text
stringlengths
7
4.73k
Çerman ve ark.çalışmasında ise psöriazisli hastalarda PAŞİ skoru ile OTH arasında herhangi bir korelasyon saptanmamıştır17.
OTH, çalışmamızda psöriazis Bizim hastalarında kontrollere göre belirgin şekilde yüksekti ve ortaşiddetli gruptaki OTH değeri hafif gruptaki hastalara göre daha yüksekti.
OTH ile artrit varlığı, hastalık süresi ve tırnak tutulumu ilişki saptanmadı.
OTH’ nın psöriazis hastalarında kontrollere göre daha yüksek olması ve PAŞİ skoru ile pozitif ilişkisinin olması psöriazis hastalarında TLO ve NLO’ dan daha iyi bir inflamasyon belirteci olduğunu göstermektedir.arasında anlamlı bir Creaktif protein , ağırlıklı olarak hepatositler tarafından IL6 ve TNFα gibi sitokinlerin etkisi altında üretilen bir akut faz proteindir.
Psöriazisli hastalarda serum CRP düzeylerinin belirgin şekilde yüksek olduğu ve CRP düzeyleri ile hastalık şiddeti arasında pozitif korelasyon olduğu gösterilmiştir23.çalışmasında psöriazisli hastalarda CRP düzeyinin tedavi sonrası düştüğü ve takipte kullanılabileceği belirtilmiştir24.
Bizim çalışmamızda CRP, psöriazis hastalarında kontrollere göre belirgin şekilde yüksekti ve ortaşiddetli gruptaki CRP değeri, hafif gruptaki hastalara göre daha yüksekti.
CRP ile artrit varlığı, tırnak tutulumu ve hastalık süresi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmadı.
SONUÇ olarak Sonuç olarak çalışmamızda TLO, psöriazis hastalarında kontrollere göre düşük saptandı ayrıca TLO ile artrit varlığı, tırnak tutulumu, hastalık süresi ve PAŞİ skoru arasında ilişki istatistiksel saptanmadı.
Bu verilere dayanılarak TLO’ nun psöriazis inflamasyonu göstermede uygun bir parametre olmadığı söylenilebilir.
NLO psöriazis hastalarında kontrollere göre yüksek olmasına rağmen PAŞİ skoru, eklem tutulumu, tırnak tutulumu ve hastalarında anlamlı bir 332
NLO’ nun anlamlı bir psöriazis inflamasyonu hastalarında göstermede uygun bir parametre olduğu fakat hastalık şiddetini göstermede uygun bir parametre olmadığı söylenilebilir.
CRP ’nin psöriazis hastalarında kontrollere göre daha ile pozitif yüksek olması ve PAŞİ skoru ilişkisinin hastalarında olması inflamasyon belirteci olarak kullanılabileceğini göstermektedir.psöriazis OTH’ hastalarında kontrollere göre daha yüksek olması ve PAŞİ skoru ile pozitif ilişkisinin olması psöriazis hastalarında inflamasyon belirteci olarak TLO ve NLO’ dan daha iyi bir belirteç olduğunu göstermektedir.psöriazis nın çalışma Bu Psöriazis Sempozyumu’nda 29 Mart 1 Nisan 2018’ te Antalya’da sözel bildiri olarak sunulmuştur.
Çıkar Çatışması Beyanı: Yazarlar çıkar çatışması olmadığını bildirmişlerdir.
Finansal Destek: Bu çalışma herhangi bir fon tarafından desteklenmemiştir.
Tüm beyin damar hastalıklarının %1’ini oluşturan bu durum, sıklıkla genç erişkinlerde görülmekle birlikte izole baş ağrısından komaya kadar değişen heterojen klinik nedeniyle klinik tanı gecikebilir.
Genetik olarak artmış protrombotik risk taşıyan bireylerde, kafa travması, doğum, sistemik infeksiyon gibi tetikleyici unsurların sinüs trombozuna yol açtığı gösterilmiştir.
Bu yazıda, gen mutasyonu zemininde, yıldırım çarpma öyküsü, pnömoni ve olası merkezi sinir sistemi infeksiyonunun da komplike edici etkilerinin serebral venöz sinüs trombozunun ortaya çıkmasında rol oynadığı düşünülen bir olgu sunulmuştur.
Anahtar kelimeler: Tromboz, genetik, infeksiyon, yıldırım çarpması.
