifliğine etkili olduğunu saptadığımız ancak çok değişkenli analizde anlamsız çıkan tümör boyutu26,3235, metastazın boyutu17,25,32, tümörün çok odaklı oluşu36,37 birçok çalışmada anlamlı faktörler olarak bulunmuştur.
SLN’daki metastazın boyutu bazı çalışmalarda mikrometastaz ve makrometastaz edilmiştir26,38,39.
Tümörün şeklinde Stanford ve boyutu MSKCC, nomogramlarında, SLN’deki metastazın boyutu Cambridge, Tenon ve Türk nomogramlarında kullanılan faktörlerdir13.
Tümörün çok odaklı kullanılan oluşu MSKCC faktörlerden birisidir.
Bizim çalışmamızda prediktif faktör olarak saptamadığımız östrojen reseptör durumu, nükleer grade ve metastatik SLN sayısının da NSLN pozitifliğine etkili faktörler olduğunu bildiren çalışmalar da vardır12.
Z011 çalışmasında da MKC yapılan hastalarda tümör boyu 5 cm’den küçük olanlar ve metastatik SLN sayısı 12 olanlar çalışmanın bir kolunu oluştururken, kapsül dışı invazyon olanlar, tümör boyutu 5 cm’den büyük olanlar fazla SLN pozitif olanlar NSLN ve 2’den pozitifliği yüksek oranda olduğundan çalışmaya alınmamıştır40.
Çalışmaya alınan hastaların %72’sinde sadece SLN’da pozitiflik olduğu bildirilmiştir40.
Bu nedenle faktörlerin NSLN pozitifliğine etki eden belirlenmesi, ilk nomogram olan MSKCC nomogramının ortaya çıkmasının temellerini NSLN oluşturmuştur12.pozitifliğine etki eden faktörleri kullanarak NSLN’nun pozitif olma olasılığını hesaplamaya yarayan ve hastalarda tamamlayıcı ALND yapıp yapmamakta öngörü sağlayan matematiksel yöntemlerdir.
İlk nomogram olan MSKCC nomogramını Stanford, Cambridge, Tenon, Mayo, Türk vb.nomogramlar izlemiştir13.
Her ve nomogramın kullandıkları olasılık hesaplama yöntemleri farklıdır.
Ayrıca nomogramda kullandıkları faktörlerin ortaya konulmasını sağlayan hasta farklı etnik, genetik ve çevresel grupları özelikler tüm nomogramlar her hasta grubunda kullanışlı nomogramı olmayabilir.kullanmadan önce etkinliğini kendi hasta grubunda sınamalıdır.
En ise kliniklerin kendi hasta grubunda NSLN pozitifliğini etkileyen faktörleri belirleyerek, bu faktörler işleyen kendi nomogramlarını oluşturmalarıdır.
Çalışmamızda bu amaçla nomogramlarının MSKCC etkinliğini ölçtük ve kıyasladık.
Bizim hasta grubumuzda MSKCC nomogramının eğri altı değeri 0.88, Stanford nomogramınınki ise 0.85 olarak bulundu.
Her iki nomogramın da hasta grubumuzda kullanılabilir olduğunu saptadık.
Ancak MSKCC nomogramının Stanford nomogramına göre daha yüksek eğri altı değerine ve daha düşük sensitiviteye saptadık.
Nomogramlarla ilgili yapılan pek çok çalışmada farklı eğri altı değerleri bulunmuştur.
Lambert, Soni, Arlan’ın Degnim, çalışmalarında4145 nomogramı kullanılabilir değerde bulunurken; Kocsis ve Klar’ın çalışmalarında46,47 NSLN durumunu tahmin etmekte yetersiz bulunmuştur.
MSKCC ve Stanford nomogramlarının karşılaştırıldığı Hessman’ın çalışmalardan çalışmalarında48,49 MSKCC nomogramı Stanford nomogramına göre daha etkili bulunurken, olduğunu Stanford MSKCC Smidt sahip Gür ile ve ve ve
Koca B., Kuru B. Moghaddam ve Hidar’ın çalışmalarında50,51 Stanford nomogramının daha etkili olduğu bildirilmiştir.
Nomogramlar meme cerrahisi açısından güncel, geliştirilmeye devam edilen, ancak pratik uygulamada henüz ALND’nun yerini alamamış yöntemlerdir.
Güvenilirliklerinin ispatlanması için SLN pozitif olan ve ALND yapılmayan hasta grubunda uzun dönem aksiller yineleme ve sağkalım görülmesi sonuçlarının gerekmektedir.prediktif bağımsız SONUÇ Çalışmamızın sonucunda NSLN metastazına etkili faktörler: Lenfovasküler invazyon varlığı, SLN’da kapsül dışı invazyon varlığı, Metastatik SLN sayısının toplam SLN sayısına oranının 1 olmasıdır.
MSKCC ve Satnford nomogramlarının ikisinin de kliniğimizde kullanılabilecek yeterlilikte olmakla birlikte MSKCC nomogramının daha başarılı olduğunu saptadık.
Sonuç olarak kendi olgu serimizde NSLN metastazı için bağımsız prediktif faktörleri saptadık.
SLN’unda metastaz saptadığımızda aksiller vermekte saptadığımız bu faktörlerden yararlanabiliriz.
Bu faktörleri kullanarak kendi nomogramımızı da oluşturabiliriz.
Çıkar Çatışması Beyanı: Yazarlar çıkar çatışması olmadığını bildirmişlerdir.
Yöntemler: Bu çalışma 20132016 yılları arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji ve Çocuk Acil polikliniğine başvuran yeni T1DM tanısı 142 çocuk hasta incelenerek gerçekleştirildi.
Retrospektif olarak dosyalardan hastaların sosyodemografik özellikleri, semptom ve laboratuvar bulguları kaydedildi.
Elde edilen tüm veriler istatiksel olarak değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmada yer alan çocukların 62’si kız idi.
Yaş ortalaması 10,10±1,39 yıl idi.
Tanı anındaki kan glikoz düzeyi 425,85±12,51 mg/dl, HbA1c %13,57±3,77 olarak saptandı.
Olguların %47,8’inde glutamat dekarboksilaz antikoru pozitifliği tespit edildi.
Hastaların %18,3’ünde ailede T1DM hikayesi mevcuttu.
Hastalar en çok Ocak ayında ve Kasım ayında tanı aldı.
Olguların %83,8’inde hem poliüri hem de polidipsi bulunurken, %41,5 olguda bilinç düzey değişikliği ve %6,3 olguda da koma mevcuttu.
Başvuru sırasında hastaların %43’ünde ketoasidoz mevcut iken, %48,5’inde ketozis, %8,5’inde ise sadece hiperglisemi mevcuttu.
Sonuç: Tip 1 DM daha çok adolesan dönemde izlenmektedir.
Hastalığın en sık başvuru semptomları poliüri ve polidipsidir.
Bu nedenle toplumun poliüri ve polidipsinin T1DM bulguları olabileceği yönünde eğitilmesi gerekmektedir.
Toplumun bu konuda bilinçlendirilmesi diyabetin en önemli komplikasyonu olan diyabetik ketoasidoz sıklığının azaltabilir.
DOI: 10.5798/dicletip.534811 Yazışma Adresi / Correspondence: Alper Akın, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye email: 11
Aras B.,Akın A.,Yıldırım R.,Unal E.,Haspolat Y. K. Keywords: Type 1 Diabetes Mellitus, ketoacidosis, child GİRİŞ Tip 1 diyabetes mellitus çocukluk yaş grubunda sık görülen, pankreatik beta hücrelerinin yıkımı ile giden ve insülin eksikliği ile sonuçlanan kronik metabolik bir hastalıktır.
Olguların büyük kısmında beta hücrelerinin otoimmün yıkımı , az bir kısmında ise beta hücrelerinin idiyopatik yıkımı veya yetmezliği söz konusudur 1.
T1DM esas olarak çocukluk yaş grubunun hastalığı olup, özellikle 46 yaş ve 1014 yaşlarında pik yapmaktadır2.
T1DM insidansı ülkeler arasında, hatta aynı ülke içinde farklı bölgelerde ve farklı değişkenlik etnik göstermektedir.hastalığın Bu faktörlerin yanı sıra oluşmasında genetik çevresel olduğu faktörlerin belirtilmiştir3.
Ülkemizde 2014 yılında yapılan bir çalışmada T1DM insidansının 0.75/1000 olduğu gösterilmiştir4.arasında nedenle gruplar etkili de Gelişmiş ülkelerde T1DM’nin en sık başvuru şekli asidoz olmadan gelişen hiperglisemik semptomlardır .
Az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde ise ketoasidoz ile başvuru sıklığı daha yüksektir2.
Bu çalışmada Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji ve Çocuk Acil polikliniğine başvuran ve T1DM tanısı konulan çocukların başvuru demografik esnasındaki klinik ve laboratuvar bulgularının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.özellikleri ilk ve YÖNTEMLER Bu çalışmada 20132016 yılları arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Çocuk Endokrinoloji Polikliniği ve Acil Polikliniği'ne başvuran ve yeni T1DM tanısı alan, 018 yaş arasında 142 hasta incelenmiştir.