DOI: 10.5798/dicletip.497947 Yazışma Adresi / Correspondence: Heval Bilek, Siirt Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, Siirt, Türkiye, 5600, email: 509
Frik S., Işik M., Cengiz B., Moradi R. GİRİŞ Bu yazıda, gen mutasyonu zemininde, yıldırım çarpma öyküsü, pnömoni ve olası merkezi sinir infeksiyonunun da komplike edici sistemi etkilerinin serebral venöz sinüs trombozunun ortaya çıkmasında rol oynadığı düşünülen bir olgu sunulmuştur.
Ribes tarafından 1825 yılında, öyküsünde altı aydır epilepsi, nöbet ve deliriyum kliniği olan ve sonrasında da hayatını kaybeden kırk beş yaşındaki bir olgu rapor edilmiştir.
Otopsisinde süperior sagital sinüs, sol lateral sinüs ve parietal bölgedeki bir kortikal vende tromboz görülen vaka, muhtemelen geniş serebral venöz sinüs ayrıntılı bildirimdir1.
O zamandan beri, hastalığı tanımlayan vaka raporları, serileri ile tanı ve tedaviye dair yönergeler de dahil olmak üzere literatürde sıkça yer almaktadır.trombozunun ilk koşullar oluşmasına Çeşitli veya SVST yatkınlığına neden olabilir.
Bir hastada bu nedenlerden biri veya birkaçı da bulunabilir.
Nedenler arasında temel ayrım infektif ve infektif olmayan nedenler şeklinde yapılabilir.
İnfektif nedenler zamanla daha az görülmeye başlanmıştır ve son serilerdeki vakaların yalnızca %8'inden İnfektif olmayan nedenler; bağ dokusu hastalıkları, granülomatöz veya enflamatuvar hastalıklar ve maligniteler sistemik hastalıklardır2.
Etiyolojideki bu çeşitliliğe rağmen olguların %520’sinde yapılan incelemelerde etyolojik bir faktör saptanmaz3.sorumludur.gibi OLGU Acil servise üst solunum yolu infeksiyonu kliniği ile başvuran yirmi iki yaşındaki erkek hastaya semptomatik tedavi düzenlenmişti.
İl merkezine bağlı bir köyde koyun çobanlığı yapan hastanın bilinen kronik bir hastalığı, düzenli olarak kullanmak zorunda olduğu ilacı yoktu.Şikâyetlerinin devam etmesi üzerine, ilk başvurudan beş gün sonra göğüs hastalıkları polikliniğine başvuran hastaya akut bronşit 510 tedavisi tanısı ile oral antibiyotik başlanmıştı.
Yeni başlanan tedaviye rağmen şikâyetlerinin devam etmesi üzerine antibiyoterapinin dördüncü gününde dahiliye polikliniğinde değerlendirilen ve yatırılarak ilk yakınmalarının başlangıcından dokuz gün sonra infeksiyon hastalıkları uzmanı tarafından değerlendirildi.takip önerilen hasta, Hastanın ilk değerlendirmesinde baş ağrısı ve içerisinde birkaç kez kusması olduğu gün öğrenildi.
Baş ağrısının son bir yıldır aralıklarla olduğunu ancak son üç dört aydır şiddetinin arttığını belirtti.
Ağrının başının tepesinde, zaman zaman alın ve şakaklarda, baskı şeklinde hafiforta şiddette, bir iki saat sürdüğü, ağrıya nadiren bulantının da eşlik ettiği öğrenildi.
Ateşi olmayan ancak bilinci apatik olan hastanın fizik muayenesinde ense sertliği vardı ve sol akciğer orta zon seslerinde kabalaşma tespit edildi.
Laboratuvar tetkiklerinde, ilaç tedavisinin düzenlendiği tarihte 66 mg/L olan CRP değerinin 9 mg/L gerilediği görüldü, diğer laboratuvar tetkiklerinde belirgin bir patoloji yoktu.
Hastaya merkezi sinir sistemi infeksiyonu araştırılması açısından lomber ponksiyon yapılması önerildi.
Hastanın ile LP işleme rıza göstermemesi nedeni tetkikleri yapılamadı.
Hastanın acil servise ilk başvurusu esnasında Toraks BT’de sol akciğer alt lob bazalde bronşektaziler ve bu bronşektazilerin komşuluğunda fokal infeksiyon alanını temsil edebilecek buzlu cam dansitesi görüntüsü.da ile de düzeyinde postkontrast lob bazalinde Beyin bilgisayarlı tomografisinde patolojik bulgu tespit edilmedi.
Toraks BT de sol akciğer alt infeksiyonu destekleyici bulguları görüldü .
Hastaya daha önce başlanan oral antibiyoterapi kesildi.
MSS infeksiyonu edilemediğinden ekarte seftriakson ve pnömoni bulguları levofloksasin 1x750 mg nedeni intravenöz formda başlandı.
Hastanın bir sonraki gün de baş ağrısı ve kusma şikayetleri devam etti.
Ayrıntılı göz dibi bakısında, papil ödem saptanmadı, görme keskinliği ve görme alanı normal sınırlardaydı.
Hastaya kontrastlı beyin manyetik rezonans görüntüleme yapıldı .
Sol transvers ve sigmoid sinüs serilerde trombüs ile uyumlu olabilecek dolum defekti izlendi.
Sol oksipital lobta transvers sinüs komşuluğunda pial kontrastlanma görüldü.
Radyoloji uzmanı tarafından, mevcut radyolojik bulguların primer meningeal patolojilerde olabileceği gibi venöz sinüs trombozlarında da görülebileceği bildirildi.
Bu sonuçlarla hastaya tekrar LP yapılması önerildi.
BOS biyokimyasında glukoz normal, protein artmış olarak tespit edildi.
Test kiti olmadığından, BOS’tan ensefalit açısından viral panel çalışılamadı.
Antibiyotik kullanımı olan hastanın radyolojik tutulum bölgesinin viral menenjit/ensefalit ile uyumlu olması tedavisine 3x10 mg/kg’dan nedeni parenteral asiklovir eklendi.
Beyin MR venografide; sol transvers sinüs, sigmoid sinüs ve lümeni dolduran trombüs ile uyumlu dolum defekti izlendi .
Beyin difüzyon MR’da parenkimal patoloji görülmedi.
Radyolojik nöroloji görüntüleme uzmanına konsülte edildi.
Hastanın nörolojik muayenesinde derin tendon refleksleri, duyu ve serebellar değerlendirme ile yürüyüş olağan olarak değerlendirildi.
Tetkiklerde tarif edilen tromboz lokalizasyonu çevresinde çok sayıda damarsal kollateral olması nedeni ile lezyonun ancak dönemde subakutkronik antikoagülan başlanmasının endike olduğu bildirildi ve hastanın tedavisine enoksaparin sodyum 2x0,6 ml eklendi.
Enoksaparin sodyum tedavisinin dokuzuncu gününde, 5 mg/gün tedavisine geçildi.
International normalized ratio düzeyi, 22,5 ratio düzeyinde olacak şekilde düzenlendi.
Hastanın BOS, kan ve balgam kültürlerinde üreme olmadı.
Hastanın takiplerinde baş ağrısı ve kusma şikayetleri geriledi, ense sertliği ve patolojik akciğer sesleri tespit edilmedi.
Behçet Hastalığı açısından oral ve genital aft sorgulandı, dermatoloji ile konsulte edilerek Paterji testi yapıldı, negatif değerlendirildi.varfarin sodyum olduğu
Tedaviden önce olan baş ağrısı, bulantı ve ile kusma gerilemesi da desteklemekle birlikte, zeminde var olan SVST’unun klinik bulgularının, pnömoni nedeni ile alevlenmesinin de benzer klinik bulgulara neden olabileceği düşünülmüştür.
Hastanın yatış öncesi antibiyoterapi kullanım öyküsü, ilk çekilen MR'da pial kontrastlanma görülmesi ve LP’de tespit edilen yüksek protein düzeyi nedeni infeksiyonları ekarte edilememiş ve olası tanılara yönelik de tedavi düzenlenmiştir.
Lomber ponksiyon, SVST ayırıcı tanısında infeksiyon ekartasyonu, BOS basıncının tespiti ve intrakranial hipertansiyon varlığında tedavi amaçlı yapılmaktadır.
SVST’da artmış BOS basıncı, yükselmiş protein miktarı ve ılımlı lenfositik pleositoz görülebilmekle birlikte, %4050 olguda gibi tüm parametreler normal olabilmektedir7.
Hastamızda da minimal düzeyde protein artışı dışında diğer BOS bulguları doğaldı.
MSS de ile incelendiği bir SVST’da protrombotik süreçlerin görülme oranı yaklaşık %1535 olarak belirlenmiştir8.