T1DM ile ilişkili olmayan başka bir kronik hastalığı olan hastalar çalışma dışı bırakıldı.
Retrospektif olarak hasta dosya kayıtları incelenerek sosyodemografik özellikleri; poliüri, polidipsi, bilinç düzey değişikliği ve koma gibi semptom ve bulgular, Glikolize Hemoglobin A1c , Cpeptit, hastaların 12
Başvuru için kan şekeri, çölyak hastalığının tespiti bakılan doku transglutaminaz immunglobulin A değerleri, kan bikarbonat ve parsiyel karbondioksit basıncı , serum sodyum, potasyum ve Anti glutamik asit dekarboksilaz antikor düzeyleri ile diğer laboratuvar bulguları kaydedildi.
Tanı anındaki klinik tablo hiperglisemi, ketozis ve ketoasidoz esnasında olarak diyabetik ve sınıflandırılması ISPAD 2014 kılavuzu temel alınarak yapıldı5.
Rastgele bakılan kan glukoz değeri >200 mg/dl, kan gazında pH <7.30, HCO3 <15 mmol/L ve idrar analizinde idrar ketonu pozitif olan olgular DKA olarak kabul edildi.
DKA tanısı konulan hastalar kan gazı sonucuna göre hafif, orta ve ağır olmak üzere üç gruba ayrıldı.
Kan gazında pH 7.27.3 veya HCO3 1015 mmol/L ise hafif DKA, pH 7.17.2 veya HCO3 510 mmol/L ise orta DKA ve pH < 7.1 veya HCO3 < 5 mmol/L ise ağır DKA olarak kabul edildi.
Tanı anında açlık plazma glukoz düzeyi 126 mg/dl ve üzerinde, kan ve idrar ketonu asidoz kan saptanmayan hastalar hiperglisemi; plazma glukoz düzeyi 126 mg/dl ve üstü, kan ve idrar ketonu pozitif ve kan gazında asidoz olmayan hastalar ketozis olarak sınıflandırıldı.
Hastalar tanı yaşlarına göre 5 yaş ve altı, 610 yaş ile 10 yaş ve üstü olarak sınıflandırıldı.
Oranla belirlenen değişkenlerin istatistiksel analizleri kikare testi ile yapıldı.
P < 0,05 istatistiksel değerlendirmede anlamlı kabul edildi.
Çalışmaya Dicle üniversitesi Tıp Fakültesi girişimsel olmayan klinik araştırmaları etik kurulundan yazılı onay alındıktan sonra başlandı.
BULGULAR fark saptanmadı Çalışmaya alınan 142 hastanın 62’si kız, 80’i erkek idi.
Tanı anındaki yaş ortalaması 10,10±1,39 yıl olarak saptandı .
Çalışmaya katılan olguların 26’sında ailede T1DM öyküsü bulunurken, 116’sında ailede T1DM öyküsü olmadığı tespit edildi.
Hastaların sosyodemografik 1’de özetlenmiştir.
1:Hastaların sosyodemografik özellikleri özellikleri tablo Hasta sayısı Kız Erkek Ortalama tanı yaşı * n: 142 62 80 10,10±1,39 Ailede Tip 1 Diyabetes mellitus varlığı 26 Değerler sayı ve *ort.± SD olarak verilmiştir.
Hastalar yaşlarına göre 3 gruba ayrıldığında 28’i 5 yaş ve altında yer alırken, 47’si 610 yaş aralığında ve 67’si 10 yaş ve üstünde yer alıyordu.
Tanının mevsimlere göre dağılımına bakıldığında hastaların 40’ı kış, 35’i sonbahar, 34’ü ilkbahar ve 33’ünün yaz aylarında başvurduğu belirlendi.
Aylara göre yeni tanı alan hasta sayıları.hastada pozitif saptandı.
Hastaların tanı esnasındaki semptom ve laboratuvar bulguları tablo 2’de özetlenmiştir.
Bu çalışmada, T1DM tanısı alan çocuklarda ilk başvuru bulguları ve hastaların demografik özellikleri çeşitli çalışmalarda cinsiyet açısından farklı sıklıklar göstermektedir.
Hastalığın daha sık olduğu Norveç ve Finlandiya’da erkeklerde sıklığın daha yüksek olduğu bildirilirken; Polonya ve İsrail gibi sıklığın daha düşük olduğu ülkelerde ise kızlarda daha sık olarak bildirilmiştir6.
Kandemir ve arkadaşları7 T1DM’un erkek ve kızlar arasındaki sıklığının benzer olduğunu ise bildirmiştir.
Hatun ve arkadaşlarının8 hastalığın erkek ve kızlarda benzer oranda görüldüğünü bildirmişlerdir.
Çalışmamızda şekilde olgularımız arasında benzer bir fark anlamlı cinsiyetler bulunmadı .
Çalışmamızda bulunan hastaların %56,33’ü erkek, %43,66‘sı kız idi.açısından bir ise ortalama incelendiğinde; Çalışmaya alınan hastaların 119’unda hem poliüri hem polidipsi bulunurken, 59’unda bilinç düzey değişikliği, 9’unda koma saptandı.
Başvuru esnasında; olguların 61’inde ketoasidoz, 69’ında ketozis ve 12’sinde sadece hiperglisemi mevcuttu.
DKA ile başvuran olguların 27’sinde hafif, 12’sinde orta ve 22’sinde ağır DKA tablosu mevcuttu.
Diyabet gelişiminin patogenezinde rolü olduğu öne sürülen antiGAD antikor düzeyi 68 hastada pozitif saptanırken, çölyak hastalığı için bakılan doku IgA antikoru 15 transglutaminaz 14
PCO2:parsiyel karbondioksit basıncı, GAD: glutamik asit dekarboksilaz, HCO3:bikarbonat, HbA1C:glikozile hemoglobin C, PH: power of hydrogen Çalışmamıza alınan çocukların ortalama yaşları 10,10±1,39 yıl olarak saptanmıştır ve bu çocukların %47’sinin 10 yaş ve üzerinde yer aldığı tespit edilmiştir.
Kandemir ve arkadaşlarının7 İç Anadolu Bölgesi ağırlıklı, Türkiye’nin farklı bölgelerinden gelen ve 1969’dan 1991’e kadar izlenen 477 olgudaki epidemiyolojik çalışmasında, diyabet tanı yaşı pikinin 1214 yaş olduğu bildirilmiştir.
Gül ve arkadaşlarının9 2006 yılında yaptıkları retrospektif çalışmada; olguların %3,4’ünün birinci derece akrabasında diyabet hastalığına rastlandığı bildirilmiştir.
Çalışmamıza katılan çocukların %18,3’ünde ailede T1DM öyküsü mevcuttu.
Çalışmamızdaki oran Gül ve arkadaşlarının9 buldukları orandan daha yüksektir.
Bu nedenle çalışmamızda saptanan ailede T1DM saptanma sıklığının çalışmalarla yüksek desteklenmesi ve irdelenmesi gerekmektedir.olmasının başka tanısının Tip 1 DM farklı mevsimlerde farklı sıklıkta görülmektedir ve sıklıkla sonbahar ve kış aylarında tanı konulmaktadır10,11.
Çalışmalarda ilk başvuru mevsiminin sıklıkla kış mevsimi olduğu ve bu dağılımın kış mevsiminde viral infeksiyon sıklığındaki artış ile ilişkili olduğu bildirilmiştir12,14.
Güven ve arkadaşlarının12 yaptıkları bir çalışmada, Samsun’da T1DM'li çocukların sıklıkla sonbahar ve kış aylarında tanı aldığı bildirilmiştir.
Elazığ’da yapılan bir çalışmada T1DM kış mevsiminde konulduğu; sonbahar ve ilkbahar tanı konulduğu aylarında bildirilmiştir13.
Sağlam ve arkadaşları14 2008 yılında yaptıkları araştırmada T1DM’li hasta tanısının üç ayda zirve yaptığı; ikinci zirveyi ise sonbaharda yaptığını bildirmişlerdir.Şimşek ve arkadaşları15 ise olguların %58’nin kış, %20’inin ilkbahar, %14’ünün yaz, %8’inin sonbahar mevsiminde tanı aldığını bildirmiştir.
Çalışmamızdaki hastaların hastaneye başvuru mevsimi değerlendirilmesinde istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır.ise daha az yönünden sıklıkla tanı daha halsizlik, yorgunluk başladığından Çocuklarda diyabet semptomları genellikle akut olarak kolay Sık klinik bulgu olan konulabilmektedir.poliüri, kan glukoz düzeyinin renal eşiği aşması ile ortaya çıkar16,17.
Çocuklarda diyabetin sık başvuru bulgu ve semptomları poliür ve kilo polidipsi, kaybıdır16,18.
Çalışmamızda yeni tanı T1DM’li hastalarda en sık rastlanan yakınmalar sırasıyla poliüri, polidipsi, DKA, bilinç düzeyi değişikliği ve komadır.
Çocukluklardaki T1DM nedeniyle ölümlerde en sık neden DKA ve bunun sonucunda gelişen beyin ödemidir1922.
LévyAvrupa’da Marchal yaptıkları çok merkezli çalışmalarında DKA olarak sıklığı anında %2640 arkadaşlarının23 başvuru ve ve