On yedi SVST’lu hastanın seride, hastaların dördünde MTHFR homozigot gen mutasyonunun tek etyolojik faktör olarak tespit edilmesi, hastamızda da MTHFR mutasyonunun protrombotik süreçte rol oynayabileceğini göstermektedir9.
Hastanın öyküsü, serebral venöz tromboza neden olabilecek diğer etiyolojik faktörler hiperkoagülabilite açısından radyolojik ve klinik tanı sonrası yeniden değerlendirildi.
Hastanın yaklaşık bir yıl önce kırsal bölgede koyunlarını otlattığı sırada, kendisinden on on beş metre uzağına düşen, beş altı adet koyunun telef olmasına neden olan ve kendisinde de bilinç kaybı olmadan ancak birkaç dakika ile ifade edilen bir süre boyunca nöbet benzeri titreme/irkilmeye 512 Resim 3.
MR venografide sol transvers sinüste kontrast madde doluşu olmayıp yaygın kollateral venöz vasküler yapılar.
Yatışının birinci haftasında yapılan kontrol beyin MR ve anjiografi tetkiklerinde, pial kontrastlanma rapor edilmedi ve tromboz bölgesinde de radyolojik bir değişiklik ile 14. görülmedi.
Antibiyoterapiler sırası günlerinde kesildi.
Hastanın taburculuk öncesi kontrol CRP değeri 0,2 mg/L olarak raporlandı.ile taburcu edilen hasta Varfarin sodyum taburculuk sonrası düzenli aralıklarla poliklinik takiplerinde değerlendirildi ve takibi yapıldı.
Genetik mutasyon ve hiperkoagülabilite açısından trombofili testleri çalışılmak üzere bir üst merkeze kan örneği gönderilen hastada homozigot Metilentetrahidrofolat redüktaz A1298C gen mutasyonu raporlandı ve varfarin devamı planlandı.
Hastanın diğer trombofili testleri ve immünfiksasyon analizi ek sonuçları negatif nörolojik yakınması muayenesi normal seyretti.saptandı.hastanın olmayan İzlemde INR İRDELEME tablo ve etiyolojideki heterojenite Klinik nedeniyle SVST tanısı sıklıkla atlanır ve tanı konulsa bile genellikle subklinik olarak katkıda bulunan faktörler gözden kaçırılır veya göz ardı edilir4.
Tüm beyin damar hastalıklarının %1’ini oluşturan bu durum, sıklıkla genç erişkinlerde görülmekle birlikte izole baş ağrısından komaya kadar değişen heterojen klinik nedeniyle klinik tanı gecikebilir5,6.neden olan yıldırım çarpması öyküsü olduğu öğrenildi.
Kardiyovasküler olay riskinde artış bulunan bireylerde sistematik KV risk değerlendirmesi önerilir.
SCORE risk sistemi, ilk ölümcül aterosklerotik olayın 10 yıllık riskini değerlendirir.
Bu çalışmanın amacı hipertansiyon hastalarında nondipper KB ile SCORE risk sistemi arasındaki bir ilişki olup olmadığının araştırılmasıdır.
Yöntemler: Bu çalışma retrospektif bir çalışmadır ve esansiyel HT tanısı konulan ardışık 213 hastayı içermektedir.
Nondipper ve dipper hasta grupları 24 saatlik ambulatuar kan basıncı izlemine göre belirlendi.
SCORE sistemine göre yaş, cinsiyet, sigara kullanımı, sistolik kan basıncı ve total kolesterol gibi risk faktörleri kullanılarak 10 yıllık ölümcül KV olay riski hesaplandı.
Bulgular: Nondipper HT hasta grubunda SCORE risk sistemi anlamlı olarak yüksek saptandı .
Ayrıca sigara içme alışkanlığı sıklığı ve TK değerleri nondipper HT’li hasta grubunda anlamlı olarak daha yüksek saptandı.
Diğer demografik, klinik ve laboratuvar parametreler iki grup arasında benzerdi.
SCORE risk oranı ile gece sistolik ve diyastolik KB’leri arasında orta derecede olmasına rağmen anlamlı pozitif korelasyon izlendi Sonuç: Bu çalışmada ilk defa nondipper HT ile SCORE risk sistemi arasında önemli bir ilişki olduğu gösterilmiştir.
SCORE risk sistemi ile hesaplanan 10 yıllık fatal KV olay ihtimalinin nondipper hasta grubunda daha yüksek saptanması, esansiyel HT tanılı hastaların AKBİ ile takibinin önemini ortaya çıkarmıştır.
Anahtar kelimeler: Ambulatuar kan basıncı izleme; nondipper hipertansiyon; SCORE risk sistemi; kardiyovasküler hastalık.
DOI: 10.5798/dicletip.497883 Yazışma Adresi / Correspondence:, Fatih Öksüz, Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kardiyoloji Kliniği, Ankara, Türkiye email: 379
Öksüz F., Yayla Ç. GİRİŞ ile ve mortalitenin , kardiyovasküler önemli Hipertansiyon morbidite bir nedenidir1.
HT tanı, tedavi ve takibi genellikle sınırlı sayıda ofis ölçümü veya ev takibi temel alınarak yapılmaktadır1.
Klinik kan basıncı karşılaştırıldığında 24saatlik ölçümü ambulatuar kan basıncı izlenmesi ile , HT şiddeti, gün içi KB değişkenliği ve 24 saatlik terapötik etkinliği değerlendirmede belirgin avantaj elde edilmiştir2.
AKBİ ofis KB takibine göre KV morbidite, mortalite ve inme gibi KV olayların daha duyarlı bir öngördürücüsüdür35.olmayan Normotansif esansiyelHT’li birçok kimsede sistolik ve diyastolik KB gece uykusu sırasında en düşük seviyelere iner, en yüksek değere sabah ulaşır ve gün içinde yavaş bir azalma gösterir6.gündüz KB’nin azalması ölçümlerine süresi göre%10'dan boyunca fazla komplike uyku veya çalışmasında sayıda AKBİ sirkadiyen değişimin olduğunu gösterir.
Bu günlük değişimin bulunması normal bir bulgu olan dipper KB paterni olarak tanımlanırken, olmaması ise nondipper olarak tanımlanır7.sadece Çok hipertansif hastalarda değil, normotansif bireylerde de nondipper KB uç organ hasarı ve ölümcül ve ölümcül olmayan KV olaylarla ilişkili olduğu gösterilmiştir813.
Dahası çeşitli bağımsız prospektif çalışmalarda, gündüze göre uyku sırasındaki KB’nin KV olayları daha iyi öngördüğü gösterilmiştir8,1416.
Görünürde sağlıklı olan kişilerde, genel olarak toplam KV risk birden fazla risk faktörünün birbiriyle Bu sonucudur.için bireylerin KV riskini değerlendirmek oluşturulmuş birçok skorlama sistemi vardır.2003 yılından bu yana, Avrupa kohortuna dayandığı için, klinik pratikte kardiyovasküler hastalıkları önleme Avrupa kılavuzu, tavsiye SCORE kullanılmasını etkileşiminin sisteminin 380
çoğu SCORE sistemi, risk etmektedir.hesaplama sisteminden farklı olarak 10 yıllık süreçte ölümcül aterosklerotik bir olayın gelişme olasılığını hesaplamaya yardımcı olur17,18.
Bu çalışmanın amacı, dipper ile nondipper KB paterni gösteren HT hastalarının SCORE sistemi ile ilişkisini araştırmaktır.
YÖNTEMLER Bu verileri retrospektif hastalar Ocak 2013 ile Aralık 2013 tarihleri arasında, hastanemiz kardiyoloji polikliniğine muayene için başvurup antihipertansif tedavi almayan ve 24 saatlik AKBİ yapılan 50 yaş üstü bayan ve 40 yaş üstü erkek olmak üzere 300 ardışık hastanın olarak arasından değerlendirildi.çalışmaya dahil edilme kriterlerine uygun olan 110 nondipper ve 103 dipper HT hastası alındı.
Bu çalışmayı bizim hastanemizin etik kurulu onaylamıştır.24 saatlik AKBİ’de, gündüz SKB≥135 mm Hg ve/veya DKB ≥85 mm Hg veya gece SKB ≥120 mm Hg ve/veya DKB≥70 mm Hg veya 24 saatlik ortala SKB≥130 mm Hg ve/veya DKB≥80 mm Hg hipertansif diğerleri ise normotansif olarak tanımlandı1.
Antihipertansif bir ajan alması, kronik böbrek yetmezliği , ailesel dislipidemi, diabetesmellitus , koroner arter hastalığı , atriyal fibrilasyon, önemli kapak kalp hastalığı, serebrovasküler hastalık olması dışlanma kriteri olarak kabul edildi.